Kırım’da Yanan Ateş

Türk İmparatorluğu’nun zayıfladığı, Batı tarafından “hasta adam” olarak görüldüğü dönemlerde, aydınlar ve yöneticiler devletin yıkılmasını önlemek adına farklı düşünceler gütmüşlerdir. Çoğunluğun bildiği üzere, Akçura’nın da “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı eserinde değindiği düşünce akımları temelde; Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülüktür.

Osmanlıcılık ve İslamcılığın neden devleti kurtaramadığını anlatmaya lüzum görmüyoruz. Çünkü, bu konuda yazılanlar kütüphanelere sığmayacak duruma geldiler. Sağlıklı beyinlerin bugün bile bu iki akımı savunanlardan uzak durmalarını temenni ediyoruz.

Son yüzyılında İmparatorluk; yıpratıcı savaşlara girmiş, ekonomik olarak yorgun ve yarı sömürge durumunda iken, II. Abdülhamid döneminde yaşanan istikrara rağmen, büyük toprak kayıpları; idare edilemez duruma gelen kozmopolit yapı ve bu yapının neden olduğu sorunlar aydınları son çıkışa yönlendirmiştir.

Bu son çıkış, İmparatorluk topraklarından önce Rusya’da ortaya çıkan, Kırım-Kazan dolaylarında İstanbul ya da Selanik’ten daha şiddetli yaşanan; Türkçülüktür.

Çarlık topraklarında da, Osmanlı’ya benzer yapı ve o tarihlerde eş zamanlı diyebileceğimiz değişimler gerçekleşmekteydi. Yani fermanlarla, anlaşmalarla azınlıklara verilen hakların benzeri –bizde olduğu kadar gerçekçi olmasa da- Rusya’da da azınlıklara tanınmaktaydı. O dönem Rusya’da Akçuraoğlu ile birlikte öne çıkan diğer Türkçü aksiyon ve fikir adamı; dilde, fikirde, işte birlik ülküsü ile milliyetçi beyinlere kazınan İsmail Bey Gaspıralı’dır(İsmail Mirza Gasprinsky).

Kırım’ın sahil taraflarındaki Gaspıra köyünde doğan Mustafa Ağa’nın oğlu İsmail Bey, 1851’de Kırım’ın başkenti Bahçesaray yakınlarındaki Avcıköy’de doğdu. Eğitimine Bahçesaray’da Müslüman okulunda başlayan Gaspıralı, 10 yaşına kadar Bahçesaray’da yaşamaya devam etmiştir. Sonrasında Akmescit’teki Rus okuluna gönderildi, orada iki yıl okuduktan sonra Vorononej şehrindeki askeri okula devam etti. Ancak yine burada devam etmeyip Moskova Askeri Okulu’na geçmiştir. Buradaki eğitimini de tamamlayamamıştır. Nedeni ise o dönemde yükselişte olan Slavist politikalardır. Bu tür politikaların yükselişte olması elbette zaman zaman Türkleri de zor durumda bırakıyordu. Çünkü, tarih bize açık olarak, Rusların düşmanımız olduğunu haykırmaktadır. Belli ki Ruslar da böyle düşünüyorlardı[1].

Toplumsal yaşamda Türkleri sindirmeye yönelik ırkçı davranış, Türk gençlerinde derin izler bırakıyordu. Öyle ki; Gaspıralı ve arkadaşı Mustafa Mirza 1867’de yaz tatilini Kırım’da geçirmek yerine Girit’teki asilere karşı Osmanlı’nın yanında savaşmak istemişlerdir. Fakat Odesa’ya geçtikleri sırada pasaportları olmadığı için ailelerinin yanına gönderilmişlerdir.  Bu olay yaşandığında Gaspıralı 17 yaşında idi.

