ÖZET

Osmanlı Türkiye’sinde Türkçülük düşüncesi 19. Yüzyılda oluşmaya başlamıştır. Türkçülük düşüncesi ilk olarak dil ve edebiyat başta olmak üzere tüm toplumsal yaşamın bütün safhalarına sirayet etmiştir. İslamcılık ve Batıcılık, gibi o dönemin diğer bir düşünce akımı olan Türkçülük de esasında Batıya bakan kapıdan Türkiye’ye topraklarına giriş yapmış ve bugüne kadar süregelen siyasi dava ve siyasi partilerin temellerini oluşturmuştur.

Anahtar Kelimeler: Türkçülük, Türk Milliyetçiliği

ABSTRACT

The idea of ​​Turkism in Ottoman Turkey began to emerge in the 19th century. The idea of ​​Turkism first spread to all stages of social life, especially language and literature. Turkism, another thought movement of that period, like Islamism and Westernism, actually entered Turkey through the door facing the West and formed the basis of political causes and political parties that continue to this day.

Key Words: Turkism, Turkish Nationalism

GİRİŞ

1789 yılında meydana gelen Fransız İhtilali imparatorlukları adeta yerinden oynatmıştır. İhtilal sonrası imparatorluklara sirayet eden milliyetçilik akımı kitleleri harekete geçiren büyük bir figür olmayı başarmıştır. Bu akım kısa bir zaman sonra Osmanlı tebaasında karşılık bulmuş ve içerisinde farklı ulusları barındıran Osmanlı İmparatorluğunda da milliyetçi oluşumlar ortaya çıkmıştır.  Fransız İhtilali ile filizlenen ve özgürlük düşüncesi ile pekiştirilen milliyetçiliğin tebaalara yayılması ile Osmanlı İmparatorluğunda iç karışıklığa yol açarak devletin bütünlüğünü ve bekasını ortadan kaldırılması söz konusu olmuştur. Oluşan bu sorun Osmanlı devlet adamlarını ve münevverlerini arayışa sevk etmiştir.  Bu arayış sonucunda Osmanlı İmparatorluğunu ayakta tutmak için farklı düşünce akımları ortaya çıkacak ve uygulanacak ve milliyetçi oluşumlar ortadan kaldırılmaya çalışılarak devletin bütünlüğünün korunmaya çalışılacaktır. Müslüman olmayan tebaaların ayrılıkçı ve milliyetçi düşüncelerine karşı Osmanlı devlet adamları ve münevverleri ‘’Türkçülük’’ düşüncesi yerine bütün toplumu din, dil ve ırk ayrımı gözetmeksizin her kişiyi ‘’Osmanlı’’ olarak görmüş ve devletin bütünlüğünü korumak için ‘’Osmanlıcılık’’ düşüncesini benimsemişlerdir. 1876 yılında hüküm sürmeye başlayan ll. Abdülhamid ise gayri Müslimlerin milliyetçilik düşüncelerinin Müslüman tebaayı da etkisi altına almasından endişelendiği için ‘’İslamcılık’’ düşüncesini benimsemiştir. Türkçülük ve Türk Milliyetçiliği Osmanlı Türkiye’sinde gözlemlenmeden önce ‘’Dış Türklerde’’ gözlenmiştir. İsmail Gaspıralı Bey 1883 senesinde Kırım’da ‘’Tercüman’’ gazetesini kurarak bütün Türk Dünyasına tek ve aynı bir Türkçe ile hitap etmiştir. İsmail Gaspıralı Bey, ‘’Dilde, fikirde, işte birlik’’ sözü ile tüm Türk Dünyasını tek ve aynı Türkçe’de birleştirmeyi hedeflemiştir.

1908-1923 ARASI TÜRKÇÜLÜK(TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ) FAALİYETLERİ

