“Fahrettin Paşa, her sabah Harem-i Şerif’in hademeliğini yapar, kefene bürünerek ve başına beyaz sarık sararak Peygamberimizin merkadını kendi eliyle siler süpürürdü. O, Ravzâ-i Mutahharanın hizmetkârı, bekçisi, muhafızı mukaddes cihad esnasında düşmanla işbirliği yapanlara karşı muhafızı idi.”
“Fahreddin Paşa’nın Medine Müdafaası Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler kitabından”

Mazimizde, ismini Türk tarihine altın harflerle yazdıran çok fazla kişi vardır. Bu kişilerin çoğu hayatlarını ve canlarını yüce hedefler uğruna feda etmiş veyahut inandığı ülküler uğruna yaşamının sonuna kadar mücadele etmiştir. Yaşarken adını Türk tarihine altın harflerle yazdıran kişilerden biri de Çöl Kaplanı lakaplı Ömer Fahreddin Paşa’dır. Ömer Fahreddin Paşa 1868 senesinde Bulgaristan’ın kuzeyinde yer alan Rusçuk’da hayata gözlerini açmıştır. Ön adı olan Ömer adını Sultan III. Selim’in kurmuş olduğu Nizam-ı Cedid Ordusunda topçu başı olarak görev yapan dedesi Ömer Ağa’dan almıştır. Babası Mehmed Nahid Bey 1833 senesinde İstanbul’un Cihangir semtinde dünyaya gelmiştir. Nahid Bey bir süre Tuna vilayeti posta ve telgraf müdürlüğü görevlerini yürütmüş ve 1897 senesinde Yemen’e sürülmüş ve 1914 senesinde hayata gözlerini yummuştur. Ömer Fahreddin’in annesi Rusçuklu Fatma Adile Hanımdır.  29 Ağustos 1526 günü Osmanlı İmparatorluğu ile Macaristan Krallığı arasında yapılan Mohaç meydan savaşının kazanılmasında önemli faydası olan Akıncı Bali Bey, Ömer Fahreddin’in anne tarafından büyük dedesi idi.

Ömer Fahreddin eğitim hayatına Rusçuk’ta başlamıştır. 93 Harbi olarak bilinen, 1877-1878 Osmanlı ile Rusya arasında olan savaşa yakından şahit olan küçük Ömer Fahreddin’in ruhunda asker olma isteği uyanmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus harbi sebebiyle Anadolu ve İstanbul’a Balkanlar’dan göç akını olmuştur. Ömer Fahreddin de ailesi ile birlikte İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da Harp Okuluna kayıt yaptırmış ve 1888 senesinde birincilik ile Teğmen rütbesi ile mezun olmuştur. Mezun olduktan sonra Erkan-ı Harbiye mektebine devam etmiş ve birinci sınıfı başarıyla tamamlamıştır. Daha sonra ise Meclis-i Maarifi Askeriyye aracılığı ile Saray’a sunulmuştur. Saray’ın onaylamasıyla Başkumandanlık tarafından Üstteğmen rütbesi verilmiştir. On kişilik Erkan-ı Harbiye sınıfını beşinci olarak tamamlamış ve Kurmay Yüzbaşı olarak mezun olmuştur. Ömer Fahreddin Paşa eğitim hayatı döneminde efendiliği, ahlakı, çalışkanlığı ve cesurluğu ile tanınmış biriydi. Ömrünün sonuna kadar bu özelliklerini taşımış ve kendini Türk tarihine altın harflerle yazdırmasının sebeplerinden biriside bu özellikleri idi.

Ömer Fahreddin Paşa, 21 Temmuz 1892’de kolağası rütbesine terfi edilmiş, 1 Ocak 1894 senesinde ise 4.Ordu Erkan-ı Harbiyesine vazifelendirilmiştir.  19 Kasım 1901’de binbaşı olmuş ve 12 Ekim 1903’de ise Birinci Hudut Komiserliği’ne görevlendirilmiştir. 1904 senesinde piyade taburumuza saldıran ermeni çetelerini Rus topraklarına girerek ermeni çetelerini yakalamış ve öldürmüştür. 27 Ocak 1908’de 7. Tümen’de görevliyken 4. Ordu Erkan-ı Harbiyesi’ne görevlendirilmiş ve aynı senenin 25 Temmuzunda hudut nişan taşlarına tayin edilmiştir. 2 Mayıs 1909’da 31 Mart hadisesinin bastırılmasında görevli olmuş ve hadise ile ilgili ihbarların araştırılma komisyonunda görev yapmıştır. 20 Haziran 1909 senesinde Ayvalık’ta çıkan Rum ayaklanmasında Divan-ı Harb-i Örfi Reisliğinde görevli bulundu. 1910’da Albay rütbesine yükseldi ve Tekirdağ’da bulunan İkinci Fırka Erkan-ı Harbiye Reisliği’ne görevlendirildi. 1911-1912 senesinde çıkan Trablusgarp savaşında diğer vatansever askerler gibi İtalyanlar ile savaştı. 26 Mayıs 1913 senesinde yine Osmanlı-Rus Hudut Arazi İşareti Komisyonu birinci azalığına ve 4 Ocak’da ise mürettep tümen komutanlığına, 13 Şubat’ta ise Harput Tümeni Komutanlığı’na ve 16 Şubat’ta 31. Tümen Komutanlığı’na görevlendirilmiştir.