Rusya’da devlet politikası haline gelen Türk düşmanlığı içerikli Slavizm, tüm Rus okullarında hakim durumdaydı. Zaten Türkçülüğün filizlendiği yıllar da o dönemlere denk gelmektedir. Önceleri Rusya Müslümanlarını da Rus milletinin bir parçası sayarcasına eylemlerde bulunan Gaspıralı, zaman içerisinde bu iyi niyetli yaklaşımın Rusya Müslümanlarına zarar anlamış ve hem düşünce hayatında hem de eylem hayatında radikal değişimlere gitmiştir. Eserlerinde de bu değişim net olarak görülmektedir. Zira yazılarında Kırımlılar ve diğer Rusya Müslümanlarının ne tür sıkıntılar yaşadığı ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Slavist politikalar, Türklerin yaşadığı het yerde etkisini gösteriyor, onların benliğine açıkça kastediyordum. Ve zaman içerisinde Rus milliyetçiliğini özendirici eğitim verilen Türklerde bu husus ters etki yaratmıştı ve Kırım’dan İstanbul’a uzanacak kutsal düşünce yolculuklarına neden olacaktı. Moskova’da eğitimine devam ederken Slavcılığın önde gelenlerinden İvan Katkov ile dost olan Gaspıralı, Slavist akım hakkında daha çok bilgilenmiş ve uluslarüstü siyasal konularda Katkov’dan faydalanmıştır[2]. Girit yoluna çıkıp da başarısızlıkla sonuçlanması sonrası Gaspıralı’nın Moskova macerası da sonlanmıştır.

Kırım’a dönen Gaspıralı 400 Ruble maaşla eğitim hayatına başladığı Zincirli Medrese’de Rusça öğretmenliğine başlamıştır. Bir buçuk yıl sonra Yalta’daki Dereköy İlkokulu’na tayin olmuştur. İki yıl sonra tekrardan Zincirli Medrese’ye Rusça öğretmeni olarak dönmüştür. Rusça öğretmenliği dışında Türkçe dersleri de veren Gaspıralı; medrese tipi eğitimin eski usüllerine karşı çıkmış, ders saatlerini çan çalarak belirtmiştir. Bu uygulamaları ve eleştirileri yüzünden medresedeki öğretmen ve öğrencilerden ölüm tehditleri almıştır. Sonrasında 1871 yılında buradaki görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır[3].

Öğretmenlik yıllarında kendini sürekli okumaya veren Gaspıralı, geçmişin de etkisi ile düşünsel anlamdaki en verimli dönemlerini geçirmiş ve gelecekte yapacağı işlerin temelini sağlamlaştırmıştır. Türk toplumunun hızlı bir değişim sürecine girmesi gerektiğini ve modern eğitim sistemine geçilmesini savunmuştur. Zincirli’deki tecrübelerini ders sayan düşünür, medreselerin eğitiminin korkun derecede geri olduğunu dile getirmiştir[4].

1871-72 yıllarında Paris’e gidip tahsilini tamamlamak ve Fransızca’yı öğrenmek istemiş, üç yıllık Paris macerasına atılmıştır. Burada doğu ülkelerinin elçilikleri ile temaslar kurmuştur. Bu bize Gaspıralı’daki ülkücü ruhu göstermekte yeterli bir kanıttır. Çünkü, aslı Kırımlı olan ancak Osmanlı ve Türkiye için adeta yanıp tutuşan Gaspıralı o yıllarda da İstanbul’a gidip asker olma düşüncesi içerisindeydi[5].

Paris’te bulunduğu yıllarda Batı dünyasının güzellikleri bir yana, tüm çirkinliklerini bizzat gözlemleyen Gaspıralı, sonraki yıllarda İstanbul’da basılacak olan Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene  adlı eserini kaleme almıştır. O yıllarda Batı hakkında en dikkat çekici tespiti kapitalist sistem ve toplumdaki gelir eşitsizliğidir.

