Türkler adeta at üzerinde doğmuşlardır yerde yürümesini bilmezler.

Mit genel olarak kutsalı, evrenin insanın nasıl yaratıldığı bu forma nasıl geldiğini anlatan “dinsel” söylemdir. Mit kelimesinin Türkçe’de bir diğer kullanımı efsanedir. Fransızca mythe kelimesinden alıntıdır. Fransızca sözcük ise Yunanca mithos/muthos kelimesinden alıntıdır. Şemsettin Sami batıl inanç olarak görürken Platon gibi ilk dönem filozofları ise insanları yoldan saptırdığını düşünerek karşı çıkmıştır.  Erken dönem insanları doğayı algılarken buna bir fantastik mana yüklese de dini kitapların ortaya çıkmasıyla bunun ehemmiyeti yitirilmiştir.

Mitoloji yalnızca dini bir anlatı olarak kalmaz aynı zamanda o toplumun sosyo-kültürel yapısı hakkında da bizlere bilgi vermektedir. Mitolojideki unsurlar coğrafi konumla da belirli bir seviyeye gelmiş oldu. Örneğin Orta Asya’da kayın ağacının çok olması onu kutsal saymaya ön ayak olmuş ve kayın ağacında olduğu gibi diğer tüm ağaçlara da kutsiyet vermişlerdi. Coğrafyanın dağlık olması Türklerin dağa da kutsiyet vermesine sebep olmuştu.  Ölülerini yüksek tepelere gömmeleri, şehir planında kağanın çadırı için tümsek oluşturmaları, Tanrılarına yakarmak için dağa çıkmaları bunlara örnektir. Hatta rahmetli Nevzat Köseoğlu’ndan okuduğumuza göre Karadeniz insanının ibadethanelerini dağların tepesindeydi çünkü onlar Tanrılarına yakın olmak için yüksek noktalara yapıyordu. Aynı özünde olanı günümüze getirmişlerdi.

Büyük bir dağ yükselir, on iki gök katından
Dağda bir kayın vardı, yaprakları altından
Kayının altındaysa, küçük bir çukur vardı
Bir karış bile değil, o kadar yüzlek ve dardı
Bu çukur hep doluydu, kutsal hayat suyuyla
İçen ölmez olurdu, ebedi bir duyuyla

Türk mitolojisi de Türk milletinin kutsallık atfettiği tüm ögelerin, kültürel yargılarının, yaşayış biçimi hakkında bilgi aldığımız bütünün ismidir. Kültürel ve sosyal temalara çok sık rastlamaktayız. Kültürel olarak edindiğimiz bilgiler arasında doğaya verilen saygı da yer almaktadır. Doğada yaşayan tüm canlıların ayrı birer kutsiyeti vardı.  Bu yazımızda o kutsiyet sahiplerinden biri olan at ile ilgili bilgi paylaşmaya gayret edeceğiz.

Türkler at üstünde doğmuştur yürümesini bilmezler.

Görsel internet ortamından alınmıştır.)

Türk’ün kültüründe önemli yeri olan at, Yunt, Yabu veya Yılkı (Cılkı) olarak da söylendiği Türk dili de bulunmaktadır. At, kuş ve köpek gibi ilk evcilleştirilen hayvanlardandır. At da diğer hayvanlar gibi kutsal sayılmıştı ve gündelik hayatın önemli parçalarından biri olmuştu.  Eski Türklerin 200 kadar at ırkına sahip olduğu söylenmektedir. Hatta farklı at cinslerini bulup, bulunan cinsin diğer atlardan daha iyi olduğunu söylemekle alakalı birbirlerine karşı iftihar yarışı da varmış. Bu gündelik hayattaki bağ sayesinde at ile ilgili sözler dilinde, atasözünde, söylencelerde, anlatılarda, destan ve mitolojilerde yer almıştır. At Türk’ün kanadı olmuştur. Aynı zamanda Türkler ata binerken atıyla bütünleşmiş ve ona kişilik kazandırmıştır. Atın gücü, zekâsı, dostluğu ve sahibiyle arasındaki bağı sayesinde çok yakın dost olmuşlardı.  Öyle ki ölümü bile atıyla olmuştur. Hatta 1900’lü yıllara kadar Altaylarda hala insanlar atıyla gömülürdü.

