Türk Milleti sayısız lider, sayısız komutan çıkarmıştır. Bu başbuğların birçoğu Batı üzerine seferler düzenlemişlerdir ancak biri var ki büyük istisna. Bugün atalarının aksine seferlerini Doğu üzerine çeviren, en sert, en cevval padişahlardan biri olan ancak bir o kadar da sanata ve ilime düşkünlüğüyle bilinen ‘’Doğu’nun Fatihi’’ Yavuz Sultan Selim’i inceleyeceğiz. Bu incelemeyi yaparken Yavuz’un kişilik özelliklerine de yer verecek, şahsına dair de bilgiler paylaşacağız.

 

YAVUZUN TAHTA ÇIKIŞI

Şehzade Selim, 10 Ekim 1470′ de Amasya’da dünyaya gelmiştir. Çocukluğu döneminde devrin en iyi alimlerinden Farsça, Matematik ve Fen dersleri almıştır. Arapça ve Farsçayı iyi şekilde öğrenip belirli bir yaşa ulaşan Şehzade Selim, devlet işlerinde tecrübe etmesi ve askeri konularda uzmanlaşması için Trabzon’a gönderilmiştir. Trabzon’da uzun yıllar kalacak olan Şehzade Selim, halkın memnuniyetini ve sevgisini kazanmıştır. Gürcülerin sürekli akın yapması ve halkın düzenini bozmasını gören Şehzade Selim durumu mektupla defalarca babasına anlatmış ancak bir karşılık alamamıştır. Gürcülerin Trabzon üzerine akın yapması ve halkın bunalması üzerine Şehzade Selim izin dahi almayarak Gürcülerin üzerine yürümüştür. Bu seferlerin en önemlisi sayılan Kütayis Seferinde Kars, Erzurum ve Artvin illerini Osmanlı toprağına katmıştır. Türkmenlerin Sultan Bayezid’den memnuniyetsiz olduğunu anlayan ve Türkmenleri yanına çeken Şehzade Selim babasıyla konuşmak üzere İstanbul’a gitmiştir. Yeniçeri Ocağının, Kırım Hanlığının ve halkın desteğini arkasına alan Şehzade Selim, babasıyla karşı karşıya gelmiş ancak ahidname ile olay kapanmıştır. Sonrasında diğer şehzadelerin de hareket etmesiyle elini çabuk tutması gerektiğini anlayan Şehzade Selim, İstanbul’a gelerek babasından tahtı almıştır. Büyük bir hürmetle ve parayla babasını inzivaya çekileceği Dimetoka’ya yollamış ancak Sultan Bayezid yolda rahmetli olmuştur. Tahta oturduktan sonra kardeşleri durmayan Sultan Selim, kardeşleriyle hesaplaşmış ve tahtın tek hakimi olmuştur. İçerideki isyanlarla baş eden ve aynı zamanda tahtını korumakla vakit harcayan Sultan Selim, hiçbir zaman ülkenin gündemine uzak kalmamış ve sürekli haberleri takip etmeye devam etmiştir.

