Kırım Yarımadası’nın jeopolitik önemi onu asırlar boyunca paylaşılamayan bir devlet haline getirdi. Rusya’nın Akdeniz’e inmesinin en basit yolu, İstanbul’a bağlanan bir kapı oluşu Kırım’ı her dönem değerli kıldı. Kırım’ın bilinen en eski adı Torida Kerson’dur. Türk yurtlarında çıkıp İran, Kafkasya yoluyla Kırım, Güney Rusya ve Balkanlara gelen İskit hareketi bölgenin ilk kez Türklerle tanışmasını sağladı. Yunanlılar Kırım’ı büyük İskitya’nın bir parçası olarak kabul etmişlerdir. Hanlıktan önce Kırım’da bulunanlar başlıca şu şekildedir:
Tavrlar: M.Ö 5-6. Yüzyıllarda Kırım’da yaşayan Tavrlar münasebetiyle Kırım yarımadasına Tavrida denmiştir. Tarım, dokumacılık, balıkçılık ve esir ticaretiyle uğraşan Tavrların arkeolojik kalıntılarına Tokluk Köyünde rastlanmıştır. Yunan ve Romalıların dini tesirinde kalan Tavrlar, Hun akınlarıyla dağılmış ve tarih sahnesinden silinmiştir.
Kimmeryalılar: Yunanlılara göre İskitlerin devamı olarak kabul edilmiştir. Kerç Boğazına “Kimmerî Bosforu” adı verilmektedir. İtil(Volga) aşağı boylarında ortaya çıkıp M.Ö. XII – IX asırda Kırım’a göç ederek Kırım’da demirin işlenmesini ve savaş aletleri yapımını öğretmişlerdir. M.Ö. VII. yy’da Kırım’ı terk etmişlerdir.
İskitler (Sakalar): M.Ö. VIII. asırda Asya’dan çıkıp İran üzerinden geçerek Kafkasya’ya, Kırım’a, bugünkü Güney Rusya’ya ve Balkanlara kadar gelerek, M.Ö. III. asırda Azak Denizi çevresi, Kırım ve Karadeniz’in kuzeyinde, orta Don ve Dinyeper nehirlerine ve Tuna’ya kadar uzanan sahaya tamâmen hâkim olmuşlardır. Deniz kıyılarındaki önemli kaleleri zapt eden İskitler, ticaret yollarını ve kavşaklarını kendilerine bağlayarak denizcilikte ve ticarette gelişmişlerdir.
Grekler: M.Ö. VI. asırda koloniler halinde Kırım’a gelerek Yeni-Kale Boğazına yerleşen Yunanlılar, M.Ö. 573’te Pantikapea şehrini, bugünkü Akyar’ın yakınına M.Ö. V. asırda Hersones ve daha sonra Gözleve civarında Karkantida ve “Güzel Liman” şehirlerini kurmuşlardır. İskitleri geçemeyen Grekler iç kısımlara girememişlerdir.
Hunlar: Hun İmparatorluğu M.S. I. yüzyıl ortalarında Kuzey ve Güney Hun İmpartorluğu olarak ikiye ayrılmış, yüz yılın sonunda Moğollarla savaşan Hunlar Batıya çekilmeye başlamış ve M.S. 380’li yıllarda Aşağı Don havzasını ve Azak Denizi çevresini ele geçirerek batıya ilerlemiş, Kırım’a yerleşmişlerdir. Batıya giden Hunlar, Göktürk Devletini kurdu. İlerlemeye devam eden Hun boyları, Alan Krallığını yıkarak Kırım bölgesine yerleşti.
Kırım, IV. asırdan itibaren Türk illerinden göç eden Hunların eline geçmiştir. Attila’nın önderliğinde kurulan Hun İmparatorluğu’nun sınırları batıda Atlantik Okyanusuna, doğuda Sasânîler’in ülkesine, kuzeyde Baltık Denizine, güneyde Tuna Nehrine kadar genişlemiş, Roma İmparatorluğunu haraca bağlamıştır. Hunlar, Attila’nın ölümünden sonra bölgeden ayrılmışlardır.
Hazarlar: Doğu Avrupa bölgesinde ilk muntazam Türk Devleti Hazalar olarak kabul edilir. Türkeli kökenli bir Türk Devleti olan Hazarların, yönetici kısmı Yahudi, esas kitlesi Şamanistlerdir. Hazarların daha sonrasında Araplarla olan münasebeti neticesinde İslam’a geçtiği bilinmektedir.
Yunan tarihçi Theophanes, Hazarları “doğudan gelen Türkler” olarak ifade eder. Hazarlar, M.S. 20/640 yıllarında Rusya’nın güneyinde muazzam bir devlet kurmuşlardır. İtil ve Derbend arasında kalan bölge tamamen Hazar hâkimiyetine girmiştir. Hazarlar Kırımının iç bölgelerinde ve Kiev’de büyük şehirler kurmuşlardır. Hazarların başkenti Atil (İtil)’in X. XIV. asırlar arasında Yükselen Hazar Denizi’nin altında kaldığı rivayet edilmektedir. Hazarlar Büyük ticaret merkezleri kurarak bölgenin gelişmesini sağlamıştır.
Moğollar: Moğollar, bölgede Peçenek, Kıpçak, Venedikliler ve Cenevizler sonrasında Abbasi Halifeliğini yıkmadan 1237’de Moskova’yı zapt ettiler. Kırım’a XIII. yüzyılda gelen Tatar “Moğol” ordusunda Kıpçak, Peçenek vb. gibi birçok Türk unsurlar da vardı. Moğol istilasından bahseden dönemin İslam tarihçileri Moğollardan “Tatar” olarak bahseder.