Okuduğumuz makalelerden edindiğimiz bilgilere göre M.Ö. 3000-4000 yıllarında atı ilk evcilleştiren Türklerdir. Çinliler ata binmeyi M.Ö. 3. Yüzyılda Hunlardan öğrenmiştir. Ata binilmesinin, bu kültürün günümüze gelmesindeki en büyük etken yine Türklerdir.  Kaşgarlı Mahmut “At Türk’ün kanadıdır” derken Dede Korkut “Yaya erin umudu olmaz” demiş, Türkün at ile güçlü bağını nitelemiştir.  Türkler pazarlığı da at üstünde yapardı. Hatta çok kısa mesafeleri bile yürüyerek gitmezlerdi. Atın boynuna sarılarak uyumak da onlara göre çok olağandı. Üç dört yaşındaki çocuklara özel eyer takımlarının olması, hatta yürümeye başlayan çocuğun yanında eyerlenmiş at görülmesi çok normaldi. Öyle ki eyerli eyersiz her şekilde ata binebiliyor, at üstünde farklı hünerler korkmadan sergileyebiliyorlardı. Beyge, kökböri, cirit gibi pek çok oyun ise bununla beraber gelişmişti.

At, başka bir kavmi sadece sırtında taşır, fakat “Hun kavmi at sırtında ikamet eder.”

Türk dünyasında insanın ayrılmaz dostu olan at, kurban hayvanı olarak da kullanıldı. Atların renklerine göre derman olduğu hastalıklar olduğu bilinmektedir. Gök at kurban eden baş hastalığından, boz at kurbanı karın ve göğüs hastalığından, doru at kurbanı veremden, sarı atların kurbanı da romatizma hastalığından koruyordu. Atlarla ilgili pek çok merasimin yapıldığı, inanışın olduğu da bilinmektedir. Örneğin Göktürkler biri öldüğü zaman, ölüyü çadıra koyduktan sonra, oğullar, torunlar, akrabalar çadırın önünde at ve koyun kesip çadırın önüne sererler. Ölü bulunan çadırın etrafında atlarla 7 kez dönerler.  Bir başka örnek ise ölen birinin defni sırasında atının gözleri yaşlı ise o kişi uçmağ gidermiş. Eğer at sırt üstü (ağnanır) sağa sola yuvarlanırsa havaların bozulacağına, hamile kadınlar atların yanında çok gezerse kolay doğum yapacağına, nalın nazarı engellediğine, kişi düşünde (rüyasında) at görürse muradına ereceğine delalet edilir.

(Görsel internet ortamından alınmıştır.)

Türklerde  savaşa giderken atların kuyrukları bağlanırdı. Atın kuyruğunun kesilmesi ölüme, yasa delalettir.  Eski Türklerde bir kadının eşi savaşta öldükten sonra kadın saçını keserdi. Bu yas tutmaya at da dâhil edilirdi ve at da dul kalmış olurdu. Savaşa giden kişi atının kuyruğunu düğümler ve eğer savaşta ölürse atın kuyruğu kesilir mezarın başına tuğ olarak asılırdı. Bu geleneğin M.Ö. III-IV. Yüzyıllara kadar uzandığı pazırık kurganı sayesinde öğrenilmiştir. Atın kuyruğunu kesme işlemine de dullama denilmiştir. Emel Esin’e göre ölümden sonra uçmağa yükselen ruh atlı figür olarak ortaya çıkar. Kazak Türklerinde ölen kişinin yedisinde ikram edilen yemekten sonra ölen kişinin atlarından birinin kuyruğu ve yelesi kesilip, eyeri ters giydirilip taziye otağına getirildiği anlatılır.

Divan-ı Lügat’it Türk’te yund ismi verilen atların etinin güzel koktuğu ve karnından çıkan yağının Türkler tarafından çok sevildiği yazmaktadır. Etin ve yağın dışında Türklerin milli içeceği dememiz gereken kımız da at sütünden yapılmaktadır.

Dur oğlum dur yılkı yılı eldinde (önünde).