Türkçülük düşünce sistemi münevverlerin ilgisini çektikten sonra geliştirilmeye başlanmıştır. Meşrutiyet döneminde İmparatorluğu bir arada tutmak için ortaya konan siyaset yöntemlerinden birisi olarak ön plan da görülür. Siyasi Türkçülük olarak adlandırabileceğimiz bu yöntem, parçalanmakta olan devleti kurtaracak tek iradenin Türkler olduğunu ve Türklerin kendi mevcudiyetini devam ettirme gücünü göstermek zorunda olduklarını, devlet siyasetinin buna göre oluşturulması gerektiğini belirlenmiştir.  Abdülhamid’i tahttan indirerek II. Meşrutiyeti ilan ederek iktidar olan İttihat ve Terakki, Osmanlıcılığı ve İslamcılığı devlet siyasetinde denemiş ve sonunda yaşanan talihsiz olaylar neticesinde Türkçülüğü benimsemek zorunda kalmıştır. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra dernekleşme ve fikri oluşumlar için rahat bir ortam oluşmuştur. 1908 Kasım’da İstanbul’a gelen Yusuf Akçura’nın aklında siyasi amaç hedeflemeyen yalnızca kültürel çalışmalar için bir Türk derneği kurmak vardı. Bu doğrultuda 1908 Aralık ayında ‘’Türk Derneği’’ ortaya çıkmıştır ve 1911 senesinde kapanmıştır. 18 Ağustos 1911 yılında Mehmet Emin Yurdakul’un öncülüğünde ‘’Türk Yurdu’’ kurulmuştur. Kurucuları arasında Mehmet Emin Yurdakul, Ağaoğlu Ahmet, Hüseyinzade Ali ve Yusuf Akçura gibi Türkçü münevverler bulunmaktadır.  1912 yılında kurulan Türk Ocakları Türk dil ve kültürünün gelişmesi ve iyileşmesi için çalışmalar ortaya çıkarmış ve ‘’Türkçülük’’ düşüncesi için de büyük önem taşımaktadır. Türklerin kurtuluşu ise millet olma bilinçlerini geliştirerek kendi yazgılarının peşinden giderek ve diğer tüm Türk topluluklarıyla bir olmaktan geçer. Bu tip düşüncelerin o dönem etkin bir şekilde benimsendiği yer Türk Ocaklarıdır. Türk Ocaklarındaki Türkçü münevverler bu tarz düşüncelerin gelişmesi ve iyileşmesi için büyük çaba sarf etmişlerdir. Türkçülük düşüncesinin fikir babası olan Ziya Gökalp Bey, sürgün olarak Diyabakır’da bulunuyordu. Burada İttihat ve Terakki cemiyetinin Diyarbakır şubesini kurdu. O sırada merkezi Selanik’te olan İttihat ve Terakki cemiyeti Ziya Gökalp’i buraya davet etti. Daha sonra Ziya Gökalp genel merkez üyeliğine seçildi. İttihat ve Terakki’nin genel merkezini İstanbul’a taşımasıyla birlikte Ziya Gökalp’in de 1912’de İstanbul’a gelmesi ve Türk Yurdu cemiyeti yönetimine seçilmesi ve neticesinde Türk Yurdu dergisi yazı ekibine katılması ile İstanbul’da milliyetçilik çalışmaları hızlanmıştır. Ziya Gökalp, Türk Ocağı’ndaki sohbet ve konferanslarında ve Türk Yurdu’ndaki yazılarıyla milliyetçilik düşüncesini düzgün bir ideoloji biçimine getirmeye çalışmış ve bu çalışmaları ile İttihat ve Terakki’nin siyasi düşünceleri adeta simgeler duruma gelmiştir. 1912-1922 yılları arasında yapılan savaşlar aslında Türklüğün, büyük Türk Milletinin hürriyetine ve namusuna göz diken emperyalistlerle olan çetin ve zorlu mücadelesiydi.

1923-1950 ARASI TÜRKÇÜLÜK(TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ) FAALİYETLERİ

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 29 Ekim 1923 günü cumhuriyeti ilan ettikten sonra Türkiye ve Türk Milleti için yeni bir dönem başlamaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin hürriyetini kaybetmemesi ve Türk topraklarının işgal altında olmaması için mücadele etmiştir. Atatürk’ün Türk Milletinin uğruna vermiş olduğu bu mücadeleler onun büyük bir Türk Milliyetçisi olduğunu göstermektedir. Türkçülük düşüncesi bir hayat felsefesi ve siyaset biçimi olarak Cumhuriyetin kuruluşunda da etkili olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün,  Ziya Gökalp’in düşüncelerine önem vermesi ve Türklük üstünden vurguları Türkçülüğün ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. Türk dilinin gelişmesi ve iyileşmesi için Türk Dil Kurumu, Büyük Türk Milletinin muhteşem tarihinin araştırılması için ise Türk Tarih Kurumu gibi kurumların hayata geçirilmesi Türklüğün somut olarak temellendirilmesinde mühim işlerdir. Fakat Türk Ocakları’nın 1931 yılında kapatılması ve Cumhuriyet Halk Fırkasına devredilmesi ve ardından Atatürk’ün ölümünden sonra karma batıcılık içinde sosyalist fraksiyonların beslenip büyümelerine sebep olmuştur. Devlet, tarihi ve kültürel kökleri zemini üstüne geliştirilmeye ve iyileştirilmeye çalışılan Türklük karşısında, milli bilinç yoksunu, hüviyetsiz hümanizm ve işçi sınıfı bilinci üstüne inşa edilmiş sosyalizm girdabına çekilmeye çalışılmıştır. İsmet İnönü yönetimi 1940’lı yıllarda devletin siyasetini Türkçülükten uzaklaştırmayı başarmıştır. 1944 senesinde bu kırılmanın en belirgin hadisesini ortaya çıkartmıştır. 3 Mayıs Türkçülüğün tarihinde önemli bir yer kaplar. Bunu en iyi anlayan ve açıklayacak olan da şüphesiz Atsız’dır. İlk 3 Mayıs anması 1945’te cezaevinde çay içerek yapılmıştı. Çünkü Türkçüler henüz tutukluydular. Aynı yıl hürriyetlerine kavuştular. Aşağıda okuyacağınız kısa ama etkisi büyük olan bu yazı ise 3 Mayıs’ın ikinci yıldönümü sebebiyle Hüseyin Nihal Atsız tarafından kaleme alınarak Kür Şad Dergisi’nin 2. Sayısında neşredildi.(1946) 1962’de Orkun Dergisi’nin birleşik çıkan 3-4. sayısında tekraren yayınlandı.