1874’te İstanbul’a amcasının yanına gelen Gaspıralı, Türk ordusuna girmek için çok çabalamış ancak Rus yakınlığı ile bilinen Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, Rus elçisi İgnatiev’in görüşüyle onun subay olmasını engellemiştir. İstanbul’da kaldığı bir yıl içerisinde Türkiye Türkçesini geliştirmiş, toplumun siyasi ve ekonomik durumu hakkında fikir edinmeye, çözümlemeye çalışmıştır. İlk yazılarını burada kaleme almaya başlayan İsmail Bey, İmparatorlukta Türk olmayanların sanayi ve ticareti ele geçirdiklerini, Türklerin ise memuriyet peşinde koşup üretimden uzak kaldıklarını kaydetmiştir[6].

Takvimler 1875’in sonbaharını gösterdiğinde Kırım’a dönmüş, 1878 yılına kadar hiçbir yerde çalışmamış, toplumsal yaşamı incelemeye koyulmuştur. Diğer tabirle, inziva vaktine girmiştir. 78’de Bahçesaray Belediye Başkan Yardımcılığı görevine seçilen Gasprinsky, 79’da Belediye Başkanı olup, 84 yılına kadar da bu göreve devam etmiştir. 1877’de seçimi kaybedip giremediği Şehir Duma’sına 78’de temsilcilerden birisinin vefatı üzerine girme hakkı kazanmıştır. Temsilci olduktan sonra ise Belediye Başkanlığına aday olmuş ancak yarışta dördüncü seçilmiştir. O dönemde başkan yardımcısı da seçimle belirlenmekte olduğundan, yardımcı seçiminde altı aday içinden birinci gelmiştir. 79 yılında Belediye Başkanı Seytmemet Topuz’un görevi gerektiği gibi yerine getirememesi sonucunda görevden ayrılmak durumunda kalmıştır. Vali’ye yazmış olduğu raporda Gaspıralı’yı Belediye Başkanlığına önermiştir.

Görevde kaldığı yıllarda özellikle şehre sağladığı faydaların yanında, eğitime ve Tatar okullarına verdiği önem göze çarpmaktadır. İki tatar okulunu belediye himayesine almış  ve modern  yöntemlerin inşa edilmesine çabalamıştır.

1879-81 yıllarında çeşitli Türk gazetelerinde yayımcılık yapan İsmail Bey, 1881’de Akmescit’te Tavrida isimli gazetede Rus İslamı adında bir dizi makale yayımlamıştır. Bu dizi makalelerde esas olarak Kırım halkına olan baskı ve Kırımlıların bu yüzden dünyadan bihaber olmalarından bahsedilmiştir. Temelde fikri bir başkaldırı olarak nitelenecek bu hareket aydınlar arasında büyük uyanışa neden olmuştur. Onun amacı da Ruslaştırma siyasetinin Türklerde işe yaramayacağını belirtmek ve birtakım haklara sahip olmaktır. Özellikle Türk dilinde yayım yapabilme özgürlüğü için çok fazla mücadele etmiştir[7].

Diğer yandan Rusça yayımlanan yazılarında kendi programını da yayımlamış, Rusya Müslümanları için büyük ilmi hizmetler yapmıştır. “Bunun yanında İsmail Bey ’bütün Türk aleminde bilhassa Kuzey ve Doğu Türklüğünde batılılaşmanın en aktif propagandacısı olarak, Türklerin milli dillerini kaybetmemeleri şartı ile batılılaşacağına’ inanmaktaydı”[8].

Bu hususta; Yusuf Akçura, Ruslar tarafından ’Garpçı’ yani batıcı olarak adlandırılan eniştesi Gaspıralı hakkında şöyle demektedir:

İsmail Bey’i, Ruslarca maruf bir tabiri tercüme ederek “Garpçı” diyebiliriz. İsmail Bey, insanlığı bugünkü muayyen saadetin en yüksek noktasına ulaştıran medeniyetin Batı medeniyeti olduğuna kani idi. O Türklerin Müslümanların milli ve dini benliklerinden ayrılmaksızın Batılılaşmalarını ister; sözlerinde ve işlerinde bu gaye kolaylıkla seçilir; her türlü mesaisini, milletinin garp alemi medeniyetine dahil olabilmesi için sarf etmiştir[9].

