Güney Azerbaycan İzlenimlerim

Bilinen Dünya tarihi bizleri tecrübeyle gösterdi ki Türk esir olmaz. Hiçbir güç ve irade onu başka bir devlet ve milletin boyunduruğu altına sokamaz. Tarih birçok kez şahit olmuştur ki Türk, kendisine vurulmak istenen esaret zincirini er geç kırmasını bilmiştir. Yine gün ve gecenin şahitliğiyle kesinleşmiştir ki; Türkler gerek çoğunlukta olup kendi yönettikleri gerekse azınlıkta olup belli bir süre yaşadıkları devletler içerisinde hiçbir vakit terör faaliyetleri yürütmemiş, mazlumun malına ve canına zarar vermemiştir.

İçerisinde bulunduğumuz bu çağ Türk için yine mücadele çağıdır. Dünya Türklüğü zaman zaman zorluklar ve esaretlerle karşı karşıya kalmakla imtihan olmaktadır. Bu zorluğu en yakından yaşayanlar ise İran’ın İslam Devleti içerisinde Güney Azerbaycan bölgesinde yaşayan Türk soydaşlarımızdır. Yüzyıllar boyu Ortadoğu-Kafkaslar ve nice bölgelere hükmetmiş Türkler o bölgede adeta esir edilmiştir. Buradaki soydaşlarımıza esir olarak bakmaktayız. Çünkü Güney Azerbaycan Türklerinin İran’ın iktidarını elinde bulundura Pers rejimi tarafından dili unutturulmak istenmekte gerek milli gelenek ve görenekleri gerekse tarihsel inançları Fars-i kavimler içerisinde eritilmeye ve yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu bölgede yaşayan Türk nüfusu İran’ın yanı başındaki anavatan Türkiye ve diğer Türk coğrafyalarından izole edilmeye çalışılmaktadır. Ülkede iktidarı elinde bulunduran Molla rejimi ülke içerisinde baskı ve diktasını Türk nüfusun çoğunlukta bulunduğu bölgelerde adeta bir toplum mühendisliği uygulayarak artırmıştır.

Yakın zaman içerisinde İran’a yaptığım ziyaret içerisinde ülkenin Hoy, Urmiye, Salmas şehirlerini ziyaret ettim. Bu şehirlerin hepsi Türk soydaşlarımızın yaşadığı ve çoğunluk olarak bulundukları şehirler. Bu ziyaretimde birçok yazar, siyasetçi kanaat önderi ve akademisyen ile konuşma fırsatı yakaladım. Konuştuğum kişiler arasında bu bölgede yaşayan Kürtler de vardı ki; onlar da İran rejiminin Türk üzerinde bilinçli bir kültür soykırımı yaptıklarını bazı sokak olaylarında (Bölge Türklüğü bu olaylara “aksiya” ismi veriyor.) rejimin ileri giderek Türkleri öldürmekten çekinmediklerini belirttiler.

İran’daki Fars rejiminin en ufak bir başkaldırıya tahammülü olmadığı gibi sosyal hayatın da kendi istediği gibi olması için tüm önlemleri almış bulunmaktadır. Örneğin Türklerin çıkardıkları yayınların Türkçe olmasına izin vermiyor (gerek Arap harfleriyle gerekse Latin harfleriyle Türkçe kelime yazmak yasak olarak). Kendini hissettiren bir diğer yasak ise Türk televizyonları izlemenin, öte yandan Türklerin öz kültüründe ki gibi düğün yapmalarının yasak olmasıdır.

Aslında yasakları saymaya başlarsak yazımızın sonu gelmeyecektir. Peki yasak olmayanları sayalım desek orada da yasak olmayan pek bir şey bulamıyoruz.

Hal böyle olunca Türk yine benliğine sadık kalacak ve özgürlüğünü geri almanın yollarını arayacaktır. Tarih bir kez daha Türk’e diz çökecektir. Nitekim gelinen nokta tam da bu özgürlük kavgasının artık açık bir şekilde kendini gösterdiğidir.

Urmiye Üniversitesine yaptığım ziyarette bir akademisyenden edindiğim bilgiler süreci daha iyi anlamlandırmak adına bana çok yardımcı oldu. İran özellikle ülkede meydana gelen milliyetçi olayları şiddetle bastıramaz hale gelmiş olmakla birlikte bu olayları dünya basınından gizlemekte hala ustaca yöntemler kullanmaktaymış. Rejim meydana gelmesini önleyemeyeceği olayları kontrollü bir şekilde gerçekleşmesi için istihbaratını kullanmakta ve olaylara dahil olan soydaşlarımızı sokakta öldürmek yerine bazen eylemden önce bazen ise eylemlerden sonra öldürme yoluna gitmekteymiş. Bu hocamız gerçekleşen isyanların çoğalmaya başlamasının yanında meydana geliş şekilleri, olaylara katılanların sayısı, olaylara katılanların eğitim seviyesi ve yaşlarının da çok farklılık gösterdiğini belirtti. Bu verilerin tamamı ülke genelin Türklük açısından yararlı görülecek şekilde meydana gelmesi bir şeylerin değişebileceği inancı ve umudunu soydaşlarımızda kendini hissettirmiş durumdadır.

