Tarihte büyük ve önemli hakanlar kadar onları yetiştiren ve mühim görevleri üstlenen vezirlerde tarihe damgasını vurmuştur. Türk tarihinin en ihtişamlı dönemlerinden olan Selçuklu Dönemi de büyük hakanlar ve vezirleriyle Türk tarihine altın harflerle yazılmıştır. Selçuklu Devrinde devlet adamı deyince akla ilk olarak büyük vezir Nizamülmülk gelmektedir. Gerçek adı Ebu Ali Kıvamuddin Hasan b. Ali b. İshak et Tusi olan meşhur vezir Nizamülmülk 10 Nisan 1018 senesinde Horasan’ın kültür yuvası olan Tus şehrinin Nukan kasabasında hayata geldi. Nizamülmülk’ün babası Ali bin İshak, Türk devleti olan Gazneliler Devleti’nin Tus şehri memuru ve Nukan kasabasının beylerindendir. Küçük Hasan’ın annesi Hasan daha çok küçükken ölmüştür. Babası Ali bin İshak, cömert ve eğitime önem veren biriydi. Oğlu Hasan’ın iyi bir eğitim almasına çok gayret etmiştir. O dönemlerde eğitim almak çok zor ve masraflıydı. Okuma ve yazma öğrenmek, belirli konularda uzmanlaşmak hayaldi. Bu hayali maddi durumu iyi olan ve çalışkan olan çocuklar gerçekleştiriyordu. Bu hayali gerçekleştirenlerden biri de ileride büyük bir vezir olacak olan Hasan idi.

Hasan’daki cevheri hocaları fark etmiş ve Hasan o dönemin geleneksel eğitim ve öğretim kısmını başarılı bir şekilde tamamlamıştır. Her geçen vakitte kendisini geliştirmekte, kendine özgü fikirler ortaya koymaktaydı. Yaşı büyüdükçe ilim-irfana olan ilgisi çoğalıyor ve doğduğu toprakların ilim yuvaları onu tatmin etmiyordu. Bu sebeple İslam coğrafyasının çeşitli ilim ve kültür memleketlerine ders almaya gitmiştir. Önce Halep’te olan Ebu’l Feth Abdullah b. İsmail el Halebi’den hadis dersleri alarak buradan Isfahan’a gitti ve burada Muhammed b. Ali b. Muhammed’den dersler aldı. Bir başka ilim yuvası olan Nişabur’a giderek dönemin popüler ilim adamlarından olan Abdülkerim b. Hevazin el-Kuşeyri’den dersler aldı. Daha sonra Bağdat’ta Ebu’l-Hattab b. Batr’dan dersler alarak ilim hayatında önemli bir mesafe katetti. Hasan, öbür taraftan devrin popüler şairlerinin sohbet ortamlarına katıldı ve yazma ve hitabet konusunda ileri seviyelere erişti.

Genç Hasan, memleket memleket gezerek heybesini önce ahlak, sonra da bilgi ile doldurduktan sonra memleketine döndü. Bu dönemde Horasan bölgesi Gazneliler’in toprağıydı. Bölgeyi yönetmesi için Ebu’l Fazl adında bir vali atanmış idi. Hasan ve babası Ali b. İshak valinin yanında çalışmaya başladılar. O vakitlerde Horasan bölgesi, yıldızı parlayan ve bölgeye yeni yeni yerleşen Selçuklular ve bölgenin hâkimi olan Gazneliler arasında rekabete söz konusu oluyordu. Bu rekabet kısa bir süre sonra savaşa dönüştü ve 1035 de Nesa sonra da 1038 Serahs savaşında iki güç karşı karşıya geldi. İki Türk gücü arasında 1040 yılında Dandanakan’da büyük bir meydan muharebesi meydana geldi. Gazneliler savaşın sonucunda mağlup, Selçuklular ise hem galip oldu hem de devlet kurdu. Horasan artık Selçuk oğullarının hâkimiyetinde idi. Bu olaylar olurken, Hasan ve babası yeni idarenin nasıl bir yol izleyeceğini bilmediği için Tus’tan ayrılarak Gazne’ye gittiler. O vakitlerde devlet işlerinde görev yapacak ve yetişmiş elemana ihtiyaç vardı. Bu sebeple Selçuklular, eski Gazneli memur ve amirlere yeni kurdukları devlette görev almaları için teklifte bulundu. Tek bir şart vardı, görevlerini iyi yapmaları ve sadık olmalarıydı. Bu teklifi iyi değerlendiren Hasan ve babası Selçukluların hizmetine girdi ve Sultan Tuğrul’un ağabeyi olan Çağrı Bey’in Belh Valisi olan İbn Şadan’ın hizmetinde çalışmaya başladılar. İbn Şadan, iyi bir idareciydi fakat servet ve paraya adeta tapıyordu ve çok cimri bir kimseydi. Devlet yönetiminde bulunan biri için yakışmayan davranışlar sergilemesi başta Hasan olmak üzere diğer insanlar için de çekilmez bir çile haline gelmişti. Bu davranışlara daha fazla dayanamayan Hasan, Belh’ten kaçtı ve Merv şehrine gitti.

