Kırım Dosyası altında kaleme aldığım bu yazı ile siz değerli okurlara Kırım’ın tarihine de değinerek, farklı bakış açılarıyla Kırım edebiyatını anlatmaya çalıştım. Ayrıca bu yazıyı, Nevzat Kösoğlu’nun derlediği ‘‘Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi’’nin ‘‘Kırım Türk-Tatar Edebiyatı’’ bölümünü referans alarak kaleme aldığımı dile getirmek isterim.

Kırım Türkleri, kendine has yazılı edebiyatları meydana gelene kadar törelerini, meselelerini, sosyal ve siyasi sorunlarını, refah veya yokluk dönemlerini günümüze kadar sözlü anlatımla getirmişlerdir. Meselelerini günümüze çınlar, maniler, atasözleri, destanlar, takmaklar ve yırlar ile nesilden nesile aktarım vasıtasıyla günümüze taşımış bulunmaktadırlar.

Çora Batır, Koplandı Batır, Esebay Batır, Ediğe, Kozu Kurpeç ve Bayan Sulu, Boz Yiğit, Nar Kamış Kırım destanlarıdır. Bu destanlardan Çora Batır, Koplandı Batır, Esebay Batır ve Ediğe epik destanlarken, Kozu Kurpeç ve Bayan Sulu, Boz Yiğit, Nar Kamış lirik epik destanlardır.

Karakalpak, Kazak, Özbek ve Nogay Türkleri de bu destanlara benzer destanlar çıkartmıştır. Hikayelerin aşağı yukarı aynı olması, ortak Türk kültürünün izlerini Kırım edebiyatında da bizlere göstermektedir. Türk Dünyasının ortak edebiyat mirasını takip etmemizi kolaylaştıracak iki eser, 1980 yılında Cafer Bekirov, 1986 yılında Radloff tarafından ortaya çıkartılmıştır. Bu eserler Kırım Destanlarını tek kaynakta derlemiş ve neşretmiştir.

Orta Çağ’da, Deşt-i Kıpçak olarak kendileri üzerinden adlandırılan coğrafyada Kıpçak boyları, 11. asrın başlarında İslamiyet’i kabul etmeye başlarlar. 11. asırda Kıpçakların İslam’ı kabul edişi ile birlikte Türkeli, Azerbaycan, Kazan ve Kırım gibi Türk Yurtları ile İslam Dünyası arasında folklorik ve edebi alışveriş başlamıştır. Kültürlerin alışverişi ile Deşt-i Kıpçak olarak adlandırılan bölgede dini kıssa ve hikayeler yaygınlaşır. Bu hikayeler öyle yaygınlaşır ki Yusuf ile Züleyha’yı, Leylâ ile Mecnun’u, Seyit Battal Gazi’yi, Kesik Baş’ı, Ahmediye’yi, Muhammediye’yi ve Yunus Emre’nin kelamını bilmeyen Kırım köylüsü yok denecek kadar seyrektir.

Kırım’ın Türk dünyası ile alâkası, ilerleyen yıllarda da devam edecektir. Geçen zaman ile birlikte Köroğlu’nun destanı, Aşık Garip ve Aşık Kerem destanları, Ahmet Akay ve Nasrettin Hoca gibi yeni destanlarla da Kırım Türkleri tanışmıştır.

Uzun süre Altın Ordu Hanlığının bir ili olan Kırım’ın kendi müstakil bir devlet vücuda getirmesi ile Giray ailesi Kırım Hanlığını ilan etmiştir. Hanlığın ilanı ile birlikte daha kolay takip edilen Kırım Edebiyatı bize daha kesin bilgiler vermektedir. Kırım Hanlığında kullanılan Türkçe, Kıpçak Türkçesinin bir koludur. Nitekim, Selçuklu Han’ı Alaaddin Keykubat’ın Sudak’ı fethinden süregelen Oğuzlar, Kırım’ın güneyinde yaşadığı için Güney Kırım’ın Türkçesi Oğuz Türkçesinden de etkilenmiştir.

Hamdi Giraybay’ın Kırım tarihiyle ilgili çalışmasında ve Kırım Şiirleri isimli eserde yer alan makalesinde ortaya koyduğu ve daha sonra Türk Ansiklopedisinin “Kırım Edebiyatı” maddesi ile Müstecip Ülküsal’ın TDEK’nin birinci baskısında kabul edilen sınıflandırma ile Kırım Türk edebiyatını 5 döneme ayırmak mümkündür.

 

1. Hanlık Dönemi
2. Rus İstilâsı Dönemi
3. “Tercüman” Dönemi
4. 1917-1944 Dönemi
5. 1944’ten günümüze kadar olan dönemi

 

1. HANLIK DÖNEMİ

15. asırdan itibaren Kırım’da edebiyat Türk dünyası ile benzer süreçlerden geçmiştir. Mengli Giray Han, Sahip Giray Han, I. Devlet Giray Han, çağdaşları olan Türk Hanları Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet, Şah İsmail Hatayi gibi şiir ile ilgilenmiş, kendi şiirlerini yazmıştır. Soyluların dışında Hüseyin Kefevi, Gazaî, Rammaylı Hoca, Aşık Ömer, Mustafa Cevheri, Aşık Arif, Can Muhammed ve Edip Efendi Kırım edipleridir. Bununla birlikte özel bir örnek olarak Leyla Bikeç, 17. Asır’da bir Türk şair olarak Kırım’da karşımıza çıkmaktadır. Kırım’da hanlık döneminde yazılmış edebi eserler, üzücü bir son bulmuştur. Rus ordusunun Bahçesaray’ı yaktığı ve Potemkin’in Karasu’da katliam yaptığı senelerde Han Saray Rus ordusu tarafından yağmalanmış, yağma sırasında kütüphaneler ateşe verilmiş ve Kırım Hanlığında Türklerin ortaya koyduğu edebi eserler vahşice imha edilmiştir. Rusların bu medeniyetsiz ve sığ davranışı, bizlerin bahsi geçen edebi eserlerin çoğuna ulaşmasını maalesef imkânsız kılmıştır.

Kırım Edebiyatı, Fatih Sultan Mehmet’in Kırım’ı Osmanlı’ya bağlamasının ardından Osmanlı kültür ve edebiyatının tesirinde kalmıştır. Tabi ki bu tesir yalnızca idari bir değişikliğin sonucu değildir. Kırım ile Osmanlı arasında örneği olmayan idari ilişki sonucunda, Kırım’a giden gerek tüccarlar gerek Yeniçeriler buraya Osmanlı kültürünü taşımakla beraber, Kırım edebiyatında da iz bırakmıştır. Bu kültürel tesirler altında Kırım edebiyatı, Kuzey Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi olmak üzere iki kolda gelişmiştir.