“3 Mayıs Türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. O zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, edebi ve ilmi sınırları pek de aşmıyan Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayısında birdenbire hareket oluverdi. Ali Suaviler, Süleyman Paşalar, Mehmet Eminler, Ziya Gökalplar, Rıza Nurlar yalnız duygu, düşünce, iş Türkçüsü idiler. Hareket Türkçüsü olmamışlardı. Çırağan baskını Türkçü Ali Suavinin siyasi bir hareketiydi. Bunun Türkçülükle ilgisi yoktu. Sıhhiye Vekili olduğu zaman gayri Türkleri atarak yerine Türkleri yerleştiren Rıza Nur fiili Türkçülük yapıyordu. Fakat bu da hareket değildi. Türkçülükte ilk hareketi 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü, Ankara’daki birkaç bin meçhul Türk genci yaptı. Bu bakımdan Türkçülük tarihinde onların hususi bir şerefi vardır. Bundan sonra 3 Mayıs Türkçülerin günüdür. Ona bir bayram diyemiyeceğiz. Çünkü yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır. Ona bir matem demek de kabil değildir. Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşı ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. O güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen Türkçülük 3 Mayıs’ta gafletten ayrılmış, maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür. Böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. Bundan dolayı biz 3 Mayıs’a Türkçülerin günü deyip çıkıyoruz. Hoşlanmayanlar onu benimsemesin. Yalnız kendilerine benzeyenler, yani Türk’e benzemeyenler onu yadırgamasın. Biz 3 Mayıs’ı sevmekte devam edeceğiz. Türkçülük, tek sandığı düşmanına karşı 3 Mayıs hareketini yaparken onun çift olduğunu acı bir deneme ile öğrendi. Bu milli hareketin zaferinden korkan Türkçülük düşmanları, Türkçüler Ortaçağı andıran vahşetlerle hapse atılır ve aleyhlerinde türlü yayınlar yapılırken, onları tartışmaya çağırmak garabetini de gösterdiler. Tarih bunu bağışlamayacak ve Türkçüler günü olan 3 Mayıs, bir gün Türklerin günü olunca onlar tarihin büyük mahkemesinde layık oldukları akıbete uğrayacaklardır. Türkçüler toplu veya yalnız, her yerde 3 Mayıs’ı analım. Analım ve Kür Şad’ın hatırasını yüceltelim…

Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-ı hürriyet,
Çalış, idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten! ”

1960-2000 ARASI TÜRKÇÜLÜK(TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ) FAALİYETLERİ

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundan 1946 yılına kadar tek parti rejimiyle yönetilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek başına otoriter güç olarak yönettiği ülkede Atatürk inkılaplarının başarıya ulaşması tek parti sisteminin uzun süreli meşru varoluşunu zayıflatmış ve herhangi bir siyasal şiddet olmadan anayasal düzen içerisinde çok partili sisteme geçiş sürecini hızlandırmıştır. Nuri Demirağ 18 Eylül 1945 tarihinde Milli Kalkınma Partisini kurmuştur. Ardından 7 Ocak 1946’da Celal Bayar’ın liderliğinde kurulan Demokrat Parti, ikinci çok partili sisteme geçişin ilk partilerindendi. Tek dereceli seçim şekliyle ve gerçek manada bir seçim ile ilk kez 21 Temmuz 1946 tarihinde yapılan seçimlerde DP 61, CHP 397 ve bağımsızlar 7 milletvekiline sahip olmuşlardır. 1946 seçimlerindeki hile iddialarının sonraki seçimlerde tekrarlanmaması neticesinde 1950 Şubatında gizli oy ve açık sayım olarak uygulanmıştır.  14 Mayıs 1950 milletvekili genel seçimleri bu şekilde gerçekleştirilmiştir. II. Dünya Savaşı yıllarının ortaya çıkardığı enflasyon, darlık, karaborsa gibi olumsuzluklar, tek parti dönemindeki devletçilik uygulamasının birleştiricilik uzaklaşması, köylülerin mağduriyeti, enflasyon nedeniyle yaşam standartları oldukça kötüleşen sabit gelirlilerin mutsuzluğu seçiminin sonuçlarına yansımış, DP %53,3 oy oranıyla parlamentoda 408 milletvekili CHP, %39,78’lik oy oranıyla 69 milletvekiline sahip olmuştur. 27 Mayıs’a giden süreçte TSK, Menderes hükumetinden memnun değildir. 27 Mayıs 1960 gecesi gerçekleştirilen askeri darbenin hemen ardından radyodan yayınlanan bildiriyle demokrasinin içine düştüğü sıkıntı ve üzüntü verici olaylar sebebiyle kardeş kavgasına dur demek için Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkenin yönetimini ele aldığı duyurulmuştur. O gece bildiriyi okuyan kudretli Albay Alparslan Türkeş daha sonra Türk Milliyetçiliği için çok önemli bir figür olacaktır. Yassıada’da 14 Ekim 1960’ta başlayıp 15 Eylül 1961’de sona eren yargılamalarda tutuklu sanıklar, anayasayı ihlal, vatana ihanet, meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi, CHP’nin mallarına el konulması, haksız kredi tahsisi gibi benzer suçlardan hüküm giymişlerdir. Duruşmalarda 592 sanıktan 288’i için idam isteniş, ancak, 15 sanığa idam, 31’ine müebbet, 418 sanığa çeşitli cezalar verilmiştir. Haklarındaki idam kararları oybirliği ile alınan Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın cezaları 16 Eylül’de, Başbakan Adnan Menderes’inki 17 Eylül’de idam edilmiş, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ınki ise yaş haddi nedeniyle müebbet hapse mahkum edilmiştir.