Ömer Fahreddin Paşa, Balkan Savaşında ilk başta Hurşit Paşa’nın 10. Kolordusuna bağlı idi. Ömer Fahreddin Paşa, savaşın son zamanına doğru Çatalca konumunda Köprübaşı taarruzunu gerçekleştiren Enver Paşa’nın komutanlığında geri alınan Edirne zaferinde önemli rol sahibi olmuştur. Ömer Fahreddin Paşa 6 Ocak 1913 senesinde 7. Tümen komutanlığına tayin edilmiş, 29 Şubat’ta ise kıdemine iki sene zam yapılmıştır. 17 Ağustos 1914’de 4. Ordu’ya bağlı 12. Kolordu Kumandanlığına görevlendirilmiştir. Albay rütbesinde olan Ömer Fahreddin Paşa, 25 Kasım 1914 senesinde Yarbay rütbesine yükselmiştir. Uzun süreden beri özellikle Rus yanı sıra İngiliz ve Fransızların yardımı ile azgınlaşan ermeniler, Osmanlı Devleti’nin başına çorap örmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti, 1.Dünya Savaşı sırasında ermenilerin dışarıdan destek bularak yine devletin başına badire açmasın diye tehcir kararı almıştır. Buna karşı bazı ermeni isyanları meydana gelmiştir. Ömer Fahreddin Paşa da 4. Ordu Kumandan vekilliğine atandığı vakit bir taraftan tehcir edilen ermeniler ile uğraşmakta bir diğer taraftan Urfa, Zeytun, Haçin, Musa dağı gibi Ermeni ayaklanmalarını sonlandırmıştır. Ömer Fahreddin Paşa buradaki başarılı faaliyetleri sonucunda Başkumandanlık Vekaleti tarafından 27 Eylül 1915 senesinde Muharebe gümüş madalyası ile ödüllendirilmiştir.

1.Dünya Savaşı’nı kaybeden Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş sırasındaki en önemli başarılarından birisi şüphesiz Medine Savunmasıydı. Asker sayısı ve imkanları açısından yetersiz bir garnizon; akıllı, sabırlı ve ileri görüşlü bir paşanın komutasında kendinden sayıca ve güç bakımından üstün olan düşmana karşı uzun süre dayanabilmişti. Maddi bakımdan ziyade manevi olarak bir milletin hafızasında önemli bir zafer olarak yer alan bu savunma savaşına ve bu savunmanın öncüsü olan Ömer Fahreddin Paşa’nın faaliyetlerine bir bakalım. Balkan Savaşları’ndan sonra, 1913’teki yapılandırma neticesinde Hicaz’daki birlikler 22.Bağımsız Hicaz Tümeni adı altında teşkilatlandırıldı. Kağıt üzerinde takviyeli bir tümen olarak görünse de barış zamanı 12.000 olması gereken mevcudu 4000 idi. Demiryolu ve jandarma birliklerini de hesaba katarsak bu sayı anca 6000 oluyordu. Kaldı ki bunların çoğu lojistik ve idari görevlerle ilgileniyordu yani savaş esnasında bunların hiçbiri işe yaramayacaklardı. Asıl muhariplerin sayısı epey azdı bölgeye atanan tümen komutanı da askeri vazifesinin yanı sıra bir de valilik görevini yapmaktaydı. Haç kafilelerinin ve demiryolunun güvenliği gibi konularla uğraşıyordu. Bunların dışında valinin iki büyük görevi daha vardı. Bu görevlerden ilki bedevi arapları askeri güç ya da para ile itaat altına almaya çalışmak ve Mekke emirini kontrol ederek devlete sadık kalmasını sağlamaktı. 1908 senesinde Hicaz emiri olarak atana Şerif Hüseyin, bölgede Osmanlı lehine olan durumu kendi lehine çevirmek istiyordu. Osmanlı’ya itaat etmesi gerekirken bunu bir kenara bıraktı ve ihanetin yolunu seçti. Şerif Hüseyin, ihanetin tadını beğenmişti. Birçok ihtilaf arasında emir olarak atanan Hüseyin, ilk olarak Hicaz demiryolunu gözüne kestirdi. Hicaz demiryolu Osmanlı’nın en önemli kozuydu çünkü merkezi otorite demiryolu ile beraber en yükseğe çıkmıştı. Bölgeye hakim olmayı arzulayan Hüseyin’in en büyük rakip olarak gördüğü Suudi-Vahhabi ittifakı ve Asir’deki İdris’ilerdi. Bedeviler akın akın onların yanına geçiyordu ve Şerif Hüseyin ise bölge halkı tarafından Türklerin kuklası olarak görülüyordu.

