Hayat ve Varoluş

İnsanlık tarihinin ilk yıllarından itibaren birçok filozof, varoluşun manasını bulma gayret içerisinde olmuşlardır. Bu düşüncelerin neticesinde hayata dair birçok farklı yorumlama ortaya çıkmıştır. Zamanla fikirleri hissiyatlar beslemiş, insanoğlunun yaşam tecrübesi her şeyi etkilediği gibi hayatın manasını anlamak noktasında ki düşünceleri de değiştirerek etkilemiştir.

İnsanlığın varoluş gayesini anlamak istemesinin en mühim tarafı, hayatın nasıl yaşanması gerektiğini ancak varoluş sebebini çözmesiyle mümkün olacak olmasıdır. Hayatı ne olduğunu anlayabilmek ise, onu daha güzel ve yaşanabilir kılmanın en zaruri noktasıdır. Diğer bir ifade ile insanlığın hayatı güzel ve mutlu yaşamak amacı gütmesidir.

Tabi ki bu amaç zamanla yozlaşmış, insanlığın iyiliğini herkes için isteyen felsefi arayışlar yerini, yine felsefenin gücünü ve metotlarını kullanarak bir diğer düşünceyi ve düşüncenin sahiplerini yok ederek mutluluğa ulaşmak hedefinde olan akımlar oluşmuştur. Yani ilk başlarda varoluş gayesini herkes için iyilik ve hayatı öyle yaşamak şeklinde açıklayan düşünce akımları zamanla bu nihai neticeyi şartlı bir sonuca başlamışlardır.

Teknik bilginin hayatın akşını değiştirmesi, bilginin insanlara doğaya hükmetme kudreti imkânı sunması gibi gelişmeler, ilk yıllarda ki yaşam ve bir yönüyle de hayat üzerine çıkarımlar yapan filozofların temellendirmelerini bir yönüyle haklı çıkartırken bir yönüyle de ilkelliğini ve yetersizliğini ortaya koymuştur.

Bilimsel bilginin artması ve bilimin birçok konuya insanlık aklına ve mantığına uygun gelecek şekilde açıklık getirebiliyor olması hayatın kendisine dair farklı bakış açılarını oluşturan çeşitlik ideolojik felsefi yaklaşımlar oluşmuştur. Bunların birçoğu siyasi, ekonomik ve günlük içtimai alanlarda karşımıza ve öne çıkıyor olsa da nihayetinde hayatın nasıl algılanması ve yaşanması gerektiği noktasında tüm insanlığa yol gösterme çabası içerisinde olmuşlardır.

Öte yandan bu fikir ve felsefi akımlar; mevcut yaygın anlayışı bir yönüyle tümden reddetme, bir yönüyle de geliştirip değiştirmek isteme düşüncesiyle ortaya çıkmış olsa da, akımı ortaya atan kişinin öznel düşünceleri, ortaya çıktığı tarihsel şarlar ve en nihayetinde ortaya çıktığı toplumların dini öğretilerinin bir ortalaması olagelmiştir.

Fikirlerin gelişmesi toplumsal refahı bilim ve tekniğin bu gelişleri takip etmesi neticesinde artırmıştır. Bu gelişmeler maalesef her zaman ilericiliği getirmemiştir. Bilim ve tekniğin ilerlemesi düşüncelerin özünde ki iyilik ve güzelliği çoğu zaman unutturmuş, insanlık bir diğerini yok etmek yarışına girmiştir. Bu noktada ilahi düşünceler insanlığın imdadına yetişmiştir. İnsanlık bu aşamalarda her zaman yaratıcının hayata dair sözlerini, yaratılışın gayesini kendisine hatırlatmıştır.

Tam da burada düşünce dünyası ikiye bölünmüştür. Bazı akımlar insanlığın asıl amaç ve gayesinin bu dünya ve bu dünyada ki yaşam olduğunu savunurken bazı akımlar ise insanlığın asıl amacının ilahi yaratıcının mesajı ve yolu olduğunu savunmuşlardır. İlk akımın savunucuları teknik ve bilimsel gelişmeleri bir amaç olarak görürken, diğerleri bu gelişmelerin insanlığın hayatı anlamasında ve yaşamasında sadece bir araç olarak görmüşlerdir.

Düşüncenin gelişmesi, gelişen düşüncenin eşya ve tabiata hükmedecek teknik beceri üretmesi çoğu zaman insanlığa asıl amacını unutturmuştur. Bu hafıza kayıpları bazen çok uzun yıllar sürmüş bazen ise kısa sürede etkisini kaybetmiştir. Fakat her seferinde dünya insanlık tarihine büyük kötülükler getirmiştir.

Hayat aslında küçük bir çocuğun anlayabileceği kadar sabit ve sade, büyük bir filozofun açıklayamayacağı kadar zor ve teferruatlıdır.

Evin küçük ön bahçesine dikilmek üzere alının fidanın artık toprakla buluşma vakti gelmişti. Fidan için uygun yumuşaklıkta ve büyümesinin etkilenmeyeceğini düşündüğüm bir alan seçtim. Toprağı özenli bir şekilde açtım ve biraz havalandırdım. İlk olarak fidanla toprağı tanıştırdım. Daha sonra fidanı yavaşça toprağa emanet ettim. Fidanla toprak sıkı sıkı sarılsın diye etrafını toprakla kapattım. İkisine biraz su ikram ettim.

Fidanın yanında, ellerimi gömleğimden uzak tutarak, dikiliyordum. Biran önce gidip ellerimi yıkayayım kirlendi diye geçirdim içimden. Birden aklıma hayat ve varoluşumuza dair sorular geldi. Bu soruların aslında tam yeriydi çünkü biraz önce bir canlıya dolaylı yoldan da olsa bir hayat vermiştim. Yaşadığım kısa zaman zarfında bunu neden düşünmediğim düşündüm önce, sonra düşünmemiş olduğuma şaşırmadım. Daha önce hayata dair var etmeye çalışan değil, var olmaya çalışan olmuştum. Bu iki nokta birbirini besliyor olsa da işin özünde çok farklılardı. Şuan toprakla buluşturduğum fidanda hayatın amacını ve gayesini sorgulamıyordu. Onun sorgulayacağı zaman ilk meyvelerini insanlığa armağan edeceğinde gerçekleşecekti.

Ben hayatım boyunca bitmeyecek olduğunu zannettiğim ve asla doğru veya yanlış diye kesin bir sonucu olmayan sorgulama serüvenine başlamıştım.

Hayat; Sizin kirleterek ve yıkayıp temizlemek için aceleci olduğunuz ellerinizle, toprakla buluşturduğunuz ve muhtemelen sizden yıllarca daha fazla yaşayacak, yaşamı boyunca insanlığa, sizin ona bahşettiğiniz su ve topraktan çok daha fazlasını sunacak bir fidandır.

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Şahin Altıntaş