Özet
Bu çalışma, Türkiye’de sekülerizm ile milliyetçilik arasındaki ilişkiyi tarihsel, kuramsal ve siyasal bir çerçevede ele alarak, seküler Türk milliyetçiliğinin oluşumunu ve dönüşümünü incelemektedir. Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte şekillenen seküler milliyetçilik anlayışı, dinin siyasal alandan dışlandığı, ulusal kimliğin ise dil, tarih ve kültür gibi seküler temeller üzerine inşa edildiği bir kimlik projesi olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan modernleşme süreci, sekülerizmin sadece bir ideolojik tercih değil, aynı zamanda bir ulus-devlet stratejisi olarak kurgulandığını göstermektedir.
Çalışmada seküler milliyetçiliğin hem tarihsel gelişimi hem de günümüzdeki tartışmalı konumu ayrıntılı biçimde analiz edilmiştir. Dönemin kurumları, eğitim ve kültür politikaları, anayasal düzenlemeler ile birlikte Türk kimliğinin dinsel referanslardan arındırılarak inşa edilmesi, bu anlayışın toplumsal etkilerini derinleştirmiştir. Ancak bu yaklaşım, zamanla etnik ve dini gruplar nezdinde dışlayıcı algılanmış; halkın inanç dünyasıyla yeterince bağ kuramadığı yönünde eleştirilmiştir.
Çalışma ayrıca farklı ülkelerdeki seküler milliyetçilik uygulamalarıyla Türkiye deneyimini karşılaştırarak, bu ideolojinin yalnızca yerel değil, aynı zamanda evrensel bir siyasal model olduğunu ortaya koymuştur. Fransa, Hindistan ve Meksika örnekleri üzerinden yapılan karşılaştırmalar, seküler milliyetçiliğin toplumsal çeşitlilik karşısında nasıl farklılaşabildiğini göstermiştir.
Sonuç olarak seküler Türk milliyetçiliği, Türkiye’nin modernleşme sürecinde belirleyici bir ideolojik çerçeve olarak rol oynamıştır. Ancak günümüzde bu anlayışın yeniden değerlendirilmesi, toplumsal çeşitliliği dikkate alan daha kapsayıcı bir kimlik anlayışıyla geliştirilmesi gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Sekülerizm, milliyetçilik, laiklik, modernleşme, Türk kimliği, Cumhuriyet ideolojisi, ulus-devlet, karşılaştırmalı siyaset.
Abstract
This study examines the relationship between secularism and nationalism in Turkey from historical, theoretical, and political perspectives, focusing on the formation and transformation of secular Turkish nationalism. The concept of secular nationalism, which emerged with the foundation of the Republic, is analyzed as a state-driven identity project that sought to construct a national identity based on language, history, and culture—excluding religious references from the public sphere. Within this framework, the modernization process from the late Ottoman Empire to the early Republican era reveals that secularism was not merely an ideological stance but a core strategy of nation-state building.
The study explores both the historical development and contemporary controversies surrounding secular nationalism. Through institutions, education and cultural policies, and constitutional reforms, a secular conception of Turkishness was promoted. However, over time, this approach has been criticized for being exclusionary, particularly by ethnic and religious groups who felt alienated from the dominant identity narrative. Critics also argue that the secular nationalist framework failed to sufficiently resonate with the religious sensibilities of the broader population.
Additionally, the study places the Turkish experience in comparative perspective by analyzing examples from France, India, and Mexico. These case studies show how secular nationalism has developed in different sociopolitical contexts and how it has adapted—or failed to adapt—to religious and ethnic diversity. The comparison reveals that while secular nationalism is a global political model, its form and implications vary according to national histories and social dynamics.
In conclusion, secular Turkish nationalism has played a central role in Turkey’s modernization. Nevertheless, in light of ongoing social change and growing identity pluralism, this framework must be revisited and potentially redefined in a way that promotes inclusivity and social cohesion without compromising secular democratic principles.
Keywords: Secularism, nationalism, laicism, modernization, Turkish identity, Republican ideology, nation-state, comparative politics.
- Giriş
Sekülerizm ve milliyetçilik, modern ulus-devletlerin oluşum sürecinde birbirinden kopmaz biçimde gelişen iki önemli düşünsel ve siyasal yönelimi temsil eder. Türkiye özelinde bu iki kavram, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren toplumsal yapının şekillendirilmesinde belirleyici rol oynamıştır. Özellikle sekülerizm, devletin din karşısındaki tarafsızlığını ve kamusal alanın dini kurallardan arındırılmasını hedefleyen bir anlayış olarak, Türkiye’de ulus-devlet inşasının temel taşlarından biri olarak kabul edilmiştir. Milliyetçilik ise, bu inşanın sosyolojik boyutunu oluşturan, ortak bir kimlik ve aidiyet duygusu yaratan bir düşünce biçimi olarak öne çıkmıştır (Ünlü, S. 2024).