Hüseyin, 15 sene kadar İstanbul’da kalmış ve Türk gibi eğitim almıştır. Hüseyin’in çocuklarından bazılarının annesi Türk idi ve Araplar için bir yabancı gibi görülüyordu. Hüseyin, Balkan Savaşları’ndan sonra Osmanlı’nın gücünün eskisi kadar olamayacağını ve Osmanlı devrinin bittiğini düşünüyordu. Osmanlı’ya diğer rakiplerine karşı İngiliz desteğini almaya karar verdi. İttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinden olan Albay Vehip Paşa Ocak 1914’te Hicaz valiliğine ve Tümen komutanlığına tayin edildi. İlk iş olarak Şerif Hüseyin hakkında bir araştırma yaptı ve görevden alınması için merkeze rapor yolladı. Hüseyin kendine müttefik arama çalışmalarını hızlandırdı ve arap milliyetçi gruplarla temasa geçti. Bu gruplar Arabistan yarımadasındaki kabile reislerini Osmanlı aleyhine kışkırtmak isteyen araplar idi. Hüseyin’in oğlu Faysal, Vehip Paşa’nın bölgeye gelmesinden sonra gizli olan El Ahd Cemiyetine girdi. Amaçları; Arap kökenli subayların Arap illerine tayin olmalarını sağlamaktı. Böylece bu Arap subaylar aracılığı ile belirli bir süre sonra bu bölgelerde yönetime el konulacaktı. Bu cemiyetin içinde İttihat ve Terakki mensubu olan subaylar bile vardı. Osmanlı hükümeti bu faaliyetlerden haberdardı ve çalışmaları özenle takip ediyordu. Elbette ordudaki bütün Arap subayların çoğu bu örgüte mensup değildi. Ortada topyekun bir girişim yoktu ama Şam protokolü sebebiyle Hicaz orjinli bir ayaklanma fikri olan Hüseyin’i, Vehip Paşa’nın elinden kurtaran 1.Dünya Savaşı’nın başlaması oldu.

Savaştan kısa bir zaman önce Ağustos 1914’te ilan edilen seferberliğe başta 22.Tümen dahil değildi. Ama savaş tehdidi olduğu için acil ihtiyaçların karşılanması gerekiyordu. Vehip Paşa’nın ısrarları sonucuna rağmen tümen ilerleyen süreçte Kanal Harekatına katılmak kaydıyla 1.500 asker destek almıştı. Kendi sorumluluk alanının güvenliğini zor sağlayan tümene Kanal Harekatına katılma emri verilmesi neticesinde Tümen komutanı, tüm enerji ve zamanını bu seferin hazırlığına harcadı. Şerif Hüseyin söz vermesine rağmen Osmanlı’dan aldığı tahsisat ve silaha karşın cepheye sadece bir Hecinsüvar Alayı yolladı.

