Evrim teorisinin Darwin tarafından ortaya atıldığı ilk yıllardan beri cevaplanmayı bekleyen bir soru, bir ikilem.

Yazımızda bilimsel bir konu olan Evrim Teorisinin inanç orjinli değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin kararını vereceğiz. İnanç eksenli değerlendirildiğinde ortaya çıkan sonuç ile bilimsel bir zeminde değerlendirildiğinde ki ortaya çıkan sonuçları karşılaştıracak ve en nihayetinde gözlerden kaçtığına kanaat getirdiğim bir noktayı sizlerle paylaşacağım.

Öncelikle belirtmeliyim ki bu yazı Evrim Teorisinin mekanizmalarını veya Evrimi bilimsel olarak ispat yoluna gitmek üzere yazılmış bir yazı olmayacak. Yazının amacı Evrime olan sorunlu ve bilgi eksikliğinden kaynaklanan bakış açısına dikkat çekmek ve bu sorunun kaynağını teorinin kendisinden değil onu anlamaya çalışan insanlardan kaynaklandığını ortaya koymaktır.

Birçok kez karşımıza gelen inanç-bilim karşılaştırmasının yanlışlığının nedenlerini arayacak ve bu arayışta yine inanç ve bilimin kendisine başvuracağız. Bilimin özelinde ise Evrim Teorisine olan önyargılı düşüncenin nelerden kaynaklandığını açıklamaya çalışacağız.

Birçoğumuzun bildiği gibi konu evrim olunca konuşulması gereken evrimin bilimsel altyapısı veya bilimsel iddiaları değil evrime dair kulaktan dolma ve yanlış şeyler oluyor. Evrimin kendisini dinlemeden ve anlamaya çalışmadan daha doğrusu evrimin ne anlatmaya çalıştığına dikkat etmeden inanç eksenli bir önyargıyla karşılaşıyoruz.

Gelin birlikte evrimin tarihine ve biraz da bilim tarihine bakarak bu önyargının nelerden kaynaklandığını ve bu önyargının aslında ne kadar da gereksiz hatta tehlikeli olduğuna bakalım. Öncelikle yapılması gereken şey birbirinden çok farklı iki kutbu temsil eden inanç ve evrimi kendi disiplinleri içerisinde ele alalım ve ne anlatmaya çalıştıklarını suni bir karşıtlık oluşturmaya çalışmadan anlamaya çalışalım.

Bu bakış açısı ile meseleyi ele alabilirsek varacağımız sonuç çok daha objektif, realist ve güvenilir olacaktır. Çünkü ne evrim nede inanç birbirlerine karşıt iki görüş değildir ve birbirlerinin çürütmeye çalışmazlar. Peki bu önyargı nereden kaynaklanıyor? Bunun içinde evrim teorisinin tarihsel süreç içerisinde ki hayat hikayesinin başlangıç kısmına bakmak gerekir.

Bilinenin aksine Darwin o meşhur dünya turuna Evrime bilimsel kanıt bulmaya değil, türleşmenin olmadığının ispatını aramak için çıkmıştır. Dedesi Erasmus Darwin inançlı bir din adamı ve kendi çevresinde tanındığı şekliyle bilimle ilgilenen meraklı bir insan. Erasmus Darwin birçok kez torunu Darwin’e kendi gözlemlerinden bahsetmiş ve ona türleşmenin, türlerin farklılıklarının yaratılışın ilk aşamasından kaynaklanmamış olabilir diye bahsetmiştir. Darwin ise bu düşüncelerin yanlış olduğunu ve böyle bir teorinin gerçeği yansıtmadığını ifade etmiştir. Yetişkinlik çağına geldiğinde ise bir dünya turu yaparak hem dünyayı anlamak, anlamlandırmak hem de dedesi ile canlılar üzerindeki tartışmalarına bir ışık tutmak istemiştir.