DOĞUYA AÇILAN İLK SEFER: ÇALDIRAN

Sürekli iç ve dış haberlere ilgili olan Sultan Selim, şehzadeliği zamanından beri tanıdığı ve araştırdığı bir düşmanla karşı karşıya gelecektir. Anadolu’da isyanlar çıkartıp Osmanlıyı bölmeye çalışan ve huzursuzluktan faydalanıp fethetmek isteyen Şah İsmail. Sultan Selim daha şehzadeyken Sivas ve yöresinde Şahcılık hareketlerini görmüş, babasına ulaştırmak istese de sadrazamlar yüzünden ulaştıramamıştır. Şah İsmail’in sürekli Anadolu’ya belirli kişileri gönderip cahil kimseleri kandırdığını ve kendi safına çektiğini bilse de bir şey yapamamıştır. Ancak bu sefer tahtta babası değil kendisi oturmaktaydı. 1511 yılında Şahkulu İsyanına tanık olan Sultan Selim, Anadolu’yu kurtarmanın tek yolunun Şah İsmail’i yok etmek olduğunu biliyordu. Şahkulu İsyanı sırasında paşalar öldürülmüş, ordu darbe almış ve halkın güvenliği tehlikeye girmiştir. Her ne kadar sonrasında bastırılsa da bilançosu ağır olmuştur. Anadolu’da Osmanlı hakimiyetini güçlendirmek ve Tüm İslam devletlerini tek sancak altında toplamak isteyen Sultan Selim, Safevi devletiyle savaşmaya karar vermiştir. Hazırlıklarını tamamlayan Sultan Selim, 1514 yılında İran üzerine sefere çıkmıştır. Sivas ve yöresinde tekrar bir karışıklık çıkmasından endişe duyan Sultan Selim, Şehzade Süleyman’ı 50 bin kişilik ordu ile Anadolu’ da bırakmıştır. Uzun ve meşakkatli bir seferde olan Osmanlı ordusu arasında huzursuzluklar çıkmış ve seferin iptal edilmesi istenmiştir. Kararından dönmeyeceği belli olan Sultan Selim, ordusu başında sürekli ileri gitmeye devam edip, Şah İsmail’i aramıştır. Sultan Selim çadırındayken çadırına ok atılmaya kadar gidilmiş ve asker tavrını belli etmiştir. Bunun üzerine Yavuz çadırından çıkarak şunları söylemiştir: “Karılarının koynunu özleyenler, geri dönsün, er olan peşimden gelsin. Ben tek başıma da düşmana giderim.” Bunun üzerine asker hatasından geri dönmüş ve nasıl bir padişahın, cihangirin peşinden gittiklerine tam olarak inanmışlardır. Aradan geçen zamana rağmen Şah İsmail’in ortalarda görülmemesi üzerine Yavuz Sultan Selim şu mektubu yollamıştır: “Davete icabet edip uzun yolları kat ile memleketine girdik; fakat sen meydanda görünmüyorsun. Padişahların ellerindeki memleket onların nikahlısı gibidir; erkek ve yiğit olanlar kendisinden başkasının ona elini dokundurtmazlar; hâlbuki bunca gündür askerimle memleketine girip yürüyorum, hala senden bir haber yok. Seni korkutmamak için askerimden 50.000 kişiyi ayırıp Sivas ile Kayseri arasında bıraktım; hasma mürüvvet ancak bu kadar olur. Bundan sonra da saklanıp gözükmezsen erkeklik sana haramdır, miğfer yerine yaşmak ve zırh yerine çarşaf ihtiyar eyleyip serdarlık ve şahlık sevdasından vazgeçesin.” 23 Ağustos günü iki ordunun karşı karşıya gelmesiyle Çaldıran savaşı yapılmış ve Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’e büyük kayıplar verdirmiştir. Şah İsmail savaş meydanında tahtını, karısını dahi bırakıp kaçmıştır. Sonrasında Tebriz’e kadar girilmiş, Yavuz adına hutbe okutmuştur. Tebriz’de bulunan alim ve tüccarlar İstanbul’a gönderilmiştir. Şah İsmail ise İran içlerine doğru kaçmıştır. Dulkadiroğulları’nın Şah İsmail’le iş birliği yaptığından şüphelenen Yavuz, bu beyliği de tamamen kendine bağlayıp ordusunu dağıtmıştır.

İSLAM DEVLETLERİNİ BİRLEŞTİRME YOLUNDA İKİNCİ ADIM: MEMLÜKLER

Yavuz 1514 yılında çıktığı seferden 1515 yılında İstanbul’a mutlak zaferlerle dönmüştür. Döner dönmez devlette ki düzeni araştıran Yavuz suçluları cezalandırmıştır. Memlük devletinin Müslümanlara davranışından hoşnut olmayan Yavuz, durumu araştırmıştır. Araştırması sonucu Memlük Sultanı Kansu Gavri’nin Müslümanların aleyhine davranmasını görmüş ve sefer kararı vermiştir. Yavuz, Osmanlı ordusunun Suriye’den geçmesine izin vermeyen Memlük Devletini yıkmaya karar vermiştir. Tersane ve donanma kurmak için adımlar atan Yavuz, seferinin Mısır’a olduğunu belli etmiştir. Memlük devleti de üstüne gelecek gücü anlamış ve birliklerini Osmanlı sınırına kaydırmıştır. Kararlarında eminliğiyle ve vazgeçmemesi ile bilinen Yavuz şu sözlerle seferlerine devam edeceğini tüm cihana bildirmiştir: “Bu dünya 1 padişah için büyük, 2 padişah için küçüktür.”

