KIZIL ELMA NEDEN KIZIL?

 

 

Çocukken “Kızıl elma nedir?” sorusu üzerine düşünürdüm. Bunun bazı kaynaklarda “Türk Mitolojisinde hayal edilen, hedeflenen ve istendikçe uzaklaşan, arzu edilen ülkü yahut belde” anlamı taşıdığını gördüm. Bu, fethettiği topraklarla yetinmeyen ve devamlı sınırlarını genişleten Türk Devletlerinin motivasyonunu temsil etmekteydi. Kızıl Elma, komutanın parmağıyla gösterdiği yön, haritada çizilen yeni sınırdı adeta. Anlamını ve simgesel değerini öğrendikten sonra Kızıl Elma’nın neden kızıl olduğu, sorusuna geldiğimizde bu vakte kadar kızıl kelimesinin tarihi şahsiyetler için “kan döken” anlamında kullanılageldiğini görüyoruz. Bu mefhumla bizim aradığımız anlamın bağdaşmadığını görünce anlıyoruz ki Kızıl Elmanın bilinenin daha gerisinde bir başka anlamı olmalı. Buradaki kızıl, matadorun boğaya gösterdiği örtünün rengi midir? Yahut “Gök Girsin Kızıl Çıksın” söylemindeki kızılın kandan başka bir anlamı var mıdır? Bu çeşit sorular arttırılabilir. Zannediyorum ki bunun kesin ya da tek bir yanıtı bulunamayacaktır. Ve fakat geçen günlerde Dil Bilimci Seyit Onur Şenarslan Beyefendi ile yaptığımız bir sohbet esnasında öğrendiğim birkaç bilgi bu hususta ufkumu genişletti. Güzel aktarımları için müteşekkirim.

Onur Hoca heyecanla anlatırken ben de heyecanla dinledim:

“Türkler yönlere renklendirme yöntemiyle isim vermişlerdir. Böylelikle haritalarda renklere bakarak hangi ülke hangisinin doğusunda ve batısında anlaşılabilmektedir. Bilinen yedi yön vardır. Kök ve Yağız yani Gök ve Yer bunların ikisidir. Esasen temelidir.”

“Üstte Gök çökmedikçe ve altta Yağız Yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir” söyleminde bu temellendirmeyi görüyoruz. Artık her yön, gök ve yer arasındaki sınırın içinde çizilmektedir. Başlangıç ve son bu ikisidir. Hoca devam etti:

“Bildiğiniz üzere Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri var. Bu isimler denizin renginden değil bu renklendirme usulünden ileri gelmektedir. Bu yedi yönden ilk ikisi gök ve yer diye seçildikten sonra diğer beşi ortada Yeşil olmak üzere Kara (Kuzey), Ak (Güney), Sarı (Doğu) ve Kızıl (Batı) olarak sayılmaktadır. Yani Karadeniz ülkemizin merkezine bakıldığında kuzeyde kaldığından kara ismini almıştır ve esasen Ege Denizi’nin adı “Kızıl Deniz” olmalıdır. Bugün Kızıl Deniz ismiyle bilinen yere ise ona doğusundaki bir yer tarafından bu isim verilmiş olmalıdır.”

Bu sohbetten hareketle Avrupa merkezli isimlendirme hususu hatırıma geldi. Orta Asya, Orta Doğu gibi isimlerin Avrupa’yı temel nokta saymakla verildiğini biliyoruz. Demek ki bölge isimlendirmeleri milli olabilmektedir. Bir beldeye seslenme şeklimizden dahi kim olduğumuzun bilgisi çıkarılabilir. Tabi bu, milli kaide ve geleneklere ne kadar bağlı kaldığımızla ilintilidir.

Neticede Batı’ya Kızıl isminin verilmesi, fethi arzu edilen yönü işaret etmektedir. İstanbul’un Roma İmparatorluğu’ndan alınması ve o yönde ilerlenmesi de Fatih’in, Kanuni’nin ve daha cümle Türk Önderlerinin Kızıl Elma’ya at sürmelerine örnektir. Onur Hoca’yla tekrar sohbet etme fırsatım olursa bu hususta ve daha pek çok kelime hakkında öğreneceğim şeyler olacaktır. İyi bir öğrenci olup, önce zihnime sonra yazıya not ettim ve emanet ettim bu bilgileri.

Üstte Kök Tengri ve Altta Yağız Yer durduğu sürece, öğrenmeye ve Kızıllığa at sürmeye devam edeceğim/edeceğiz.

 

 

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Betül Azra

Latest posts by Betül Azra (see all)