İlkinde neden bu tarz yazdığımı açıklamıştım. Aynı minvalde devam ediyorum.

Bu yazıda; Türkçülüğe dair birkaç notun yanı sıra Amerikancılık, trolizm, Rudaw’ın Kerkük raporu, Kissenger’ın Trump yorumu ve Sputnik’in güdümlü haber başlıklarından bahsedilmektedir. Ayrıca Süleyman Demirel ve Cemil Meriç’ten birer alıntı vardır.

1

Nisan ayında karantina bende karamsarlık yaratmış olacak ki yalnızca iki kitap okumuşum. Mayıs’ta bu sayı 5’e çıktı. Üşenmeden Nisan’da okuduğum makale vs. ile Mayıs’ta okuduklarımın sayfalarını topladım. Nisan’da günlük ortalama 120 sayfa okurken, Mayıs’ta 300’ün üzerine çıkmış.

Mayıs ayındaki okuma performansımdan memnunum.

2

Türkeş’in 27 Mayıs’tan sonra Cumhuriyet gazetesine verdiği meşhur röportajı bilirsiniz değil mi? Hani kendisine soru soran gazeteciye bir kontra çıkarıp şöyle dediği:
“Son zamanlarda Anadolu’yu hiç dolaştınız mı? Çarşafın nasıl kapkara bir yangın halinde bütün yurdu sardığını gördünüz mü?”

Bugünlerde bana soru soran herkese konuyla ilgisi olsun olmasın şöyle cevap veriyorum:
“Son zamanlarda sosyal medyayı hiç dolaştınız mı? Trollüğün nasıl kapkara bir yangın halinde bütün yurdu sardığını gördünüz mü?”

3

İnternet üzerinden “yetişen” Türkçü arkadaşları seviyorum. Meraklılar ve durmadan “bir şeylerin” peşindeler. Sistemli düşünmeye başlamaları kitaplara pek yüz vermedikleri için şu anda mümkün görünmüyor. Zamanla tamamlanacaktır. Ama bu arada bazı bilgileri de yanlış aksettirebiliyorlar. Bir tanesi beni artık çıldırtma noktasına geldiği için yazmak zorundayım: Kıymetli arkadaşlar, Cihat Savaş Fer 3 Mayıs’ta da yargılanmış bir Türkçüdür. Bir iki yerde Atsız’ın broşürü yanlış anlaşıldığı için Cihat Savaş Fer’in Reha Oğuz Türkkan’ın müstear ismi olduğu iddia ediliyor. Cehalet, bizim düşmanımızdır.

Bu zamandan geçmişe bakışla ilgili bir diğer yanlış ise yargılama binası. 3 Mayıs davası Sıhhiye’de görülmedi. 1940’lı yıllarda Ankara Adliyesi Anafartalar Caddesi üzerindedir. 40’lı yıllardan Adliye Sarayı fotoğrafını buraya bırakıyorum.

4

Bu ara 3 Mayıs’a yoğunlaştığım için olacak bir başlık daha açtım. Bu sefer gördüğüm yanlış bu zamandan değil o zamandan. Çalışmalarda pek yer verilmemiş bir ayrıntı paylaşmak istiyorum.

Malûm 44’te Türkçüler “ırkçı” ve “Turancı” olmak suçlarından hapsedildiler.

Yakın zamanda aldığım TDK’nın yayınladığı ilk sözlüğe şöyle bir bakıp kütüphaneye tozlanmaya bırakmıştım. Sonra İslamcı bir arkadaşım bana bu sözlükteki dinsizlik vaazıyla ilgili nutuk çekince dayanamadım sözlüğe müracaat ettim. 1944’te hazırlanıp 1945 yılında basılan bu ilk sözlükteki “Türk” maddesini hep birlikte okuyalım: “Beyaz ırkın Alpli kolundan pek eski ve ileri kültürlü, yiğit, ağırbaşlı, yurtsever ve yüce gönüllü geniş bir budun ki çok eski çağlardan beri Orta Asya’daki ana yurdundan dünyanın her tarafına dalga dalga yayılmak ve devletler kurmak suretiyle tarihin gidişine defalarca yön vermiş; bugün Balkanlardan Çin içlerine kadar yerleşmiş bulunuyor.”