At, takvime Cer-Kindigi Enezi tarafından eklendi. Kutsal hayvan sayıldığı için at yılının iyi geçeceğine inanılırdı. 12 hayvanlı Türk takviminde Yond yılı ya a At yılı isminde de yılları bulunmaktadır.  Turan’dan okuduğumuza göre evvelinde doğan bilgili, akıllı, himmetli olur; ortasında doğan doğru sözlü, doğru işli, civanmert olur; sonunda doğan kötü huylu, kötü düşünceli, kin tutucu olur. Kışı yumuşak ve uzun olur. At o kadar Türk’ün hayatındaydı ki çok fazla atla ilgili atasözü ise günümüze kadar gelmiştir. Bunlar; “At, binene; kürk, giyene yakışır”, “At ölür, meydan kalır; yiğit ölür şan kalır”, “At, sahibine göre kişner”, “Atın ölümü arpadan olsun”, “Gelini ata bindirmişler ya nasip demiş”, “Atına bakan ardına bakmaz”, “Yavaş atın tekmesi pek olur.”

Hun Türklerine göre at rüzgârdan yaratılmıştır. Altay efsanelerinde bahsedilen Pura isimli boynuzlu atlar süt gölünden çıkar. Şamanlar Pura ile göksel yolculuğunu gerçekleştirir. Türk mitolojisinde atın tanrıyı gördüğü söylenir ve Yakut anlatılarında atların kahramana hizmet etmesi için gönderildiği söylenmektedir. Şamanlara göre gökten indiği söylenirken, yine yakutlara göre kahramanların atı güneşten geldiği düşünülmüştür. Türklerin destanlarında, mitlerinde pek çok attan söz edilir. Türk masallarında ya da mitlerinde at kılı kahramanı öteki dünyaya götürecek sihirli atın gelmesi için yapılan bir ritüeldir. Kötü ruhlara ait atların ise üçayaklı olduğu söylenir.

Yine Yakutlarda at kutsanır, dövülmez, ona hakaret edilmezdi. Önemli meselelerde at başı önünde yemin edilirdi. Damat, nişanlısına hediye olarak pişmiş at başı götürürdü. Kımız kâsesini, masa ayaklarını at ayağına benzer şekilde yaparlarmış. Şaman ritüel sırasında boz at postuna oturur. Doğanın tüm iyelerine alkış ederken kımız ve at yelesi kullanılır. Yakutlar Ürüng Ayığ Toyon’a beyaz donlu at kurban ederlerdi.

(Görsel internet ortamından alınmıştır.)

Günümüzde at donu incelerken üç ana başlığa rastlarız. Bunlar; Asli (Esas) Donlar,Türemiş (Müştak) Donlar, Alaca (Müzdeviç) Donlardır. Bunlar kayıt için çok önemlidir fakat donların önceden şifayla da bağı vardı. Atların renkleri (donları) dermanla ilgili bilgi verirken, adakla ilgili, yer-yönle ilgili de bilgi verir. Beyaz atın tanrısal bir yanı olduğu düşünülürdü ve Tanrı Ülgen’e ise yalnızca kır at kurban edilirdi. Tanrı Ülgen’den sonra gelen ruhlara ise kızıl renkli atlar kurban edilirdi. Alaca atların süt gölündeki Tulparların soyundan gelmiştir.  Kimi inanışa göre de Kırgızistan’da Tulpar Gölü’nden Tulparların türediğine inanılır.  Yine Alaca atların ejder aygırının soyundan geldiği söylenmektedir. Ejderler konusuna başka yazıda girmekte fayda olsa da ejderin evren kelimesiyle bağı olduğunu bilmemiz gerekir. Türklerde evren tasarımı 4 ana unsur ve yön üzerine kuruludur ve renkli atlarla ifade edilir. Bunlar: Gök At; Doğu-Mavi, Kızıl At; Güney-Kırmızı, Ak At; Batı-Beyaz, Kara At; Kuzey-Siyah olarak adlandırılır.  Kozmolojiye değinecek olursak eğer atın zamanı sürdüğü de söylenmektedir yani at zamanla ilişkilidir. Ulu Metehan renk temsilinden kaynaklı farklı at rengindeki süvarileri renklerine göre dört ayrı yöne yönlendirmiştir. Al atlar Güney’e, Ak atlar Batı’ya, kara yağız yani siyah atlar Kuzey’e, doru ya da Demir kırı olan atlar Doğu’ya.

Gökte ay ne ise er için de at odur.