Türkçe yayım yapma isteğini ve mücadelesini sürdürürken, 8 Mayıs 1881’den itibaren 12 tane broşür bastırmış ve dağıtımını gerçekleştirmiştir. Broşürlerin konusu tabii olarak, Türk dilinde yayımla alakalı idi. Yine o tarihlerde Bahçesaray’da tanıştığı Akçuralardan Zühre Hanım ile evlenmiş ve Yusuf Akçura ile akraba olmuştur.

Türkçe yayım yapma hayali için Moskova, Petersburg gibi şehirlere seyahat edip temaslar kurmaya devam etmiştir. Sonunda çabaları sonuç vermiş ve Rus yetkililerden izin çıkmıştır. Ancak bir şart vardı, gazete hem Rusça hem de Türkçe çıkarılmak zorundaydı.

Gaspıralı hayalini gerçekleştirmek için, Kazan ve Nijni Novgorod’dan 300 ruble abone parası toplamış, eşi Zühre Hanım’ın değerli eşyalarından ve annesinin elbiselerinden kazandığı para ile eski bir makine ve az hurufat alarak çalışmalarına başlamıştır.

Tercüman Gazetesi

Tercüman adını verdiği gazetenin ilk sayısı 22 Nisan 1883’te Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakının 100. yılında Bahçesaray’da basılmıştır. Gazete adını İstanbul’da Şinasi tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahval’den almıştır[10].

Yazılarında Ruslara uyumlu tavır dikkat çekmektedir. Çünkü Gaspıralı gazetenin kapatılmasını istemiyordu. Kırımlılara Türk dünyasını ve Türklüğü adeta izleten gazete 35 yıl yayın hayatını sürdürmüştür. 1912 yılına gelindiğinde, gazetenin sadece Rusya’da değil; İstanbul’da, Kahire’de Hindistan’da aboneleri bulunmaktaydı. Ayrıca önceleri hem Rusça hem Türkçe yayımlanan gazetemiz, 1905 Rus İhtilalinden itibaren sadece Türkçe yayımlanmaya başlamıştır. Aslında Rusçaya da yer verilmesi Rusya’da da dikkat çekmesine ve Türkçe bilmeyen Rusya Müslümanları tarafından da okunmasına neden olmuştur.

Diğer yandan, gazetedeki tüm yazılarda Kırım Türkçesi ve İstanbul Türkçesi karışımı bir dil kullanılmış, bu yolla yazıların bütün Türk dünyasında anlaşılabilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca yoğun Arapça ve Farsça tamlamalardan arındırılmış, halkın okurken zorlanmayacağı şekilde yazılmıştır.

Kırım’daki ilk Müslüman matbaası bu şekilde kurulduğunda Gaspıralı’nın en önemli amacı olan eğitimde yenilik yolunda, Tercüman gazetesi bir numaralı araç konumuna gelmiştir.

1884 yılına gelindiğinde, binbir zorlukla açabildiği Kaytaz Ağa mahallesindeki mektep ile eğitim yeniliğinin ilk örneğini vermiş oldu. Daha önce bu yöntemin örneği olmadığı için, Gaspıralı okulun her şeyiyle tek başına ilgilenmek zorunda kalmıştır. Bu noktada yeni eğitim hususuna ön yargılı yaklaşabilecek olan Bahçesaray halkına 40 günde Türkçe okuma yazma öğretme vaadinde bulunmuş, ki bu vaad de gerçekleşmiştir. İlk denemesini yaptığı bu yeni yöntem Rusya Müslümanları için gerçek bir inkılap niteliğindeydi. Bu yöntem(Usul-ü Cedid) çok yaygın bir kullanıma erişmiş ve bu yöntemi benimseyen ya da bu yöntemle yetişen aydınlar “Cedidciler” olarak anılmışlardır[11].