Merv, Horasan hâkimi Çağrı Bey tarafından yönetiliyordu. Çağrı Bey, adil oluşu, kahramanlı ve cesareti ile tanınıyordu. Cenk meydanlarında gösterdiği büyük kahramanlıklarla şöhret elde etmişti. Hasan, Çağrı Bey’in adaletine inanıyor ve güveniyordu ve Merv’e ayak basar basmaz Çağrı Bey’in huzuruna çıktı. Babası ve kendi durumundan bahsetti sonra İbn Şadan’dan bahsetti. Çağrı Bey, Hasan’ı dikkatlice dinledi ve Hasan’ın iyi, zeki ve dürüst biri olduğuna kanaat getirdi. Çağrı Bey düşündü, taşındı ve Hasan’ı kendi hizmetine almaya karar kıldı. İleride Türk tarihine damgasını vuracak olan genç melik Alp Arslan’ı huzuruna çağırdı. Ve şöyle dedi” Oğul, bu adam senin hocandır. Benden sonra onu baba bil ve sözüne kulak ver.” demiştir. Ve Türk tarihinin iki önemli şahsiyetinin hikâyesi böylece başlamış oldu. Melik Alp Arslan cesaretli oluşu, askeri konulardaki meziyetleri ve adil biri olması sebebiyle adeta babasının bire bir kopyasıydı. Nizamülmülk, Alp Arslan’ın atabeyliğine getirildiği andan itibaren genç melikin daha iyi eğitim alması ve kendisini geliştirmesi için gayret etti. Komutanlık yetenekleri haricinde çeşitli bilimler ve devlet yönetimi konusunda katkılarda bulundu. Alp Arslan ve Nizamülmülk arasında ki ilişki o derece gelişti ki Alp Arslan her konu hakkında atabeğine başvuruyordu. Nizamülmülk, geleceğe yönelik projelerin alt yapısını hazırlıyor ve Alp Arslan’ın ufkunu açıyordu. Alp Arslan’ı cihan sultanlığına hazırlıyordu. Selçuklu hanedanının bilge çınarı ve yaşlı kurdu Çağrı Bey 1059 yılında uçmağa vardı. Çağrı Bey’in vefatından sonra Horasan meliki olan Alp Arslan, bölgeyi başarılı bir şekilde yönetti.

1063 yılında diğer bilge çınar olan Sultan Tuğrul Bey uçmağa vardı. Türk devletlerinde hakan öldükten sonra tahta kimin sahip olacağı yaşanan mücadeleler sonucunda belli olurdu. Bunun sebebi ise devleti yönetme yetkisi, hanedan mensuplarına Tanrı aracılığı ile verilirdi ve bu yetki “kut” ismini alırdı. Bu sebeple tüm hanedan mensuplarının Kut’a sahip olma hakkı vardır. Tahta kimin sahip olacağı ilahi takdire bırakılır ve veliaht tayini yapılmazdı. Hanedan mensupları birbiriyle mücadele eder ve galip gelen Kut’a layık olduğunu göstererek tahtın sahibi olurdu. Sultan Tuğrul Bey’in vefatı üzerine Selçuklu tahtı için bir mücadele gündeme geldi. Alp Arslan’ın kardeşi, en küçük şehzade olan ve Tuğrul Bey’in üvey evladı Süleyman vezir Amidülmülk Kündüri’nin çabaları neticesinde veliaht oldu. Tuğrul Bey’in ölümünden sonra veliaht olan Süleyman vezir Amidülmülk tarafından tahta çıkarıldı ama şöyle bir sorun vardı Süleyman sultanlık vasıflarını taşımayan, silik bir karakterdi. Kimse Süleyman’a “Kut” verildiğine inanmıyordu. Alp Arslan harekete geçmeye karar verdi ama tahtın talibi bir tek o değildi. Ağabeyi Kavurd, amcası Musa İnanç Yabgu, amcası ve babasının amcaları olan Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış da harekete geçmişlerdi.