Bu iki kavram, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında birbirini destekleyici şekilde kurgulanmış; sekülerleşme ile birlikte yeni bir Türk kimliği inşa edilmeye çalışılmıştır. Bu kimlik, dinî referanslardan arınmış, tarihsel ve dilsel unsurlarla tanımlanmış, laik eğitim kurumları ve kültürel politikalarla pekiştirilmiştir. Ancak zamanla bu ilişki daha karmaşık bir hâl almış, milliyetçilik farklı ideolojik yönelimlerle birleşirken, sekülerizmin bu yapı içindeki yeri tartışmalı hâle gelmiştir. Özellikle son yıllarda artan kimlik tartışmaları, toplumsal kutuplaşma ve dinin kamusal alandaki görünürlüğünün artışı, seküler milliyetçilik anlayışını yeniden düşünmeyi gerekli kılmıştır.
Bu çalışma, Türkiye’de sekülerizm ile milliyetçiliğin tarihsel ve kuramsal etkileşimini inceleyerek, seküler Türk milliyetçiliğinin gelişimini ve dönüşümünü anlamayı amaçlamaktadır. Osmanlı modernleşmesinden Cumhuriyet devrimlerine, tek parti döneminden günümüz siyasal tartışmalarına kadar uzanan geniş bir yelpazede bu anlayışın nasıl inşa edildiği, hangi koşullarda güçlendiği ya da zayıfladığı değerlendirilecektir. Böylece, Türkiye’de seküler milliyetçiliğin hem tarihsel arka planı hem de bugünkü yeri eleştirel bir perspektifle ele alınacaktır. Bu inceleme, aynı zamanda Türkiye’de kimlik siyasetinin geleceği üzerine düşünmek açısından da önemli bir zemin sunmaktadır.
- Teorik ve Kavramsal Çerçeve
Sekülerizm ve milliyetçilik, modern siyasal düşüncenin en belirleyici iki kavramı arasında yer alır. Bu kavramlar, yalnızca birer ideolojik duruşu değil, aynı zamanda birey ile devlet, din ile kamusal alan, gelenek ile modernlik arasındaki ilişkileri düzenleyen temel yapıları da içinde barındırır. Türkiye özelinde ise bu iki kavram, özellikle Cumhuriyet’in kuruluş süreciyle birlikte iç içe geçmiş, zaman zaman birbirini desteklemiş, zaman zaman da gerilimli bir ilişki içinde var olmuştur. Sekülerizm, en genel anlamıyla dinin siyasi otoriteden ve kamusal kurumların işleyişinden ayrılması yönündeki anlayışı ifade eder. Bu çerçevede bireylerin dini inançlarını özgürce yaşaması garanti altına alınırken, devletin tüm din ve inançlara eşit mesafede durması esastır. Sekülerlik, sadece laik bir anayasa ya da dini kurumların siyasi karar alma süreçlerinden dışlanması anlamına gelmez; aynı zamanda bireylerin düşünsel dünyasında da dinin sınırlandırılmasını içerebilir. Bu yönüyle sekülerizm, bireysel bir yaşam tarzı tercihi olmasının yanı sıra, toplumsal düzenin de temel unsurlarından biridir (Şen, A. 2018).
Milliyetçilik ise bir halk topluluğunun ortak bir dil, tarih, kültür ve değerler etrafında birleşerek siyasi bir yapı oluşturma arzusunu ifade eder. Milliyetçilik, modern dönemde imparatorlukların çözülüşü ve ulus-devletlerin yükselişiyle birlikte hem birleştirici hem de dışlayıcı bir potansiyel taşımıştır. Her ne kadar milliyetçilik çoğu zaman tek bir etnik grubun kimliğine vurgu yapsa da, seküler milliyetçilik yaklaşımı daha çok ortak yurttaşlık, ortak kültürel değerler ve evrenselci bir toplumsal sözleşme üzerinden kendini tanımlar. Seküler milliyetçilik kavramı, bu iki düşünce sisteminin kesişiminde ortaya çıkan bir durumu ifade eder. Bu anlayışta milliyetçilik, dini birleştirici unsur olarak değil; tarih, dil, kültür ve bilimsel ilerleme gibi seküler değerler üzerinden şekillenir. Ulusun tanımı dinsel değil kültüreldir; vatandaşlık ortak inançlar üzerinden değil, anayasal ve siyasal bağlamda eşitlik üzerinden tanımlanır. Bu çerçevede seküler milliyetçilik, hem dini farklılıkları siyasal tartışmanın dışına çıkarmayı hedefler hem de dinin ulusal kimlik içinde belirleyici bir unsur haline gelmesini engellemeye çalışır (Yaşli, F. 2023).