Kendi çabalarıyla kurduğu ve yeni yöntem ile de fark yarattığı okulda, klasik Müslüman okullarından farklı olarak, Türk dili, gramer, matematik, coğrafya, dünya tarihi gibi dersler de vermiştir. Diğer yandan, okulunu Türk nüfusunun yoğun olduğu Orta Türkistan bölgesine de açmak istemiş, Rus hükümetine talepte bulunmuştu. Red cevabı almasına rağmen dinlememiş, Buhara emiri Abdulahat Han ile görüşmelerde bulunmuş, gidip Buhara’yı ziyaret etmişti. Ancak emirin Ruslardan çekinen tavırlarından ötürü bu hayali gerçek olamamıştır

Eğitim alanındaki faaliyetlerine sıkıca sarılan Gaspıralı, 1905 yılına gelindiğinde Rusya’da yaşanan siyasal ve toplumsal olaylardan ötürü okula yeteri kadar zaman ayıramamıştır.

Rusya’da yaşanan karmaşa ortamında Rusya Müslümanları hazırlıksızlardı. Birlikte hareket edecek teşkilatlı yapıya sahip değillerdi. Ancak Akçuraoğlu ve Gaspıralı gibi aydınlar yeni düzende yerlerini almak için çalışmalarına başlamışlardı. Müslümanlar arasındaki ilk toplantı 15 Ağustos 1905 tarihinde, hükümetin baskıları sonucu gezi süsü verilerek Oka Nehri üzerindeki bir gemide yapılmıştır. Toplantının başkanlığına Gaspıralı İsmail seçilmiştir. Teşkilatlı bir yapı öngören kararlar alınmış, eyleme geçme konusunda da anlaşılmıştı. Sonrasında 3 Aralık 1905 tarihinde toplanan Kırım Müslümanları toplantısına da Gaspıralı başkanlık etmiştir. II. Rusya Müslümanları Kongresi 13-23 Ocak 1906 tarihlerinde St. Petersburg’da gerçekleştirildi. Bu kongrede 23 maddelik İttifak Nizamnamesi okunarak kabul edildi. Bir gün sonrasında da tüm delegeler Kuran-ı Kerim’e el basıp yemin etmişlerdi. Ancak bu kongre de Rus hükümetinden gizli yapılmaktaydı. 16-21 Ağustos 1906 tarihlerinde ise III. Rusya Müslümanları Kongresi toplanmış, bu kongre Rus hükümetinden izinli yapıldığı için katılım daha yoğun olmuş ve daha çok ses getirmiştir[12].

III. Kongrede alınan en önemli karar eğitim konusundaydı. Karara göre; Rusya Müslümanlarının eğitim sistemi her bölgede aynı olacak ve mahalli şivenin yanında İmparatorluk Türkçesi okutulup öğretilecekti.

İstanbul ile olan bağlarını bu kadar önemseyen Gaspıralı’nın Osmanlı’daki etkileri de epeyce fazladır. II. Meşrutiyet sonrası İttihatçıların iktidara gelmesiyle çeşitli yayın organlarında makaleler yayımlamıştır. 1908’de kurulan Türk Derneği’nin kurucuları arasında yer almış, Türk Yurdu Cemiyeti ve onun yayın organı Türk Yurdu Dergisinde önemli etkileri olmuştur.

1912 yılında Hindistan’a gerçekleştirdiği ziyaret sonucunda Bombay2da durumun çok kötü olduğunu görmüş, yeni eğitim metoduna inanmayan insanları uygulamaları olarak inandırmış ve 40 günde okuma yazma öğretimine başlayarak okulunu orada da açmıştır. Ancak buradaki okulla fazla ilgilenemeden İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır.

1914 yılının Kasım ayında düzenlenen IV. Rusya Müslümanları Kongresi bu kongrelerin sonuncusu olmuş, Rus hükümetinden izin alınamadığı için gizli olarak yapılmış ve yeterli ilgiyi görmemiştir. İsmail Bey de İstanbul’da olmasından dolayı kongreye katılamamıştır.  Zaten kongrenin ardından çıkan Dünya Savaşı nedeniyle alınan kararlar hayata geçirilememiştir.