Ama Darwin ve onun en yakın arkadaşı olan Sir Richard Owen bu dünya turundan istediklerini alamamış, zannettiklerinin tam aksi bir sonuç ile karşı karşıya kalmışlardır. Darwin geziden elde ettiğin izlenimleri, bilimsel bulgu ve materyalleri en yakın arkadaşı olan Richard Owen ile paylaşmış ve onunla uzun uzun bunun nasıl olabileceğini tartışmıştır. Yolculukta gördü ki türler sabit değildir ve nesiller boyunca çevre şartlarına örneğin coğrafya gibi etkenlere bağlı olarak türleşme netleşebilir ve değişebilir.Geziden sonra yani 1859 yılında o meşhur eseri Türlerin Kökeni adlı eserini yayınlamıştır.

İşte hikayenin başlangıç kısmı böyledir. Hikayenin buraya kadar olan bölümünde hiçbir sorun olmamakla birlikte, klasik bir bilimsel keşif ve bu keşfi yapan kaşif karşımıza çıkmaktadır. Asıl mesele bundan sonra gerçekleşmiş olan ve asla bilimle izah edilemeyecek şekilde gelişen olaylardır. Tabiki kitabın yayınlanmasından sonra teori bilim dünyasında deprem etkisi yaratmış ve büyük tartışmalara neden olmuştur. Sanılanın aksine teori bilim camiasında hemen kabul görmemiş hatta başlangıçta büyük bir tepki ile reddedilmiştir. Ama zamanla bilimin gelişmesi ve diğer bilimsel gelişmelerin teoriyi desteklemesi ile meselenin tartışılması daha bilimsel bir zemine oturtulmuştur.

Teorinin tartışılmasının, reddedilmesinin elbette birçok sebebi olmakla birlikte ana sebeplerinden birkaç tanesi, günümüzde olduğu gibi günümüzde olduğu gibi 19. Yüzyılda da bilim insanlarının gelenekler-din-sosyal hayat gibi birçok konuda birbirlerinden farklı düşünüyor olmaları, teoriyi destekleyecek bilimsel bulguların tam ve yeterli olmaması (-ki bu durum zamanla aşılmıştır)dır. Ama bir kişi vardır ki o teoriyi tüm bilimsel gerçeklere rağmen inatla ve ısrarla bilerek ve isteyerek reddetmiş ve karalama çalışmaları yapmıştır. O kişi Sir Richard Owen’dır. Owen  zamanın en büyük bilim insanlarından bir tanesidir. İngiliz Doğa Tarihi Müzesinin babası, biyolog, karşılaştırmalı anatomist, paleontolog magazinsel tabirle fosillere fısıldayan adam. Yani 19. Yüzyılda bir bilim insanı ne kadar entelektüel olabiliyorsa Owen o kadar entelektüel. Üstelik Owen dinazor kelimesini icat eden bilim insanı .Peki ne oldu da bu kadar profesyonel ve realist bir bilim insanı insanlık tarihinin en önemli bilimsel gelişmesine karşı en azılı düşman kesildi? İşte bu sorunun cevabı günümüz dünyasında da bilinçli-bilinçsiz olarak evrime yapılan saldırıların da altında yatan nedene ışık tutacaktır. Owen teori bilim dünyasında genel kabul görmeye başladıktan sonra anonim şekilde yazılar yazmış, teoriyi bilimsel olarak değil de tamamen magazinsel olarak bilim insanları üzerinden eleştirmeye hatta teoriyi destekleyen bilim insanlarını tehdit etmeye başlamıştır. Bilim isanlarını Darwin’in müridi olarak suçlamış, bilimi kötüye kullanmakla itham etmiştir. Owen bu kadarla da yetinmemiş teorinin destekçilerinde birisi olan botanikçi bir bilim insanı olan Joseph Dalton Hooken’ın  botanik araştırmalarına verilen devlet yardımını kesmeye çalışmıştır.