Bu itaatsizlik sonucunda Vehip ve Medine Muhafızı Basri Paşa’nın şikayetlerine rağmen Şerif görevden alınmadı. Dahası onu desteklerinden esirgemeyen Sadrazam Said Halim Paşa ve 4.Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın araya girmesi neticesinde 10 Şubat 1915 günü Vehip Paşa İstanbul’a çağırıldı. Vehip Paşa’nın yerine Galip Paşa görevlendirildi. Sarıkamış Harekatı sırasında yaşadıklarından dolayı İttihat ve Terakki yönetimine kızgın ve kırgın olan Galip Paşa, Şerifle iyi geçindi ve onu rahatsız etmedi. Bu rahatlıkla Şerif İngilizlerle olan bağlarını ve irtibatını kuvvetlendirdi. İsyan hazırlığında olan Şerif İngilizlerle masaya oturdu.  İngilizler, Çanakkale ve Kut’ül Amare’de Türk’ün tokatını yemiş ve yenilgiye uğramıştı. İngilizler bu yenilgiler neticesinde sömürgeleri arasında saygınlık kaybetti ve Osmanlı cihadına karşı bir hamle olur ümidiyle Şerif ile önemli tavizler vererek anlaştı. İngiliz’in bu isyandan beklentisi çok büyüktü sebebi ise Osmanlı’ya karşı Şerif Hüseyin aracılığı ile karşı cihat ilan edip Arap kabilelerinin tümünü isyana katmayı hesaplıyordu. Realist olanlar bile en azından Arap aydınlarını ve ordudaki Arap subayları taraf değiştirmeye ikna edeceklerini düşünüyordu. Mısırdaki aydın geçinen Araplar abartılı haberlerle herkesi galeyana getiriyorlardı.

Çanakkale Cephesinde taraf değiştiren Arap Teğmen Muhammed yalan bilgilerle El Ahd örgütünün orduda önemli güce sahip olduğunu söylüyordu.  2.Kanal Harekâtı’nın İngilizleri tedirgin ettiği ve Cemal Paşanın Suriye’de ayaklanma hazırlığı yapan Arap aydınları cezalandırdığı esnada sıranın kendisine gelmesinden çekinen Şerif, İngilizlerle planladığı tarihten biraz daha erken bir tarihte harekete geçmeye karar verdi. Şerif, yaz gelmeden önce Galip Paşa’yı vilayetin yazlık idare merkezi Taif’e gitmesi konusunda ikna etmişti. Böylece 22.Tümen askerleri Mekke, Taif, Cidde garnizonlarına dağıldılar. Bu güvenle Şerif Hüseyin ilk darbeyi Medine’deki Basri Paşa’ya vurmaya karar verdi. Oğulları Ali ve Faysal ile birlikte 5.000 askerle 2.Kanal Harekâtına katılmak bahanesiyle Medine’deydi. Ondan sonra parçalar halinde bulunan 22. Tümene saldıracaktı. Hüseyin’in planları, uyanık davranan Basri Paşa engeline takıldı. Baştan beri Şerif konusunda merkezi uyaran Paşa, bir şekilde Hüseyin’in isyan edeceğini büyük Cemal Paşa’ya kanıtlamayı başarmıştır.

Mekke Emirinin niyeti hakkında şüphesi kalmayan Cemal Paşa, yardımcısı ve 12.Kolordu komutanı Fahreddin Paşa’yı derhal Medine’ye yollamıştır. Tarihler 23 Mayıs 1916’yı gösteriyordu, İsyanı başlatmış olan Hüseyin, oğullarına takviye kuvvet yolladı. 20.000 kişilik bir kuvvetle 5 Haziran’da Medine şehrine hücuma kalktılar ama beklenmedik bir direnişle geri püskürtüldüler. Büyük ümitler bağlanan isyan daha ilk hareketinde büyük mağlubiyet almıştı. Mağlubiyetten sonra hemen Arap birlikleri 22.Tümenin diğer unsurlarına saldırmaya başladılar. Telgraf hatları koparıldı için Galip Paşa’nın Medine’de olan bitenden haberi yoktu. Bu sebepten 22. Tümen olası bir saldırılar silsilesine karşı hazırlıksız idi. 9 Haziranda saldırıya uğrayan Binbaşı Hüseyin Hüsnü komutasındaki Cidde garnizonu kendisine yönelik saldırıları kolayca püskürttü. Bunun üzerine 2 İngiliz zırhlısı 7 gün boyunca Cidde’yi ciddi bir şekilde bombardıman altına aldı. Binbaşı, kent halkının huzursuz olduğunu ve isyan edeceğini anlayınca 16 Haziranda teslim olmak zorunda kaldı. Ve Cidde düşmüştü…

