HACI BEKTÂŞ-I VELÎ (PİR HÜNKAR)

 (d. 606/1209 – ö. 669/1270-1)

Bektaşilik tarikatının kurucusu olarak kabul edilen Türkmen şeyhi.

Hikmet arar isen özüne bir bak
Arap’ta Acem’de Rum’da arama
Hakikat nurunun aslı hakikat
Aynada yansıyan nurda arama

Varlık ummanında göz ol da bak
Vahdet ateşinde benliğini yak
Ayağa kalkarsan hizmet için kalk
Zulmedenden olup zorda arama

Asıl adı Muhammed mahlası ise Bektaş olup muhtemelen ölümünden sonra Hacı Bektaş-ı Velî diye şöhret bulmuştur. Hacı Bektaş veli ilk eğitimini şeyh Lokman-ı Perende ’den aldı. Şeyh Lokman-ı Perende Ahmedi Yesevi’nin halifelerinden olup zahir ve batin ilimlerinde derin ilimlere sahipti.

Hacı Bektaş Veli, kendi dönemindeki kaynaklarda ismine rastlanmamıştır. Kendisi hakkında çoğu kuvvetli bilgileri kendi eserleriyle, hakkında yazılmış ve kütüphanelerimizde birçok nüshası bulunan Velayetname adlı eserlerde bahsedilmektedir. Hacı Bektaş-ı Velî’nin Velayetname ’de 63 yıl yaşadığı, 606/1209’da doğduğu, 669/1270’de vefat ettiği ifade edilmiştir. Horasan’ın Nişabur şehrinde dünyaya gelmiş olan Hacı Bektaş-ı Velî’nin babası İbrahim el-Sânî, annesi ise Nişabur şehri âlimlerinden Şeyh Ahmed’in kızı Hatem Hatun’dur.

Velâyet-nâme, Hacı Bektaş Velî’nin baba tarafından Hz. Ali soyuna mensup sayarak şu şecereyi vermektedir: Emir’ül Mü’minin Ali İmam Hüseyin İmam Zeynel Abidin, İmam Muhammed Bakır, İmam Cafer-i Sadık Musa’yı Kâzım İbrâhim Mükerremü’l- Mücâb Mûsâ-ı- Sânî, Seyyid Muhammed İbrahimü’s- Sânî Hacı Bektaş Velî Dedesi “Muhammed Mustafa’dır. Böylece Hacı Bektâş Velî, şüphesiz seyyiddir” denilerek on iki imam soyuna nispet ile Seyyid kabul edilmiştir. Zira “Bektâşî geleneğinde Hacı Bektaş Velî’nin soyunun Hz. Ali’ye bağlanması keyfiyeti Bektaşiler için son derece önemlidir.

Hacı Bektaş-ı Velî’nin eğitim hayatı Nişabur’da başlamıştır. Orada beş yaşında Kur’an-ı Kerîm öğrenmeye başlamış, belli bir yaşa gelince de Ahmet Yesevi’nin halifelerinden olan Şeyh Lokman-ı Pârende’den ders almaya başlamıştır. Çocukluğunun önemli bir ilim ve kültür merkezi olan Nişabur’da geçmiş olması, ilim kaynağını da Horasan Erenlerinden alması oldukça önemlidir.

Hacı Bektaş-ı Velî’ye neden Hünkâr denildiği ve neden Hacı lakabını aldığı meselesine bakıldığında; hocası Lokman-ı Pârende bir gün, Bektaş’tan kendisine abdest alması için su getirmesini ister. Fakat Bektaş, “Hocam bir nazar etseniz de, tekkenin içinden su çıkıverse de, dışarıdan su getirmeye muhtaç olmasak” der. Lokman-ı Pârende ise; “Buna benim gücüm yetmez, gücün yetiyorsa sen yap” der. Bektâş, secdeye kapanıp yakarışta bulunur ve böylece tekkenin ortasından su fışkırır. Bunun üzerine Lokman-ı Pârende, “Yâ Hünkâr” diye bağırır ve o günden sonra da Bektaş’ ın adı , “Hünkâr Bektaş” diye bilinmiştir.