Bu başlık altında değinilmesi gereken bir diğer konu ise şair olduğunu veyahut da şiirler kaleme aldığını bildiğimiz Giraylardır. Bunları derlemek gerekirse, şu isimleri sayabiliriz:

1.1. Mengli Giray

Bugün ikinci Kırım Hanı Mengli Giray’ın şiirlerinden sadece birkaç mısra bilinmektedir. Tarihçi Seyyid Mehmed Rıza, “Es’seb’u’s-Seyyare” adlı eserinde Mengli Giray’a ait mısraları naklederken Han’ın ilim ve edebiyata çok meraklı olduğunu ve her zaman şiirle uğraştığını bildirmektedir.

Mengli Giray, uzun zaman dönemin ilim ve irfan merkezi olan Eski Kırım şehrinde yaşamıştır. Bundan dolayı iyi bir medrese tahsili yapmış olması muhtemeldir. Daha sonra Gedik Ahmet Paşa tarafından İstanbul’a götürülen Mengli Giray Osmanlılardan etkilenmiştir. Bu kadar çok Osmanlı etkisine giren Han’ın Osmanlı şairlerinden de etkilenmesi normaldir. Kırım Hanlığının daha kuruluş yıllarında başlayan bu etki, özellikle İstanbul’da terbiye gören ‘hanzadeler’ vasıtasıyla gittikçe fazlalaşmıştır. 1475 yılında Gedik Ahmet Paşa’nın Kefe’yi almasıyla İstanbul – Bahçesaray münasebeti ilerlemiştir.

1.2. Sahip Giray

Osmanlıların Kefe valisi olan Abdullah Rıdvan Paşazade, “Tevarih-i Deşt-i Kıpçak” adlı eserinde, İstanbul’da rehine olarak kalan Kırım hanı Sahip Giray’ın Sultan Selim’e Kıpçak Türkçesi ile şiirler söylediğini ayrıca Osmanlı Türkçesi ile şiirler yazdığını anlatmıştır.

1.3  1.Devlet Giray Han

Giray hanedanından l. Devlet Giray Han’ın da şair olduğunu ve şiirler yazdığını Kırım tarihçileri kaydediyorlar.

1.4. Bora Giray Han

Şiir yazan Girayların içinde en meşhuru Bora Gazi Giray Han’dır. Uzun zaman İran’da esir kalan Bora Gazi Giray Han, mükemmel bir medrese tahsili görmüştür. Gazi Giray’ın Farsça rubaileri olduğu gibi, gazelleri de Osmanlı şairlerinin gazelleri kadar mükemmeldir. Gazi Giray Han’ın Kıpçak Türkçesi ile yazdığı şiirleri de vardır. Osmanlılarla beraber Avrupa seferine katılan Bora Gazi Giray’ın oradan padişaha yazdığı manzum mektuplar da çok meşhur olmuştur.

1.5.  4.Mehmet Giray

1674’te ölen 4. Mehmet Giray hece veznini kullanarak Osmanlı Türkçesi ile ilahiler yazmıştır. IV. Mehmet Giray şiirlerinde Arif mahlasını kullanmıştır.

1.6. 2.Mengli Giray Han

Osmanlı Türkçesi ile şiirler yazan 2.Mengli Giray Han, 1737 senesinde vefat etmiştir.

 

Bunlarla birlikte, elbette ki Kırım Hanlığı zamanında edebi faaliyetler yalnızca Giray’lara özel değildir. Kırım’ın kült eserlerinden sayılan, 17. Asır şairi Edip Efendi’nin Sefername adlı manzum destanı realist bir destandır. Nam salmış Kırım komutanlarından Togay Bey’in Kozak Hetman Hmelnitski’ye yardım için Polsa hükümdarı Kral 4. Vladislav ile giriştiği savaşı ele alır. Togay Bey’in kahramanca mücadelesi, aynı dönemlerde başka bir Kırımlı şair Canmuhammed tarafından Togay Bey Destanı veya tekrar Sefername başlığıyla ele alınır. Kırım Edebiyatı ele aldığı konular ve izlediği ölçüler bakımından 18. asra kadar Anadolu ile birlikte yol alır. 18. asrın sonlarına doğru Rusya Kırım’ı ilhak eder ve Kırım edebiyatı için yeni bir dönem başlar.

2. RUS İSTİLASI DÖNEMİ

2.1. Genel Atmosfer

Bu dönemde Kırım Türkleri ile Anadolu Türkleri uzaklaşır. Türkleri Ruslaştırma politikasının da Kırım üzerinde uygulanılmaya çalışılsa da Kırım aydınlarının mücadelesi ve Rusların Türk kültürünü kolayca sindiremeyeceklerini anlaması ile orta yol bulunur. Çar, Rus misyonerlerin idaresinde 1871 yılında Rus-Tatar okulları (Tatarskaya Uçitelskaya Şkola) açar.

2.2. Ak Toprak’a Göç

Bu dönemde Kırım münevverleri ilzam edilmiş ve pek çok bilge Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Çar hükümetinin işgalci siyaseti sonucu kan ağlayan halk, benliğini korumak için, evini, obasını ve yurdunu bırakıp göçmeye başlar. Yüz binlerce insan “Ak Toprak” dedikleri Türkiye ve Dobruca‘ya doğru yollara düşer. 18 asrın sonuyla 19. asrın başında yüz binlerce insan göç etmiştir.

Aydın ve bilgelerin göç etmeleri veya susturulmaları sonucu, Kırım’da bu yüzyıllık dönem içinde Kırım Türkçesinin kültürel sahada kullanıldığını gösteren tek bir eser yoktur. Bu devrin sosyal ve siyasî hayatını tam olarak anlatan eserler; Kırımlıların Türkiye’ye ve Dobruca’ya göçü sebebiyle Kırımlı âşıkların (kedayların) söyledikleri “Muhaceret (Göç) Türküleri” veya “Hicret Yırları” ile, halkın duygularını ve isteklerini yansıttığı çınlar, maniler ve yırlardır. 18. ve 19. asırlarda kedaylar, köy köy gezip toylarda köylüsüyle, yaşlısıyla ve çocuğuyla yollara dökülen halkın çektiği ıstırabı, sefilliği ve yad ellerde yaşadıkları sıkıntıları, döktükleri göz yaşlarını herkesin anladığı sade bir dille ortaya koyarlar. Bu türkülerde “Ak Toprak” dedikleri Osmanlı topraklarına karşı derin özlem ve anavatanı terk etmekteki yeis ve keder, şairane mısralarla anlatılmıştır.

 

2.3. Cahil Müftüler

Rus istilâsı döneminde Kırım edebiyatını temsil eden bilhassa kedayların şiirleri ve anonim halk şiirlerinde halka yapılan zulüm yanında din adamları ve din adına yapılan olumsuzluklar da işlenmiştir.