Şüphesiz Alp Arslan’ın en büyük rakibi Kutalmış’tı. Kutalmış, devlete karşı küsmüş olan Türkmenleri yanına çekerek ordusunu güçlendirmiş doğruca başkent Rey’e gidip başkenti kuşatmıştır. Kuşatma nedeniyle zor durumda kalan vezir Künduri, Kutalmış’a karşı Alp Arslan’ı desteklemiştir. Rey’i kuşatan Kutalmış, doğudan yaklaşan Alp Arslan ile Rey kuvvetleri arasında sıkışıp kalmamak için kuşatmayı kaldırıp doğuya doğru yönelip Girdkuh kalesine sığındı. Savaş artık kaçınılmaz olmuştu ama Kutalmış savaşmak istemiyordu. Çünkü astroloji bildiği için yıldızlara bakmış ve savaş zamanının kendisi için uygun olmadığına karar kılmıştı. Alp Arslan’ın ordusun geçtiği çorak araziye su akıtarak orduyu bataklığa sapladı. Ama Alp Arslan’ın komutanları Alp Arslan’a savaşmak konusunda moral ve güç vererek savaşa girdiler. Alp Arslan’ın askerleri bataklıktan çıkar çıkmaz şiddetle Kutalmış’ın ordusuna saldırdılar. Bu savaş sonucunda Kutalmış mağlup Alp Arslan galip olmuştu. Kutalmış bir rivayete göre savaş sırasında atından düşerek diğerine göre ise aldığı yaralardan dolayı ölmüştü. Böylece Alp Arslan rakiplerini bertaraf ederek galip bir şekilde başkent Rey’e gelerek 29 Aralık 1063 tarihinde bir ziyafet düzenleyerek Selçukluların ikinci sultanı olduğu ilan ediyordu.

Sultan önce amcasının veziri Amidülmülk’ü kendi veziri olarak görevinde devam ettirdi. Sonradan yaptığı bazı icraatlar hoşuna gitmedi ve Nizamülmülk de Kündüri hakkında faaliyetlere başlayınca sultan daha fazla dayanamayarak Künduri’yi görevinden aldı. Yerine Atabegi ve adeta babası yerine koyduğu Nizamülmülk’ü vezir olarak atadı. Sultan’ın ilk seferi Gürcistan, Ermenistan ve Doğu Anadolu’yu içine alan bölgeye yapılacaktı. Bu sefer aynı zamanda kendi ispat etme seferi olması sebebiyle çok önemliydi. Sultan’ın bu seferdeki en önemli fethi Hristiyanların 1001 kliseli şehir dedikleri Ani’yi fetih etmesidir. Sultan’a bu fetih sebebiyle halife tarafından Fetihlerin Babası unvanı verilmiştir. Sultan’ı en çok uğraştıran meselelerden biri de ağabeyi Kavurd’un isyanlarıydı. Sultan ağabeyinin iki isyanına da bastırıp ağabeyinin canını bağışlamıştır. Bizans Kralı Konstantin X Dukas’ın ölümünden sonra tahta geçen Roman Diogenes uzun süredir alınan mağlubiyetleri unutturmak ve kendini kanıtlamak için yeni bir hedef seçmişti Anadolu’daki Selçuklular. İmparator 1068 ve 1069 yılında iki kere Selçuklulara karşı sefer düzenledi ama istediği sonucu bir türlü elde edemedi. Artık bu sorunu kökten çözmek istiyordu üç koldan hareket eden Bizans kuvvetlerinin tek bir hedefleri vardı Türkleri Anadolu’dan atmak. Bu yüzden harekat üssü olarak Ahlat seçilerek iş kökünden halledilecekti. Bu sırada sultan Alp Arslan hedef olarak Mısır’a yöneliyordu. Çünkü Şii Fatimilerini ortadan kaldırarak Şii tehlikesinden kurtulacaktı. Sultan Mısır’a gitmek istiyordu fakat gidemedi. Sultan Urfa’yı kuşattı ama işler istediği gibi gitmedi Urfa henüz alınamamıştı. Sultan mancınık ve diğer kuşatma silahlarını devreye soktu. Durumun kötüye gittiğini anlayan halk, Sultan’a kuşatmayı kaldırması karşılığında 50 bin altın teklif ettiler Sultan kabul etti ama kuşatmayı tamamen kaldırmadı sadece hafifletti. Halk tamamen kuşatmanın kalkmadığı takdirde parayı ödemeyeceklerini bildirdiler. İstekleri yerine getirilmesine rağmen sözlerini tutmadılar ve şehri savunmaya devam ettiler. Otuz gündür Urfa önlerinde olan ordu yiyecek bahanesi ile huzursuzluk çıkarmaya başladı ve kuşatma kaldırıldı.