Yine bu kaynağa göre, bir gün Hünkâr’ın hocası Lokman-ı Pârende, Horasan’dan hacca gider. Arafat’ta vakfeye durduğunda; “Bugün arefe, bizim evde pişi pişirirler” der. Bu durum Bektaş-ı Velî’ ye malum olur. Lokman-ı Pârende’nin evinde pişirilen pişiyi tepsiye koyarak Arafat’a götürür. Oradakiler Bektaş’ın getirdiği pişiyi yerler. Hac dönüşü herkes Lokmân-ı Pârende’yi tebrik eder. Lakin Lokman-ı Pârende, “Asıl hacı olan Bektaş’tır” diyerek olayı anlatır. Böylece Bektaş’ın ismi, önüne “Hacı” sıfatını alır. Ayrıca Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli için kaynaklarda zikredilen diğer sıfatlarda şu şekildedir; “Kutbu’l Aktâb(kutupların kutbu), Mesned-î ulûl evbâb(İlâhî kaynak), Burhanü’lasfıyâ(sûfilerin delili), Fahr-i erbâb-ı Bâbu’l-lâh(kapıların en büyüğü), Envârü’lyâkin(nurların, ışığın şüphesizi, delili), Fatihü’l-evbâb-ı sülâle-i hazret-i sâhib-i sırr-ı ve’l-keşf, aşk deryası, Kuşâde-i bâb-ı hikmet, Nesl’i sâki-i ve daha niceleri…

1.HACI BEKTAŞ VELİ’NİN DÖNEMİNE TARİHİ BAKIŞ

XIII. yüzyılda Tasavvuf tarihinin altın çağı olan tarikatlaşma döneminin temellerini, Anadolu’nun fethi, Batıdan doğuya doğru gerçekleşen entelektüel hareketler ve Moğol istilası nedeniyle göçe mecbur kalan âlimlerin, mutasavvıfların, şair ve ediplerin attığını söylemek yerinde bir ifade olacaktır.

Anadolu Sufiler için bir cazibe merkezi olmuş, en ücra yerlere bile açtıkları zaviyelerle Anadolu’nun fethine, İslamlaşmasına kültür ve medeniyetine tesirlerde bulunmuş, günümüze ulaşan önemli katkılar sunmuşlardır. Hacı Bektâş-ı Velî’nin Anadolu’ya geldiği dönemde, Anadolu’daki manzara savaşların, göçlerin, yıkım ve yağmaların oluştuğu bir dönemde Anadolu’ya göç etmesi, onun düşüncelerinin halk tarafından kabulünde daha da etkili olmuştur. Özellikle manevi çöküşte olan halk bir umut arar haldeyken Hacı Bektaş-ı Veli onlar için umutlarının kaynağı olmuştur. Fetihler ve Anadolu’ya Türkmenlerin iskanı ile başlayan Anadolu’nun İslamlaşması süreci XIV. asrın ortalarına kadar sürmüştür. Bugün bile dilimizden düşmeyen Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Sadreddin-i Konevi, Yunus Emre, Necmeddin-i Daye gibi isimleri tarihin sayfalarında kaybolmuş nice Alperenler, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması için çabalamış ve manevi mimarlar ve fatihler olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

Hacı Bektâş-ı Velî, bir Türkmen şeyhi olarak kendi dindaşları içinde mürşidliğini yaparken, diğer taraftan paralel iki istikâmette daha İslamiyet’in temsilciliğini yapmıştır. Öncelikle bugün ki Ürgüp civarındaki Hristiyanlarla sıkı sıkıya ilişkiler kurmuş, işgalci Şamanist Moğollar’ın Müslümanlığı kabul etmeleri yolunda çabalar göstermiş ve bunun için uğurda Anadolu’nun dört bir yanına göndermiştir. Bu örneklerden hareketle, Hacı Bektâş-ı Velî, bağdaştırmacı bir İslam anlayışıyla hareket ettiği söylenilebilir.

  1. HACI BEKTAŞ-I VELİ’NİN DİNİ- TASAVVUFİ GÖRÜŞLERİ

Anadolu Türk-İslam Medeniyetinin mayasını çalan ve sekiz asırdır kültürel hayatımızın şekillenmesinde en önde gelen simalardan olan Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük katkılar sunmuştur. Hünkar’ın tasavvufla ilgili düşüncelerinin mahsulü olan eserleri incelendiğinde onun düşüncelerini şeriat üzerine bina ettiği hemen anlaşılır. Eserlerinde ele aldığı hemen her konuyu bir ayet ve hadisle desteklemesi, bunun en güzel kanıtlarından birisidir. O Türk-İslam sentezini başarıyla eserlerine yansıtabilmiş, Anadolu’da Türklükle İslamiyet’i kaynaştırarak medeniyetimize büyük hizmetler sunmuş, bu hizmetleriyle kıyamete kadar ismi bu topraklardan silinmeyecek büyük bir mürşid olmayı başarabilmiştir.

