Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu 16. Büyük Türk Kurultayı’nda

23 Mayıs 1993 tarihli 16. Büyük Türk Federasyon Kurultayı’nda konuşmacı olarak davet edilen Mustafa Cemil Kırımoğlu’nun Kırım davasını anlattığı konuşması Kırım Türklerinin yaşadıklarını, beklentilerini ve Türk Dünyası’na olan bağları ve bağlılıklarını anlamak adına fevkalade önemli bir yerdedir. Kurultaydaki takdimle Sayın Kırımoğlu’nun konuşmasını aktaralım.

 

“Değerli dava adamı, Kırım Milli Meclisi’nin başkanı, değerli konuğumuz Mustafa Cemil Kırımoğlu’nu sizlere hitap etmek üzere kürsüye davet ediyorum.

 

Sayın başbuğ Alparslan Türkeş, kıymetli kardeşlerimiz,

Güneydoğu Avrupa’nın en güzel bir köşesinde vatanları olan sizlere kan kardeşlerinizden Kırım Tatar Türklerinden ve onları temsil eden Kırım Tatar Milli Meclisi adına, sizlere en sıcak ve samimi selamlarımı iletmek isterim. 110 yıl önce bizim toprağımızın ve aynı zamanda bütün Türk dünyasının büyük evladı İsmail Bey Gaspıralı Türk âlemine hitap ederek “Dilde, fikirde, işte birlik!” şiarını bırakmıştır ve bu şiarı gerçekleştirebilmek için bütün ömrü boyunca hizmet etmiştir. Ve bugün burada bütün dünyanın, bütün dünya Türklerinin haliyle ilgilenen başı darda olsa bile yardım etmeye hazır olan kan kardeşlerimizi görmek, bu büyük şiara sadık olan kardeşlerimizi görmek benim için büyük bir sevinçtir.

Bildiğiniz üzere, 1944 senesi topyekûn sürgün edilen ve soykırım dehşetine uğratılan Kırım Türkleri çok yıllardan beri öz vatanlarına dönmek, yeniden milli devletlerini kurmak, öz medeniyetlerini örf adetlerini canlandırmak ve vatanlarında insan gibi yaşamak için mücadele vermektedir. Kırım Tatar milli hareketi eski Sovyetler Birliği’nin çerçevesinde en birinci ve en tecrübeli milli hareketlerden birisidir ve Sovyet rejiminin yok edilmesine, Sovyet imparatorluğunun dağılmasına verilen mücadelede Kırım Tatar milli hareketinin büyük hissesi vardır. Fakat Sovyet rejimi yok edilmesine rağmen bizim vaziyetimiz çok kolaylaşmamıştır. Çünkü bizim toprağımızda yerleşen şovenist Rus rejimi bizim halkımızın ana toprağına dönmesine çeşitli yollarla engel olmaya çalışmaktadır. Kaba kuvvete güvenerek halkımıza çeşitli türde baskılar, haksızlıklar ve cinayetler yapmaktadır. Neticede binlerce insanlarımız evsiz, barınaksız; hastalıklar, ölümler özellikle çocuk hastalıkları, ölümleri korkutucu bir seviyeye ulaşmıştır. Daha binlerce insanlarımız ana topraklarına sürgünden gelip yerleşememiştir. Evet, halkımız bundan da çok beter ve zor günler görmüştür. Aslında halkımızın bütün hayatı özellikle Sovyet rejimi devrindeki hayatı zorluk, felaket içerisinde geçmiştir. Ama bizim halkımız hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmadı ve daima öz serbestliği için, vatanı için mücadele verdi. Ve bu mücadelenin bazı neticelerini de görmeyi Allah kısmet eyledi. Herhalde yarım milyondan fazla eski Sovyet Birliği çerçevesinde yaşayan Kırım Türklerinden büyük kısmı 200 bin civarında Kırım Türkleri artık ana topraklarına adım bastılar ve Kırım yarımadasının gerçek sahibinin kim olduğunu herkese anlatmaya başladılar.