1070 yılını hazırlıkla geçiren imparatorun tek hedefi Türkleri Anadolu’dan atmak ve geri yurtlarına göndermekti. Kesin bir sonuç elde etmek isteyen İmparator, güçlü Bizans ordusuna Peçenek, Uz, Bulgar gibi topluluklardan takviye yaparak ordusunu 100­/200 bin arasına çıkardı. Sultan Alp Arslan ise Mısır’a doğru ilerlemeye başlamıştı ama Bizans elçisin getirdiği haber ile geri dönmek zorunda kalmıştı. İmparatorla barış yapmak isteyen sultan halifenin elçisini Bizans ordugahına gönderdi. Ama elçilere kibar davranılmadı. İmparator: Ben buraya çok para sarf etmek suretiyle geldim geri nasıl dönerim? Barış ancak Rey’de yapılabilir dedi. Ve peşinden Isfahan mı daha güzel,  yoksa Hemedan mı? diye sormuştu. Elçi bunun üzerine cevap olarak Ishafan dedi. Bu cevap üzerine imparator: Biz Isfahan’da kışlar, atlarımızı da Hemedan’a göndeririz demişti. Elçi bu cevaba karşılık: Atlarınız Hemedan’da kışlayabilir ama sizin nerede kışlayacağınızı bilemem dedi. Artık savaş çanları çalmaya başlamıştı.

Sultan Alp Arslan ve ordusu bu Cuma gününde Bizans ordusunu Türkün gücüyle ezip savaştan galip olarak ayrıldılar. Artık Anadolu da yeni bir dönem başlıyordu Sultan komutanlarına, bundan sonra aslan yavruları gibi olun ve bütün memleketleri kartallar gibi süratle geçin diye seslenmiş ve her kim ki bundan sonra Anadolu da bir yer fetheder, orası onun ve çocuklarınındır demişti. Sultan’ın son seferi Karahanlılar ve Gazneliler üzerine olacaktı. Sultan Karahanlılar üzerine yürümeye karar vermiş ve büyük bir orduyla Ceyhun’u geçen Sultan, Buhara yakınlarındaki Berzem kalesine geldi. Yusuf el Harezmi idaresinde bulunan kaledekiler Sultan’a itaat bildirmemişti. Hemen kuşatılan kale alındı ve Yusuf el Harezmî Sultan’ın huzuruna getirildi. Kale muhafızı önceden sakladığı bıçağını çıkartarak Sultan’a saldırdı. Bıçağını Sultan Alp Arslan’a saplamayı başarmıştı. Muhafız hemen öldürüldü ama Sultan ağır yaralanmıştı durumu ciddiydi. Türk tarihinin bu büyük hükümdarı, yaralandıktan dört gün sonra, 24 Kasım 1072 tarihinde vefat etti. Cenazesi derhal Merv’e götürülerek babasının yanına defnedildi. Bu dünyadan büyük bir hükümdar Sultan Alp Arslan geçmişti.

Sultan Alp Arslan’ın şehit olmasından sonra tahta veliaht olan 18 yaşındaki Melikşah, büyük vezir Nizamülmülk tarafından tahta oturtuldu. Genç yaşta tahta geçen Melikşah’a karşı ilk isyan amcası Kavurd Bey tarafından geldi. Kavurd sultanlığa daha çok yakışacağını düşünüyordu ama Kavurd’un isyanı boşa çıktı ve Kavurd Bey zehirlenerek öldürüldü. Sultan Melikşah, sultanlığının ilk evresinde büyük bir beladan kurtulmuş oldu. Nizamülmülk, çabaları ve başarıları neticesinde devlet yönetiminde daha etkili söz sahibi oldu. Sultan Melikşah’ın, Nizamülmük’e olan güveni tamdı ve bütün ülke ve devlet meselelerini ona bıraktı. Sultan Melikşah döneminde birçok fetihler ve askeri faaliyetler yürütüldü. Bu dönem Selçuklu Devleti’nin hem maddi hem de askeri dönemde en parlak dönemi olmuştur. Nizamülmülk bu dönemde devlet yönetiminde etkin rol oynadığı için devletin işleyiş biçiminde de yeniliklere imza attı. Devlet kurum ve kuruluşları etkin bir biçimde işledi. Halka karşı adil, zulüm ve şiddetin olmadığı bir ortam oluşturuldu. Güzel giden şeylerin yanında kötü giden şeylerde vardı. Tehlikeli ve zehirli faaliyetler yürüten Hasan Sabbah ve Batıni Hareketi, Sultan Melikşah döneminde güç kazandı. Sultan Melikşah ve bilge vezir Nizamülmülk bu tehlikeli faaliyetlere karşı Selçuklu Devleti’ni ve İslam alemini korumaya çalışmışlar ama bu örgütle tam anlamda mücadele edilememiştir.

Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Batıniler tarafından propagandaya maruz kalıyor diğer taraftan da saray içindeki siyasi rakipleri tarafından okların hedefi oluyordu. Okların hedefi olmasının nedeni menfaat ve çıkar yollarını kapatmasıydı. Sultan Melikşah yapılan asılsız propagandalara kanmamıştır ama atabeği ile arasının açılmasının sebebi Nizamülmülk’ün devlet içinde çok güçlü olması ve Sultan’ın artık kendisine rakip görmesiydi. Nizamülmülk hakkında propaganda ve fitne yayanların başında Batınilerle iş birliği içerisinde olan Tacülmülk vardı. Tacülmülk’ün amacı bilge vezirin yerine geçmekti. Bilge vezir 29 senedir vezirlik görevini üstlenmişti ama hakkındaki ithamların arttığını duydukça çok üzülüyor ve rahatsızlık duyuyordu. Artık sultan ile vezir arasında ipler kopma noktasına gelmişti.  O zamana kadar bilgece sözlerle Sultan Melikşah’ı sakinleştiren Nizamülmülk bu defa sert bir üslupla, yaptığı iyilikleri ve hizmetleri sultana hatırlatıp kendisini vezirlikten azlettiği takdirde tacının ve devletinin yok olacağını söylemiştir. Bu olayın ardından Sultan Melikşah, Nizamülmülk, Terken Hatun, Tacülmülk ve diğer devlet adamlarıyla birlikte İsfahan’dan Bağdat’a hareket etti. Nihavend yakınlarındaki Suhne adlı köyde konakladıkları sırada Nizamülmülk, Ebu Tahir-i Erranı isimli bir batıni fedaisi tarafından 14 Ekim 1092’de öldürüldü. Cenazesi İsfahan’a götürülerek buradaki türbesine defnedildi. Bilge vezirin vefatından sonra devlet eski ihtişamlı günlerine dönemedi. Güçlü ve sağlıklı olan Sultan Melikşah 38 yaşında Bağdat’ta vefat etti.

Nizamülmülk görev bilinci olan, adil, cesaretli ve yerinde ve doğru kararlar alan biriydi. Liyakate çok önem verirdi. İşin ehli kimse o görevi ona verirdi. Türk ve İslam ögelerini birleştirerek İkta sistemini geliştirmiştir. İkta sistemini uygulayarak devleti hem maddi ve idari yükten kurtarmış hem de devlet hazinesinden para çıkmadan düzenli bir ordu tertip ederek devleti askeri bir karaktere dönüştürmüştür. Bu sistemle beraber Selçuklu ordusu yalnızca o dönemde değil Orta Çağ içinde en güçlü ordulardan biri haline gelmiştir. Büyük Vezir, Selçuklu Devleti’nin divan ve saray teşkilatını oluşturmuş ve İslam’a uygun mahkemeler oluşturmuştur. Bir diğer önemli faaliyeti ise kurmuş olduğu Nizamiye Medreseleridir. Bu sebeple yeni tarzda, plan ve program ışığında Nizamiye Medreseleri ortaya çıkmıştır. Nizamiye Medreselerinde günümüzde olan hukuk, edebiyat, ilahiyat, siyasal bilgiler ve az da olsa fen bilgileri dersleri ve Kuran başta olmak üzere İslami dersler verilmiştir. Bilge Vezirin mühim eseri olan ‘’Siyasetname’’ Siyer’ül mülük veyahut Nasihat’ül mülük isimleriyle de bilinmektedir. Nizamülmülk bu eserinde, Sultan’a nasihat vermekle kalmayıp, sisteme faydalı olabilecek çeşitli fikirler beyan ediyordu. Devletin işleyiş biçimi, sultanın halk ile ilişkisi, bürokraside aksaklık olması halinde alınması gereken tedbirler gibi benzer ve çeşitli konular üzerine yoğunlaşmıştır. Nizamülmülk’e göre sultan iyi huylu, güzel yüzlü, adaletli, cesur ve merhametli olmalıdır. Sultan verdiği sözü yerine getiren, ilim adamlarına değer veren, fakir ve garipleri koruyup kollamalıdır. Sultan ibadetlerini eksiksiz yerine getiren dindar biri olmalıdır.