Türkiye’de seküler milliyetçilik anlayışının gelişimi, Batı’da modern ulus-devletlerin kuruluş sürecinde ortaya çıkan düşünsel akımlarla benzerlik gösterir. Ancak Türk modernleşmesi, hem İslam mirasıyla hem de Osmanlı’nın çok milletli yapısıyla iç içe geçmiş bir zemin üzerinde yükseldiği için sekülerizm ile milliyetçilik arasındaki ilişki daha karmaşık bir görünüm arz eder. Bir yandan dinin kamusal alan üzerindeki etkisi sınırlanmak istenirken, diğer yandan bu tarihsel miras tamamen reddedilmeden yeni bir kimlik kurgulanmaya çalışılmıştır. Bu nedenle seküler Türk milliyetçiliği, yalnızca ideolojik bir söylem değil, aynı zamanda tarihsel bir sentez denemesi olarak da okunabilir. Bu bölümde tanımlanan kavramlar ve çerçevesi çizilen teorik yaklaşımlar, Türkiye’de seküler milliyetçiliğin nasıl doğduğunu, hangi kaynaklardan beslendiğini ve günümüzde nasıl bir dönüşüm geçirdiğini anlamak için temel bir zemin sunmaktadır. Bu perspektif doğrultusunda, sonraki bölümlerde Türkiye’nin tarihsel deneyimi bağlamında bu iki kavramın bir arada nasıl şekillendiği ayrıntılı olarak incelenecektir (Gişi, E. 2015).
- Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sekülerleşme Süreci
Türkiye’de sekülerizmin tarihsel köklerini anlamak için Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine ve bu dönemde yaşanan toplumsal dönüşümlere bakmak gerekir. Her ne kadar Osmanlı geleneksel olarak din merkezli bir yapıya sahip olsa da, 19. yüzyıldan itibaren devletin modernleşme çabalarıyla birlikte dinin kurumsal gücü sorgulanmaya başlanmış ve sekülerleşmeye doğru kademeli bir geçiş yaşanmıştır. Tanzimat Fermanı’nın ilanı, bu dönüşüm sürecinin ilk büyük adımı olarak kabul edilir. 1839 yılında ilan edilen bu ferman, padişahın mutlak gücünün sınırlandığı ve tüm tebanın – Müslim ya da gayrimüslim – eşit kabul edildiği bir anlayışı ortaya koymuştur. Bu eşitlik ilkesi, dini aidiyetin devlet karşısında belirleyici olmaktan çıkarılması yönünde atılmış önemli bir adımdır. Ardından gelen Islahat Fermanı ise, daha açık biçimde din ve mezhep farkı gözetilmeksizin hak ve özgürlüklerin genişletilmesini vurgulamış, böylece devletin din karşısındaki tarafsızlık arayışı daha belirgin hâle gelmiştir (Aslan, S., & Alkış, M. 2015).
Bu süreçte eğitim ve hukuk sisteminde yapılan reformlar da sekülerleşmenin yapı taşlarını oluşturmuştur. Medrese sistemine alternatif olarak kurulan modern okullar, dini eğitimin tekeline son vermiştir. Hukuk alanında ise Şer’iye Mahkemelerinin yanında Nizamiye Mahkemeleri kurulmuş, böylece dini hukuk ile laik hukuk yan yana işletilmeye başlanmıştır. Bu uygulama, Osmanlı toplumunda farklı hukuki alanların doğmasına neden olmuş ve seküler düşüncenin toplumsal alana yayılmasının zeminini hazırlamıştır. II. Meşrutiyet dönemi ise fikir hayatının çok daha yoğun olduğu, Batı’daki pozitivist ve seküler düşüncelerin Osmanlı entelektüel çevrelerinde daha görünür hale geldiği bir dönemdir. Bu dönemde özellikle Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük gibi fikir akımları arasında yaşanan rekabet, seküler milliyetçilik anlayışının da doğmasına zemin hazırlamıştır. Türkçülük akımı, dini değil etnik ve kültürel bir kimlik vurgusu yaparak seküler temelli bir ulus inşasını önceleyen bir yaklaşıma yönelmiştir (Yaşar, N., & Asal, U. Y. 2022).