10 Haziranda da Mekke saldırıya uğradı. Olaylardan haberi olmayan garnizon, Hükümet konağı, kışla ve Ecyad Kalesi’nde konuşlanmıştı. Hükümet konağındaki garnizon komutanı Binbaşı Ziya Bey, ertesi gün avlandı. Kışladaki yiğit Türk askerleri ise 9 Temmuza dek direnmeyi başardı. Ecyad kalesi ise bir türlü düşmüyordu. Kendi başlarına direnişi kıramayan isyancı hain araplar, İngilizlerin Mısırdan gönderdiği topçu bataryası ile 25 Temmuzda kaleyi ele geçirdi. Ve Mekke de düşmüştü… Birliklerin gafil avlanmasına rağmen bu kadar uzun zaman direnmesi Şerif Hüseyin’in askerlerinin ne kadar kötü ve zayıf olduğunu göstermektedir. Taif Kalesine saldırı da 12 Haziran günü başladı. Saldırıları başarıyla geri püskürten Galip paşa, asker aileleri şehirde yanlarında olduğundan bir yarma harekatına girişemiyordu. Uzun süre direnen garnizon 22 Eylül günü Mısır topçu bataryası tarafından etkisiz hale getirildi. Galip Paşa’nın hükümete dargınlığı belki de önlem alınıp bastırılabilecek vaziyetteyken 22.Tümenin umutsuz direnişle teslim olmasına yol açtı. Hicazdaki asıl mesele; burayla ilgili hükümet politikasının istikrarsız olmasıydı.  Ömer Fahreddin Paşa komutayı devraldı. Ömer Fahreddin Paşa Medine’ye gelip yerleşmişti ilk yenilgi haberlerine rağmen göreve hızlıca başladı ilk başta Medine’nin etrafındaki isyancıları temizledi ve aynı zamanda farklı cephelerden az oranda olsa da takviye kuvvetler gelmeye başlamıştı. Ömer Fahreddin Paşa’nın güveni yerine gelmişti. İlk olarak Mekke ve Yanbu istikametini temizlemeye girişti önce Mekke yolunu koruyan güneydeki Emir Ali’nin 8000 kişilik aşiret birliklerine ve doğudaki Emir Abdullah’ın 4 bin kişilik birliğine hücum etmiştir. Arkasından Yanbu yolu üzerindeki Emir Faysal’ın 8000 kişilik birliğine saldırarak geri çekilmelerini sağladı.

Faysal 8 Aralık günü Yanbu’daki İngiliz gemilerinin gölgesine sığındı. Bu zaferler ile Ömer Fahreddin Paşa kimi destekleyeceğine karar veremeyen aşiretleri tarafına çekti ya da tarafsız kalmalarını sağladı. Suudlar, Türklerin eskiden beri düşmanı idi. Ama şu an Osmanlı bölgede çatışacağı yeni unsurlar istemiyordu. Fahreddin Paşa’nın zaferleri İngiliz Arap cephesinde telaşa yol açmıştır.  Bu panik ortamı tüm Arap vilayetlerinin ayaklanacağı hayalini yıktığı gibi Şerif Hüseyin ve aşiret ordusunun Hicaz da dahi tutunamayacağı korkusunu oluşturdu. Bunun  üzerine İngiltere bizzat olaya el attı. Arap aşiretlerinden düzenli bir ordu oluşturmak amacıyla büyük aşiretlere askeri danışmanlar yollanmaya karar verdi. İşte bizim Arabistanlı Lawrence olarak bildiğimiz Yüzbaşı Thomas Lawrence Hicaz’a gönderilen siyasi danışmanlardandır. Onun gibi  20’yi aşkın İngiliz ve yarım düzine Fransız subayı ve irtibat subayı ve de danışmanlar yollandı. Bunun yanında Arapları eğitmek için onlara Birlik komutanı da görevlendirildi. Fahreddin Paşa 6.000 askerle Mekke’yi ve sahildeki yerleri alamayacağını karar verince Medine’ye çekilme kararı aldı. Enver Paşa Savaşı kazandıktan sonra Mekke’yi Cidde yoluyla almayı planlıyordu. Ana cephelerde mücadele sürerken Hicaz cephesinde şu anki amaç Şerif Hüseyin isyanını başka yerlere sıçramamasıydı. Araplar Medine’yi kuşatmaya karar verdi buradaki kuşatma bizim anladığımız anlamda tam bir kuşatmayı ifade etmiyordu. Düşman topçusu günlerce şehri top ateşine tutmamıştır. Düşman piyadesi toplu hücuma da katılmamıştı çünkü şehri kuşatan Emir Ali ve Abdullah komutasındaki ordu  Arap düzenli birlikleri Cezayir ve Mısır topçuları İtilaf subayları ile takviye edilmiş olsa da sonuçta aşiret ordusuydu. Yüksek ve güçlü becerileri yoktu zaten güçlü Osmanlı mevzilerindeki ateş gücü olan Türk askerleri karşı tarafa büyük zayiat verebilirdi. Emirlerin de askerlerini ölüme götürmeye niyeti yok idi. Fahreddin Paşa başarılı bir savunma planı hazırlamıştı. Medine’nin oldukça uzağında birbirlerine kollayabilecek menziller oluşturmuştur. Sızmaları engelleyecek seyyar  birlikleri de aralara yerleştirdi. Koşulların zor olduğu bu mevzilerde askerler sıklıkla değişiyordu ama Paşanın asıl sıkıntısı beslenmeydi trenle gelen erzak yetersizdi. Paşa çareyi kaçakçılıkta bulmuştu. Paşa, İngilizlerden  bile fazla para verince İngilizlerin Sadık dostu Kuveyt Emiri dahil elindeki erzağı Paşa’ya satıyordu. İsyan için İngilizlerin yolladığı erzakları Osmanlılara satan aşiretler dahi vardır. Paranın kokusunu alan aşiretler taraf değiştirmiştir. Birçok aşiret taraf değiştirmiş olsa da sonuna kadar seçtiği tarafta duran aşiretlerde mevcuttur. Demiryolu ve kaçakçılıkla gelen erzakla yetinmeyen  Fahreddin Paşa hurma bahçelerini, tarlaları ve su kuyularını ıslah ederek ziraate başlamıştır. Hem erzak depolamış hem de askerin zor şartlarda moralini yüksek tutmaya çalışmıştır.