1794 yılında İslâm dini için İdare-i Ruhaniye‘nin kurulması ve 1832 yılında da nizamnamesinin yayımlanmasından sonra oluşturulan ruhanî sınıfın dışında hiç kimsenin din adamı olamaması, zamanla dinle hiç ilgisi olmayan cahil kimselerin müftü bile olmalarına sebep olmuştur. Bunlardan biri olan Müftü Seyit Celil Efendi, 1883 yılında kamu huzuruna zararlı olduğunu iddia ettiği bütün dinî kitapların el konulmasını ve yakılmasını emretmiştir. Bu durum, halkın din adamlarına olan güvenlerinin yok olmasına dolayısıyla da kedayların eserlerine etki etmiştir.

Bu dönemde çok kuvvetli olmamakla beraber Kırım edebiyatına dinî-mistik bir hava hâkim olmuştur. Bu dönemde tekke ve medreselerde sufiler tarafından yazılan cönk sayısı çok fazladır. Ancak ne yazık ki, Kırım halkının yaşadığı facialar sufileri etkilememiş olmalı ki, o dönemde yazılan cönklerdeki ilahilerin, dini kıssaların vb. Kırım’ın bağımsız olduğu dönemlerde yazılanlardan hiç farkı yoktur.

 

3. TERCÜMAN(GASPIRALI) DÖNEMİ (1883-1916)

3.1. İsmail Gaspıralı Kimdir?

Rusların 1783 yılında Kırım’ı ilhakı ile Kırım Türkleri, vatanından göçmek zorunda kalan, tarumar bir millet haline gelmiştir. Bu durumun sonucu olarak Kırım edebiyatı, tam bir durgunluk dönemine girmiştir.

Neredeyse imkânsız olan, bu tablonun değiştirilmesinde rol oynayan en önemli şahsiyet, şüphesiz İsmail Gaspıralı’dır. İsmail Gaspıralı sadece Kırım Türklerinin değil, Rusya’daki bütün Müslüman Türk halkının millî uyanış dönemleri için oldukça mühim bir isimdir.

İsmail Gaspıralı (1851-1914), Bahçesaray’a iki saatlik mesafede bulunan Avcıköy’de doğmuştur. Babasının köyünün Gaspira olması sebebiyle Gaspıralı lâkabını almıştır. Kırım’da devam ettiği geleneksel Müslüman mektebi ve Rus okulundan sonra Moskova’ya okumaya giden Gaspıralı, buradaki Pan-Slavistlerin Türk düşmanlığından etkilenir ve milliyetçi fikirleri benimser. Bahçesaray’a döndükten sonra Zincirli Medresede Rusça dersleri verir ve iki yıl kaldığı Paris’e gider. Osmanlı zabiti olmak isteyen İsmail Gaspıralı, İstanbul’a geldiyse de bürokratik engeller yüzünden bu arzusunu gerçekleştiremez ve Kırım’a döner.

3.2. Tercüman Gazetesi

İsmail Gaspıralı 1879 yılında gazete çıkarmak maksadıyla Çar hükümetine müracaat ederse de bu isteği kabul edilmez. Daha sonra Akmescit’te Rusça çıkan Tavrida gazetesinde “Genç Molla” imzasıyla “Rusya Müslümanları” makalelerini neşreder. Nitekim bu yazıları daha sonra kitap haline getirilmiştir. Gaspıralı, bu dönemde çıkardığı küçük risalelerde dil ve tarih birliği konularını işler.

Nihayet Türkçe yazılan kısmın yanında Rusça tercümesi bulunması şartıyla gazete çıkarma izni alan Gaspıralı, “Dilde, fikirde, işte birlik” şiarıyla “Tercüman” gazetesini çıkarır. Böylece Türkçe ve Rusça olmak üzere iki dilde çıkan gazetenin ilk sayısının Kırım’ın Rusya’ya ilhakının 100. Yılına rastlayan 1883 yılının 22 Nisan günü çıkarılması her halde tesadüf değildir.

Gaspıralı’nın Tercüman gazetesinde kullandığı dil zaman zaman Kırım Türkçesine ait deyim veya kelime kullanmakla birlikte oldukça sadeleştirilmiş bir İstanbul Türkçesi’dir.

Halkı aydınlatmayı ve halk arasında dayanışma sağlamayı amaç edinen İsmail Bey, dil konusunu bütün sosyal sahalardaki gelişmenin temeli olarak görmüştür. Bütün Türk boylarının sosyal, siyasî ve iktisadî konularda birlik içinde olmasına çalışan Gaspıralı’ya göre dil konusu, sadece Kırım halkının değil, bütün Türk dünyasının reformu şeklinde olmalıdır. Gaspıralı, günlük konuşma dili ve halk edebiyatı üzerinde çalışarak ve dildeki yabancı unsurları temizleyip bütün Türklere şamil bir edebî dil meydana getirmeye gayret sarf etmiştir. Bu dilin yalnız âlimlerin değil, İstanbul’dan Çin’e kadar her Türk’ün anlayacağı şekilde olmasına çalışmıştır. Gaspıralı dilde sadelik fikrini savunurken, Türkçe karşılığı olmadığı durumlarda Avrupa dillerinden kelime almaktan sakınmamıştır.

3.3. Yeni Eğitim Sistemi

Rus imparatorluğu sınırları içinde bulunan Müslüman okulları kendi haline bırakılmıştır. Bu ilgisizliğin getirdiği kontrolsüzlükten faydalanmak isteyen Gaspıralı, Usul-i Cedid diye adlandırdığı yeni bir maarif sistemi oluşturma çalışmalarına başlar. Usul-i Cedid ile eğitimin en önemli özelliği çocuklara ana dillerini öğretmesi ve dinî eğitimin yanında matematik, tarih, coğrafya ve hayat bilgisi gibi derslerin verilmesidir. Kırk günde okuma yazma öğreten bu yeni eğitim sisteminin başarılı olması, bütün Rus imparatorluğu dahilinde bu sistemle eğitim yapan okulların açılmasına sebep olmuştur. Gaspıralı’nın öldüğü 1914 yılında Usul-i Cedid mekteplerinin sayısı 5.000’e ulaşmıştır.

 

3.4. Tercüman’ın Etkileri

Tercüman gazetesi ve yaşadığı müddetçe İsmail Bey’in etrafında toplanan şair, düşünür ve yazarlar, pek çok eser yazıp çeviriler yapmışlar; Rus ve Şark edebiyatı klâsiklerini Kırımlılara tanıtmışlardır. Puşkin’in, Tolstoy’un, Turenyev’in, Çehov’un, Nevaî’nin, Nizamî’nin eserleri Kırım Türkçesine çevrilip Tercüman’da basılmıştır. Bu dönemde yazılan bütün eserler ya Tercüman’da tefrika edilmiş veya kitap olarak neşredilmiştir.

Tercüman edebiyatı ve Tercüman koleksiyonu yalnız Kırım’da değil, Mısır’dan Kaşgar’a kadar bütün Türk âleminde millî uyanış hareketlerini, Türk medeniyetinin gelişmesini öğrenmek için en büyük kaynaklardan biri olmuştur.