Osmanlı’nın son döneminde gelişen bu sekülerleşme eğilimleri, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte daha radikal ve sistematik bir şekilde uygulamaya konulmuştur. Din ile devletin kesin çizgilerle ayrılması, halifeliğin kaldırılması, medreselerin kapatılması, laik hukuk sistemine geçilmesi ve eğitimdeki köklü dönüşümler, sekülerleşmenin artık yalnızca bir yönelim değil, devletin temel ilkelerinden biri hâline geldiğini göstermektedir. Sekülerleşme süreci Türkiye’de bir kopuştan ziyade evrimsel bir gelişimin sonucudur. Osmanlı’nın son döneminde atılan adımlar, Cumhuriyet döneminde laiklik ilkesinin anayasal düzeyde yer bulmasına giden yolu hazırlamıştır. Bu tarihsel birikim, seküler Türk milliyetçiliğinin şekillenmesinde hem teorik hem de kurumsal temelleri oluşturmuştur (ŞAN, M. K.)
- Cumhuriyet Döneminde Seküler Türk Milliyetçiliğinin İnşası
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türkiye, yalnızca siyasal rejim değişikliği yaşamamış; aynı zamanda toplumsal, kültürel ve ideolojik düzeyde köklü bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönüşümün merkezinde ise modern, laik ve ulusal bir kimlik inşa etme çabası yer almıştır. Osmanlı’nın çok milletli, dini esaslara dayalı yapısından koparak homojen, vatandaşlık esaslı bir ulus-devlet kurma hedefi, seküler Türk milliyetçiliğinin temel zemini olmuştur.
Cumhuriyet yönetimi, yeni ulusun temelini oluşturacak ideolojik çerçeveyi oluştururken, dinin kamusal alandaki etkisini sınırlama yönünde güçlü adımlar atmıştır. Halifeliğin kaldırılması, şeriat mahkemelerinin lağvedilmesi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitimin laikleştirilmesi ve Latin alfabesine geçiş gibi reformlar, yalnızca devletin sekülerleşmesini değil, aynı zamanda halkın zihinsel dönüşümünü de hedeflemiştir. Bu reformlar, dinin bireysel alanla sınırlandırıldığı, kamusal yaşamda ise seküler değerlerin belirleyici olduğu bir toplum yapısının kurulmasına zemin hazırlamıştır.
Bu süreçte milliyetçilik, sekülerleşme ile birlikte ele alınmış ve din dışı unsurlar üzerinden bir ulusal kimlik kurgulanmaya çalışılmıştır. Tarih ve dil, bu kimliğin inşasında en önemli araçlar haline gelmiştir. Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi gibi kuramsal çabalar, ortak bir geçmiş ve ortak bir dil etrafında ulusun tanımlanmasına hizmet etmiştir. Bu teoriler, yalnızca bilimsel ya da kültürel girişimler değil; aynı zamanda seküler milliyetçiliğin ideolojik altyapısını güçlendiren girişimler olarak işlev görmüştür.
Milliyetçilik anlayışı, dinsel aidiyet yerine tarihsel ve etnik köken vurgusu taşıyan bir çizgiye evrilmiştir. Bu yeni kimlik inşasında “Türklük” kavramı, dinin yerine geçen bir üst kimlik olarak konumlanmış; yurttaşlık esaslı bir milliyetçilik anlayışı ön plana çıkarılmıştır. Ancak bu yurttaşlık, seküler değerlerle tanımlanmış bir yurttaşlıktı. Dini referansların geri planda tutulduğu, bireyin ulusa olan bağlılığının anayasal ve kültürel normlarla belirlendiği bir yapıya geçilmiştir.
Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi kurumlar da bu seküler milliyetçilik anlayışının toplumla buluşturulmasında önemli rol oynamıştır. Bu yapılar aracılığıyla hem laik eğitim yaygınlaştırılmış hem de halkla yeni bir ulusal kültür arasında bağ kurulmuştur. Sanat, edebiyat, tiyatro ve müzik gibi alanlarda da seküler temelli milliyetçi üretimler teşvik edilmiş, bireylerin estetik beğenileri ve kültürel yönelimleri bu doğrultuda şekillendirilmiştir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında geliştirilen bu seküler milliyetçilik anlayışı, hem içeride dinin siyasetten ayrılmasını hem de dışarıda modern bir ulus-devlet olarak tanınmayı kolaylaştırmıştır. Bu yaklaşım, Türkiye’nin Batılılaşma hedefiyle de örtüşmüş; dinin değil, aklın, bilimin ve modern eğitimin merkeze alındığı bir toplum modeli olarak sunulmuştur.
Ancak zamanla bu anlayış, çeşitli eleştirilerle karşılaşmış ve toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkilerle sınanmıştır. Buna rağmen, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının ortaya koyduğu seküler Türk milliyetçiliği modeli, Türkiye’de laiklik ve milliyetçilik arasında kurulan ilişkinin temelini atmış; sonraki dönemlerde yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmelerin şekillenmesinde kalıcı etkiler bırakmıştır.
