Dil, bir milleti birleştiren en önemli parçadır. Dilin korunması ve geliştirilmesi her toplumda şart olmuştur. Bilgileri ve tarihi bir sonraki nesillere aktarmak için dil mutlak olması gereken en önemli olgulardan biridir. Atatürk 1929 yılında yaptığı konuşmada şu sözleri söylemiştir: ‘’Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin, kalbidir, zihnidir.’’

 

Bugün Türk Dil Bayramının 742. Yıldönümü. Karamanoğlu Mehmet Paşa 742 sene önce yayınladığı fermanla “Şimdengeru, divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden gayri dil kullanılmaya… uymayanların boynu vurula….” diyerek Anadolu’da Arapça ve Farsçaya darbe vurarak Türkçenin gelişmesi için en önemli adım atmıştır. Peki günümüze kadar Türkçe için kimler, ne gibi çalışmalar yapmış, dilimizin korunması ve gelişmesi için hangi adımlar atılmıştır bunları inceleyeceğiz. Halkın dilimizi koruyup korumadığını, gençliğimizin dilimize sahip çıkıp çıkmadığına bakacağız.

 

Orhun Yazıtları Türk Edebiyatının ilk yazılı kaynağı olarak kabul edilir. Türk Töresine, kültürüne, devletine, halkına dair bilgi veren bu yazıtlar ilk alfabemiz olan Göktürk Alfabesi ile yazılmıştır. Türkler sonrasında çeşitli alfabeleri benimsemişlerdir. Arapça, Farsça ve Latince bunların başında gelir. İslam dinini benimsemesinden sonra Arapça ve Farsça alfabesini de benimseyen Türk Milleti, Gazi Atatürk ile beraber Latin Alfabesine geçmiştir ancak bu süreçler boyunca da dilin korunması için çalışmalar yapılmıştır. Özellikle Tanzimattan sonra başlayan Türkçe kullanımı günümüze kadar gelmiştir. Ziya Gökalp, İsmail Gaspıralı, Ziya Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Fuat Köprülü gibi isimler Türkçeyi durulaştırmaya önem vermiş ve dil yozlaşmasından kurtarmaya çalışmıştır. Cumhuriyetten sonra Latin Alfabesine geçilmesiyle birlikte Atatürk, Türkçe için yaptığı çalışmalara hız vermiştir. Öncelikle Türkçeyi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak isteyen Atatürk şu kararları almıştır:

Türk dilini, Osmanlıcanın Türkçeye yabancı kalmış ve halk tarafından benimsenmemiş sözcük ve dil kurallarından arındırmak

Halk ile aydınlar arasındaki konuşma ve yazı dili arasındaki farklılıkları gidermek

Türkçenin zenginliğini ortaya koyacak dil araştırmaları yapmak

Türkçede çağdaş uygarlık, bilim ve tekniğe uyum gösterecek değişiklikler sağlamak

Dilin sadeleştirilmesi için kurultaylar toplanmış ve ‘’Türk Dilini Tetkik Cemiyeti’’ kurulmuştur. Bir ziyaretinde Geometri terimlerinin Arapça öğrenildiğini gören Atatürk, terimlere karşılık Türkçe kelimeler bulmuş ve bilim dünyasına kazanmıştır. Geçmiş yıllarda çalışma yapan ve Atatürk’ün etkilendiği isim olan Ziya Gökalp’in de dediği gibi:

Başka dile uymaz annenin sesi,

Her sözün ararsan vardır Türkçesi.