Rusların Kırım’ı ilhakıyla durgunluk dönemine giren Kırım edebiyatının XIX. asrın ikinci yansından itibaren canlanmaya başlamasında Gaspıralı ve arkadaşlarının yanında, Akmescit Tatar Öğretmen Okulunda yetişen Abdurrahman Kırım Hoca ve Abdurrefî Bodaninskiy gibi yazar ve eğitimciler de oldukça etkili olmuşlardır. Bu şahıslar, medreselerde dinî eğitimin yanı sıra, diğer derslerin de okutulması için gayret göstermişler, Rusça ve ana dilin öğretilmesine de önem veren bu aydınlar, Rusça-Kırım Tatarca, Kırım Tatarca-Rusça sözlükler hazırlamışlardır.

Rusların Kırım’ı işgal ettiği yıllardan beri Türk birliğini bozmak ve Müslüman Türkleri Hristiyanlaştırmak maksadıyla Akmescit’e açılan Rus-Tatar Öğretmen okulunda eğitim kırk-elli seneden beri devam etmekte ve öğretmen yetiştirmektedir. Önceleri bu faaliyet, Kırım için zararlı gibi görünse de bu seminerlerde misyonerler yerine milliyetçi öğretmenler yetişmiştir. Bilhassa bu okuldan mezun olan aydınlardan oluşan ve mahallî Rus idarecileri tarafından “Yaş Tatarlar” ismi verilen grup siyasî hareketlerin içinde oldukları gibi, Rus inkılâpçıları ile de çok yakınlaşmışlardır.

 

4. 1917-1944 DÖNEMİ

1917 Devrimi ve sonrasındaki süreç hakkında tarihi bilgileri, Kırım dosyası adı altında benden önce yazan yazar arkadaşların çalışmalarından edinebilirsiniz. Tekrara düşmemek ve laf kalabalığı yapmamak adına o konulara girmeyeceğim. İlgili arkadaşlar için bahsi geçen yazıların bağlantılarını en alta bıraktım.

4.1. Sovyet İşgali

Sovyet hâkimiyetinin ilk yıllarında Kırım’da tam bir imha siyaseti uygulanmıştır. Kırımlılar, Bolşevikler tarafından öldürülürken yiyecek maddeleri de müsadere edilerek Kırım’da sun’î açlık yaratılmıştır. Bu karışık ve karanlık devirde Çarlık döneminin hem maddî hem manevî baskıları hatta katliamları ile yok olmak üzere olan bir millete hiç olmazsa bir nebze nefes alma imkânı verir umuduyla, Kırımlı aydınlar, şair ve yazarlar Kırım’da kurulan Sovyet hâkimiyetini benimseyerek halkın yeni yaşam biçimine uyum sağlamalarına yardımcı olmuşlar ve eserlerinde sosyalizmin getirdiği değişiklikleri işleyerek halka sunmuşlardır. Sonradan Bolşevikler tarafında öldürülen şair Hamdi Giraybay’ın ” Hoşkeldiniz Bolşevikler Kırım’ga ” dörtlüğü ile Sovyet hâkimiyetini Kırımlılar adına selâmlaması son derece trajiktir.

Sovyet hükümeti, azınlıkların sempatilerini kazanmak için bazı tavizler vermeye başlar. Bu tavizlerin sonucu 18 Ekim 1921’de kurulan “Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”, Kırım’ı “Tatarlaştırma” döneminin başlangıcı olmuştur. Bu dönemde Tatar okulları, ilmî kurumlar, müzeler, tiyatrolar, kütüphaneler, yayınevleri gibi kültürel eğitim kuruluşları açılmıştır. Kırım Türk aydınları için, bütün Kırım halkına hitap edecek yeni Kırım Sovyet edebiyatını meydana getirmeye çalışmışlardır. Ancak 1927-28 yıllarından sonra yaşanmaya başlanan şiddetli baskı, pek çok aydını etkilemiştir. Bu dönemde milliyetçi olmakla suçlanan aydınlar âdeta önce gazetelerde yargılanıyor, sonra yönetim tarafından cezalandırılıyorlar.

4.2. Sosyalizm Etkisi

Bu dönemde edebî eser verenler, inkılâptan önce de Kırım’da faal olarak çalışan Asan Çergeyev, Mehmet Nüzhet, Abdullah Lâtifzâde, Ümer İpçi, Yakup Şakirali gibi ediplerle Abdurrahim Altaylı, Ziyaddin Cavtöbeli, Cafer Gafar, İlyas Tarhan, Irgat Kadir, Mahmut Nedim, Eşref Şemizâde, Kerim Camanaklı gibi gençlerdir. Bunlar edebî eserlerinde yeni hayatın heyecanını yaşatmışlar; eski kültürel biçimlerle sosyalist fikir ve düşüncelerini ifade etmiş ve aşılamaya çalışmışlardır. Lâtifzâde’nin “8 Martka”, Umer İpçi’nin “Deniz”, Irgat Kadir’in “Irgatnın Hatresi”, Ziyaddin Cavtöbeli’nin “Kızıl Bayrak”, “Altan”, Mehmet Nüzhet’in “Köylünün Şanı”, Eşref Şemizâde’nin “Lenin’ge” adlı şiirleri bu maksatla yazılan eserleridir.

4.3. Ümer İpçi

Bahçesaray’da doğan Ümer İpçi (1897-1955) edebiyatın hemen her türünde eserler vermiştir. Şiirleri, hikâyeleri, tiyatro eserleri, makaleleri ve tercüme eserleri bulunan İpçi’nin, bu eserlerinde savaşın getirdiği büyük sıkıntılar ve açlık; Kırım tarihi, Kırım halkının yaşadığı acılar işlenmiştir. 1927-1928 yıllarında işletilmeye başlayan çark, İpçi’yi de pençesine almış ve iki üç yıl önce birlikte çalıştığı arkadaşlarının suçlanma haberleri gazete sayfalarını doldurmaya başlamıştır. Ümer İpçi, 24 Eylül 1937 tarihli “Yaş Küvet” gazetesinde bazı Kırımlı yazar ve şairlerle birlikte o günün moda suçlaması burjuva milliyetçiliğiyle suçlanır. Yazara 23 Ekim 1937 tarihinde on iki yıl hapis cezası verilir.

Hemen hemen bütün edebî türlerde eser veren Ümer İpçi, pek çok şiir, hikâye, tiyatro, makale yazdığı gibi dünya ve Rus klâsiklerinden tercümeler de yapmıştır. Şair, şiirlerinde cemiyetteki haksızlığa ve adaletsizliğe karşı insanların mücadele etmeleri gerektiğini vurgular. Medrese, Evlere Bakkanda, Kimden Yardım, İpçi’nin ilk şiirlerindendir. Ekim inkılâbından sonra yazdığı Balıkçılar, Cigitke, Deniz gibi şiirlerinde inkılâpla ilgili duygularını anlatan şairin şiirleri, 1926’da Şark Kadınlığı, 1928’de Küreş İçün adlı şiir kitaplarında yer alır. Hikâyelerinde halkın yaşadığı hayatı tarafsız ve realist bir şekilde ifade eden Umer İpçi, yaptığı yeniliklerle Kırım nesrinin seviyesini yükseltmiştir.