Sonuç olarak, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında ortaya çıkan seküler milliyetçilik anlayışı, yalnızca bir ideolojik yönelim değil; aynı zamanda bir ulus-devlet inşa projesi olarak değerlendirilmelidir. Bu anlayış, modern, laik ve güçlü bir Türkiye yaratma hedefiyle şekillenmiş ve hem eğitimden hukuka, sanattan tarih anlayışına kadar geniş bir alanda etkisini göstermiştir. Seküler Türk milliyetçiliği, bu yönüyle Cumhuriyet ideolojisinin taşıyıcı sütunlarından biri olmuştur.
- 1980 Sonrası ve Günümüzde Seküler Milliyetçiliğin Dönüşümü
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türkiye, yalnızca siyasal rejim değişikliği yaşamamış; aynı zamanda toplumsal, kültürel ve ideolojik düzeyde köklü bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönüşümün merkezinde ise modern, laik ve ulusal bir kimlik inşa etme çabası yer almıştır. Osmanlı’nın çok milletli, dini esaslara dayalı yapısından koparak homojen, vatandaşlık esaslı bir ulus-devlet kurma hedefi, seküler Türk milliyetçiliğinin temel zemini olmuştur. Cumhuriyet yönetimi, yeni ulusun temelini oluşturacak ideolojik çerçeveyi oluştururken, dinin kamusal alandaki etkisini sınırlama yönünde güçlü adımlar atmıştır. Halifeliğin kaldırılması, şeriat mahkemelerinin lağvedilmesi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitimin laikleştirilmesi ve Latin alfabesine geçiş gibi reformlar, yalnızca devletin sekülerleşmesini değil, aynı zamanda halkın zihinsel dönüşümünü de hedeflemiştir. Bu reformlar, dinin bireysel alanla sınırlandırıldığı, kamusal yaşamda ise seküler değerlerin belirleyici olduğu bir toplum yapısının kurulmasına zemin hazırlamıştır (Özüçetin, Y., & Karakaya, O. K. 2023)
Bu süreçte milliyetçilik, sekülerleşme ile birlikte ele alınmış ve din dışı unsurlar üzerinden bir ulusal kimlik kurgulanmaya çalışılmıştır. Tarih ve dil, bu kimliğin inşasında en önemli araçlar haline gelmiştir. Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi gibi kuramsal çabalar, ortak bir geçmiş ve ortak bir dil etrafında ulusun tanımlanmasına hizmet etmiştir. Bu teoriler, yalnızca bilimsel ya da kültürel girişimler değil; aynı zamanda seküler milliyetçiliğin ideolojik altyapısını güçlendiren girişimler olarak işlev görmüştür. Milliyetçilik anlayışı, dinsel aidiyet yerine tarihsel ve etnik köken vurgusu taşıyan bir çizgiye evrilmiştir. Bu yeni kimlik inşasında “Türklük” kavramı, dinin yerine geçen bir üst kimlik olarak konumlanmış; yurttaşlık esaslı bir milliyetçilik anlayışı ön plana çıkarılmıştır. Ancak bu yurttaşlık, seküler değerlerle tanımlanmış bir yurttaşlıktı. Dini referansların geri planda tutulduğu, bireyin ulusa olan bağlılığının anayasal ve kültürel normlarla belirlendiği bir yapıya geçilmiştir. Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi kurumlar da bu seküler milliyetçilik anlayışının toplumla buluşturulmasında önemli rol oynamıştır. Bu yapılar aracılığıyla hem laik eğitim yaygınlaştırılmış hem de halkla yeni bir ulusal kültür arasında bağ kurulmuştur. Sanat, edebiyat, tiyatro ve müzik gibi alanlarda da seküler temelli milliyetçi üretimler teşvik edilmiş, bireylerin estetik beğenileri ve kültürel yönelimleri bu doğrultuda şekillendirilmiştir (Demir, E. 2023).
Cumhuriyet’in ilk yıllarında geliştirilen bu seküler milliyetçilik anlayışı, hem içeride dinin siyasetten ayrılmasını hem de dışarıda modern bir ulus-devlet olarak tanınmayı kolaylaştırmıştır. Bu yaklaşım, Türkiye’nin Batılılaşma hedefiyle de örtüşmüş; dinin değil, aklın, bilimin ve modern eğitimin merkeze alındığı bir toplum modeli olarak sunulmuştur. Ancak zamanla bu anlayış, çeşitli eleştirilerle karşılaşmış ve toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkilerle sınanmıştır. Buna rağmen, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının ortaya koyduğu seküler Türk milliyetçiliği modeli, Türkiye’de laiklik ve milliyetçilik arasında kurulan ilişkinin temelini atmış; sonraki dönemlerde yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmelerin şekillenmesinde kalıcı etkiler bırakmıştır. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında ortaya çıkan seküler milliyetçilik anlayışı, yalnızca bir ideolojik yönelim değil; aynı zamanda bir ulus-devlet inşa projesi olarak değerlendirilmelidir. Bu anlayış, modern, laik ve güçlü bir Türkiye yaratma hedefiyle şekillenmiş ve hem eğitimden hukuka, sanattan tarih anlayışına kadar geniş bir alanda etkisini göstermiştir. Seküler Türk milliyetçiliği, bu yönüyle Cumhuriyet ideolojisinin taşıyıcı sütunlarından biri olmuştur (BÖLÜKBAŞI, Y. Z., & YÜCEL).
