1920’nin başında “Türk’ün ateşle imtihanı” tam gaz sürüyordu. Fakat kurtuluş umutları da bir süredir yeşermişti. Anadolu’nun farklı noktalarında başlayan direniş hareketleri kendilerine doğal lider olarak Mustafa Kemal Paşa’yı seçmişlerdi. Kemal Paşa, Türklüğü ateş çemberinden çekip alacaktı. İnanç ve iman bu noktadaydı.
Fakat bir yol haritasına ihtiyaç vardı. Genç Anadolu’nun bu civanmertliği, bu denli cengâverliği yaşlı İstanbul’da da kıpırdanmalara neden oluyordu.
İstanbul fiili olarak işgal altındaydı. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar rövanşist duygularla Payitaht’ı zaptetmişlerdi. Fakat resmi bir işgal söz konusu olmadığından kamu kurumlarının çoğu açıktı. Tabii en önemli kurum olan Meclis-i Mebusan da açık olanların içindeydi.
Anadolu’nun dayatması, Mustafa Kemal Paşa’nın dirayeti, İstanbul’da mukim milliyetçilerin hamiyyeti ve mebusların cesaretiyle Türk’ün yol haritası ilan olundu. Bu ‘haritanın” adı “Misak-ı Millî” idi. Yani, “Milli Yemin”…
Meclis-i Mebusan 28 Ocak 1920’de Erzurum mebusu ve meclis reisi Celâdeddin Ârif Bey başkanlığında 121 mevcutla toplandı. Karar, müttefikan kabul olundu. Yani, oybirliğiyle alındı.
Türk tarihine “Misak-ı Millî” namıyla geçen 6 maddelik metni dikkatlerinize sunarım.
(Misak-ı Millî’nin orijinal nüshası uzun zaman kayıptı. 2014 senesinde gazeteci Murat Bardakçı ATASE’de buldu ve Habertürk gazetesinde yayınladı. Aşağıdaki metin, söz edilen gazeteden iktibas edilmiştir.)
Misak-ı Millî metninin ilk sayfası
“Birinci Madde: Osmanlı Devleti’nin özellikle Arap çoğunluğun yaşadığı ve 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin kabulünde düşman orduları işgali altında kalan kısımlarının geleceğinin, halkının serbestçe beyân edecekleri oylara uygun olarak tayin edilmesi gerekir. Sözü edilen mütareke hattının içinde ve dışında din, ırk ve ülkü birliği bakımlarından birbirlerine bağlı olan, karşılıklı saygı ve fedakârlık duyguları besleyen, ırk ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin şartlarına saygı gösteren Osmanlı-İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tamamı, ister bir eylem ve ister bir hükümle olsun birbirlerinden ayrılamayacak bir bütündür.
İkinci Madde: Halkı özgürlüğe kavuşunca oylarıyla anavatana katılmış olan üç sancak (Kars, Ardahan ve Batum) için gerektiğinde yeniden halkın serbest oylarına müracaatı kabul ederiz.
Üçüncü Madde: Batı Trakya’nın Türkiye ile yapılacak barışa kadar ertelenen hukukî durumunun belirlenmesi işi de, halkının özgürce beyân edeceği oylara uygun şekilde yerine getirilmelidir.
Dördüncü Madde: İslam hilâfeti ile saltanatın merkezi ve Osmanlı hükümetinin başkenti olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü saldırıya karşı dokunulmaz olmalıdır. Bu esas mahfuz kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz Boğazları’nın dünya ticaretine ve ulaşımına açılması konusunda, bizimle birlikte diğer bütün ilgili devletlerin müteffiken verecekleri karar geçerlidir.
Beşinci Madde: İtilâf Devletleri ile düşmanları ve bazı ortakları arasında yapılan antlaşmaların esasları çerçevesinde, azınlıkların hakları komşu memleketlerdeki Müslüman ahalinin de aynı haklardan istifade etmeleri ümidi içerisinde tarafımızca benimsenip güvence altına alınacaktır.
Altıncı Madde: Millî ve iktisadî gelişmemizin imkânlarını elde etmek ve işlerin daha çağdaş ve muntazam bir yönetim ile yürütmesini başarabilmek için, her devlet gibi bizim de gelişmemizin şartlarının sağlanmasında tam bir özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşmamız, varlığımızın ve geleceğimizin ana ilkesidir. Bu sebeple siyasî, adlî, malî ve benzeri alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara (kapitülasyonlara) karşıyız. Belirlenecek borçlarımızın ödeme şartları da bu ilkelerle çelişmeyecektir.”
Misak-ı Millî’nin umumî efkâra duyurulması kıyameti kopardı, Müttefik Kuvvetler fiili olarak elde tuttukları Payitaht’ı derhal işgal ettiler.(16 Mart 1920) Tabii ilk işleri Meclis-i Mebusan’ı basarak dağıtmak ve yakalayabildikleri mebusları Malta’ya sürmek oldu.
Türk milliyetçilerinin buna tepkisi gecikmedi. 23 Nisan’da Ankara’da meclisi yeniden açtılar. Büyük Millet Meclisi adıyla… Sonrasını bir kısım “maalesef Türk” hatırlamak istemese de müttefik kuvvetler ve çılgın Türkler asla unutmadılar.
Yarın (28 Ocak) Misak-ı Millî’nin kabulunün 100. yıldönümü. Bu vesileyle artık hiçbirisi aramızda bulunmayan Türk’ün esas kahramanlarını saygı ve rahmetle anıyorum.
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!
Fırat Kazganoğlu
Latest posts by Fırat Kazganoğlu (see all)
- Otobiyografik Bir Veda - 11 Aralık 2020
- Türk Ansiklopedisi’ndeki Kür Şad Maddesi - 24 Eylül 2020
- Nostaljik Bir Turancılık Hikâyesi – Cemiloğlu’nu Şehid Zannetmişlerdi - 10 Eylül 2020
- Abdülcemil Kırımoğlu’nun Kaleminden Alparslan Türkeş - 6 Eylül 2020
- Feyyaz Uçar’ın Süleyman Seba’ya Mektubu - 18 Ağustos 2020