Zenginliği her zaman bilinen Türkçe’nin sadeleştirmeye çalışılması bu dizelerle mümkündür. Her türlü yabancı karşılığın bulunabileceği Türkçe’de yabancı kökenli sözcük kullanmak dil yozlaşmasından başka bir şey değildir. Kendini aydın zanneden kesimin yabancı kelimeleri kullandıkça geliştiğini zannetmesi uşaklıktan başka bir şey değildir. Bu kesime verilecek en önemli örnek‘’Türk Aynştaynı’’Oktay Sinanoğlu’dur. Günümüze kadar süren çalışmalar devam etmiştir ancak Oktay Sinanoğlu’nun yeri çok ayrıdır. Dünyanın en genç profesörlerinden biri olan, bilime sayısız katkı sağlamış, defalarca ödül almış, Nobele dahi aday gösterilmiş Oktay Hoca’nın dil çalışmalarına kesinlikle bakmak gerekmektedir. Yaptığı şeylerden sonra ülkeye dönen ve Türk ve Türkçe için mücadele veren Sinanoğlu, dilin yozlaştığını görmüş ve hayatını Türk dili için mücadeleye adamıştır. Özellikle kitaplarda ve makalelerinde çeşitli öneriler sunan Oktay Hoca, Türk dilinin bilime en yatkın dil olduğunu söylemiş ve Türkçe’nin bilim dili olması için çalışmalar yapmıştır. Ne yazık ki beklediği desteği görememiş ve bu fikrini uluslararası arenada dillendirememiştir. Büyük işler başarmasını Türkiye Cumhuriyeti’ne borçlu olduğunu söyleyip, tüm seminerlerini Türkiye için de göndermiştir. Türkçe isimlerin değiştirilmesini eleştiren Oktay Hoca ‘’Hedef Türkiye’’ kitabında şu sözleri yazmıştır:

‘’Dil ve din yok edilirken bir yandan da Müslüman yer isimleri hep Hıristiyan Roma dönemi adlarına dönüştürülüyor. (Acaba bizim gençlerden artık kaçı ”Libya’nın Osmanlı ”Fizan”ı olduğunu biliyorlar; ya ”Tripoli’‘nin ”TrablusGarp” olduğunu?

Çok uzaklara gitmeye gerek yok: ”Göreme””Kapadokya” (hatta ”Cappadocia”) olmadı mı?

Behramkale resmen ”Assos”, daha önceleri ”Reşadiye” olan yer şimdi ”Datça” değil mi? Hatırlayan kim?

Hadi bunları da bırakın: TCDD, Haydarpaşa Garı’na öyle bir ”Türkiye” haritası asmış ki çoktandır orada her köyün, her derenin adı bile Yunanca/Latince!’’

İngilizlerin, İrlandalılara yaptığı dil soykırımını örnek veren Oktay Hoca, okullarda İngilizce eğitimin yasaklanması, yabancı kelimelerin yasaklanması ve her kelimenin Türkçe karşılığının bulunması gibi önerilerde bulunmuştur. Kimliğin ve dilin ulus olma yolunda ki önemine her zaman dikkat çekmiştir. Bir milletin dil ve kimlik üzerinden kültürel soykırıma dahi uğrayacağını belirtmiştir. Kültür ve dilin her yerde saygı göreceğini belirterek şu sözleri söylemiştir: ‘’Dünyanın neresinde olursanız olun, kimliğinizi, Türk dilini, Türk tarih ve kültür bilincini, binlerce yıllık geleneğini kaybetmeyin. Dış ülkelerde ne kadar kimliğinizi korursanız yabancılar da size o kadar itibar edecektir.’’

 