- Seküler Türk Milliyetçiliğine Yönelik Eleştiriler ve Tartışmalar
Seküler Türk milliyetçiliği, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türkiye’nin resmi ideolojisinin temel sütunlarından biri olmuştur. Ancak bu ideolojik yapı, özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren farklı düşünsel çevrelerden gelen çeşitli eleştirilerin odağında yer almıştır. Bu eleştiriler genellikle seküler milliyetçiliğin hem içerdiği dışlayıcı unsurlar hem de halkın inanç dünyasıyla kurduğu mesafeli ilişki üzerinden şekillenmiştir. En sık yöneltilen eleştirilerden biri, seküler milliyetçiliğin homojenleştirici yapısıdır. Bu anlayışta “Türklük”, çoğu zaman etnik ve kültürel çeşitliliği göz ardı eden bir üst kimlik olarak sunulmuş, özellikle Kürt, Alevi ve gayrimüslim topluluklar kendilerini bu kimliğin dışında hissetmiştir. Seküler milliyetçilikte dinin kamusal alandaki rolünün sınırlandırılması, bu grupların hem dini hem de etnik aidiyetleriyle çatışma yaşamasına neden olmuştur. Dolayısıyla bu modelin kapsayıcılığı sorgulanmış, farklı kimliklere yeterince alan açmadığı eleştirisi sıkça dile getirilmiştir (Dinçaslan, M. B. 2023).
Bir diğer eleştiri ise, seküler milliyetçiliğin halkın dinle olan bağını yeterince anlamadan ve dikkate almadan inşa edilmiş olmasıdır. Cumhuriyet’in erken dönem reformları halk nezdinde yeterince içselleştirilmeden hızla uygulanmış, bu durum zamanla “devlet ideolojisi ile halk gerçekliği” arasında bir mesafe oluşmasına yol açmıştır. Seküler kimliğin zorla benimsetildiği düşüncesi, özellikle dini gruplar arasında derin bir güvensizlik yaratmış; bu da ilerleyen yıllarda kimlik temelli çatışmaların zeminini hazırlamıştır. Günümüzde ise bu eleştiriler yeni boyutlar kazanmıştır. Seküler milliyetçiliğin bazı versiyonları, zaman zaman otoriter eğilimlerle ilişkilendirilmiş; farklı düşünce ve inanç gruplarına karşı hoşgörüsüzlük üretmekle suçlanmıştır. Öte yandan, toplumsal değişimlere yeterince uyum sağlayamayan seküler milliyetçilik anlayışlarının genç kuşaklar nezdinde etkisini kaybetmeye başladığı da ileri sürülmektedir. Bu noktada, eleştiriler sadece geçmişteki uygulamalara değil, aynı zamanda bugünkü temsil biçimlerine de yöneliktir. Tüm bu tartışmalar, Türkiye’de seküler Türk milliyetçiliğinin hâlâ yeniden düşünülmeye açık ve dönüşmeye ihtiyaç duyan bir ideolojik yapı olduğunu göstermektedir (Toka, T. 2024).