Paşa imar işlerine de başlamıştı tren raylarını genişletiyor, yapıları tamir ettiriyor, parklar ve yollar yapıyordu. Temizlik hususunda da elinden geleni yapıyordu çünkü salgın bir hastalık tüm Hicaz tümenini yok edebilirdi. 1916 senesi İngilizlerin eğittiği askerlerin Hicaz demiryoluna saldırmaları ve çeşitli çatışmalarla geçmiştir. Bu saldırıların hepsi Türk askerleri tarafından başarıyla engellendi. Medine’nin düşmesi isyan için çok önemliydi. Medine düşmeden isyanı Suriye’ye taşımak olanaksız görünüyordu. Bölgede sıkışmış bir isyanda İngilizlerin ekmeğine yağ sürmezdi. 24 Ocak 1917’de Vec limanının düşmesi ile dengeler yavaştan değişmeye başladı. Limana sahip olan İngilizler burayı üs olarak kullandı. Burası alındıktan sonra yolun geneline daha fazla saldırı yapılmaya başlandı ve sahil şeridini koruyan birliklerinde taraf değiştirmesiyle işler zora girmiştir. Enver Paşa Mekke’nin kaybından sonra peygamberin mezarını da kaybetmek istemiyordu ama askerleri kuzeyde ihtiyaç var mı tren hattındaki seferlerin çokluğu da sıkıntı oluşturuyor kafalardaki plan Medine’yi tahliye etmekti.  Böylece en az sayıda adamla şehir ve demir yolu korunacak geri kalan askerler Filistin’e takviye edilecek idi. Ama Fahreddin Paşa’nın ısrarla sıkıntı çıkarıyor olması Paşanın bölgeye altın ve asker istemesi yakın dostu Cemal Paşayı dahi kızdırmıştı. Fahreddin Paşa bazı paşalar tarafından savaşın genelini görememekle suçlanıyordu ve hatta bölgenin tahliyesi için Paşanın görevden alınması dahi  konuşulmuştur. Enver Paşa yeni komutan olarak Mustafa Kemal Paşa’yı düşünüyordu ama farklı sebeplerden ötürü bu atama gerçekleşmedi. Tüm planlar yapıldıktan sonra Mart 1917’de Medine’deki sivilleri ve askerlerin nakil işlemleri için emir gelmiştir. Cemal Paşa’nın planına göre Hicaz’da sadece Medine ve demiryolunun korunmasına yetecek kadar kuvvet kalacak geri kalan birlikler Filistin cephesine takviye için geri çekilecektir. Maan ve Akabe çevresine de 1.Kuvveyi Mürettebe Mıntıkası oldu. 1.Kuvveyi Mürettebenin görevi demiryolu hattını korumaktı. Komutanlık görevine de Antalya ve havalisi komutanı Mersinli Cemal Paşa tayin oldu. Bunun üzerine bütün kuvvetler Filistin Cephesine tahliye edilmesi düşünüldü lakin sonra vazgeçildi. İsyan git gide büyüyordu ve ihanet etmez denen en sadık bedeviler bile tek tek taraf değiştirmeye başlamıştı çok az aşiret Osmanlı’nın son anına kadar yanında durma kararı almıştır.

