IRMAK’A DÜŞEN MEKTUP
Mesnetsiz hikayeler çalındı kulağıma Olmaz ya sığınmışsın bir bulutun ardına Olmaz diyorum içimden inanmam gözlerini
Mesnetsiz hikayeler çalındı kulağıma Olmaz ya sığınmışsın bir bulutun ardına Olmaz diyorum içimden inanmam gözlerini
Ey sevdiğim, sana bir çift sözüm var. Seni seviyorum, sana aşığım. Gönlüne talibim, sende gözüm
Olası bir gerçeklik içinde, Dünya durduğunda sen döndüğünde, Atka’da ya da Tepebaşı’nda bir tramvayda Yazmak
suyundan saydamlaşmış rengi tuza çalmış yosunlu yastığı sıktım yüzebilirdi balıklar görmeseydim sulu gözlerime ağ atanları
Rıza bu göç değil, örtülü işgal. Yalanın ardını tutma be Rıza. Arabi, farisi her
çatlak ruhumdan şiir sızamadığında oklar ıslıklarını çalar en matemlisinden temren ellerinde baldıran zehri taşır karışır
Adalet mezatta, gitti…gidiyor! Başın cezasını ayak ödüyor. Ne güzel yalanmış bize sunulan. Kananlar kanmaya devam
Ben doğmamıştım o gece ölümümden sonraydı, baharın elinden gönderilen bir mektuptur ellerin ellerin geldi ellerin,
Boğazında çamur varken Etrafta kir arıyorsun. Meclisin her haltı yerken Gerdanını kırıyorsun. Hüngür hüngür ağlayan
Eşiğinde tûfânlar koparken kavimler beni sorardı Şöhretim Nûh’un gemilerini dahi alacaya boyardı Günâhını yazan melek
Sana kanımdan süzdüğüm sözlerle geldim Kaybolduğum ormanda yundu gözlerim Ulu kayın ağaçlarının Buz sıcağı, korkak
Dün bir köstebeğe itlik yapanlar, Bugün bana kurtluk taslamasınlar. Sayesinde makam, mevki kapanlar, Koltuğu kanuna
Dağlara Bakmak Hey bre dağ gövdeli ataların ufarak Ve aklı firar etmiş milyonlarca torunu Ağlanacak