27 Mayıs’ı gerçekleştiren subaylar çok sürmeden iki ekibe ayrıldılar. Birinci ekip idareyi İsmet Paşaya bırakarak yönetimden çekilmeyi düşünüyordu. Cemal Madanoğlu bu grubun fiili lideriydi. İkinci ekip ise ülkede bir ihtilal olduysa Demokratlar kadar CHP’nin de bu işte suçlu olduğunu, ülke yönetiminin bir müddet daha Milli Birlik Komitesinde kalması gerektiği düşüncesindeydi. 14 subaydan müteşekkil bu grubun fiili lideri ise Alparslan Türkeş’ti. Fazla sürmeden iki grup birbirine düştü. Madanoğlu ekibi Devlet Başkanı Cemal Gürsel’i ikna etmeyi başararak 14’leri Milli Birlik Komitesi’nden atarak emekli etti.(13 Kasım 1960) 14 subay yurtdışında pasif görevlere sürgün edildi. Alparslan Türkeş, Yeni Delhi Büyükelçilik Müşaviri sıfatıyla Hindistan’a sürüldü. Yaklaşık 2.5 yıl süren bu görevin ardından 14’lerin ülkeye gelişine izin verildi. Çünkü onlar yurtdışındayken Talat Aydemir ihtilal teşebbüsünde bulunmuş, hükümet teşebbüsü bastırsa da Silahlı Kuvvetler üzerinde egemenliği devam ediyordu. 14’ler Silahlı Kuvvetler üzerinde etkiliydi. İsmet Paşa’nın hesabı 14’leri geri getirerek askeri sakinleştirmek, eğer 14’ler de kendisine karşı bir harekette bulunursa onları da tasfiye etmekti.