“Tasavvuf kâl değil hâl ilmidir”

Tasavvuf kâl (söz) ilmi değil, hal ilmidir. Sufiler bu derin ilmi, hal edinip sezgi ve hislerini kaleme dökmeyi ve sembolik ifadelerle yansıtmayı amaçlamışlardır. Bu haller; kavramlarla tarif edilmesi ve iletişimde aktarılması zor olan hislere vakıftır. Akıl ile anlaşılması güç sezgileri, hâl ilmi olarak anlaşılır hale getiren Sufiler, sezgileri önce ruha sonra bedenleştirerek ahlaki boyuta taşıyıp, davranışlar ile tezahürü gerçekleştirip soyutluğu bir nebze de olsa somut hale indirgemişlerdir. Çoğu mutasavvıfta olduğu gibi Hünkar’da da belli başlı tasavvufi kavramlar vardır. Bu kavramlar Dört kapı-Kırk makam, Tevbe, Mürid, Mücahede, Aşk, Fakr, Sır-Kalp-Gönül, Seyr ü Sülük, Fenafillah, Müşahede, Tevhid, Zikir, Nefs, Murakaba, Mürşid- Veli, Keramet, Sema kavramları ise yine Hacı Bektaş-ı Veli’nin tasavvufi görüşleri ile ilgili kavramlardır. Birbirinden önemli bu kavramlardan bir kaçını aşağıda açıklayacağım.

Dostumuzla beraber, yaralanır kanarız,

Her nefeste aşk ile yaratanı anarız.

Erenler meydanına, vahdet ile gir de gör,

Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız.

 

Hünkâr, müminlerin Allah’a kullukla ilgili uğraşlarını, tasavvufî kaynaklarla paralellik arz ederek, şu üç grupta incelemiştir: “Müminin uğraşısı üç çeşittir: Birincisi ibadet, ikincisi ubudiyet (kulluk etmek) ve üçüncüsü ubûdettir (içtenlikle tapmak). İbadet cennet sarayları, huri, gılmanlar (Cennet ehlinin hizmetiyle görevlendirilen gençler anlamında bir Kur’an terimi) ve cennet nimetlerinden faydalanmak için yapılır. Ubûdiyet Allah’a yaklaşmak ve uhrevî dereceleri elde etmek için yapılır. Ubûdet ise Allah’ın zatı ve sevgisini istemesi için yapılır. Demek ki mümin her halükârda Allah’ın zatını ve sevgisini istemesi vaciptir. Zatı istemek, Allah’ın yardımı ile O’nun zatına erişmek için kendi iradesinden arınıp yok olmaktır.” Sufiler ibadetlerin daha çok batini özellikleri, ruhu ve özü üzerinde durmuş, bununla beraber gönül halleri, ruhun olgunlaşmasına vesile olan ve sonuçta insanı Allah’a yaklaşan her türlü iyi hal ve davranışları ibadet saymıştır.

Hünkâr dervişin Allah’ın ahlaklarıyla ahlaklanarak benliğinden kurtulması gerektiğini de şöyle ifade etmektedir: “Derviş, Yüce Allah’ın sıfatlarında baki kalabilmek için kendi sıfatlarından arınmalı, kendi kişiliğinde ve bütün görüntülerinde Allah’ın görüntülerini gözlemleyebilmek için benlik ağacını kökünden sökmelidir.” Müminlere dünyayı terk etmek vacip ve Mevlâ’yı istemek farzdır. O halde Allah’tan başkası (var) olmadığı zaman Allah’ın kulu sıfatını kazanır.

3.HACI BEKTAŞ-I VELİ’NİN ESERLERİNDE BAŞLICA TASAVVUFİ KONULAR

3.1. Dört Kapı-Kırk Makam: Hacı Bektaş-ı Veli’nin eseri olan Makalat’ın bölümünde, Hünkar’ın insanın Allah’a kaç makam ve hallerde ulaşabileceğine cevap arayan ve halleri anlatan kısım olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan, insan olabilmek, kul olabilmek, Allah’a ulaşmada yardım edecek halleri bilemeden hayatına aktarıp yaşayamadan bu yolda tökezler ve Allah’ a ulaşmak güçleşir. Hünkar: “Bu kırk makamdan birisi eksik olursa hakikat tamam olmaz” ifadesini tezahür etmiştir. Tasavvufta bu dört kapıyı hemen her mutasavvıfta görmek mümkündür çünkü tasavvufun temel prensipleri bu dört kapıyı yaşayabilmektir. Ekrem Demirlinin izahı üzere bu ‘dört’ tabirinin bir sayı olduğu bilinmektedir. Dört sayısı bir yandan tabiattaki bütün terkip işlemlerinin ilkesi olan anasır-ı erbaa’ya (dört unsur) işaret ettiği kadar aynı zamanda insanın terkibini ifade eden ahlat-ı erbaa (dört hılt: kara-sarı safra, kan ve balgam) ile bu dörtlü yapıya bağlı  olan insan karakterleri tasnifini de içerir. Kısaca dört demek, alemin üzerinde kurulduğu yapıdır. Bu nedenle Bektaşi ve benzeri Sufilerin metinlerinde dört sayısı varlık tasavvurunda temel prensiplerdendir.