İşin en trajik tarafı ise Owen teorinin Darwin tarafından  keşfedilmesinden yaklaşık 19 yıl evvel türlerin evrimsel bir süreçle var olduğu sonucuna kendisi varmıştır. Bunu izah etmek i.in teoriler geliştirmeye çalışıyordu. Öyle ki 1849 yılında yayınladığı The Nature Of Limbs  yani Uzuvların Doğası başlıklı kitabında fosillerden örnekler vererek atların evrimleşebileceğini anlatmaya çalışmıştır.1854 yılında İngiliz Derneğinde verdiğin derslerde bu durumu anlatmıştır. Ama Owen korkularına yeni düşmüş ve gelebilecek sosyal ve bilimsel tepkilerden çekindiğin için daha fazla çalışma yapmamıştır. Robert Chanbers Yaratılışın Doğal Tarihinin Kalıntıları kitabını yazıp geniş kitlelerden tepki alınca Owen konuyu tamamen gündeminden çıkartmıştır..

Bir diğer ayrıntı ise ; Owen Darwin’den daha az dindar sayılabilecek bir bilim insanıdır. İşte burada bir yaygın algı kırılmaktadır. Yani evrimi ilk başta savunanlar sanılanın aksine ateist ve inançsız bilim insanları değil, dindar Hristiyan bilim insanları olmuştur. Tarihi gerçeklik ve bilimsel realite bize bu gerçekliği göstermektedir.

Teorinin ilk yıllarda ki hayat hikayesini az çok izah etmeye çalıştık. Şimdide günümüz bilim camiasında ve içtimai hayatta ki durumu analiz ve izah etmeye çalışalım.

Günümüzde hem inançlı hem de inançsız çevrelerde evrim temelinde bilimin dini inançlarla çakıştığı yaygın bir kanıdır. Harari’nin Homo Sapiens kitabında ‘’ Biyoloji Tanrı’nın var olmadığını gösterdi.’’der. Ama bir şey iyi bilinmelidir ki biyoloji dolayısıyla evrim teorisi Tanrı’nın varlığı yada yokluğuyla ilgili bir kanıya varmak üzere araştırılan bir konu değildir. Bu noktada şunu iyi hatırlamamız gerekir; Evrim teorisinin iddiası, Canlılığın nasıl başladığı, nasıl devam ettiği ve doğadaki çeşitliliğin nasıl ortaya çıktığını açıklamak üzerinedir.

Üstelik Darwin Türlerin Kökeni eserinde yaratıcıya birçok atıfta bulunmakta yaratıcının  eski ahitteki  Tanrı’nın ruhundan üflemesi ifadesini ödünç alarak sonuç bölümünde yaratıcılık canlılığın doğal seleksiyon aracılığı ile yarattığı fikrini savunmaktadır.

Darwin’in otobiyografisine baktığımız zaman inançlı bir Hristiyan olduğunu görüyoruz. Evrim teorisinden sonrada Tanrı fikrinden hiçbir şüphe duymadığını biliyoruz. Sadece Darwin değil onunla aynı yıllarda evrim üzerinde çalışan Alfred Russel Wallace de hayatı boyunca Tanrı’ya inanmaya devam etmiştir. Darwin’i Amerika da ünlü eden bilim insanı Harvard’lı botanikçi Asa Gray da dindar bir insandır. Hatta Gray ‘duyguların’ evrim teorisi ile daha iyi açıklandığını iddia eder. Bu açıdan  Gray evrimin Tanrı varlığı ile çelişmediği gibi Tanrı’nın varlığı ile uyumlu olduğunu iddia ediyor.

Evrim teorisi, teorinin açıklandığı yıllarda sadece dindar bilim insanları arasında değil din adamları arasında da büyük oranda kabul görmüştür. Örneğin; Canterbury Başpiskoposu  Frederick Temple, Charles Kingsley gibi dönemin en ülkü İngiliz din adamları arasında destek ve kabul görmüştür.