Alparslan Türkeş’in 1965 senesinde siyaset hayatı aktif olarak başladı. Alparslan Türkeş ve 27 Mayıs sonrası dilimde birlikte hareket ettiği isimlerden Rıfat Baykal, Muzaffer Özdağ, Ahmet Er ve Dündar Taşer 31 Mart 1965 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne katılmışlardır. Bu isimlere az bir zaman sonra, Alparslan Türkeş’in birlikte hareket ettiği birçok isim dahil olacak ve Alparslan Türkeş, 31 Temmuz 1965’de CKMP’nin Genel Başkanı olmuştur. 1965 seçimlerine Alparslan Türkeş’in genel başkanlığıyla giden CKMP, 11 milletvekiliyle meclise girme hakkını elde etti lakin bu sonuç CKMP lider kadrosu için yeterli değildi. Partiyi milliyetçi duyguları yüksek merkez sağ bir partiden ideolojik manada bir Türk milliyetçisi partiye dönüştürmek istediler. 1964-68 arası CKMP yayınlarına baktığımız zaman ideolojik bir milliyetçiliğin güneş gibi doğmakta olduğunu görüyoruz ve bu doğuş milliyetçi toplumcu olarak isimlendirilecek bir düşünce olarak kendini göstermektedir. Lakin 1969 Adana kongresinde karar alınan dokuz ışık milliyetçi toplumcu olarak tanımlanmayacak bir olaydı. Esasen Adana kongresi sonrasında partiden kopanların da büyük kısmı CKMP’ye geçişte ilk etapta baskın olan ve baskınlıklarını 60’lı yılların ortasındaki CKMP’nin yazılarında net bir şekilde görülen milliyetçi toplumcu kişilerdir. Şubat 1969 ‘da CKMP’nin ismi, Alpaslan Türkeş’in teklifiyle MHP olarak değiştirilmiştir.  1969 genel seçimlerine Alparslan Türkeş liderliğinde yeni adı ve yeni amblemi ile giren MHP, % 3 oy almış ve Alparslan Türkeş ilk kez milletvekili olmuştur. Bu tarihten itibaren MHP yeniden teşkilatlanma dönemine girmiştir. Yine bu süre zarfında “14’ler”den Türkeş’e yakınlığı ile bilinen bazı isimlerin partiden kopuş yaşadığı görülür. MHP 1969 Seçimlerinde büyük bir başarı sağlayamadı. Meclis’e 1 Milletvekili sokabildi. 1969 yılı MHP’nin teşkilatlanmasının ivme arttırdığı gençlik, memur ve işçi örgütlerinin oluşmaya başladığı zamandır. Aynı sene Komünist grupların saldırıları da MHP’lilere yani o günkü söylemle Türkeşçiler’e yönelik olmaya başlamıştır. 4 Ocak 1968 tarihinde Ülkücü Hareketin ilk şehidi olan Ruhi Kılıçkıran’ın ardından 1970 yılının Mart ayında Süleyman Özmen saldırılarda vefat etmiştir. 1970 senesinin Kasım ayında Dursun Önkuzu üç gün süren işkencede ciğerlerine bisiklet pompasıyla hava basılarak vefat etmiş ve Ankara Teknik Yüksek Öğretmen 13. Katından aşağıya atılmıştır. 1970 yılından sonra MHP ve bağlı kuruluşlar sol ile etkin mücadeleye başlamıştır. MHP, 12 Mart Muhtrası’nın ardından yapılan 1973 genel seçimlerinde 3,38% oy almış ve Meclis’e üç milletvekili göndermiştir. 1972’de kurulan Türk Ülkücüler Teşkilatı yurt genelinde teşkilatlanmaya çalıştı ancak sol hareketin başarısızlığa uğraması teşkilat için itici gücün daha zayıf kalmasına sebep oldu. Milliyetçi gençlik örgütlerinin tekrar harekete geçmesi 1973 seçimleriyle beraber gerçekleşti; seçim sonrası kurulan MSP-CHP koalisyonu MHP’de önemli bir tepkiye neden oldu. CHP’de İnönü’yü devirdikten sonra partinin lideri olan Bülent Ecevit ile farklı bir söylem benimsedi ve sosyalist sola karşı daha ılımlı bir pozisyonda kaldı. Ecevitli CHP’nin iktidara gelişi ve ardından 12 Mart sonrası tutuklanan sosyalist militanlara af çıkarılmasına karşı milliyetçi gençlik organizasyonları yeni bir yapılanma içine girdi. Türk Ülkücüler Teşkilatı yerini Ülkü Ocakları Derneği aldı. Teşkilatlanmalar gün geçtikçe hız kazanmaya başladı. 1970 öncesi Milliyetçi üniversite öğrencileri okullarından mezun olarak farklı meslek gruplarında işe başlamıştır. Aralarında kaymakam, öğretmen, öğretim görevlisi ve devlet memuru olarak işe başlamıştır. Türk Milliyetçisi Ülkücü öğretmenler Anadolu’nun dört bir yanında görevlerine başlamışlardır. Bu şekilde toplum nezdinde Milliyetçi öğretmenlerin şiddet yanlısı olmadıklarının kanıtı olmuştur. Alparslan Türkeş ve partisi MHP, Nisan 1975’de 1. Milliyetçi Cephe içerisinde yer aldı. MHP’nin Milliyetçi Cephe içerisinde yer alması Ülkücü Milliyetçi gençlerin devlette işe veyahut üniversiteye girişlerinde işlerine yarıyordu. MİSK, POLBİR, Ülkü-Bir gibi teşkilatlanmalar sol örgütlerin kuruluşlarına karşı mücadele içerisine girdi. Gün geçtikçe ülkenin dört bir tarafında Ülkü Ocakları şubesi faaliyete geçmekteydi. Ülkücü Ocaklarında ülkücü milliyetçi gençlere eğitimler verilmekteydi. Ülkücü gençler günün çoğunu ocakta geçirmekteydi. MHP 1977 seçimlerinde 16 milletvekilini meclise göndermeye hak kazanmıştır. Kurulan 2. Milliyetçi Cephe hükumetinde Alparslan Türkeş Başbakan Yardımcısı oldu. 12 Eylül’e giden süreçte sol görüşlü ve milliyetçi öğrencilere veyahut insanlar arasında şiddet en üst seviyeye tırmandı. Bu süreçte 12 Eylül idamları dahil olmak üzere vefat eden 5012 kişi vardır. Bunların arasında Bakanlık yapmış olan Gün Sazak ve Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin önemli isimlerdendir. 12 Eylül 1980 sabahı cunta MGK bildirisi okuyarak yönetime el koyduğunu bildirmiştir. MHP ve bağlı kuruluşlar hakkında  “Anayasal düzenin, Cumhuriyetçilik ve demokrasi prensiplerine aykırı olarak, devletin tek bir kişi tarafından yönetilmesi amacına yönelik değiştirilmesine zor yoluyla kalkışmak; “Türk halkını birbiri aleyhine silahlandırarak toplu katliama yönlendirmek, toplu cinayete neden olmak, bu cürümlere katılmak; TCK’nın 149. ve 146. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet oluşturmak” iddiası neticesinde “MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası” açılmıştır.  MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası neticesinde ‘’ Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Cevdet Karakaş, Fikri Arıkan, Halil Esendağ, Selçuk Duracık, Mustafa Pehlivanoğlu, İsmet Şahin’’ idam edilmişlerdir.  Alparslan Türkeş 1985 yılına kadar 4,5 yıl hapis yatmıştır. Ülkü Ocakları’nın eski başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ise 5,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl Mamak Cezaevi’nde hapis yatmıştır.