Bu dört kapı şeriat, tarikat, hakikat ve marifettir. Her bir kapıya ait on makam vardır.

  1. Şeriat kapısında bulunan on makam: 1. İman getirmek. 2. İlim öğrenmek. 3. Namaz kılmak. 4. Helâl kazanmak ve ribâyı haram bilmek. 5. Nikâh kıymak. 6. Hayız ve lohusalık hallerine riayet etmek. 7. Cemaat sünnetine riayet etmek. 8. Şefkatli olmak. 9. Temiz Yemek ve Temiz Giyinmek 10. İyiliği emredip kötülüğü menetmek.
  2. Tarikat kapısında bulunan on makam: 1. Tevbe etmek. 2. Mürit olmak. 3. Saç kesmek. 4. Nefsi olgunlaştırmak için mücadele etmek. 5. Hizmet etmek. 6. Korkmak. 7. Ümitvâr olmak. 8. Hırka, zembil, makas, seccade, tespih gibi emanetlere sahip olmak, ibret almak, hidayete ermek. 9. Nasihat ve muhabbet sahibi olmak. 10. Aşk, şevk ve Allah’ın zenginliği karşısında insanın kendisini fakir hissetmesi.
  3. Marifet kapısında bulunan makamlar: 1. Edeb. 2. Korku. 3. Perhizkârlık. 4. Sabır. 5. Utanmak. 6. Cömertlik. 7. Bilgi sahibi olmak. 8. Miskinlik, benlikten geçip kişinin kendini Allah’a vermesi. 9. Marifet sahibi olmak. 10. Kişinin kendini bilmesi.
  4. Hakikat kapısında bulunan makamlar: 1. Toprak gibi mütevazı ve verimli olmak. 2. Bütün herkese aynı gözle bakıp ayıplamamak. 3. Elinden gelen iyiliği yapmak ve yerine getirmek. 4. Dünyadaki her şeyin ve herkesin kendisinden güvende olması. 5. Mülkün mutlak sahibi Allah’a karşı itaatkâr olmak. 6. Sohbet etmek ve hakikat sırlarını söylemek. 7. Seyr ü sulûka girmek. 8. Sır saklamak. 9. Allah’a yalvarıp yakarmak. 10. Allah’ın varlığını müşahede etmek ve O’na ulaşmak.

Yukarıda bahsetmiş olduğum on makam kavramlarını daha detaylı biçimde incelemek için kaynak önerisinde bulunmak istiyorum zira bu kavramlar ayrı bir makale niteliğindedir. Mehmet Kesikhalı-Hacı Bektaş-ı Veli, Yaşadığı Dönem, Hayatı, Eserleri ve Görüşleri adlı makale önerimdir.

Madde karanlığı, akıl ışığı ile;

Cehalet karanlığı, ilim ışığı ile ;

Nefis karanlığı, marifet ışığı ile ;

Gönül karanlığı da aşk ışığı ile aydınlanır.

 

Eserlerde dikkat çeken en önemli husus, her makama ait bilgiler verilirken bunların ayet, hadisler ve deyimlerle desteklenmesidir. Bektaşilikte önemli olan insanın eğitilmesi, arınmasıdır. Bunun başarılı olması da talibin belli aşamaları kat etmesine bağlıdır. Dört kapı esasının tespiti de buna yöneliktir. Bektaşilere göre ise şeriat, anadan doğmaktır. Tarikat, ikrar vermektir. Marifet, nefsi bilmektir. Hakikat, kendi öz vücudunu bulmaktır. Kırk makam, dört kapının onar makamını ifade eder. Bir kapıdan diğerine geçebilmek için yerine getirilmesi gereken şartlar vardır. Buna yol dilinde “seyr ü sülûk”, “kat-i merâhil” denilmiştir. Hz. Peygamber’in sözleri şeriat, davranışları tarikat, yaşantısı hakikattir. Dört kapı anlayışı, Bektaşiliğin özünü oluşturan onu diğer tarikatlardan farklı kılan, temel ilkelerdir. Bu tarikata girmek ve tarikat içinde yükselebilmek bu kapı anlayışına dayandırılır. Bu nedenledir ki dört kapının bilinmesi, Bektaşiliği tanımaya açılan ilk pencereyi aralamak demektir.

3.2. Tevbe: Hünkâr, tevbeyi şu ifadelerle açıklamıştır: “Ey derviş bil ki, tövbe şu demektir: Talip vücudunu dünya zevklerinden arındırmalı, dilini dosttan başkası hakkında konuşmaktan sakındırmalı ve gönlünü Allah’tan başkasının sevgisinden korumalıdır. Sırrını, nefsinin rızasından ve heveslerinden temizleyip arındırmalıdır. Bu durumda Allah’ın yardımı ile büyük ve küçük günahlardan, ahlaki kusurlardan uzaklaşıp itaat ve ebedî iyiliğe yönelecek ve ruh nefis bağlamından kurtulup yücelerin yücesine doğru uçacaktır. Allah’ın yardımı ile Allah’a doğru seyir gerçekleşmiş olacaktır. İşte tövbe budur.”