İsmail Bey’in sürekli İstanbul’a gidip gelmesine şüpheyle yaklaşan Ruslar onun Rusya Türkleri ile Osmanlı Türkleri birleştirme amacı güttüğünü düşünmekteydiler. Bu düşünceyle de Gaspıralı’nın evi aranmıştı. Bu olaydan iki ay sonra da İsmail Bey’in sağlığı bozulmuştur. 10 Eylül günü durumu iyice ağırlaşan İsmail Mirza, 11 Eylülde vefat etmiştir. 10 Eylül günü vasiyetini yazdırmak için ailesini ve dostlarını başına toplayıp Tanrı’ya dua ederek, ömrünü verdiği Müslüman ve Türk uyanışı için yapmak istediği onca şeye nail olamayacağı için üzüntüsünü dile getirmiştir. Vasiyetinde; Tercüman’ın yayıma devam etmesini istediğini, oğulları arasında paylaşılmamasını ve Başyazarlığı Hasan Sabri Ayvazov’a bıraktığını söylemiştir[13].

Düşünce Dünyası ve Değerlendirme

Dilde, fikirde, işte birlik…

Türk milliyetçiliğinin ucundan tutan herkes duymuştur. Irkçı, kafatasçı, faşist, zorba insanların aslında asıl savunduğu bu düsturdur. Gaspıralı’nın bir asır önce gösterdiği, Kızılelma’nın il adımı niteliğindeki fikri hareket…

İsmail Mirza bu görüşü Türk dünyasına Tercüman gazetesiyle duyurmaya çalıştığı yılların başlarında yukarıda da aktardığımız, büyük mücadeleler vermişti. Tarihe baktığımızda görmekteyiz ki; mücadele hak ettiği karşılığı almış, Anadolu başta olmak üzere Türk dünyası -eyleme geçemese de- büyük bir ulusal uyanışa sahne olmuştu.

Belki Gaspıralı gibileri olmasa bugün Azerbaycan ile Anadolu’nun herhangi bir yerindeki Türk birbirini anlayamayacaktı.

Gaspıralı’nın Türk dünyasına etkisi hususunda Doç. Dr. Hakan Kırımlı şöyle demektedir;

“Gaspıralı Rusya İmparatorluğu’ndaki Türklerin ve özellikle kendi vatandaşları olan Kırım Tatarlarının kültürel ve entelektüel hayatlarına hiç bir diğer kişiyle mukayese edilemeyecek ölçüde kuvvetle damgasını vurmuştur. Rusya İmparatorluğu’nda yaşayan Türk ve/veya Müslüman halkların tarihinde pek çok “ilk”lerin uygulayıcısı olan Gaspıralı’dan öncesi ve sonrası arasında çok büyük fark vardır. Onu Rusya İmparatorluğu’ndaki Türk/Müslüman millî uyanış hareketinin bir numaralı öncüsü ve tartışmasız en büyük ismi olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Gaspıralı’nın içlerinde modern Türkiye’nin kurucularının da yer aldığı son dönem Osmanlı aydınları üzerindeki etkileri de büyük ve kalıcı olmuştur. Onun ünlü sloganı “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” bugün dahi Türk dünyası içindeki ilişkilerin temel yapısı için yol gösterici düstur olarak her vesileyle tekrar edilmektedir”[14].

Gaspıralı zamanın tüm olumsuzluklarına rağmen önce kendisini eğitmiş sonrasında ise inandığı değerler uğruna savaşına koşarak çevresine, milletine yarar sağlamaya çalışmıştır. Eğitim ve dil konusunda Türkçülerin fikir babası sayabileceğimiz duruşu sergilemiştir. Uygulayıp geliştirdiği yeni yöntem ile de eğitimde fark yaratmış ve Hindistan’dan Kırım’a kadar bu usül kabul görmüştür. Bir Müslüman olarak, geri kalmış medrese eğitimine karşı çıkmış, modernitenin olumlu özelliklerine yoğunlaşmıştır. Pek tabii bu yolda, bütün Türk dünyasında oluşturulmaya çalışılan ortak bilinç, yani ulusal bilinçten taviz verilememesi ön koşuldu. Yani dönemin aydın niteliğine sahip olan herkesin öğütlediği ön koşul.