Kırım Tatar halkı her Türk’ün olduğu gibi çok barışsever ve toleranslı insanlardır.  Yüzlerce yıllar içerisinde bizim binlerce camilerimizle beraber Musevilerin sinagogları Hristiyanların kiliseleri birlikteydi. Sonraki yıllarda da bizim topraklarımıza gelen diğer milletlerle ve gayrimüslim insanlarla biz ortak bir dil bulmaya çalışırdık. Sürgün zamanlarında da vatanımıza dönmek için verdiğimiz mücadelede de biz yalnız uygar dünyada kullanılan demokratik yollardan istifade ettik ve şimdi de vatanımıza dönerken biz hiç kimseden intikam almak niyetinde değiliz. Bizim yalnız maksadımız ana toprağımızda serbest millet olarak yaşamaktır. Ve şimdi topraklarımızda ve evlerimizde bile yaşayan insanlarla bile biz karşılıklı anlayış esasında meydana çıkan problemleri beraber çözmeye hazırız. Ama birkaç noktada yalnız bizlerle pazarlık olamaz:

Birincisi şu ki, Kırım yarımadası bizim toprağımızdır ve hep bizim vatandaşlarımız öz ana topraklarına dönmelidir. Nasılsa Kırım Tatarlarını kabul etmeye imkân yok veya onlara toprak yetişmez gibi iddiaları biz kabul etmeyeceğiz ve dinlemeyeceğiz bile çünkü bu bizim vatanımızdır!

İkinci olarak bizim vatanımızda mutlak bizim milli devletimiz kurulacaktır. Evet, şimdi bu vatan Kırım cumhuriyeti olacak mı veya Ukrayna çerçevesinde federal bir cumhuriyet olacak mı bu başka bir meseledir bu hususta görüşülebilir. Ama cumhuriyet yönetiminde mutlaka bizim milletimizin sözü geçecek derecede bizim temsilcilerimiz olacaktır. İşte bu taleplerimiz, emellerimiz için biz ne kadar gerek olursa mücadele vereceğiz. Malum ki, insan hakları çiğnenen ülkelerde ve memleketlerde hiçbir zaman devamlı huzur olamaz.  Milletin hakları çiğnenen devletlerde ise özellikle istikrarlı huzur olamaz. Biz barışsever insanlarız ama bizim barışseverliğimiz barış sevmekle beraber biz vatanımızdan öz milli haklarımızdan vazgeçecek durumda değiliz. Hiçbir zaman barış için vatanımızdan ve haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz! Dünyanın ilerici kamuoyu ve elbette birinciden bizim kan kardeşlerimiz Türk dünyası bizi iyi anlayacaktır ve bizim problemimizin bir an önce adilane çözülmesine her taraflı destek verecektir. Üstelik kadim İpek Yolu’nda yer alan ve dünyanın cennet gibi bir yeri olan Kırım yarımadasının Türk Dünyası ve onun geleceği için nasıl emniyetli olduğunun zannedersem herkes farkındadır. Onun için umut ederim ki Kırım davası Türk dünyasının en önemli davasından birisi olacaktır ve hep Türk olan Türk hiçbir zaman Kırım davasına kayıtsız olmayacaktır.

Sözlerime son verirken hepinize yeniden hürmetlerimi arz etmekle beraber kurultayımıza başarılar ve iyi neticeler dilerim.  On yedi yıl önce Sibirya Hapishanesi’nde olduğum zaman benim canımı kurtarmak için burada bizim binlerce kan kardeşlerimiz, canımı kurtarmak için, Sovyet elçiliğine protestolar yapmıştır. Ve belki de böyle âlicenap insanlar sayesinde ben hayatta kaldım. Fırsattan istifade ederek hepinize derin teşekkürlerimi bildirmek isterim. Ayrıca hazır burada bulunan büyük insana, esir Türklerin meselesini meydana çıkaran esir Türklerin serbestliği için büyük mücadele veren Sayın Başbuğ Alparslan Türkeş’e en derin saygı ve hürmetlerimi arz etmek isterim. Değerli kardeşlerimiz bizim halkımızın bir eski âdeti var milletine çok hizmet eden cesur insanlara astragan kalpağı hediye edilir. Müsaadenizle ben de Kırım Tatar astragan kalpağını Sayın Alparslan Türkeş’e teslim etmek isterim ve Sayın Alparslan Türkeş’in bu hediyemizi kabul etmesini rica ederim.”

23 Mayıs günü tarih Türk davasına ömürlerini adamış bu iki yüce Türk’ün hediyeleşmesine ve sarılmalarına şahitlik etmiştir. Türkiye Türkleri tarihte olduğu gibi Kırım Türklerini yine bağırlarına basmıştır. Bu iki Türk topluluğu 23 Mayıs 1993’te Frankfurt’ta buluştuğu gibi bir gün bütün Türkler Tanrı Dağı’nda buluşacaktır. Tanrı Türkü Korusun ve Yüceltsin!

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.