Ordunun hazırlanması, tersane çalışmalarının bitmesiyle Cihangir yeni seferine doğru çıkmıştır. 24 Ağustos’ da Mercidabık’ da karşı karşıya gelen iki ordu cenge tutuşmuş ancak zafer Osmanlı devletinin olmuştur. Savaşta Kansu Gavri’nin ölümünden sonra Tomanbay başa gelmiştir. Yavuz, Tomanbay’a elçi göndermiş ve Osmanlı hakimiyetini tanımasını istemiştir. Ancak elçilerin öldürüldüğünü öğrenen Yavuz, Memlüklere savaş ilan etmiştir. Ridaniye’ ye giden yolda Yavuz Sultan Selim’in geçmesi gereken önemli bir yer vardı: ‘’Sina Çölü’’ 2.500 kilometrelik olan bu çöl gündüz 50 gece -20 dereceydi. Paşaların ve askerlerin homurdanmalarına rağmen kararından vazgeçmeyen Yavuz,7- 13 günde çölü geçmiştir. Kararlarının sorgulanmasından nefret eden ve büyük bir sorumlulukla kararlarını yerine getiren Yavuz, sürekli itiraz etmesinden ve bu kararı sorgulamasından dolayı Vezir Hüseyin Paşa’yı idam ettirmiştir. Doğruluğu bilinmemekle beraber Sina Çölü’nü geçerken Yavuz sultan Selim’in şöyle bir menkıbesi olduğu rivayet edilir: ‘’Sina Çölü’nde yıllardan beri yağmur yağmamasının verdiği kuraklıkla, müthiş çoraklık, ıssızlık ve kum fırtınası vardı. Padişah, devlet adamları ve süvariler ata binmiş halde çölde ilerlerken Sultan Selim Han, bir ara atından iner. Sultanın piyade yürüyüşüne geçmesiyle, bütün devlet adamları ve süvariler, attan inerler. Başta Sultan Selim Han ve bütün ordu, kurak ve çorak Sina Çölünde piyade yürüyüşü yaparlar. Ordu harap ve bitap bir hale gelir. Fakat, Sultan Selim Han, büyük bir edep ve huşu içinde yürümektedir. Sebebi sorulunca; bütün heybet ve azametinden sıyrılıp, sakin ve edeple buyurur ki: “Önümüzde, fahri kainat Resulullah efendimiz Hazret-i Muhammed yürümekteyken, at üstünde gitmekten haya ederim.” Sina çölünü geçtikten sonra Osmanlı Ordusu, Kahire’ye yakın bir yerde konaklamış ve savaşı beklemiştir. Ridaniye’ de karşı karşıya gelen iki ordu çarpışmaya başlamış ancak Yavuz Sultan Selim’in müthiş dehasıyla Memlüklerin topları etkisiz hale getirilmiştir. Mutlak Osmanlı galibiyetiyle sonlanan savaştan sonra Yavuz Sultan Selim görkemli bir şekilde Kahire’ye girmiştir. Oldukça mütevazi bir hayatı olan Yavuz, Cuma hutbesinde şöyle bir olay yaşamıştır: ‘’20 Şubat Cuma günü Melik Müeyyed Camiinde okunan hutbede kendisi için söylenen “Hakim-ül-Haremeyn-iş-Şerifeyn” unvanını kabul etmedi. Mübarek makamlara hürmeten unvanındaki “Hakim” kelimesi yerine hizmetçi manasındaki “Hadim”i getirtip, “Hadim-ül-Haremeyn-iş-Şerifeyn” (Mekke ve Medine’nin Hizmetçisi) unvanını aldı. Bunu belirtmek için de sarığının üstüne süpürge biçiminde sorguç taktı.’’ Bu savaşın neticesinde ‘’Hilafet’’ makamı Osmanlılara geçmiştir ve Kutsal Emanetler İstanbul’a gönderilmiştir. Yavuz Sultan Selim ise ilk ‘’Osmanlı Halifesi’’ olmuştur.  Doğu ticaret yolları tamamen Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Devrin en önemli iki ticaret yolu İpek ve Baharat Yolu Türk hakimiyetine girmiştir. Akdeniz de de boş durmayan Yavuz Selim, Memlukler zamanında Kızıldeniz’de donanma kumandanı olan Selman Reisi huzura gelince, Osmanlı hizmetine almıştır. Barbaros Hayrettin Paşanın yardım istemesiyle Cezayir’i de ele alan Osmanlı, Akdeniz de mutlak güç olma yoluna girmiştir.