Türkler ve Moğollar, Orta Asya coğrafyasında yıllarca beraber yaşamının getirdikleri ortak değerlere sahiptiler. Tatar (Moğol) ordularında Kıpçak, Peçenek, Bulgar, Hazar Türkleri de vardı ve Türk unsuru kalabalık olmakla birlikte, komuta kademeleri Moğollardaydı. Karadenizin ve Hazar Denizinin kuzeyinde yaşayan Türk toplulukları, Tatar-Moğol hakimiyetinde yaşadılar. Türk Ülkeleri dışındakiler zamanla Tatar (Moğol) hâkimiyetinden çıktı, Hazar Denizi ve Karadenizin kuzeyindeki bölgelerde yaşayan Türk topluluklarında Tatar siyâsî ismi devâm etti.
Altınordu: Kırım’ın Hanlık öncesi tarihinden bahsetmeden önce devamı kabul edilen Altınordu Devletini bilmek gerekir. Altınordulular’ın XIII. asrın ilk yarısında Kırım’a gelip bölgede hüküm sürmeye başladıkları bilinir. Cengiz Han’ın dünyadaki tek egemen güç olma isteği, küçük bir Moğol kavmi iken üstün teşkilatçılık ve savaş stratejisi ile Çin, İran, ve Türkeli’ni zapt etmiş bölgedeki halkı tek çatı altında toplamayı başarmıştır. Cengiz Han’ın ölümünden sonra varisleri tarafından Türk-Moğol Kağanlığı kurulmuştur.
1237-1241 yıllarında başlayan Doğu Avrupa istilası, Altınordu ve sonradan onun birer bakâyası olan Kazan, Kırım ve Nogay hanlıklarının tarihi bu istilâ ile başlar. Moğollar, XIII. yüzyılda dünyadaki en geniş topraklara sahip devleti kurdu. Bu geniş hükümdarlık alanı ölümünden sonra oğulları arasında paylaşıldı. Bizim de konumuz olan “Deşt-i Kıpcak” denilen günümüz Kırım ve Rusyanın Güney bölgesine yerleşmiş olan Bulgar, Hazar, Peçenek ve Kıpçak Türklerinin toprakları üzerinde, Cengiz’in büyük oğlu Cuci’nin oğullarının kurduğu Altınordu Devleti, VIII-XVI. asırda Hazar-Azak-Karadeniz kenarlarından Baltık ve Kuzey Buz Denizine kadar olan büyük bir bölgede hüküm sürdü.
Cucinin torunu Burka, Müslüman olmasıyla Bereke (Berke) adını almıştır. Müslümanlığını ilan eden Bereke, Abbasi Halifesine bağlılığını bildirmiştir. Müslümanların da desteğini alan Bereke, amcaoğlu olan Hülagü’yü yenerek otoritesini güçlendirmştir. Bereke, Anadolu Selçuklu hânedânından bir hanımla evlenerek. Bu evlilikten doğan oğlu İzzeddîn’e, Kırım’da Solhat ve Sudak şehirleriyle yörelerini verdi. İzzeddîn ve annesi, binlerce müslüman Türk’ü Anadolu’dan Kırım’a getirip yerleştirdiler. Bereke Han zamanında Altınorda Devleti en parlak zamanını yaşadı.
Kırım’daki ilk “Tatar” varlığından söz etmek, orada halkın büyük çoğunluğu Türk olduğu için Kıpçak olan Türk boylarından bahsetmek demektir. Nitekim Kırım’da Altınordu devrinden günümüze kadar kullanılan dil Tatarca denen Kıpçak Türkçesidir. Bu isim aslında Türkelindeki Türklere, başlarındaki Özbek Hân’dan dolayı ‘Özbek’ denmesi, son Altınordu Hânı Toktamış’a karşı ayaklanıp onunla savaşan tümen (10 000 atlı) beyi Nogay’ın buyruğu altındakilere ve onların günümüze kadar gelen torunlarına ‘Nogay’ adı verilmesi, Osmanlı idaresindekilere ‘Osmanlı’ denilmesi durumunun bir başka tezahürüdür.
XIV. asrın sonlarında, doğuda Çağatay Devleti parçalanmış yerine Timur Devleti kurulmuştur. Emir Timur, Altınorda Devletinin yeni hükümdarı Toktamış Han’ı defalarca desteklemiş ama Azerbaycan meselesi iplerin kopmasına sebeb olmuştur. Timur, Toktamış’ı yenenince Altınorda Devleti parçalanmış, kardeş çatışması başlamıştır. Altınordu’nun Hükümdarı Uluğ Muhammed Hân, 1424’te Burak Han’la mücadelesi sonucu Litvanya’ya kaçmıştır. Devletberdi Han’ı da yenen Burak Hân, 1427’de Kırım’a yerleşmiştir. Böylece Kırım’ın müstakil olma yolu açılmıştır. Uluğ Muhammed Han, Litvanya Prensinin desteğiyle Kırım’a gelerek Burak Han’ı yenmiş ve Saray şehrine yerleşmiştir. 1428’de Burak Han’ın öldürülmesiyle Altınordu Devleti tamamen parçalanmış; ortaya Kazan, Kırım, Astrahan ve Sibir Hanlıkları çıkmıştır.
Buminhan Göktuğ Yiğit
Latest posts by Buminhan Göktuğ Yiğit (see all)
- Atatürk’ün Kendi Kaleminden Atatürk Türkçülüğü - 29 Eylül 2020
- Hanlık Öncesi Kırım Tarihi - 2 Eylül 2020
- Ey Türk - 14 Ağustos 2020
- Osman Değil Aslan! - 20 Ağustos 2019
- “EY ABD” Cezayirli Gazi Hasan Paşa - 9 Haziran 2019