MHP’nin devamı olduğu iddiasında bulunan “Muhafazakar Parti” 7 Temmuz 1983 tarihinde kuruldu. Partinin başına, 12 Eylül yönetimince kurulan Danışma Meclisi’nde bulunan Mehmet Pamak getirildi. Genel başkan olarak Pamak’ın tercih edilmesi, ülkücü camianın nefret kusmasına yol açtı. Mehmet Pamak Danışma Meclisi üyeliği döneminde ülkücülerin idam kararını onaylamıştı, bu yüzden ülkücüler tarafından nefret edilen bir isimdi.  Muhafazakar Parti’nin adı 30 Kasım 1985’te ‘’Milliyetçi Çalışma Partisi’’ olarak değiştirildi. Siyasi yasaklıların yasaklarının kalkması için yapılan referandum ile serbest kalan Alparslan Türkeş 1987’de resmen MÇP’nin lideri oldu. 1980 öncesinde Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış olan Muhsin Yazıcıoğlu, hapisten çıktıktan sonra 12 Eylül mağdur olan ülkücülere ve ailelerine yardım etmek nedeniyle “Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Vakfı” adıyla bir vakfı hayata geçirmiş ve MHP’nin önde gelen isimlerinin tersine, alttan gelen vefalı bir ülkücü lider profili oluşturmuş, bu şekilde teşkilatlanma ve nüfuz alanını genişletmiştir.  1987’de Ülkü Ocakları’nın benzeri olan “Gençlik Kültür ve Sanat Ocakları” adında bir dernek de kurmuş ve ülkücü gençler arasında faaliyetlerini ve saygınlıklarını daha da artırmışlar ayrıyeten onların sevgisini de kazanmıştır. 27 Kasım 1988’de yapılan kurultayda partiye resmi olarak katıldılar. Fakat Yazıcıoğlu ve ekibinin partiye girmesi birlikte ülkücü hareketteki sorunlar tamamen bitmemiş, aksine ipler gerilmeye devam etmiştir. Yazıcıoğlu, GKSO’da etkili olmaya başlamış, ocakların düzenlediği “Gözyaşı Geceleri” isimli toplantılara katılım sağlayarak, cezaevi anılarını ve direniş hikayelerini anlatarak, partinin geçmişteki çizgisini eleştirerek “devletten bağımsız” bir ülkücülük tarifi yapmaya çalışmaktaydı. Yazıcıoğlu ekibi, bir yandan da yaklaşan MÇP kongresine hazırlanıyor ve yönetimde özgül ağırlık oluşturmaya çalışıyordu. Ekip, parti üst yönetimine bizzat bağlı olan “Bizim Ocak” dergisinden farklı olarak, İslami söylemin daha fazla olduğu, antikapitalist ve düzen karşıtı radikalizmi içinde barındıran “Bizim Dergah” adında yeni bir dergi neşretmeye başladılar. İpler iyice geriliyordu. Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu arasında gerginlik mecliste yaşandı. Ekim 1991 genel seçimlerinde birinci parti olan Doğruyol Partisi , Sosyal Demokrat Halkçı Parti  ile koalisyon kurmak için girişimler içersindeydi. DYP lideri Süleyman Demirel, hükümetin güven oylamasında MÇP’den destek istiyor ve bekliyordu. Devrimci sosyalistlerden sosyal demokratlara kadar uzanan fraksiyonları tamamen “sol/komünist” olarak gören MÇP tabanı, SHP’li bir hükümete destek verme fikrinden çekinmekteydi. Üstelik SHP meclise Halkın Emek Partisi (pkk) ile ittifak yaparak girmişti ve aralarında milletvekili yemin töreninde kürtçe konuşan Leyla Zana gibi kürt hareketinin simge isimlerinin de bulunduğu hepliler mevcut olarak SHP bünyesinde bulunuyordu. Türkeş, parti içindeki yaygın tepkiye ve kaygıya rağmen MÇP milletvekillerinin 21 Kasım 1991’de DYP-SHP hükümetine güvenoyu vermesini sağladı. Türk-İslam ülkücülerinin önde gelen isimleri Muhsin Yazıcıoğlu, Esat Bütün, Saffet Topaktaş ve Ökkeş Şendiller tepki göstererek oylamaya katılım sağlamadılar. Bunlar neticesinde Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları MÇP’den ayrıldılar. 29 Ocak 1993’te Büyük Birlik Partisi kuruldu ve genel başkanlığa Muhsin Yazıcıoğlu getirildi. 4 Nisan 1997 günü Türk Dünyası’nın Başbuğu Alparslan Türkeş hakkın rahmetine kavuştu. Alparslan Türkeş vefatından sonra MHP’nin genel başkanlığına Devlet Bahçeli geçmiştir.