Umer İpçi, sosyalizm için yaptığı bunca edebî çalışmanın sonunda ne yazık ki, Stalin’in ga-zabından kurtulamayarak sürgünlerde, kamplarda her türlü azap, işkence, mahrumiyet çektikten sonra 1955’te Tomsk şehrinde ölür.

4.4. Cafer Gafar

Umer İpçi’yle ayı devirde yaşayıp Kırım edebiyatının temelini atanlardan biri olan Cafer Gafar (1898-1938) Akmescit’in Tavdayır köyünde doğar.

1924’te Komünist Partisine giren Cafer Gafar, bu gazetelerin etrafında pek çok gencin toplanmasına ve onların kuvvetli edebiyatçılar olarak yetişmesine çok gayret sarf etmiştir. Bu dönemde nesir yazmaya başlayan Cafer Gafar, hikâyelerinde aktüel konuları işler. Eserlerinde zengin ve yoksul arasındaki sınıf farklılığını işleyen sanatçının esas özelliği psikolojik derinlik ve dil sadeliğidir. Halk dilini tam olarak benimseyen Cafer Gafar’ın savaştan evvel “İnkılâbî Şiirler”, “Ömürden Örnekler”, “Hikâyeler ve Şâirler” isimli kitapları yayımlanmıştır. Sosyalizmin kurulması ve yerleşmesi için yaptığı çalışmalara rağmen 1938 yılında Stalin’in zulmüne uğramaktan kurtulamayan Cafer Gafar’ın mezarı bile belli değildir.

4.5. Abdullah Lâtifzâde

Edebî çalışmalarına 1917 inkılâbından önce Tercüman gazetesinde başlayan Abdullah Lâtifzâde (1891-1938), inkılaptan sonra da çalışmalarına devam eder.
Uyanık fikirli, zeki, halkına ve milletine bağlı bir şair olan Lâtifzâde inkılâbın getirdiği yenilikleri tam olarak benimsemiş; şiirlerinde halkı taassuptan kurtaracak, medeniyet ve kültürlerini geliştirecek arzu ve düşüncelerini sade bir dille anlatmıştır.

Abdullah Lâtifzâde’nin “Ömür”, “Şâire”, “Şâirin Ruhu”, “Kozaydın”, “Baar Türküsü”, “Ahır ZamanKuşu”, “Hayırsız Tuş”, “Mücde” gibi şiirleri Kırım edebiyatına konu ve şekil bakımından büyük yenilikler getirmiştir. Sade bir dille yazdığı şiirleri okuyucuda derin bir tesir bırakır. “Ber!”, “Cermay Türküsi”, Bir Tamçı Kan”, “Tegenekli, Çiçekli Yol”, “Lenin Öldi” gibi eserlerinde ise Mayakovski’nin tesirleri görülür. Şair şiirlerini toplayarak 1928’de “Yeni Saz” ismindeki kitabında yayımlamıştır.

Alfabe ve terminoloji komisyonlarında çalışan Lâtifzâde, okullarda garp edebiyatı dersleri de vermiştir.

Abdullah Lâtifzâde, Kırım kültürüne dil ve edebiyat konularında yazdığı makalelerle de hizmet etmiştir. Lâtifzâde 1927’de yazdığı “Kırım Tatar Edebiyatının Kısa Obruzı” isimli makalesinde Umer İpçi, Mahmut Nedim, Cafer Gafar, Ziyaddin Cav-töbeli, Eşref Şemizâde gibi şâir ve ediplerin eser-lerini de inceleyerek Kırım edebiyatının gelişmesini açıklamıştır.
Kırım edebiyatı ve kültürünün gelişmesinde çok hizmetleri olan Lâtifzâde, 1938 yılındaki toplu sürgün ve idamlar sırasında birçok Kırımlı yazar ve şair gibi yok edilmiştir.

4.6. Bekir Sıtkı Çobanzâde

Kırım’da yetişen en büyük şairlerden olduğu gibi en iyi dil bilginlerinden biri olan Bekir Sıtkı Çobanzâde (1893-1939), ilk ve orta tahsilini Karasupazar’da yaptıktan sonra 1909’da liseyi okumak için İstanbul’a gelir. Burada Arapça ve Fransızcayı öğrenen Çobanzâde, 1915’te Odesa’ya giderek Slav dillerini öğrenir. 1916’da Budapeşte Üniversitesi’ne giden âlim, burada Codeks Cumanicus’u inceler ve 1920’de bu üniversitede doktor unvanını alır. 1920’de Kırım’a dönen Bekir Sıtkı Çobanzâde’nin değişik okullarda Kırım Türkçesi ve edebiyatı dersleriyle Türkçe’nin Mukayeseli Grameri konusunda verdiği dersler çok önemlidir. Bu dönemde “Yeni Çolpan”, “İleri” ve “Okuv İşleri” dergilerinde ilmî makaleler yazar. Değişik üniversitelerde profesör, dekan ve rektör olarak çalışan Çobanzâde, 1926 yılında Bakü’de toplanan I. Türkoloji Kongresi’nde “Türk Lehçeleri Arasında Karşılıklı İlişkiler” ve “Türk Tatar Dillerinde İlmî Terminoloji Meydana Getirme” konularında önemli tebliğler verir. Sovyetler Birliği Yeni Alfabeler Merkez Komitesi, Azerbaycan Terminoloji Komitesi gibi komisyonlarda çalışan Çobanzâde’nin Türk lehçelerinin alfabeleri, imlâsı ve terminolojisi konularında pek çok çalışmaları olmuştur.

Bu büyük Türkoloji âliminin Türk dili ve edebiyatı tarihi sahasında büyük yekûn tutan çalışmaları bulunmaktadır. Almanca, Fransızca, Arapça, Farsça, Macarca, Çekçe ve Lehçe’yi çok iyi bilen Çobanzâde, Türk şivelerinin hemen hepsiyle ilgili eserler vermiştir.

Bekir Sıtkı Çobanzâde de sistemin kurulmuş çarkı neticesinde belli dönemlerde arkadaşlık yaptığı yazar ve şairler tarafından burjuva milliyetçisi olmakla suçlanmış ve dönemin acımasız zulmünden kurtulamayarak 1939’da gönderildiği sürgünde helak olmuştur.