Yaşadığı yıllarda tek başına Rusya Müslümanlarına önderlik eden Gaspıralı Beğimiz bize ders niteliğinde olaylara imza atmıştır.

Ülküsü uğruna çabalarını akılcı yollara dayandırmakla ne kadar gerçekçi olduğunu da gözler önüne sermişir.

Her şeyden önce Türk dünyasında ortak yazı dili oluşturulması ve ortak abece kullanılmasına yönelik çalışmalar yapılmasını savunmuştur. Bugün dahi başarılamayan dilde, fikirde, işte birlik şiarını o günlerde kısmen de olsa Tercüman gazetesi ile oluşturmaya çalışmış, önemli ilerlemeler kaydetmişti. Kendisi siyasi inanç ve görüşünü “Türkoğlu Türk’üm diyerek tanımlamıştır. Türk olduğunu özellikle belirtmesinin nedeni, Rusya Müslümanları için kullanılan -ayrıştırma amaçlı- Tatar sözcüğüne karşı çıkmasıdır.Tatar diye bir milletin olmadığını, aslında o şekilde tanımlanan herkesin Türk olduğunu belirtmiştir. Kendisinin Türklük tanımı ise, tarih, kültür, dil ve din esasına dayalı şekilde yapılmaktadır. Türkçülük anlayışına bakacak olursak; Türklerin eğitimde, siyasette ve ekonomide gelişmesini içermektedir. Bican Ercilasun, Gaspıralı’nın Türkçülük için yaptığı hizmetleri üç maddede toplamıştır; 1) Osmanlı Türkçesini tüm Türk dünyasının anlayabileceği bir niteliğe kavuşturmak. 2)Eğitime yeni yöntemle reform yaşatmak. 3)Batı’daki yeni ve yaralı toplumsal ve teknik bilgileri öğrenip Türk dünyasına aktarmak. Özellikle eğitim alanında çağın ötesine geçen kendi geliştirdiği yöntemle önemli çalışmalar yapmıştır[15].

Yaptığı işlerle ve mücadelesiyle Türk tarihinde önemli yer edinen İsmail Mirza Bey,  Osmanlı’nın Kırım’ı koruyamadığı, sahip çıkamadığı yıllardan sonra İstanbul’a gidip Osmanlı ordusuna katılmak adına 17 yaşında evinden kaçmıştır. Hayatını ülküsüne adayan, Türk milletine karşılığı verilemeyecek hizmetlerde bulunan İsmail Mirza Gaspıralı’yı saygıyla anıyoruz. Ruhu şad olsun…

 

Kaynakça ve dipnotlar

[1] Ahmet Toksoy, “XX Yüzyıla Girerken Türk Dünyası ve İsmail Gaspıralı” Türkoloji.cu.edu.tr s.3

[2] Cihan Yalvar, “Türk Dünyasının Sönmeyen Ateşi: İsmail Bey Gaspıralı” Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Araştırma Dergisi, cilt 1, sayı 2, Haziran 2017, s.90-91

[3] Yalvar, a.g.m s.92-93

[4] Yalvar, a.g.m s.94

[5] Toksoy, a.g.m s.4

[6] Yalvar, a.g.m s.95

[7] Yalvar, a.g.m s.96-97

[8] Yalvar, a.g.m s.99

[9] Yalvar, a.g.m s.99

[10] Yalvar, a.g.m s.100

[11]Hakan Kırımlı, “İsmail Bey Gaspıralı” http://ismailgaspirali.org/

[12] Yalvar, a.g.m s.106-107

[13] Yalvar, a.g.m s.109-111

[14]Kırımlı, a.g.m

[15] Alperen Bahadır, “Ülkücülüğün Tarihi” Kriminal Kitaplar, s.131-137

İsmail Gaspıralı, “Fikri Eserleri” Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2016

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Koçeroğlu

okur-yazar