3.3. Mürid: Hünkâr bu eserinde olması gereken derviş profilini şu şekilde çizmiştir: “Derviş gönlünü, her türlü Tanrı bilgisini (marifet-i hak) görür duruma getirmeli, gözlerini ilâhî bilgiyi görmek (müşahede) için açmalı ve her zaman görür halde (müşahede) olmalı ve de görmenin ne olduğunu bilmelidir.”

“Bil ki, dervişlik ezeli bir saadet ve ebedi bir devlettir. Her kim sır sahibi olursa Yüce Allah on sekiz bin âlemi kendisine sunar ve on sekiz bin âlemi onun emrine verir.”

3.4. Mücahede: Hünkâr, mücâhede hakkında şunları söylemektedir: “Mücahede nedir? Mücâhede, nefisle ve şeytanla savaşmaktır. Buna göre derviş gece gündüz nefsiyle ve şeytanla savaşmalıdır. Nefsini, hiçbir isteğine kavuşturmamalı, muradına erdirmemeli ki, şeytan ona nüfuz edecek yol bulmamalı ve o, reddedilmiş olmalıdır. Nefis bağımlılıktan ve şeytanın vesvesesinden kurtulmuş olmalıdır. Bu durumda Allah ona samimiyet (ihlâs) kapısı açar ve o, Allah ile huzur bulma aşamasına ulaşır.”

3.5. Aşk: Hünkâr ilâhî aşkın dervişi kendi iradesinden geçirerek, Allah’ın iradesine teslim olmuş bir hale getirmesi gerektiğini şu şekilde ifade etmektedir: “Bil ki her şeyin bir başlangıcı ve sonu vardır. Aslında kulun başlangıcı Yüce Allah’ın zatındadır. Âşık kendi benliğinden yok olmadıkça Yüce Allah’ın zatına ulaşamaz. Büyük düşman olan nefsini terk et de ondan sonra beri gel”

3.6. Sır-Kalp-Gönül: Sırrı kalp ve ruh gibi bir latife olarak değerlendiren Hünkâr, sırla ilgili şu ifadeleri kullanmıştır: “Sır nedir? Sır, birlik (vahdet) âleminden haber bulmak demektir. Eğer bir kimse kendini bulmak istiyorsa, Allah’a tevekkül etmelidir. O zaman hem kendini ve hem de Allah’ı bulur.”

3.7. Seyr ü Sülük: Hacı Bektâş-ı Velî’ye göre hakikat kapısının yedinci makamı olan seyr ü sülûk, Hakk’a ermek maksadıyla bir mürşid-i kâmilin öncülüğünde ve kontrolünde çıkılan manevî bir yolculuk yapmak olarak tanımlanabilir.

“Baştan ayağa hepimiz karmaşığız                                      

Baştan ayağa hepimiz hiç içinde hiçiz.”

3.8. Zikir

İsterim ki, yüreğimden yabancılarla sohbetin kökünü kazıyayım;

Gönül bahçemde dost fidanından başkasına izin vermeyeyim.

Dünya ve ahiret gamını gönlümden çıkarayım;

Ev ya uymak yeridir, ya da dost yeridir.

Sabah akşam kendimden geçinceye kadar zikirle meşgul olayım.”

3.9. Nefs: Hacı Bektâş Velî eserinde Hz. Peygamber’in “Nefsini bilen Rabbini bilir”  hadisi şerîfini ise “Yokluk ile nefsini bilen varlık ile Rabbini bilir”  şeklinde yorumlamıştır. Rabbini layıkıyla tanıyan, onun ilah ve her şeyin sahibi olduğunu bilen kimse nefsini kullukla bilir. Kendi acziyetini fakr ile bilen, Rabbini zenginliğiyle tanır ve nefsini gizliliğiyle bilen Rabbinin sözünde duracağını da bilir. Nefsinin hata ve kusurlarını bilen Rabbinin azamet ve büyüklüğünü bilir şeklinde izah etmiştir. Hacı Bektâş Velî’ye göre kişi kendi nefsini zelil olarak tanırsa Rabbini üstün faziletle bilir. Nefsinin fani olduğunu bilende, Hak Teâlâ’nın bakî olduğunu bilir.

3.10. Mürşid- Veli

“Gönül evine gidip orayı süpür; sevgilinin makam yerini hazırla.

Çünkü sen çıkınca O gelirse, sana sensiz cemalini gösterirse,

Kimseye bir faydası olmaz; fayda ancak bilinçli cezbe ile olur.”