Nizamülmülk’e göre ancak dindar bir sultan bu felaketleri önleyebilirdi. Bilge Vezirin devlet anlayışı sosyal devlet ve devletin ve sultanın halk tarafından baba gibi görülmesidir. Devlet otoritesinin sağlam olması için ülkenin her tarafından sultana bağlı istihbarat ağının olması gerekmektedir bu sayede devlet her kişiden haberdar olmaktadır. Nizamülmülk işin ehline verilmesi gerektiğini ve devlet görevlilerinin halkla iyi geçinmesi ve adil olmasını öğütlemektedir. Nizamülmülk kadınların devlet işlerinden uzak durması gerektiğini onların toplumdaki temel görevlerinin ahlaklı nesil yetiştirmek olduğu, kadınların asil oldukları müddetçe takdire şayan olacağı, örtünüp ırzlarını korudukça da beğeni kazanacakları fikrindedir. Liyakat, Nizamülmülk için en önemli ilkeydi çünkü devlet yönetiminin temeli ve adaletin kalıcı olarak sürdürülebilir olması için liyakat olmazsa olmazdır. Bilge vezir Nizamülmülk 30 yıl boyunca verilen her görevi başarılı bir şekilde yürütmüştür. Nizamülmülk gerek yaşamı gerekse devlet yönetimindeki fikir ve görüşleriyle örnek bir devlet adamı portesi çizmektedir. Günümüzde bile fikirleri geçerliliğini yitirmeyen uygulanabilir tavsiyeleri ile önemli bir siyaset teorisidir.

2023 Türkiye’sinde dahi bu fikirlerin çoğu modernize edilerek uygulanabilir özellikle son 20 senedir kaybedilen devlet adamı portresi, adalet, liyakat gibi devlet yönetiminin temel prensiplerini uygulamaya koymak gerekmektedir. Son olarak farklı toplumların kültürlerini benimsemek yerine, Türk Kültürü ve Türk Tarihinden kıymetli ve mühim şahsiyetlerden ve Türk Medeniyetinden yararlanıp adil, liyakatli, akıl ve bilimin ışığında giden bir Türkiye inşa etmeliyiz.

 

 

 

 

KAYNAKÇA

TUNÇ Ahmet, ÇARKIT Merve NİZAMÜLMÜLK’ÜN TÜRK-İSLAM YÖNETİM GELENEĞİNE YAPTIĞI KATKILAR 2019 (E.T 12.04.2023)

PİYADEOĞLU Cihan, BÜYÜK SELÇUKLULAR Kronik Kitap (E.T 12.04.2023)

PİYADEOĞLU Cihan, İNSANLIĞIN SIĞINAĞI: ALP ARSLAN, Erdem Yayınları (E.T 12.04.2023)

GÖKSU Erkan, SELÇUKLULAR, Kronik Kitap (E.T 12.04.2023)

MERÇİL ERDOĞAN, BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ, Bilge Kültür Sanat Yayınları (E.T 12.04.2023)

http://isamveri.org/pdfdrg/D00064/2022_1/2022_1_KORKUTS.pdf (E.T 12.04.2023)

http://uu245-211.uludag.edu.tr/bitstream/11452/7743/1/Furkan%20KAYA.pdf (E.T 12.04.2023)

https://kitap.tyb.org.tr/kitap/nizamulmulk.pdf (E.T 12.04.2023)

https://islamansiklopedisi.org.tr/nizamulmulk (E.T 12.04.2023)

https://www.fikriyat.com/galeri/tarih/nizamulmulkten-devlet-yonetimi-konusunda-tavsiyeler/3 (E.T 12.04.2023)

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Emir Şahin

Emir Şahin, 2004 doğumlu , Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İngilizce Ekonomi Bölümü öğrencisi. Türklük üzerine okur araştırır ve yazmaya başladı.