Günümüzde (20 ve 21.yüzyılda) ise hem inançlı hem de evrim teorisinin doğruluğunu kabul eden din adamları mevcuttur. Örnek vermek gerekirse ; Ronald Fisher ( iktisatçı), Thedosius Dobzhansky ( genetikçi), Prof.Dr.Aziz Sancar ( Nobel ödüllü moleküler biyolog), Simon Conwey Morris (paleontolog).

Evrimin bu insanlar tarafından savunulmasını bir kenara bırakalım ve şunu anlamaya çalışalım; Teorinin kendisinde Tanrı fikrine veya inancına aykırı bir görüş var mı? Esasen teorinin kendisinde Tanrı fikrine aykırı hiçbir görüş yok. Teorinin iddiası; 4.5 milyar yıl yaşında olan canlılığın basit canlılardan kompleks canlılara doğru çeşitli modifikasyonlarla ilerlediği, ortama daha çok uyum sağlayan canlıların hayatta kaldığı diğerlerinin elendiği, canlıların ortak bir ataya sahip olduğudur. Burada görüldüğü üzere teori inanç veya inançsızlık ekseninde bir iddia da bulunmuyor. Bir Tanrı bu süreci kontrol ediyor, yönlendiriyor olabilir. Nitekim Darwin ve Wallace de başlangıçta bu teoriye inanmaktaydılar. Biz doğal mekanizmayı açıkladık  dolayısıyla Tanrı’ya gerek kalmadı gibi bir açıklamaları olmamıştır.

Türlerin Kökenin de yer alan ifade ile; Tanrı kurumsal mekanizmalarla canlılığı ortaya çıkartmıştır.

Elbette bir insan inançlı olup evrimi reddedebilir veya inançsız olup evrimi kabul edebilir. Fakar bu iki olgunun çeliştiği iddiası mantık ve bilim eksenli bakıldığında doğruyu yansıtmamaktadır.

İslamiyette ise teoriye bakış açısı bilim camiası açısından Hristiyan bilim insanları ile benzerlik göstermektedir. Yani iki olgu arasında bir çelişki olmadığı bilim çevrelerinde sıklıkla ifade edilmiştir. Modern dönemde; Ord.Prof.Dr. İsmail Hakkı İzmirli (Din Tarihçisi), İsmail Fenni Ertuğrul ( Yazar, bestekar, filozof), Filibeli Ahmet Hilmi ( Mutasavvuf, Düşünür) gibi düşünür,yazar ve bilim isanları evrim teorisine inanıp inanmamanın ötesinde bu iki olgunun çelişki içerisinde olmadığını hatta İslamiyet’in bilime yaklaşımının diğer dinlerden çok daha iyi ve anlaşılır durumda olduğunu söylemişlerdir.

9.Yüzyılda yaşamış olan El-Cahiz ( Tam adı: Ebu Osman Amr bin Bahr el-Kinani el-Fukaimi el-Basri) adlı bilim insanı o yıllarda konu üzerinde teorik çalışmalar yapmış ve evrimin olabileceğini eserlerinde anlatmış, bunu islamiyetin kutsal kitabı olan Kuran-ı Kerim’in ayetleriyle açıklamaya çalışmıştır.

Sona doğru; umuyor ve umut ediyorum ki  konuyu sizlere en iyi şekilde açıklayabilmişimdir. Yazının sonunda bilim ve inanç kelimelerinin Türk Dil Kurumu’ndan almış olduğum anlamlarını bırakıyorum.

TDK sözlüğünde bilim şöyle tanımlanıyor:

Bilim; “Evrenin ya da olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi.”

“Genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgi.”

“Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir ereğe yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci.”

 

TDK sözlüğünde inanç şöyle tanımlanıyor:

İnanç;Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma. Birine duyulan güven, inanma duygusu. İnanılan şey, görüş, öğreti, din bilgisi Tanrı’ya, bir dine inanma, akide, iman, itikat.

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Şahin Altıntaş