4)BEKTAŞİLİK

XIII. asırda hali hazırda savaşlar, istilalar, seferler, isyan hareketleri gibi Anadolu’yu buhrana sürükleyen bu etkenler sonucunda dönemin güçlü mutasavvıfları halkı manevi- sosyal disiplinlerle doldurmuş ve adeta o buhranlı dönemlerinde halka ab-ı hayat sunanlardan olmuşturlar. Anadolu Türk-İslam Medeniyetinin kurulması aşamasında tarih sahnesine çıkan Bektaşilik, bu medeniyete katkılar sağlamıştır. Anadolu’nun İslamlaşmasına ve Türkleşmesinde gösterdiği yararlılıklar, dervişlerini gaza ve cihada teşviki, Türk Edebiyatına sunduğu sözlü kültür bunlardan sadece birkaçıdır. Bektaşilik, yüzyıllar boyu Osmanlı İmparatorluğu topraklarında faaliyet gösteren en önemli tarikatlardan birisi olmuş ve Osmanlı döneminde yeniçeri askerleri Bektaşilik kurallarına göre yetiştirilmiştir. Bu nedenle yeniçerilere tarihte Hacı Bektaş veli çocukları da denirdi. Hacı Bektaşi velinin sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlanan kişilere Bektaşi denirdi.

Hacı Bektâş-ı Velî etrafında şekillenen bu hareket her şeyden önce bir Türk tarikatı olma özelliğiyle düşüncesi, duygusu, dili, kültürü, edebiyatı ile her şeyi bir Türk kimliğini yansıtmaktadır. Bu özellikleriyle güçlenen Bektâşî tekkeleri, Anadolu ve Rumeli’de gönülleri fetheden mürşidleri ve dervişleri eliyle bir sevgi ve hoşgörü üretim merkezleri haline gelmeyi başarmıştır.

Bektaşiliğin yalnız adı Hacı Bektaş’a dayanır, bütünüyle her yönden Hacı Bektaş-ı Veli’yi yansıttığını ve bütün yönleriyle onun tarafından şekillendirilmiş olduğunu söylemek mümkün değildir. Tarihsel süreç içerisinde, Hacı Bektaş ismiyle bağdaşmayan görüşler ve düşüncelerin Bektaşilik içinde hayat bulduğu gerçeğinin karşımıza çıktığı ve bugün yapılan birçok ilmî değerlendirmelerin sonucunda, tarikat içinde Hacı Bektaş’tan sonra ortaya çıkmış birçok düşüncenin Hacı Bektaş-ı Velî ile ilgisi bir yana, onun yaşadığı çağın anlayışlarıyla bile ilgili olmadığı görülmektedir.

Bektaşiler, tarikatlarının kuruluşunu, Hz. Peygamber tarafından Hudeybiye’de sahabeden alınan “Beyâtü’r-rıdvan”’a kadar götürmüşler, tarikatlarının esaslarını buraya bağlamışlardır. Bektaşiler göre, Kuran-ı Kerim’de de övülen bu biatte görülen el ele, el Hakk’a keyfiyeti, tarikatın esasını oluşturmuştur. Bu neşe, Hz. Peygamber ve Hz. Ali’den evlatları olan on iki İmam’a intikal etmiş, onlar aracılığıyla Ahmed Yesevi’ye oradan Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî’ye intikal etmiş, Balım Sultan kanalıyla da günümüze kadar gelmiştir. Balım Sultan’la beraber Bektaşilik tam bir tarikat olma özelliğini elde etmiştir.

Bektaşiliğin Ayin ve Erkânı

Bektaşilikte belli başlı on iki ayin vardır. On iki imam inancı, ayin sayısının tespitinde etkili olduğu görülmektedir. Bu on iki ayin, üçer üçer olmak üzere dört kısma ayrılmıştır. Bu ayinlerden ilk altısına “Bahçeden Gül Koklamak” da denilen İkrar ayinleridir. Bu altı ayin İslam’ın abdest, namaz, kurban, tekfin gibi çeşitli ibadetlerini teşkil eder. Diğer altı ayine ise “Bahçeden Gül Koparmak” de denilen Vusul ayinleridir. Tam bir Bektaşi olabilmek için bu ayinlerin her birine katılmak gerekmektedir.

Bektaşiler kendi içlerin adete kabuk bağlamış gibidirler. Dışarıdan gelen ve kendilerinden bilgi almak isteyenlere dahi sırlarını vermek istemezler. Bektaşilik töresinde kimse zorla veya ikna edilerek tarikata dâhil edilmemiştir. Hatta bu yola meyledenlere yolun meşakkatli olduğunu söyleyip vazgeçirmeye çalışılmıştır. Belli başlı özel ayin ve erkan usulleri vardır. Bunlar; Cem ayini, Koldan Kopan Erkânı, Dardan İndirme Erkânı, İkrar Verme ve Muhasip Tutma Erkânı, Sema, Cem Birleme Ayini, Gülbank, Üç Sünnet, Yedi Farz, Üç Terk İnancı’dır.