- Karşılaştırmalı Perspektif: Diğer Ülkelerde Seküler Milliyetçilik
Seküler milliyetçilik, yalnızca Türkiye’ye özgü bir yaklaşım değil; birçok ülkede modernleşme ve ulus-devlet inşa süreçlerinde karşımıza çıkan yaygın bir ideolojik biçimdir. Özellikle dinin siyasal alandan uzaklaştırılması ve ulusal kimliğin daha çok dil, kültür ve tarih gibi seküler unsurlar üzerinden tanımlanması, farklı toplumsal ve siyasal bağlamlarda benzer biçimlerde gelişmiştir. Bu bölümde Fransa, Hindistan ve Meksika gibi ülkelerdeki seküler milliyetçilik pratikleriyle Türkiye’deki deneyim arasındaki benzerlikler ve farklar üzerinde durulacaktır. Fransa, seküler milliyetçiliğin en köklü örneklerinden birini temsil eder. Fransız Devrimi sonrası geliştirilen “laïcité” ilkesi, sadece kilisenin devletten ayrılmasını değil, aynı zamanda kamusal alanın dinî simgelerden ve etkilerden tamamen arındırılmasını hedeflemiştir. Fransız milliyetçiliği, dini değil; vatandaşlık temelinde tanımlanmış ortak değerleri ve dili esas alarak ulusal kimliği inşa etmiştir. Bu yönüyle Türkiye’deki Cumhuriyet dönemi uygulamalarıyla büyük paralellik taşır. Ancak Fransa’da sekülerlik daha sert bir toplumsal denetim aracı haline gelirken, Türkiye’de sekülerlik çoğu zaman devlet otoritesinin bir dayatması olarak algılanmıştır (Kuru, A. T., & Babaoğlu, E. Ç. 2011)
Hindistan ise çok dinli ve çok etnikli yapısına rağmen laiklik ilkesini anayasal düzeye taşımış, Hindistan milliyetçiliğini din-dışı bir kimlik üzerinden tanımlamaya çalışmıştır. Ancak zaman içinde bu seküler kimlik, Hindu milliyetçiliğinin yükselişiyle sarsılmıştır. Hindistan örneği, seküler milliyetçiliğin, çoğulculuk zemininde ne kadar kırılgan olabileceğini ve din temelli politikaların milliyetçi zemini nasıl dönüştürebileceğini göstermektedir. Bu durum, Türkiye’de seküler milliyetçiliğin İslami referanslarla çatıştığı dönemlerle kıyaslanabilir. Meksika’da ise seküler milliyetçilik, 20. yüzyıl başlarında gerçekleşen devrim sonrası şekillenmiş ve dinin kamusal etkisi büyük ölçüde sınırlandırılmıştır. Meksika milliyetçiliği, özellikle kırsal halkı dönüştürmeyi amaçlayan eğitim reformları ve kültürel politikalarla seküler bir ulus yaratma hedefi gütmüştür. Bu durum, Türkiye’de Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi kurumlarla yürütülen seküler kültür politikalarını anımsatır. Bu karşılaştırmalar, seküler milliyetçiliğin farklı ülkelerde benzer hedeflerle doğmasına rağmen, uygulanış biçimlerinin tarihsel, kültürel ve siyasal bağlama göre değiştiğini göstermektedir. Türkiye’nin deneyimi, bu küresel örnekler içinde kendine özgü bir yer edinmekle birlikte, ortak sorunları ve tartışmaları da paylaşmaktadır. Bu nedenle seküler milliyetçilik, sadece yerel değil, aynı zamanda küresel ölçekte değerlendirilmeye açık bir siyasal-toplumsal fenomendir (Alba, R. 2013).
- Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye’de sekülerizm ile milliyetçilik arasındaki ilişki, yalnızca Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına özgü bir ideolojik tercih değil; aynı zamanda modernleşme sürecinin yönünü belirleyen temel bir eksen olmuştur. Seküler Türk milliyetçiliği, ulus-devletin inşasında dini referanslardan uzak, kültürel ve tarihsel temelli bir kimlik üretme çabasıyla şekillenmiştir. Bu yönüyle hem toplumu dönüştürmeyi hedeflemiş hem de yeni bir yurttaşlık anlayışı inşa etmeye çalışmıştır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte yaşanan siyasal ve toplumsal dönüşümler, seküler milliyetçilik anlayışının zeminini hazırlamış; eğitimden hukuka, kültür politikalarından dil reformlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede bu anlayışın izleri görülmüştür. Atatürk devrimleri ile birlikte, dinin kamusal alan üzerindeki etkisi sınırlanmış ve bu sınırlandırma, ulusal kimliğin din-dışı temeller üzerinde kurulmasına olanak sağlamıştır.
Ancak zamanla, bu seküler milliyetçilik anlayışı farklı toplumsal kesimlerce eleştirilmiş, özellikle dinsel kimliklerin kamusal görünürlüğünün artmasıyla birlikte bu ideolojik çerçeveye yönelik tartışmalar daha da yoğunlaşmıştır. Seküler milliyetçiliğin kapsayıcı olup olmadığı, etnik ve dini çeşitliliği ne ölçüde dikkate aldığı ve halkın değer dünyasıyla ne derece örtüştüğü gibi sorular, bu çerçevenin yeniden değerlendirilmesini gündeme getirmiştir.
Karşılaştırmalı bakış açısıyla değerlendirildiğinde, seküler milliyetçiliğin yalnızca Türkiye’ye özgü olmadığı, benzer modernleşme deneyimleri yaşayan birçok ülkede farklı biçimlerde ortaya çıktığı görülmektedir. Fransa, Hindistan ve Meksika gibi ülkelerde yaşanan benzer deneyimler, bu modelin evrensel yönlerini ortaya koyarken; Türkiye’nin kendine özgü toplumsal yapısı ve tarihsel geçmişi, seküler milliyetçiliğin burada aldığı biçimi benzersiz kılmaktadır.