2023’E KADAR TÜRKÇÜLÜK(TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ) FAALİYETLERİ

Türk Milliyetçiliği ve Türk Milliyetçileri Türkiye’nin son 40 yılında etkin rol oynamıştır. Son olarak 14 Mayıs 2023 seçimlerinde görmüş olduğumuz oy oranları Türkiye’de milliyetçi kliklerin ne kadar olduğunu ortaya koymuştur. Yeni nesiller de Türk Milliyetçiliğini benimsemektedir bunun birçok sebebi olabilir özellikle ülkemizde bulunan milyonlarca kaçak ve sığınmacının olması gençleri milliyetçiliğe yönlendirmektedir. Bu milliyetçilik tarzı daha çok Seküler Milliyetçilik olarak ortaya çıkmaktadır. Bu Seküler Milliyetçiliği Anadolu halkının şehirleşmesi sayesinde Atatürk’ün belirttiği milliyetçilik fikrinin anlaşıldığı ve demokratik değerlere bağlı, seküler ve laiklik hassasiyeti yüksek olan milliyetçiliği temel aldığı iddiası taşımaktadır. Bazı siyasi partiler de toplumdaki bu talebe yönelik hareket ettikleri gözlemlenmektedir. Genellikle muhafazakar-milliyetçi ailelere sahip olan gençler taşra yerine şehirde büyümeleri ve günümüzde her gencin üniversite okuması sebebiyle daha seküler ve bireyselci değerlere sahip oldular. MHP ve Ülkücülüğün klasik teşkilatçı Türk-İslam ideolojisini benimsemek yerine;  milyonlarca sığınmacının ve kaçağın varlığıyla Türkçü damarı ağır basan bir seküler milliyetçilik ortaya çıkardılar. İnsana, doğaya, kültüre ve tarihe sevgi beslemeyen bir düşüncenin milliyetçi olduğunu söylemek yanlış olur.  Batı’da ortaya çıkan milliyetçilik hareketlerinin menşeinde kişinin kendisine ve dolayısıyla o kişinin ait olduğu kuramsal cemiyetin çıkarını her şeyin üstüne çıkartan ve gücünü de soyut biçimde yarattığı öteki veya ötekilere karşı kışkırttığı gerçek olmayan karşıtlıktan beslenen acıması olmayan, ego dolu bir düşünce vardır. Seküler özellikli bir kavram olan hümanizm de, ilk bakılınca insan sevgisini, samimi ve güzel şeyleri çağrışım uyandırsa bile, dayandığı esas itibarıyla doğaya ve topluma dost bir kavramı değil, hırs ve bencil ve çıkarcı bir dilek temennisidir. Bizim milliyetçilik düşüncemiz kendi kültüründen ve öz benliğinden beslenen insanını, kültürünü ve dilini seven ve onu yükseltmeye çalışan bir düşüncedir.

SONUÇ

Türk milliyetçiliği, Türk milleti var olmasına dayanır. Türk milliyetçiliği Türk milletini karşılıksız sevme ve yükseltme mefkuresidir. Cumhuriyet’in kurucu düşüncesi olan Türk milliyetçiliği, Türk milletinin var olması ve var kalması temeline dayanır. Türk milletinin, kendisini tanımlayan maddi, manevi,  kültür ve dil değerleri ile diğer milletler ile aynı haklara sahip olarak güçlü, onurlu, mutlu bir millet olarak yaşaması, yaşatılması ülküsünü benimser. Milletlerin şahsiyetleri, tarih içinde doğup büyüyen milli kültürleridir. Türk milliyetçiliği gücünü büyük bir kısmını büyük Türk Milleti ve kendini yenileme ve geliştirme yeteneğinden almaktadır. Devlet ve millet olarak birçok çalkantılı dönemin üstesinden gelinmesinde önemli pay sahibi olan Türk milliyetçiliğinin bir tarafı geleneğe diğer tarafı geleceğe bakmaktadır. Türk Milliyetçilerine ve büyük Türk milletine düşen en büyük iş kuru slogan milliyetçiliği yerine daha çok bilime ve teknolojiye önem vermek ve dijital çağa ayak uydurarak bilgi ve beceriler ile gelişmektir. Sadece bu şekilde milliyetçiliğin icabına uygun hareket edilmiş olur.