Demiryolu hattına ardı arkası kesilmez saldırılar yapılmaktaydı. Medine düşerse hattı korumanın bir manası yoktu. Medine’yi korumak içinse hattın güvende olması gerekiyordu. Filistin cephesinde işler zorlaşmaya başlamıştır. Osmanlı’nın aşiretler arasındaki dengeyi de kurması gerekiyordu bu yüzden eski düşmanları Suudları Şerif Hüseyin’e karşı güçlenmesine göz yumuldu. İngiliz himayesindeki bir oluşumdansa Suudlara yakınlaşmak şu an için daha mantıklıydı. Arap ayaklanmasının daha da yayılmaya başladığı zaman Medine’yi düşüremeyen İngilizler Şerif Hüseyin’e kuzeye yönelmesini söylediler. Şerif’in oğullarından Faysal, Maan ve Akabe taraflarına doğru akınlarını arttırdı. Temmuz 1917’de Akabe düşünce artık Türkler için umutsuzluk giderek arttı. Hicaz demiryolu daha düşmemişti ama Arap isyanı Suriye’ye doğru kayıyordu. Demiryolu hattının Nisan 1918’de kesilmesi ile Hicaz’daki ve Medine’deki askerlerin ana gruplar ile bağlantısı kesildi. Artık Ömer Fahreddin Paşayı çok zor günler bekliyordu.

Açlık, sefalet ve moral bozukluğu garnizonun üzerine kara bulut gibi çökmüştü. Garnizondaki askerlerin büyük bir kısmı Türk idi bir Arap bölgesinde Türk askerlerin bu kadar çok olması garip bir durumdur. Ama bu durum önceden planlanmıştı. Savaştan önce bölgede toplanan Arap askerler Enver Paşa tarafından farklı cephelere nakil edilmişti. İsyan başladıktan sonra bölgedeki Arap askerleri, Anadolu’dan gelen Türk askerler ile değiştirmiştir. Birliklerde bulunan Türk askerler araplardan sayı olarak daha fazlaydı. Hatta durumu anlayan Şerif Hüseyin Arap askerlerin bölgeye yakın olan Kanal cephesinde görevlendirilmesini istemiştir. Savunmanın giderek zorlaştığı vakitlerde İspanyol gribi ve firarlar moralleri daha da düşürdü. Ne olursa olsun Ömer Fahreddin Paşa’nın Medine’yi bırakmaya niyeti yoktur. Büyük bir endişeyle Medine’yi hemen almak isteyen Şerif Hüseyin Osmanlı’nın Filistin ve Suriye’de ağır yenilgiyi alıp Mondros ateşkesinin imzalamasıyla amacına ulaşabileceğini düşünmüştür. Fahreddin Paşa, Şerifin hevesini bir kez daha kursağında bırakmayı başardı. Ateşkes maddeleri kendisine bildirildiği halde ne İngilizlerin sözünü ne de ordudan gelen çağrıları dinlemeyip bir bahane bulup emirleri yerine getirmiyordu çünkü daha 6 aylık erzağı vardı. Ama Paşanın komutasındaki askerleri yıllardır yapılan savunmadan artık yorulmuşlardı. Fahreddin Paşa asla savunmayı bitirmek istemiyordu ve şu sözü söylüyordu Medine Kalesinden Türk bayrağını ben kendi elimle indirmem, eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin diyordu ama 9 Ocak 1919 günü Paşayı tutukladılar ve şehri asilere teslim ettiler. Fahreddin Paşa çok sevdiği Medine şehirden alınıp Mısır’daki esir kampına götürülmüştür. Yedi ay kadar burada bulunan Paşa daha sonra harp suçlusu olarak Malta’ya sürgün edildi. Paşa burada tutukluyken İstanbul’un işgaliyle ortaya çıkan Divanıharp de ölüm ile mahkum edildi. 7 Mart 1921’de başlayan müzakereler sonucunda Ankara Hükümeti ile İngiltere arasında Londra Antlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma sonucunda esirler serbest bırakılacaktır. 2 yıl 33 gün tutuklu olan Ömer Fahreddin Paşa da bu anlaşma sonucu hürriyetine kavuştu. Paşa serbest kaldıktan sonra ilk olarak Berlin’de bulunan İttihat ve Terakki’nin önemli üç paşası Enver, Talat ve Cemal Paşalar ile görüştü. Daha sonra Enver Paşa’nın davetine icabet ederek Moskova’ya gitti. Moskova’da İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı Kongresin de yer aldı. Aynı zamanda Ankara Hükümeti’nden Ali Fuat Bey ile görüştü ve ondan mektup alarak Milli Mücadeleye katılmak amacıyla Batum’a gitmiştir. Batum’dan 2 Ağustos 1921 günü Kars’a geçmiş bulunan Paşa bu şekilde vatanına kavuşmuş olur. Milli Mücadeleye katılmak için Erzurum’a giden Paşa, Sakarya Meydan Muharebesi’ne yetişemedi. 24 Eylül günü Ankara’da Mustafa Kemal Paşa ile görüşmesinden sonra Fahreddin Paşa, TBMM’nin Kabil Sefirliğine görevlendirildi. Fahreddin Paşa, Kabil sefirliğini 12 Mayıs 1926’ya kadar yürütmüştür. 31 Aralık 1932’de Divan-ı Askeri Temyiz azalığına, 3 Ocak 1932’ de ise Askeri Temyiz reisliğine vazifelendirilmiştir. 5 Şubat 1936’da emekli olan Paşa, bulunduğu savaşlarda gösterdiği hizmetlere karşı nişan, madalya ve kıdem zammı ile ödüllendirildi. Ömer Fahreddin Paşa, soyadı kanunu ile Türkkan soyadını almıştır.  Ömer Fahreddin Paşa kutsal emanetlerin büyük kısmını İstanbul’a göndermiştir ve bu emanetler Topkapı Sarayında sergilenmektedir. Türk tarihine adını altın harflerle yazdıran Ömer Fahreddin Paşa 22 Kasım 1948 günü hayata gözlerini yumdu ve vasiyeti üzerine Rumeli Hisarı’na defnedilmiştir. Büyük Türk Milleti Ömer Fahreddin Paşa gibi önemli şahsiyetleri asla unutmayacaktır.