4.7. Şevki Bektöre

Romanya’da doğan Şevki Bektöre (1888-1961), İstanbul’da tahsilini tamamladıktan sonra 1916’da Kırım’a gider ve burada öğretmenlik yapar. 1920 se-nesinde “Bilgi” ve “Yad Çolpan” gazetelerinde çıkan “Ergenekon”, “Hancami Karşısında”, “Ey Coşkun Dalgalar”, “Çatırtavnın Yakınları”, “Aşkım Üçün”, “Kâbem” şiirlerinin de bulunduğu bir şiir kitabı neşredilir. Şâir, bazı eserlerinde “Carlı” mahlasını kullanmıştır. Bektöre’nin “Sarf ve Nahv” isimli gramer kitabı ise 1922 yılında basılır. Kırım’da milliyetçi olduğu için suçlandığı bir sırada Dağıstan’a davet edilen Şevki Bektöre, orada da öğretmenlik yapar. Daha sonra Türkmenistan’a öğretmenlik yapması için davet edildiği Türkmenistan’da Türkmen Türkçesinin gramerini yazar.

1932 yılının Mart ayında tutuklanan Şevki Bek-töre, götürüldüğü Taşkent hapishanelerinde yapılan işkenceye dayanamaz ve hafızasını kaybeder. Mahkûmiyetten kurtulduğu iki yıl boyunca işsiz yarı aç yarı tok yaşayan şair, 1949’da Sibirya’ya sürülür. 1956’da Türkiye’de yaşayan karısı ve çocuklarının daveti üzerine Türkiye’ye gitmesine izin verilen Bektöre, yaşadıklarını anlattığı “Volga Kızıl Akarken” isimli kitabını yazarsa da çok yaşamaz, burada ölür.59 R.Fazıl ve S. Nagayev’e göre şairin ölüm tarihi 1963’tür.

4.8. Dil Meselesi

Kırım’da daha hanlık döneminde başlayan dil meselesi, bu dönemde de aydınların ilgilendiği konular arasında yer alır. Yerlileşme politikası sonucu mahallî şivenin ilmî tetkikine ve okuma yazma bilmeyenler arasında yayılmasına, Rusça ile beraber resmî dil olarak kullanılmasına destek verilir.

Sovyetler Birliği’ndeki Türk aydınları arasında alfabe reformu, imlâ ve telâffuz, yazılı dilin hangi ağız üzerine kurulacağı gibi tartışmalar, bu dönemde önemli bir yer tutar. 1922 ile 1924 yıllan arasında Sovyetler Birliği Merkezî Hükümeti ta-rafından dergilerde tartışmalar açılıp konferanslar verilmiş, komite ve komisyonlar kurulmuştur. 1924 yılı Kırımlılar arasında dil konusunda ve Arap alfabesinden Lâtin alfabesine geçiş konusunda şiddetli tartışmalar yapılmıştır. Bazı Kırım Türkleri Merkezî hükümetin desteklediği Lâtin alfabesini kabul ederken; Veli İbrahimov, Asan Sabri Ayvazov ve dil âlimi Bekir Sıtkı Çobanzâde gibi aydınlar, buna itiraz ederek şiddetle mücadele etmişlerdir. Merkezî hükümetin de baskısıyla 1929’da 31 harfli Lâtin alfabesinin kabulü, bütün bu tartışmalara son verir. 1928’de Kırım Tatar Edebî Dilinin İmlâsı Üzerinde Birinci İlmî Konferansı, Akmescit’te toplanarak step ve dağ bölgeleri arasında kalan şeridin, (Bahçesaray ağzının) yazı dili olmasına karar vermiştir. Daha sonra 1929’da ikinci, 1934’te üçüncü ilmî konferanslar toplanarak gramer, imlâ, telâffuz, terminoloji ve sözlüklerin düzenlenmesi konularında çalışmalarını sürdürürler. 1938’de Stalin döneminde bir kanunla bütün Slav olmayan (Ermenice ve Gürcüce hariç) dillerde olduğu gibi, Kırım Türkçesinde de Kiril alfabesi kullanılmaya başlanır.

 

5. 1944’TEN GÜNÜMÜZE KADAR OLAN DÖNEM

5.1 Sürgün Yılları

Stalin döneminde yaşanan katliamlar, Kırımlı münevverlerin hemen hemen tamamı yok edilmiş, sürülmüş veya hapishanelerde sürünmüşlerdir. Bu yüzden de Kırım edebiyatı ciddî bir durgunluk dönemine girmiştir. Ancak bunlarla yetinmeyen Stalin, Kırım Türklerini tamamen yok etme, tarihten silme gayesini güderek 1944 senesinde Kırım Türklerinin tamamını anavatanlarından sürmüştür.

Nazi işgal kuvvetleriyle iş birliği yapmakla suçlanan Kırım Türkleri, 1944 yılında yapılan katliamdan sonra toplu olarak Türkistan içlerine sürülmüşlerdir. Özbekistan’da sürgün Kırım Türklerine uygulanan “Özel İskân” rejimi ile, büyük şehirlere yerleşmeleri, tarımla uğraşmaları, askerlik yapmaları engellenmiş, kültürel gelişmeleri tamamen durdurularak tarihleri ve kültürel miraslarını hatırlatacak her şey imha edilmiştir. Kırım Türklerinin Kırım ülkülerini yok etmek için, isimlerindeki Kırım unvanı kaldırılarak sadece Tatar isminin kullanılmasına izin verilmiştir. Ayrıca bir yazı dili olan Kırım Türkçesi, Kazan Tatar Türkçesinin ağzıymış gibi lanse edilmeye ve unutturulmaya çalışılmıştır. On yıldan fazla süren bu mecburi suskunluk dönemi, 1950 yıllarının sonlarına doğru partinin kontrollü bir şekilde geri çekilmesine kadar sürmüştür. Bundan sonra Kırım Türkleri sosyal, iktisadî ve kültürel haklarının korunması, etnik varlıklarının tanınması için ve Kırım’a dönüp orada yaşama hakkı kazanabilmek için mücadele etmeye başlamışlardır.

5.2 Özbekistan’da Kırım Edebiyatı

Kırım’da ve Kırım dışında yetişen aydınlar, Kırım Türk konuşma ve edebî dilinin, edebiyatının ve sanatının geliştirilmesi için 1950’li yıllarda çalışmalara başlarlar.
Kırım Türklerinde dil ve edebiyatın canlanmasında basının çok önemli rolü olmuştur. 1 Mayıs 1957 tarihinde Kırım Türkçesi ile yayımlanmaya başlayan “Lenin Bayrağı” gazetesi, Kırım Türk şairleri, yazarları, sanatçıları ve âlimleri için bir toplantı merkezi olmuştur. Ayrıca diğer Türk boylarının şair ve yazarlarının eserleri de Kırım Türkçesine aktarılarak gazetede yayımlanır. Lenin Bayrağı, Kırım Türklerinin millî, sosyal ve kültürel hayatlarında meydana getirdiği etkiyle “Tercüman” gazetesini hatırlatmaktadır.

