Cihan Harbi başlayıp yiğitler meydana çıktığında kalem sahipleri de sessiz kalmadılar. Milleti vatan müdafaasına teşvik için peş peşe kaleme sarıldılar.

Bu müverrihlerden birisi de Süleyman Nazif’ti. “Batarya ile Ateş” ismini verdiği bir kitapla o da düşmana güllelerini savuranlar arasındaki yerini aldı. Eser hayli etkili oldu. Fakat Batarya ile Ateş’in hemen baş sayfalarında yer alan kısa bir makale kitabın ününü de aştı.

Makalenin başlığı “Rus kimdir, Moskof nedir?” idi. Bu makale sadece o dönemde değil, Rusya’yla ne zaman aramız açılsa gündeme geldi.

Bizleri o derece olmasa da, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Rusların “komünist yayılmacılığına” karşı müteyakkız bulunan 2. Nesil Türkçüleri fazlasıyla etkileyen, bugün işler iyi gitse de yarın elbet bizlerin de hatırına düşecek bu makaleyi sizlere arz ediyorum.

( Batarya ile Ateş’in ilk baskısı İstanbul’da 1915’in Ekim ayında yapıldı. Eser birkaç kez Latin harfleriyle de yayımlandı. İktibas ettiğim Batarya ile Ateş “tercümesi” ise Tercüman 1001 Temel Eser serisinde Sabahaddin Arıç tarafından sadeleştirilerek yayına hazırlanan 1978 baskısı. (S.15) )

 

(Batarya ile Ateş’in 1335 (1917) senesinde yayımlanan 2. baskısının kapağı. Kaynak: İslam Ansiklopedisi)

 

“Tam ikibuçuk asır… Evet, tam ikiyüzelli yıl oldu, ırkımızın ve dinimizin bu en büyük ve en göz açtırmaz düşmanına ölüm meydanlarında sık sık tesâdüf ediyoruz. Bugün hiç bir Türk ve Müslüman âile gösterilemez
ki bir veya birkaç evlâdını Moskof muhârebelerinin birinde şehid vermemiş olsun! O savaşların binlerce ağlayan destanı, İslâm ülkesinin ıssız köşelerinde ikiyüzelli yıldan beri iniltiler uyandırıyor, ikiyüzelli yıldan beri kinleri tutuşturuyor.

Memleketimizde tütmeyen ocakların her biri diğerine bir Rus muhârebesinde bestelenmiş sessiz bir feryâdı tekrar ediyor.

Köylere tarlalara niçin harap olduklarını sor: Hemen cevap verirler ki onları imar için çalışan kol bir Moskof Savaşında kırıldı!

Bu ülkenin doğusunda, kuzeyinde bir avuç toprak bulunmaz ki Türkün Moskof eliyle dökülmüş mübârek kanını içmiş olmasın!

Bu memleketin batısında, güneyinde bir ev bark görülmez ki darmadağın duvarları, Türkün, Rus silâhiyle uzaklarda ölmüş bir oğluna yanıp yakılmalarını ulaştırmağa çalışan ağlayıp sızlanışını dinlemiş bulunmasın.

Moskofun sulhü aldatıcı, susuşu kudurgan, yüze gülmesi hâin, yardımı alçaltıcıdır.

Ey Türk oğlu! Sana damarlarındaki kanı hediye edenler; kanlarının son damlalarını Moskof muhârebelerinde döktüler. Sen bugün, yarın ne olursan ol, fakat unutma ki, dünya durdukça, o şehidlerin ebedî yetimisin! Bu din, bu devlet, bu vatan gibi, bu hınç, bu kin, bu intikam da onların sana mübârek bir mirâsıdır. Dünyada bir Rusya ve bir Rus kaldıkça bu hakkına ve bu vazifene hürmet et.

Hakkın öldürmek, vazifen ölmektir Türk oğlu!”

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Fırat Kazganoğlu

Meçhul bir zamanda doğdu. Muammaya müptela. Türkçü. Yazar.