Ruhun Şad Olsun Çöl Kaplanı…

 

“Hele Fahreddin Paşa, diyorlardı. Şöhreti buralara kadar yayılan bu kumandanın Arap olduğunu iddia edenler var. Bazıları da Arnavut olduğunu söylüyor. Doğru mudur? Aslını siz bildiğiniz için lütfen bizi aydınlatın.” Aydınlattık ve Paşa’nın halis muhlis Türk, Türkoğlu Türk olduğunu anlatırken, Mısırlı gazetecinin: “Ama duyduğumuza göre pek mûtekit bir Müslümanmış da…” deyişi üzerine, ben dayanamadım sesimi yükselttim: “Doğrudur, öyledir. Fakat hangi Türk yine öyle dini bütün Müslüman değildir? Zaten öyle olmasaydılar dünyaya parmak ısırtan o Medine destanını yaratabilirler miydi?

“Fahreddin Paşa’nın Medine Müdafaası Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler kitabından”

 

 

 

KAYNAKÇA

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96mer_Fahreddin_T%C3%BCrkkan E.T 28.03.2023

https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/medineyi-savunan-col-kaplani-fahreddin-pasa/2052277 E.T 28.03.2023

https://islamansiklopedisi.org.tr/fahreddin-pasa E.T 28.03.2023

https://bilgiocakta.com/uploads/ekitaplar/17.pdf E.T 28.03.2023

https://www.biyografi.info/kisi/fahreddin-pasa  E.T 28.03.2023

https://www.fikriyat.com/galeri/tarih/col-kaplani  E.T 28.03.2023

https://www.tarihistan.net/omer-fahreddin-turkkan-fahreddin-pasa.html  E.T 28.03.2023

https://www.savunmatr.com/can-verir-canni-veremez-turkler-fahrettin-pasaya-rahmet-ile  E.T 28.03.2023

https://turktoyu.com/col-kaplani-fahreddin-pasa/   E.T 28.03.2023

https://www.turkcebilgi.com/%C3%B6mer_fahreddin_t%C3%BCrkkan E.T 28.03.2023

http://www.istanbultarih.com/makale/medine-mudaf-sinin-sanli-kumandani–col-kaplani-fahreddin-pasa.html  E.T 28.03.2023

https://belleten.gov.tr/tam-metin/445/tur  E.T 28.03.2023

BİRİNCİ CİHAN HARBİ’NDE MUKADDES TOPRAKLARIN MÜDAFAASI, Deniz DOĞRU, AFYON 1998

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Emir Şahin

Emir Şahin, 2004 doğumlu , Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İngilizce Ekonomi Bölümü öğrencisi. Türklük üzerine okur araştırır ve yazmaya başladı.