1957 yılında, Özbekistan Yazarlar Birliği içinde oluşturulan Kırım Tatar Şubesi, Kırım Türk edebiyatının durgunluk dönemine canlılık getiren mühim bir hadisedir. Bu şubede Stalin mezaliminden kurtulup sağ kalabilen Şamil Alâdin, Abduraim Altanlı, Abdulla Dermenci, Eşref Şemizâde, Yusuf Bolat, Ziyadin Cavtöbeli, Raim Tmçerov, Reşid Murad, Fetta Akim, Gafar Bulğanaklı gibi yazar ve şairler toplanarak Kırım Türk edebiyatını canlandırmaya çalışmışlardır.

Bu dönemde, Kırım Türklerinin artık unutulmaya yüz tutmuş dillerini ve kültürlerini muhafaza etmeleri açısından oldukça olumlu gelişmelerden biri radyoda Kırım Türkçesi ile programlar yapılmaya başlaması, diğeri ise sonradan “Kaytarma” adı verilen Kırım Türkleri oyun ve yır gurubunun kurulmasıdır.

 

5.3 Sovyet Baskısı

1970’li yıllarda Özbek, Kazak, Rus okullarında okuyan çocuklar artık ana dillerini de öğrenmeye başlarlar. Bu dönemde gramer kitapları, okuma kitapları ve Kırım Türkçesi-Rusça sözlükleri çıkarılmıştır.

Ancak sistemin sıkı kontrolü ve katı baskısı, bütün Sovyet edebiyatında olduğu gibi, hatta çok daha fazla bir şekilde Kırım edebiyatında hissedilmektedir. Yazar ve şairler eserlerinde duygularını, düşüncelerini hadiseler karşısındaki tavırlarını istedikleri gibi yazma hakkından mahrumdurlar. Öyle ki, eserlerinde Kırım, vatan gibi kelimelerin yasaklanması bir yana Kırım’ı hatırlatır korkusuyla deniz, dalga gibi kelimelerin bile kullanılması suç unsuru olmuştur. Böyle resmî nezaret ve baskıların haricinde yazar ve şairler tıpkı 1920’lerde olduğu gibi birbirlerini de kontrol et-meye başlamışlardır. Eserin muhtevasından, edebî yönünün gücünden önce, eserde işlenen millî duygu, millî ahenkle ilgili tek bir satır hatta tek bir kelime arayıp bulmak, yazarı bununla suçlamak oldukça sık karşılaşılan bir durum olmuştur.

Bütün bunlara rağmen yazar ve şairler kendilerine tanınan imkânlar dahilinde eserlerini çıkarmaya, ana dillerini ve edebiyatlarını yaşatmaya çalışmışlardır.

 

5.4 Kırım Şiiri

Türk milletinin hayatında daha beşikte ninnilerle başlayıp sagu, mersiye, ağıt gibi isimler alarak mezara kadar canlı bir şekilde yaşayan şiir tabii ki, Kırım Türklerinin de başlangıçlarından itibaren yaşadıkları her dönemde heyecanlarını, sevgilerini, acılarını, ıstıraplarını aksettirdikleri bir edebiyat türü olarak karşımıza çıkar.
II. Dünya Savaşından sonraki devirde nesir türü çok yaygınlaşmış olmasına rağmen, şiir hususi çizgisini muhafaza ederek devam ermiştir. Genç şairler ise son yıllarda kültürel şiir şeklinin çerçevesini genişletmek için oldukça ciddî adımlar atmışlardır.

Eşref Şemizâde, Abdureim Altanlı, Ziyadin Cavtöbeli, Reşid Murad, Çerkez Ali, Enver Selâmet, Riza Halid, Seitumer Emin, Cevariye Mecitova, Remziy Burnaş, Yunus Temirkaya gibi daha önce de şiir yazan ve ana dillerine hâkim olan şairler bu dönemde oldukça etkili bir rol oynamışlardır.

Ana dili ile konuşmanın bile yasaklandığı bir ortamda, şairlerin şiirlerini ortaya çıkarmaları ancak, ana dili dışında başka bir dil ile mümkündür ki, bu da ya kendi dillerinin kardeşi olan Özbek Türkçesi olacak, ya da öğrenmek ve ana dili yerine kullanmak zorunda kaldıkları Rusça olacaktır. Kırım Türkçesinin kullanılmasına izin verilene kadar eserlerini Rusça veya Özbek Türkçesi ile yazan şairlerin, daha sonra ana dilleri ile de şiir yazmaya başlamaları, bu dönemde iki dilde şiir yazmayı oldukça yaygın bir hâle getirmiştir.

Bir sonraki nesli temsil eden şairler, sürgün edildikleri yerde doğdukları için ana dillerini ne evlerinde ne de okullarında öğrenme imkânına sahip olamadıkları gibi, ana dilleri ile yazılmış şiir hikâye gibi edebî ürünleri okuma fırsatı da bulamamışlardır. Bunun sonucu olarak dil bakımından oldukça zayıf eserler ortay çıkmıştır. Bununla birlikte, devrin gerçeklerini görebilen bu nesil, idealleri için mücadele edilmesi gerektiğini şiirlerinde çok açık bir şekilde dile getirmişlerdir. Ayrıca Kırım Türk edebiyatının bundan sonra devamını sağlayacak olanlar bu nesil temsilcileridir.

 

5.5 Nesir Eserler

Kırım Türk edebiyatında bu dönemi diğer dönemlerden ayıran özelliklerden biri de nesir sahasında yapılan çalışmalardır. Bu dönemde roman, hikâye, deneme türü oldukça gelişmiş, diğer Türk edebiyatındaki nesir türü ile yazılan eserlerin seviyesine ulaşmıştır demek mümkündür. Tabiî ki dönemin baskıları yazarların istedikleri her konuyu işlemelerine imkân vermemekteydi. Bu dönemde konularını gerçek hayattan veya gerçek kahramanlardan alan hikâye türü de oldukça yaygın bir şekilde yazarlar tarafından tercih edildi.

 

5.6 Cengiz Dağcı

Kırım Edebiyatı, Kırım hikayeciliği ve romancılığı denildiği zaman eminim ki birçoğumuzun aklına gelen isim aynıdır. Yüreklere dokunan, gerçek hayattan ve yaşanmışlıklardan yola çıkarak kaleme aldığı duygu dolu romanlarıyla Cengiz Dağcı, hiç şüphesiz Kırım Edebiyatı’nın mihenk taşlarından birisidir. Ayrıca pek bilinmemesine rağmen Kırım Türkçesi ile kaleme aldığı şiirleri de vardır. Gurzuf’ta doğan Dağcı’nın çocukluğu Kızıltaş (şimdiki adıyla Krasnokamenka) köyünde geçmiştir. İlk ve orta öğrenimini köyünde ve Akmescit `te tamamlamıştır. Kırım Pedagoji Enstitüsü ikinci sınıfında iken II. Dünya Savaşı çıkmış ve orduya katılmıştır. 1941`de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düşen Dağcı, Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler safına iltica etmiştir. 1946 Ekim’inde eşi ve kızıyla birlikte önce Edinburgh’a, oradan da 1947 yılı başında Londra’ya taşınmıştır. 1953’te Fulham Road’da bir lokanta açmış, 1974 yılında da Londra’da Wimbledon yakınlarındaki Southfields’e yerleşmiştir. Eserlerinde Kırım Türklerinin çektiği çileleri ve Rus zulmünü anlatmıştır.