Liste böyle uzar gider. Oktay Sinanoğlu’nun da Ziya Gökalp’inde Atatürk’ünde Türk dili için çeşitli çalışmaları vardır. Ben bu yazımda sadece üstü kapalı isimleri hatırlatmak istedim. Türk dili için yapılan çalışmalar hep olmuş, günümüze kadar gelmiştir. Şimdi değinmek istediğim en önemli konuya gelmek istiyorum. Özellikle gençliğin ve kendini aydın zanneden kesimin bilerek ve isteyerek dilimizi yozlaştırması ve yabancı kelimelere maruz bırakması. Gençlik tatlı olacağım diye mankurtlaşmaya, kendini aydın zanneden kesim ise batı uşağı olmaya gidiyor. Bu kadar yapılan çalışmaları ve emeği kendini daha havalı göstereceğini zannederek hiçe saymak mankurtlaşmaktan başka hiçbir şey değildir. Oktay Sinanoğlu bu kesim için şunları söylemiştir: ‘’Bir millet her nesilde yeniden doğar. Yani bir milleti yaşatan kendi gelenekleri ve binlerce yıldır gelen kültürüdür. Kültür; Hakkari’de bale gösterisi yapmak demek değildir. Kültür; arada bir konsere gidip hava atmak değildir. Çağdaşlık; Moda’nın ara sokaklarında köpek gezdirmek değildir. Bizde böyle sahte çağdaş ve sahte aydın kesim yetiştirilmiştir. Bizde demeyelim. Her sömürgede böyle sahte çağdaş ve aydın sınıfı yetiştirilmiştir. Bunlar kendi kültüründen kopup kendi halkından tiksinen, kendi kültürüne yabancı, ama arada halkçılık edebiyatı yapan tipler yetiştirilmiştir. Sonra da bunlar Türkiye’nin başına bela edilmiştir.’’ Esnaf içinde aynısı geçerlidir. Türk vatanında Türk halkı tarafından açılan Türk dükkanları isimlerini yabancı dillerde koyuyor. Öncesinde sadece tatil yerlerinde gördüğümüz bu durum tüm ülkemize yayılmıştır. Arapça, İngilizce isimler almış başını gitmiştir. Berber ‘’Cuaffore’’ olmuş, salon ‘’Lounge’’ olmuş, yemek ‘’Fast Food’’ olmuştur. İşyerlerine baktığımızda ise durum farklı değildir. Şirket dili diye tabir edilen dil ne yazık ki rezillikten başka hiçbir şey değildir. ‘’Search’’ et, ‘’Check’’ et gibi kelimeler dil yozlaşmasında ve bu insanların kendini daha havalı zannetmesinde önemli bir etkendir. İşin üzücü tarafı ise bu listenin istediğimiz kadar uzatılacak olmasıdır. Para uğruna vatanını turistlere peşkeş çekenler Filistin örneğini unutmamalıdır. Turistlere yaranmak için tabelalarını Arapça ve İngilizce yapanlar, 5 kuruş daha fazla kazanacağım diye Türk’ü ikinci sınıf yerine koyanlar bunun bedelini er geç ödeyeceklerdir. Kendini aydın zanneden kesim gibi dil yobazları da mevcuttur. Kendini Arapça veya Farsça konuştuğu zaman daha dindar olduğunu zannedenler mankurttan başka hiçbir şey değildir. Allah dediği zaman dindar, Tanrı dediği zaman inançsız olduğunu düşünen kesim yozlaşmaya verilecek örnektir. Birlik ve beraberliğimiz için önemli olan dil,  halk içi en önemli araç ulus olmanın bir numaralı adımıdır. Konfüçyüs bir milletin birliğini ve dirliğini nasıl bozarsın, nasıl egemenlik altına alırsın sorusuna şu cevabı vermiştir:  “Bir Milleti Yok Edeceksen Önce Dilini yok et”

Sonuç olarak söylenmesi gereken şudur: Her Türk evladı diline ve kimliğine sahip çıkmalıdır ve yabancı saldırısına uğramış dilini korumalıdır. Güzel Türkçemiz varken başka dillerin etkisi altında kalmanın hiçbir mantıklı açıklaması yoktur. Devletimizin bu duruma el atması ve dur demesi gerekmektedir. Sokaklarda gördüğümüz yabancı tabelaları kaldırmalıdır. Yeni açılacak yerlere yabancı isim koymak isteyenlere ruhsat vermemelidir. Her ne kadar bazı belediyeler bunu yapıyor olsa da devlet olarak bu işe girilmelidir. Bayramımızın 742. Yılında Türk ve Türkçe için mücadele etmiş herkesi saygıyla anıyor, esenlikler diliyorum.

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

İmdat Hacıahmetoğlu