ESERLERİ

  1. Makâlât

Hacı Bektaş Veli’yi anlamak, tanıtmak, düşünce tasavvurunu ve dini- tasavvufi görüşlerini doğru anlayabilmemiz açısından eser bizim için en güvenilir kaynak niteliğindedir.  Hacı Bektaş-ı Veli’nin nüshaları en yaygın, bilinen, en hacimli ve ona aidiyeti en kuvvetli eseri Makâlât’tır. Makalat’ın aslı Arapçadır.

Makalat dört kapı- kırk makam şeklinde terimleştirilen tasavvuf düşüncesinin özeti niteliğindedir. Eser bir seyr ü sülük kitabı olarak kabul edilir. Eser on iki kısımdan oluşup dört kapı-kırk makam diye bilinen ve şeriat, tarikat, hakikat ve marifet diye isimlendirilen ser ü sülük hallerinin ve mertebelerini birbiri ilişkilerini anlatır. Hacı Bektaş veli, bu dört kapıyı şöyle bir örnekle açıklar “Şeriat bir ağaç, tarikat onun dalları, marifet yaprakları ve hakikat meyveleridir. Ardından şöyle devam eder; “Şeriat asıl, diğerleri ferdir.” Bu ilkelere Hacı Bektaş Veli’nin tasavvufun temel ilkelerini benimsediğini gösterir. (Ekrem demirli-Tasavvufun Altın Çağı) Hacı Bektaş Veli, Makalat’ta izah etmiş olduğu dört kapıyı aynı zamanda makamlardan sonra ilgili ayetleri zikrederek düşüncelerini de dile getirmiştir.

Hacı Bektaş’a tarihsel açıdan çok yakın bir döneme kadar ulaştırılan Makâlât’ın içeriği de devrin tasavvuf anlayışına uymakta, kitap içerik olarak dönemin en önemli eserinden olan Mevlana’nın Mesnevi’si ile fikir ve felsefe birliği içerdiği görülmektedir.

Makâlât, Hünkâr’ın en büyük ve önemli eseri olma özelliğine sahip olarak bütün nüshalarıyla birlikte Kuran ve Sünnet odaklı bir insan sevgisini, farklı inanç ve kanaatlere anlayış göstermeyi salık veren bir eser olarak, Hünkâr’ın din ve tasavvuf algısını ortaya koyan kültür dünyamız açısından şaheser konumunda olan eserler arasındadır. (Bu araştırmalar Abdülbaki Gölpınarlı’nın araştırmaları sonucunda değerlendirilmiştir.)

  1. Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan eserin sunum kısmında Alemdar Yalçın şunları söylemiştir: “Eser incelendiği zaman görülecektir ki düşüncelerinin önemli bir kısmı Hacı Bektaş Velî’nin diğer eseri olan Makâlât’la büyük benzerlikler göstermektedir. Bazı düşüncelerin birbirini tamamladığını ve tekrarlandığını görüyoruz. Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye bir bütün halinde okunduğu, günümüz sözlü geleneğinin halen yaşadığı cemlerdeki başlayış, bitiriş ritüelleri gözlemlendiği, gülbank, nutuk ve nefeslerle karşılaştırıldığı zaman Hacı Bektaş-ı Velî’nin düşüncelerini içinde taşıdığı çok açık bir biçimde görülmektedir. Buradaki açıklamaların önemli bir kısmının yine Ahmed Yesevî’nin Divân-ı Hikmet ve Yunus Emre’nin Risâletü’n-Nushiyye’si ile de aynı tematik özelliklere sahip olduğunu söyleyebiliriz.” (Gıyasettin Aytaş, Hacı Yılmaz)

Eserin Hacı Bektaş-ı Velî’nin Makâlât’taki “dört kapı-kırk makam” ile ilgili yorumlarına, nefis tezkiyesi, kalp tasfiyesi, iman, akıl, bilgi, marifet, varlık mertebeleri, inâbet, zühd, takva, tevbe, fakr, fenâ, riyazet, mücâhede, nefsin mertebeleri, şeyh mürit ilişkileri gibi konulara açıklık getirdiği, Makâlât’ta yapılan insanların âbidler, zâhidler, ârifler ve muhibler olmak üzere manevî mertebelerle ilgili yapılan tasniflerin bu eserde de yer aldığı görülmektedir.