Örneğin eski eylemlerde sadece gençler ve siyaset ile uğraşan Türk Milliyetçileri sokaklara çıkarken özellikle 2010 sonrasında gerçekleşen tüm eylemlerde yaşlı çocuk genç demeden tüm Türkler yürüyüşlere katılır hale gelmiş. Öte yandan Türklük aidiyet ve hissiyatı bulunan sosyalistler (İran’da bir diğer adıyla reformcular) de gelişen olaylara seyirci kalmıyorlarmış.

Urmiye’den ayrıldıktan sonra Salmas kentine gitme fırsatı buldum. Burada Tebriz Üniversitesi Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi üniversite temsilciliği yapmış mühendis bir arkadaşımız ise olayları kendi penceresinden bizimle paylaştı; Muhammed Rıza Pehlevi’yi ülkenin diğer etnik, dini ve siyasi gruplarının desteğini alarak deviren Ruhullah Humeyni ülkeyi ondan kat be kat yaşanmaz hale sokmuş. Gelinen bu süreçte değil Türk’ler Farslar bile İran’da yaşayamaz olmuşlar. İlk başta reform, cumhuriyet söylemlerini kullanan ve tüm kesimlerin desteğini alan Mollalar daha sonra İran’da dini diktatörlüklerini kurdular. Ülkenin tüm kesimlerini sindirdiler. Kendilerine biat etmeyen tüm aydınları ve siyasetçileri suikastlerle öldürdüler. Bugün İran’da Türkçe yazmak suç, Latin harfleriyle yazılmış Türkçe kitapları okumak yasak. Bizlerin öğrencilik yıllarında senede bir iki kez onlarla ifade edilebilecek katılımla gerçekleşen eylemler şimdilerde on binlerle ifade edilecek katılımlarla ve her ay meydana gelmekte. Benim gördüğüm en net değişiklik özellikle genç kız kardeşlerimiz de Fars diktatörlüğüne karşı dini bir başkaldırı içerisinde, özellikle Türkiye’yi tanıma fırsatı bulmuş burada ki Türkler çok daha aktif bir şekilde buradaki faşizm ile mücadele etmekteler. Okullar rejim her ne kadar Türk çocuklarına İranlı kimliğini öğretmeye çalışsa da burada aileler daha okula başlamadan çocuklarına Türklük ve Türkiye sevdasını aşılıyorlar. Öyle zannediyorum ki birkaç on yıla kalmaz bizlerin dedelerinden miras kalan Büyük Azerbaycan’ı kurma hayali gerçekleşir.

Ziyaret ettiğim yerler arasında bu Türk kentlerinin devlet daireleri de vardı. Konuştuğum devlet memurları ve seçilmiş siyasiler rejimin bu yükselen özgürlük seslerini artık baskılamakta zorlandığını ve bu sistemin bu şekilde devam etmeyeceğini söylediler. Kendileri sayısal verilerle İran’da yaşayan Türk sayısını, Türklerin yaptıkları ticaretin ekonomik büyüklüğünü ve verilen vergileri, Türklerin ülkedeki ekonomi ve ihracata olan katkılarını anlattılar. Her konuştuğum siyasetçi şu soruyla bitirdi konuşmasını; “Biz bu kadar üretiyorken neden bizi yok sayan, asimile etmeye çalışan, baskı ve zorbalıkla hükmeden bu diktatörlük rejimi ayakta kalmasını isteyelim?”.

Benim için bu ziyaretin sevindirici bir diğer yanı ise Türk bölgelerinde yaşayan idareciler Tahran yönetiminin emirlerine uymak zorunda olduklarını ifade ederken öte yandan Türk soydaşlarını da yok saymamaya çalışarak onların yararına iş yapma gayreti içerisinde olmalarıydı.

Tüm bu baskılara rağmen İran’da okuma yazma öğrenen herkes Türkiye’den kitaplar getirtmekte, bodrum katlarında Türk televizyonları izlenmekte ve bazen tek başlarına bazen ise binlerce Türk ile Turan Marşları söylemekteler.

İran ziyaretimde Türkler açısından izlenimlerim bu şekilde oldu. Bir Türk Milliyetçisi olarak ziyaretimi anlatacağım yazı dizisine ilk olarak Türk soydaşlarımdan izlenimlerimi anlatmak istedim. İlerleyen yazılarda Ülkenin sosyal durumu, dini ve siyasi yapısının güncel hali gibi birçok farklı alanla alakalı olarak yazılar hazırlayacağım.

Not: İran’da hiçbir Türk soydaşımı zor durumda bırakmamak adına ziyaretimin tarihlerini, konuştuğum kişilerin isimlerini gizli tutmayı tercih ettim.

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Şahin Altıntaş