Sonuç olarak, seküler Türk milliyetçiliği, Türkiye’nin modernleşme tarihinin önemli yapı taşlarından biridir. Ancak toplumsal dönüşüm devam ettikçe bu anlayışın da güncellenmesi, eleştirel olarak yeniden değerlendirilmesi ve daha kapsayıcı bir kimlik tahayyülüyle bütünleştirilmesi gerekmektedir. Gelecekte hem laiklik ilkesinin korunması hem de farklı kimliklerle uyumlu bir milliyetçilik anlayışının geliştirilmesi, Türkiye’nin toplumsal barışı ve demokratik istikrarı açısından hayati önemdedir.
Kaynakça
Ünlü, S. (2024). Seküler akılla dindar akıl arasında milliyetçilik (Türkiye perspektifi). NOSYON: Uluslararası Toplum ve Kültür Çalışmaları Dergisi, (13), 119-130.
Şen, A. (2018). Müfredata Hâkimiyet Mücadelesi: Seküler-Milliyetçiliğe Karşı Muhafazakâr-Milliyetçilik. Mülkiye Dergisi, 42(3), 321-345.
Gişi, E. (2015). Laiklik kavramının kronolojik evrimi. The Journal of Europe-Middle East Social Science Studies, 1(1), 1-13.
Yaşli, F. (2023). “Hudut Namustur”: Seküler-Popülist Milliyetçiliğin İzinde. Fiscaoeconomia, 7(3), 2636-2671.
Aslan, S., & Alkış, M. (2015). Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişte Türkiye’nin modernleşme süreci: laikleşme ve ulusal kimlik inşası. Akademik Yaklaşımlar Dergisi, 6(1), 18-33.
Yaşar, N., & Asal, U. Y. (2022). OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E GEÇİŞTE MODERNLEŞMEDE YAŞANAN DEĞİŞİM VE SÜREKLİLİKLER. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 21(43), 605-629.
ŞAN, M. K. Sekülerleşme Karşısında Türkiye Gerçeği. Tezkire Dergisi, 1(1), 1–20.
Özüçetin, Y., & Karakaya, O. K. (2023). Cumhuriyet dönemi Türk modernleşmesinde milliyetçiliğin işlevi. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 25(100. Yılında Cumhuriyet Özel Sayısı), 29-51.
Demir, E. (2023). Modernleşme Bağlamında Osmanlı’dan Günümüze Türk Milliyetçiliğinin Gelişim ve Dönüşümü. Akademik Tarih ve Araştırmalar Dergisi, 6(9), 96-143.
BÖLÜKBAŞI, Y. Z., & YÜCEL, G. CUMHURİYETİN ÖTEKİSİ OLARAK GELENEKSEL MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK OCAKLARININ KAPATILMASI. Dergisi, (26), 1–15.
Toka, T. (2024). Babanzâde Ahmet Naim’in Milliyetçilik Eleştirisi: İslâm’da Da’vâ-yı Kavmiyyet Özelinde Bir İnceleme. ETÜT Dergisi, (8), 45-58.
Dinçaslan, M. B. (2023). Seküler Milliyetçilik: 21. Yüzyılda Türk Milliyetçiliğinin Teorisi. Yenisey Kitap, 1(1), 35–55.
Kuru, A. T., & Babaoğlu, E. Ç. (2011). Pasif ve dışlayıcı laiklik: ABD, Fransa ve Türkiye. İstanbul Bilgi Üniversitesi ,6(2) 43-70.
Alba, R. (2013). NET VE BULANIK SINIRLAR: FRANSA, ALMANYA VE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNDE İKİNCİ NESİL ASİMİLE VE DIŞLANMASI. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6(1), 87-111.
Furkan Çinçik
Latest posts by Furkan Çinçik (see all)
- Türkiye’de Sekülerizm: Seküler Türk Milliyetçiliği Üzerine Bir İnceleme - 13 Haziran 2025
- TÜRKLERDE RENKLERİN SİYASİ VE KÜLTÜREL ANLAMI - 14 Nisan 2025
- Ziya Gökalp’in Türklerde Ahlak Makalesi Üzerine İnceleme - 18 Aralık 2024
- TANZİMATTAN CUMHURİYETE: AYDINLANMADA TÜRK KADINININ ROLÜ - 16 Kasım 2024
- TÜRK HALK MASALLARINDA HAYVAN MOTİFLERİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME - 13 Ekim 2024