Atsız’ın tabiriyle “biraz Türkçü” Ali Canip Yöntem’in de hazırlayıcıları arasında bulunduğu bu sözlük Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel önderliğinde basılmış. İthaf ise “Kurumun Koruyucusu, Genel Başkanı, Ulusal Önderimiz, Sevgili Cumhur Reisimiz İsmet İnönü‘nün Yüce Katına” yapılmış.

Sahiden, münevverleri ırkçı ve Turancı diye hapse atanlar, kimlerdi?

5

Bizim coğrafyada kaybedenin kazananı “Amerikancı” olmakla suçlaması dini bir ritüeldir. Amerika’nın her seferinde kazanını tutma politikasıyla birlikte sürer gider.

6

Nazım Hikmet büyük şair. Fakat içten içe bir hınzırlığı da var. Mesela şu mısralar hafif tebessüm ettirmez mi okuyanı?

“Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.”
(Yaşamaya Dair şiirinden.)

Bir de Genco Erkal’ın davudi sesinden dinleyince iyice keyifleniyor insan.

(Tanıdığımız başka bir davudi ses de Nazım okurmuş. Kurultay meselesi değil, çok öncesinde. Neyse başka zamana kalsın.)

7

Ölümlere sevinmek kadar insanı alçaltan çok az durum vardır.
Ölülere yapılacak fiziki tek hareket defnetmek olmalıdır. Bunun ötesinde iyi kabul ettiklerimizi hayırla yâd ederiz. Kötü bildiklerimizi eleştiririz. Tanımadıklarımız hakkında ise yorum yapmayız. Harici, insanlıkla bağdaşmaz.

8

Sputnik’in Türkçe hesabını takip ediyorsunuz, değil mi? Başlıklar dikkatinizi çekiyor olmalı.

Sputnik, Rusya merkezli bir haber ajansı. Rusya’daki her kurum gibi devletten bağımsız, her kurum gibi devlete çalışıyor.

Başlık bahsine dönelim. Birçok haber başlığı tek kelimeyle “sakıncalı”. Yani, haber aşkıyla ve görünme isteğiyle alâkasız bir durum. “Güdümlü başlık” diyebiliriz.

Sputnik’in güdümlü başlıklarından birkaç örnek vereyim:

23 Nisan 2017 – “Referandumda ‘Evet’ demeyen Furkan Vakfı üyelerine TOMA’lı müdahale”
(Haber içeriğinde Furkan Vakfı üyelerine polisin TOMA’yla müdahale ettiği bilgisi var. Fakat bu tantananın referandumla ve ilgili vakfın referandum tavrıyla ilgisini bilmiyoruz.)

3 Mayıs 2019 – “Rus askeri kargo gemisi, Çanakkale Boğazı’ndan geçti”
(Mutad geçişlerden birisini nasıl veriyor görüyorsunuz. Geçilmez bilinen Çanakkale’yi Rus askeri kargo gemisi “geçiyor”. Sinir uçlarına muhteşem bir dokunuş!)

29 Şubat 2020 – “Çalıntı eyalet: Hatay 80 yıl önce neden Fransa tarafından Türkiye’ye verildi”
(Bu manşetten kısa süreli tutuklandılar.)

27 Mayıs 2020 – “Erdoğan ve Bahçeli’den aylar sonra ilk kare”
(Sanki bunlar siyasi parti lideri değil de popstarmış gibi başlık atmak içinde mizah barındırsa da biz Rusları bu kadar “şakacı” tanımıyoruz. Türk siyasetinin değerini düşürmek hakkı Türklere aittir.)

Diyeceğim o ki, haberi gazeteciler yazıyor da başlıkları FSB’den “arkadaşlar” mı atıyor?