BİR DEVRİN SONU

Ömrünü mücadeleye adayan Koca Cihangir küçük bir çıban yüzünden vefat etmiştir. Doğu’da mutlak hakimiyeti sağladıktan sonra Batı üzerine sefere çıkmak isteyen Cihangirin ne yazık ki ömrü buna yetmemiştir. Gittiği seferleri tıpkı dedesi Fatih gibi gizli tutan Yavuz’un hala nereye gideceği bilinmemektedir. Ancak Çorlu üzerinde otağındayken vefat etmiştir. Sürekli yanında bulunan Hasan Can ile şöyle bir olay yaşadığı rivayet edilir: ‘’Hasan Can; “Sultanım, Allah’ı hatırlamak zamanıdır” deyince, Yavuz Sultan Selim Han: “Lala, Lala bunca zamandan beri bizi kiminle biliyordun? Cenab-ı Hakk’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün de böyle söylersin ?” buyurmuş ve Yasin-i şerif okumasını istemişti. Kendisi de onunla birlikte okurken, ruhunu teslim etmiştir.’’ Hayatı mücadeleyle geçen Yavuz Sultan Selim vefat edecek ve yerine Şehzade Süleyman tahta geçecektir.

YAVUZ SULTAN SELİM HAKKINDA BİLİNMEYENLER

Yavuz Sultan Selim gösterişi sevmez ve ihtişamı istemezdi. Etrafındakiler gibi giyinirdi. Kendisi sevmediği gibi çevresinde de istemezdi. ‘’Mısır seferi dönüşünde, oğlu Süleyman’ı süslü elbiseler içinde görünce, “Bre Süleyman, sen böyle giyinirsen anan ne giysin!” dediği bilinmektedir. Her öğün yemekte tek çeşit yemek yer ve tahta tabaklar kullanırdı. Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi.’’ Çok zeki ve akıllı bir liderdi. Sina çölünü geçmesi ve sonrasında manevrasıyla Memlük toplarını etkisiz hale getirmesi harp tarihi örneklerindendir. Çok güçlü ve kuvvetliydi. Uluslararası bir zekaya sahipti. Doğuyu tamamen hakimiyeti altına alarak Devletinin Batıya yapacağı seferleri hazırladı. Ticaret yollarını ele geçirerek Batının Osmanlı’ya bağlanmasını sağladı. Askeri ve siyasi zekasının yanı sıra şairdi. Arapça ve Farsça’ yı çok iyi bilirdi. Edebiyatı ve tarihi çok severdi. ‘’Selimi’’ mahlasıyla şiirler yazardı. Tarihi o kadar çok severdi ki okumaktan gözleri bozulmuş ve ilerleyen zamanlar da mercek kullanmıştır. Çok az uyur gecesini üçe böldüğü bilinirdi. Bir diliminde uyurken bir diliminde ibadet eder ve son dilimde okumakla uğraşırdı. Dostları ve hocaları ile fikir alışverişi yapmayı çok sever, akıl yürütürlerdi. Yazının sonuna gelirken Yavuz’u anlatmak için ‘’Sekiz Senede Seksen Senelik İş Yapmıştır’’ sözü yeterli diye düşünüyorum. Tam 508 sene önce bugün tahta çıkan ve kısa sürede çok büyük işler yapan ‘’Koca Cihangir’’, ‘’Büyük Başbuğ’’ Yavuz Selim’i saygı ve minnetle yad ediyorum.

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

İmdat Hacıahmetoğlu