  1. Besmele Şerhi

Fığlalı, eserin bir nüshasının Manisa Kütüphanesi 3536 numarada kayıtlı olduğunu söylemiştir. 1432 yılında Cafer b. Hasan tarafından istinsah edilmiş eser, 57 sayfa tutarındadır. Türkçe olan eser ilk olarak Şükrü Şardağ tarafından 1985’de yayımlanmıştır.  Ayrıca Hamiye Duran tarafından da eser latinize edilmiş ve Hâcı Bektâş dergisinde yayınlanmıştır. Aynı çalışma gözden gerilmiş haliyle T.D.V. Yayınları tarafından yayınlanmıştır.

  1. Kitâbü’l-Fevâid

Eserde Hacı Bektaş’tan önce yaşamış sûfilerin sözler, tefsirler ve Mesnevî ve Nefahât gibi eserlerden alıntılar mevcuttur. Eserin içeriği tahlil edildiğinde Makâlât paralelinde “Dört Kapı Kırk Makâm” anlayışı üzerine oturtulan bu eserin birinci faidesinde, dört kapının yani “Şeriat”, “Tarikat”, “Marifet”, “Hakîkât” makamlarının bir özeti verilmektedir. Ayrıca Hz. Peygamber’in nübüvvet makamına ulaşmasının merhaleleri ele alınmakta ve bu merhaleler; iman, âbid, zâhid, ârif ve velâyet makamları olarak değerlendirilmektedir.

 5.Fatiha Süresi Tefsiri

Eserin Hacı Bektâş’ı Velî’ye aidiyetini ilk defa gündeme getiren Köprülü olmuştur. Kitâb-ı Tefsîr-i Besmele ma’a Makâlât-ı Hacı Bektâş Rahmetullah başlığı taşıyan Manisa Kütüphanesinde, nr. 3536’da kayıtlı, 827/1422 yılında Ca’fer b. Hasan tarafından istinsah   edilmiş 57 sayfa tutarındaki risale, Hacı Bektâş-ı Velî’nin Makâlât’ı ile beraber 827/1423 gibi erken bir tarihte istinsah edilmiş kıymetli bir nüsha özelliği taşımaktadır. Hacmi küçük ama önemi büyük olan bu risalede besmelenin faziletinden bahsedilmesinin yanında, Allah’ın bağışlayıcılığı, lütfu ve ihsanının genişliğinden bahsedilmiş, insanlar arasındaki ilişkiler ifade edilen görüşler üzerine oturtulmaya çalışılmıştır.

  1. Şathiyyât
  2. Nasîhatnâmeler

8) Hadis-i Erbaîn, Hurde-nâme, ve 9)Üssü’l-Hakîka, Emânet-i Hazret-i Pîrad

Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makalat ve Makalat-ı Gaybiyye dışındaki eserleri hakkında kendisine aitliği konusunda araştırmacılar kesin bir sonuç ortaya koyamamaktadır.

Hacı Bektaş Veli’den bahseden diğer kaynaklar;

Menâkıbü’l-Kudsıyye- Elvan Çelebi

Menâkıbü’l-Ârifîn- Ahmed Eflâkî

Velâyetnâme-i Hacım Sultan

Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî

KAYNAKÇALAR

1) Havvagül ÇİMENLİ- HACI BEKTÂŞ-I VELÎ BİBLİYOGRAFYASI/ EYLÜL-2010 (E.T. 25.11.2023)

2)Mehmet KESİKHALI-HACI BEKTÂŞ-I VELÎ, YAŞADIĞI DÖNEM, HAYATI, ESERLERİ VE GÖRÜŞLERİ/ KONYA-2017 (E.T. 27.11.2023)

3) Sıdıka ÇANAKÇI-HACI BEKTÂŞ VELÎ’NİN ESERLERİNDE TASAVVUFİ KAVRAMLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ/ ESKİŞEHİR-2018 (E.T. 27.11.2023)

4)Ekrem DEMİRLİ- TASAVVUFUN ALTIN ÇAĞI (E.T. 27.11.2023)

5)Neziha ARAZ- ANADOLU EVLİYALARI /1972

6)http://www.bektasi.net/hzpir_2.html  (E.T. 27.11.2023)

7)HACI BEKTÂŞ-ı VELÎ – TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr) (E.T. 27.11.2023)

8) BEKTAŞÎLİK – TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr) (E.T. 27.11.2023)

9)HAL – TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr) (E.T. 27.11.2023)

10) Hacı Bektâş-ı Velî, Makâlât

11) Hacı Bektâş-ı Velî, Makâlât-ı Gaybiyye

Ayrıca, Hacı Bektaş-ı Veli hakkında Yükseköğretim Kurulu başkanlığı-Tez Merkezinde daha birçok Yüksek Lisans ve Doktoralara ulaşım sağlayabilirsiniz.

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Büşra Yıldız

Latest posts by Büşra Yıldız (see all)