9

Barzani’nin haber ajansı Rudaw 160 sayfalık bir Kerkük raporu yayınladı. Zahmet edip Türkçe’ye de çevirmişler. İndirdim okudum. 160 sayfanın özeti şöyle: Tarihte Anadolu ve Mezopotamya vardır. Bir de Kürdistan coğrafyası vardır. Kürdistan coğrafyasının tek farklı yönü Kürtlerin nüfusunun fazla oluşudur ve Kürtlerin nüfusu Kerkük’te fazladır. O yüzden Kerkük Kürtlerindir.

Raporda değil ama Rudaw’ın yayınlarında Türkiye’nin bazı vilayetleri de Kürt bölgesi gibi gösteriliyor. Mesela; Hakkâri. Fakat rapora göre Hakkâri Anadolu’nun parçasıdır. Bu ne perhiz, ne lahana turşusu?

Madem Hakkâri Kürdistan’da ve rapor bilimsel bir çalışma neden bunu da yazmıyorsunuz? Yoksa “bilimsellik” Barzani’nin borusunun öttüğü yere kadar mı? Neyse haddinden fazla yer ayırdık.

Kürtçülerin alttan alta çalışma yaptığının haberini vermem yeter. Yan gelip yatmıyorlar. Hava günlük güneşlik değil yani.

10

Henry Kissenger, 2018 Temmuz’unda Financial Times’a bir röportaj vermiş.

Söz tabii ki Trump’a geliyor. Kissenger “Trump’ın tarihte bazı zamanlarda ortaya çıkan figürlerden” olduğunu söyleyerek devam ediyor: “Bunlar bir dönemin bittiğinin işaretidirler.” Ve esas bombayı patlatıyor: “eski iddialarından vazgeçmeleri için o devri zorlarlar.” (Özgün tercüme yazar Ümit Kıvanç’a ait.)

11

Türk siyasetinin Churchill’i Süleyman Demirel’den muhteşem bir İstanbul tanımlaması: “Danimarka ile Bangladeş bir arada.”

12

Türk milliyetçiliği veya Türkçülük dediğimiz kitle malûmunuz olduğu üzere tek parçadan oluşmuyor. Çok parçalıyız. Bu sebepten kimsenin inhisarında olmadığı gibi, kimseyi sözcüsü de seçmiş değil.

Birlik yanlılarının aksine ben bazen bölünmenin fayda getireceğini düşünenlerdenim. Zaten nasıl düşünürsek düşünelim, durum bahsettiğim şekilde. Sıkıntı nerede? Bölünme sebebinde.

İlk Türkçüler örgütlenme biçiminden, dine ve devlete bakışa, oradan da kişi haklarına ve tabii ki hukuk anlayaşına kadar farklı başlıklarda bölünmüşlerdi. Bu tartışmaların önemli bir kısmı cumhuriyetin ilanıyla söndü. Çünkü “Atatürk ortalığa Türklük dehşeti saçmıştı.”

İkinci nesil Turancılık-Anadoluculuk diye, Turancı olan çoğunluk da nasıl bir Turan olsun diye bölündüler.

Belki üçüncü nesil diye tanımlayabileceklerimiz ise Türkçülük-Türk-İslamcılık ana başlığında bölünmeyi başardılar.

Sonra, sonra gelenler kayıp nesillerdir. Çünkü onlar; birbirlerini sevmedikleri için bölündüler. Başka hiçbir elle tutulur sebep yoktu ve halen dahi yok.

Bugünkü durum dağınıktır. Bugün bizler başıbozuklarız. Birleşmemiz gerekmiyor. Tek gereken “mantıklı” sebeplerle bölünmek.

Mantıklı dediğim; iktisadi, sosyal, hukuk konularıyla bölünmek; dine, devlete, ferde bakışta ayrışmak.

Bir müddet bunun için çalışmaya, bu uğurda çabalamaya gayret edeceğim.

13

Cemil Meriç’ten bir alıntıyla son verelim: “Aklına geleni yazmak, yazı yazmak değildir.”

 

Kitap tavsiyesi: Devrim ve Mafya – James Fentress

 

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Semih Ayna

1996'da doğdu.

Latest posts by Semih Ayna (see all)