Osmanlı Devleti Afrika seferleriyle bölgede önemli bir toprak sahibi olmuş, Afrikanın zenginlikleri ve farklı kültürüyle tanışmıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde fethedilen topraklarda maymunlarla tanışılmış,Afrikadan İstanbul’a getirilen maymunlar hem ev hayvanı olarak hemde Osmanlı donanmasında ilginç bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.

 

16. yüzyılın Akdeniz’deki en güçlü donanmasına sahip olan Osmanlı İmparatorluğu, söz konusu maymunları eğitilerek özellikle donanma gemilerinde gözcü olarak kullanmışlardır. Elbette ki Osmanlı Donanması’nda maymunların kullanılması bir tesadüf değildir. Tam tersine, bu hayvanların yüksek zekaları ve insanlarda olmayan bazı nitelikleri sebebiyle bu işlere harika birer aday olarak karşımıza çıkmaktadır.Dursun Gürlek tarafından yazılan Kültür Dünyamızdan Manzaralar isimli kitap içerisinde konu şu şekilde anlatılmaktadır:

Bu hayvanlar, görme yeteneklerinin çok güçlü olması nedeniyle, eğitilerek böyle değerlendiriliyorlardı. Maymunlar, çok uzak mesafelerden kalyonları fark ederler ve belli ses ve hareketlerle aşağıdakilere haber verirlerdi. Eğitilmiş maymunlar Azapkapı çarşısında satışa sunulurlardı. Maymun dükkânları bugünkü Unkapanı Köprüsü’nün Şişhane tarafının, Haliç kıyısında bulunan Sokullu Mehmet Paşa Camii kenarındaydı.”

Tabii ki bu durum herkesin hoşuna gitmiyordu. Bazı Osmanlı vatandaşları ve güç sahipleri, maymunların insanlarla bu kadar iç içe olmasından hiç de hoşnut değildi. Öyle ki, Sultan III.Muradın imamlığını yapan ve daha sonra Rumeli kazaskeri olan Manisalı Molla Abdulkerim Efendi adeta “maymun düşmanı” seviyesine varacak kadar bir nefret besliyordu. Maymunların oyun ve eğlenceye alet edildiğini düşünüyor, bunun Müslüman halkı yoldan çıkardığına inanıyordu. Bu nefreti öyle boyutlara ulaşmıştı ki, her maymun gördüğünde hayvanın asılmasını emrettiği, dolayısıyla adının “maymunkeş imam”a çıktığı rivayet edilmektedir. Dursun Gürlek, 1590-1591’li yıllara denk gelen olayları şöyle anlatıyor:

”Bilhassa Hicri 999 yılında istanbul meydanlarındaki bütün büyük ağaçlar, sanki maymundan meyve vermiş ağaçlara benzemişti. İri maymunlar için özel idam sehpaları bile kurularak cesetleri halka teşhir ediliyordu. Abdulkerim atına atlar, semt semt dolaşır, idam edilecek maymunların iplerini kendi eliyle çekerdi.”

Çeşitli kaynaklara göre bu olaylardan birisi şu şekilde yaşanmış ve Abdulkerim Efendi’ye “maymunkeş” lakabını kazandırmıştır.Tüm hikaye bu mollanın Fatih Camii’nde verdiği bir Cuma vaazıyla başlıyor, molla, ateşli bir konuşmayla ‘kadınların bu maymunları fena işlerde kullandığını’ anlatıyor. Cuma çıkışı kızgın kalabalık önde molla, Azapkapı ve Galata’daki maymun satıcılarını basıyor. Tarihçiler o günü ‘İstanbul’da dalında maymun sallanmayan tek bir ağaç kalmadı.’ diye anlatır. Molla, yakalanan maymunları kendi elleriyle asıyor, iri maymunlar için ayrı idam sehpası hazırlıyor. İstanbul’un maymunlarının hikayesi maalesef bu şekilde sona eriyor, yapılan katliama tanık olan halk o günden sonra mollaya ‘maymunkeş’ lakabını takıyor.

  1. Tarihçiler, Maymunkeş Abdülkerim Efendi’nin vefatında birçok hayvansever İstanbullu’nun kutlamalar yaptığından bahseder.
    400 küsür sene yaşandığı tahmin edilen olayın aktörlerinin kirli aklı dönemimize çok ciddi bir şekilde intikal etmiştir.Maalesef ki Abdülkerim Efendinin müridleri ve torunları coğrafyamızda güc sahibi olduğunda neler yaptıklarını görüyoruz. Tekrar Bağbuğ Atatürk’ün şu söznünün ne kadar yerinde bir söz olduğunu bizlere gösteriyor.
    ”Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”
Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Y.B

Latest posts by Y.B (see all)