Ne mutlu Türk’üm diyene

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/politik-sosyal-kulturel-arastirmalar-merkezi/sahipsiz-turkculuk-ve-turk-dunyasi (E.T 26.09.2023)

TÜRKÇÜLÜK (1839-1918) MEHMET KAAN ÇELEN, YÜKSEK LİSANS TEZİ

Arş. Gör. Çağrı D. ÇOLAK TÜRK SİYASAL HAYATINDA TÜRKÇÜLÜK FİKRİNİN GELİŞMESİNE YOL AÇAN ETKENLER

https://www.academia.edu/31059676/T%C3%BCrk%C3%A7%C3%BCl%C3%BCk_1908_1923 (E.T 26.09.2023

https://www.academia.edu/35985297/Osmanl%C4%B1_Devletinde_T%C3%BCrk%C3%A7%C3%BCl%C3%BCk_Ak%C4%B1m%C4%B1n%C4%B1n_Tarihi_S%C3%BCreci (E.T 26.09.2023)

https://www.academia.edu/37585353/T%C3%BCrk%C3%A7%C3%BCl%C3%BCk_ve_T%C3%BCrk_Milliyet%C3%A7ili%C4%9Fi (E.T 29.09.2023)

https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=1634 (26.09.2023)

TÜRKİYE’DE TÜRKÇÜLÜK HAREKETİNİN ORTAYA ÇIKMASI VE TÜRK OCAKLARI Vecihi Fuat Sefa HEKİMOĞLU  BEU AKADEMİK İZDÜŞÜM/Academic Projection Cilt 2. Sayı 1. Ocak 2017, s. 41-50

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNDE YOL AYRIMI: 3MAYIS 1944 IRKÇILIK -TURANCILIK DAVASI Gökberk YÜCEL/ Yusuf Ziya BÖLÜKBAŞI  Milliyetçilik Araştırmaları Dergisi, Cilt: 1 Sayı: 2, Ekim 2019, s. 5-34

https://www.academia.edu/42068584/%C4%B0TT%C4%B0HAT%C3%87ILARDA_T%C3%9CRK%C3%87%C3%9CL%C3%9CK_D%C3%9C%C5%9E%C3%9CNCES%C4%B0_Giri%C5%9F (E.T 26.09.2023)

https://www.turkocaklari.org.tr/fahri-atasoy/3-mayis-vesilesiyle-turkculuk-dusuncesini-dogru-anlamak/1287 (E.T 26.09.2023)

https://www.academia.edu/3363040/OSMANLI_D%C3%96NEM%C4%B0NDE_T%C3%9CRK_M%C4%B0LL%C4%B0YET%C3%87%C4%B0L%C4%B0%C4%9E%C4%B0 (E.T 26.09.2023)

https://www.academia.edu/38190291/2_Me%C5%9Frutiyet_docx (E.T 26.09.2023)

  1. YÜZYILA GİRERKEN MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME Prof. Dr. Temel ÇALIK / Arş. Gör. Emre ER

 SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi Aralık 2007, Sayı:16, s.s.113-140. Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Milliyetçiliğinin Tipolojisi  Murat KILIÇ

https://sobider.com/?mod=tammetin&makaleadi=&makaleurl=261256141_4102%20Ahmet%20Ali%20UGAN.pdf&key=31757 (E.T 26.09.2023)

https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/ATATURKUN-TURKLUK-VE-MILLIYETCILIK-ANLAYISI-1.pdf (E.T 26.09.2023)

3 M A Y I S 1944 ve TÜRKÇÜLÜK DÂVÂSI Necmeddin SEFERCİOĞLU Türk Ocakları Ankara Şubesi Yayınları:43 Araştırma dizisi:8

ÜLKÜCÜ HAREKETİN ANALİTİK YAKIN TARİHİ:Doç. Dr. A. Baran DURAL

ALPARSLAN TÜRKEŞ VE ARKADAŞLARININ AKTİF SİYASETEGİRİŞİNİN TÜRK KAMUOYUNDAKİ AKİSLERİ  /Ferit Salim SANLI  Milliyetçilik Araştırmaları Dergisi, Cilt: 1 Sayı: 2, Ekim 2019, s. 35-59

https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=1622 (E.T 26.09.2023)

 

YETMİŞLİ YILLARDA ÜLKÜCÜ HAREKET VE KOMÜNİZMLE PARA-MİLİTER MÜCADELE /İlker AYTÜRK

Örgüt ve Strateji:1965-1980 Arasında Milliyetçi Hareket Partisi /Ali ERKEN

Lider, Teşkilat, Doktrin’in İflası: Ülkücü Harekette 1980 Sonrası Dönüşüm, Bölünme ve İç Çatışma Özgür BAYRAKTAR KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi 17 (28): 35-40, 2015

ÜLKÜCÜ HAREKETTE BÖLÜNME: MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ VE BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ/ ÖZGÜR BAYRAKTAR (Yüksek Lisans Tezi) Ankara, 2016

https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=289 (E.T 26.09.2023)

https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=2619 (E.T 26.09.2023)

https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=1481 (E.T 26.09.2023)

https://www.milliyetcidergiler.org/pdf/2832 (E.T 26.09.2023)

https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/27-mayis-1960-darbesi/ (E.T 26.09.2023)

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Emir Şahin

Emir Şahin, 2004 doğumlu , Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İngilizce Ekonomi Bölümü öğrencisi. Türklük üzerine okur araştırır ve yazmaya başladı.