Türkiye’ye hiç gelmediği halde kitaplarını Türkiye Türkçesi ile yazmış, kitaplarının ilk düzenlemesini da şair Ziya Osman Saba yapmıştır. Türkiye’de yayınlanan eserleri sayesinde Türkiye’de birçok insan Kırım ’ı ve Kırım Türklerinin hüzünlü hikayesini öğrenmiştir.

Dağcı, vatanından ayrılmasından ölümüne kadar hiç Kırım’a, vatanına gitmemiştir. Sauthfields’teki evinde vefatından sonra da Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının girişimleri ile Türkiye’den katılan kalabalık bir topluluk tarafından, 2 Ekim 2011 Pazar günü 69 yıldır görmediği Yalta’ya bağlı Kızıltaş köyünde toprağa verildi. Dağcı böylece ebedi uykusunu doğduğu topraklarda uyumak imkânına kavuştu.

Bir dipnot olarak belirtmek isterim ki bu romanları eğer hala okumadıysanız şiddetle okumanızı tavsiye ederim: Korkunç Yıllar (1956) Yurdunu Kaybeden Adam (1957) Onlar da İnsandı (1958) Ölüm ve Korku Günleri (1962) O Topraklar Bizimdi (1966) Dönüş (1968) Genç Temuçin (1969) Badem Dalına Asılı Bebekler (1970) Üşüyen Sokak (1972) Anneme Mektuplar (1988) Benim Gibi Biri (1988).

5.7 Milli Benliklerini Koruma Gayesi

Kırk beş yıl boyunca süren baskılar sonucu ancak halkın hafızasında korunma imkanına sahip olan Kırım halk edebiyatı ürünleri, nerdeyse tamamen yok olmuştur. Ancak bazı vatanperver insanlar artık mekân değiştirmeye başlayan yaşlılardan derledikleri masal, destan, mâni gibi halk edebiyatı ürünlerini muhafaza edebilmişlerdir. Profesyonelce yapılmayan bu çalışmalar ilmî ölçülerde olmayıp, sadece millî benliklerini koruma gayesi ile yapılmış bir iki örnekten ibarettir.

Ancak 60’lı yıllardan sonra bu tür çalışmalar yazar ve şairler tarafından daha ciddî bir şekilde yürütülmüş ve kitap haline getirilmiştir. Bu tür çalışmalarını büyük bir gayretle yürüten Riza Halid’in, Cafer Bekirov’un, Ablâziz Veliyev ile Refat Ahmetov’un, Ablâziz Veliyev ile Şevket Asanov’un eserleri bu hususta çok önemlidir.

1956’da seyahat hürriyeti elde eden Kırım Türkleri, için en önemli meselelerden biri de Vatan’a dönme mücadelesi olmuştur. 1967’den sonra mümkün olmayanı gerçekleştirme pahasına Vatan’a dönmeye başlamaları zamanla Kırım kültürünü, dolayısıyla edebiyatlarını da Kırım’a taşımalarını sağlamıştır. Kırım Türkçesi ile yayımlanan gazete ve dergilerin tamamı Kırım’a taşınmıştır. 1991 yılında yapılan Millî Kurultay’da Lâtin alfabesinin kullanılması kabul edilmiş, ancak imkânsızlıklar sebebiyle Lâtin alfabesi tam olarak uygulanamamıştır. Kitap neşriyatı artık tamamen Kırım’da yapılmakta ve baskılardan kurtulmuş millî menfaatlerini, millî duygularını haykırmaktan korkmayan yeni bir nesil yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştır. Bugün Kırım edebiyatı gittikçe canlanmakta, yazar ve şairler edebî dile her geçen gün daha fazla hâkim olarak yazmaktadırlar.

 

KAYNAKÇA

– Nevzat KÖSOĞLU, Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi (Kumuk Edebiyatı)-Kırım Türk-Tatar Edebiyatı,Türk Dünyası Edebiyatı Dizisi 2002.  
1 W. Radloff, Kuzey Türkleri Halk Edebiyatları Örnekleri VII, Petrsburg 1896.
2 Eşref Şemizâde, Ömür ve Yaratıcılık, Taşkent 1974, s.97.
3 Leh kaynaklarına göre 1428 yılında kurulduğu belirtilen Kırım Hanlığının 1441-1442 yıllarında basılan para da gözönüne alınarak bu tarihlerde kurulduğu görüşü ağırlık kazanmıştır. Muzaffer Ürekli, Kırım Hanlığının Kuruluşu ve Osmanlı Himayesinde Yükselişi, An kara 1989,8.11.
4 Hamdi Giraybay, Türk Moğol imparatorluğunun Müstakil Bir Ülkesi Olan Altmordu Devletinin Tarihçesi ve Bu Devletin Bir Ülkesi Olan Kırım, istanbul 1926. (El ile yazılmış olan mezuniyet tezinin sonunda Kırım edebiyatı işlenmiştir.)
5 Hamdi Giraybay, “Kırım Edebiyatına Bir Bakış” Kırım Şiirleri, Romanya /Pazarcık 1935, s.14-33.
6 Seyyid Mehmed Rıza, Es’seb’u’s-Seyyâre Fi Ahbar Mülûk-i Tatar, Kazan 1832 s.86.
7 Es’seb’u’s-Seyyâre, s.89.
8 Halim Geray Sultan, Gülbün-i Hânân, 1328, s.36.(Eserin tıpkı basımı Erzurum 1990 yılında neşredilmiştir.)
9 Hamdi Giraybay, “Kırım Edebiyatına Bir Bakış”, s.19-20.
10 Gülbün-i Hânân,s.52.
11 A.g.e.,s.65
12 A.g.e.,s.62,65-66.
13 Es’seb’u’s-Seyyâre, s.l 12-126.
14 Prof. Dr ismail Hikmet Ertaylan, Gazi Geray Han, İstanbul 1958.
15 Gülbün-i Hânân, s. 92-93.
16 Uriye Edemova, Ömürlük Yanımdasın, Taşkent 1977s.l88 (Eserin Çerkez Ali tarafından yapılan tanıtım yazısı)
17 Uriye Edemova, Yürek Ateşi, Taşkent 1985, s.4. (Eserin redaktörü C. Ametov tarafından yazılan tanıtım yazısı)
18 Ayder Osman, Tanış Közler, Taşkent 1975, s.2.
19 Ayder osman, Yıllar ve Dostlar, Taşkent 1981, s.2. (Eser hakkında bilgi yazan Ibraim Paşi)
20 Yıldız 1989-5, s.122

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.