Uygurlardaki inanışa göre at kutsandığı için ona ait eşyalar da kutlu sayılırdı. Örneğin atın kamçısı bir başkasına verilirse atın sahibinin talihinin de gideceğine inanılırdı. Kamçının yılandan koruduğuna inanıldığı için de gece bozkırda uyuyanlar başlarına bu kamçıyı koyarlar ve yılanın gelmeyeceğine inanırlardı. Atın başının nazardan koruduğuna, ön ayağının şifalı olduğuna inanılır, vücudunda yara çıkan çocuklara at gemi dişletilirdi.

Türk mitolojisinde Albastı atları izler. Geceleri atları çaldığına inanılır, at sahipleri sabahları atlarını ter içinde ve yeleleri örülmüş şekilde bulunduğunu belirtir. Al karısı vakası coğrafyamızda sıkça görülmektedir. Örneğin Al karısının musallat olduğu ata karasakız gibi yapışkan materyal sürülüp yakalanır. Yakalanan al karısına ekmek yaptırılıp üzerinden atlatılır ve böylelikle ekmeğin çoğaldığı söylenir. Daha sonra yakalayan kişi al karısına yedi kuşağına bulaşmaması için yemin ettirir. Daha sonra serbest bırakılan Al karısı yakınlarda bulunan bir ırmağa girip oradan uzaklaşır. Türkler atı kişnettiklerinde Al karısından kurtulacaklarına inanırlar. Erzurum’da al basmasından çocukları korumak için beşiğe at kulağı asılırmış.  Eğer lohusa yalnız bırakılmak isteniyorsa yastığının altına atın yuları yerleştirilir. Eğer birini albastıysa bu kişinin yatağının yanına erkek at yaklaştırılır. Eğer ki at yatağa konan arpayı yer ve kişnerse kişinin kurtulacağına inanılır. Lohusalara değinmişken hamile kadın ata binerse çocuğun yiğit olacağına, yine hamile kadın rüyasında buğday ve at görürse çocuğun rızkının bol olup aynı zamanda kahraman olacağına inanılır.


(Görsel internet ortamından alınmıştır.)

Türkler atla o kadar bütünleşmişti ki farklı milletlerde onları yarısı insan yarısı at olan at adama benzetmişlerdi. Bu figüre Türk sanatında sık rastlanmaktadır.  Yunan mitolojisinde Sentorların atlarla iç içe olmalarından dolayı at adam olarak tanımlanmıştır.  Sentorlar ile ilgili anlatılar başladığı zamanlarda Türkler çoktan atı evcilleştirmiş ve onlara hâkim olmuşlardı bile.  Tarihi kaynaklara Türklerin çok iyi binici olduğu anlatılmaktadır. At üzerinde dörtnala giderken tam geriye dönerek ok atmaları en büyük örneklerden biridir ki Türkler yere inmeden at üstünde tüm işlerini görebilirlerdi.  Savaş alanında dörtnala koşan at hızlandığı için kafası daha aşağıda kalırdı. Bu yüzden binici ve at tek bir kişi gibi görünürdü. Yani o dönemin atlı savaşçıları uzaktan at adam gibi görünmüş olurdu.  Pek çok yunan araştırmasında da Sentorların Türklerden esinlenerek ortaya çıktığına değinilmiştir.


(Görsel internet ortamından alınmıştır.)

Yaptığımız okumalara göre kişi atıyla gömülmeden önceleri atın belli bölümleriyle gömüldüğünü görüyoruz. Bazı kurganlarda atın birkaç parça kemiği bulunurken kimisinde sadece atın kafatası bulunmuş. Burada Çoruhlu’dan okuduğumuza göre atın bir kısmının gömülmesi o dönemde ekonomik durumdan kaynaklı olabileceği, atın servet kaynağı olduğu için bu şekilde yapılıp kalanının cenaze töreninde yendiği yönünde yorumdur.

Yine Çoruhlu’ya göre Üç tip at gömülme şekli olduğu bilinmektedir. Birincisi yuğ törenlerinde ölü aşı olarak pişirilen atın kemiklerinin mezara konması, ikincisi cenazeye gelen hakana bağlı boy beylerinin ölü için hediye getirdiği atın kan akıtılmadan öldürülmesidir ki Altay’daki Pazırık Kurganlarında görülen teknik budur.  Üçüncüsü ise ölen kişinin atının belli bir kısmının mezara konulmasıdır. Ölen kişinin atıyla gömülmesinin bittabi sebebi yeniden diriliş anlayışıdır. Acuna tekrar geldiğinde atı ve servetiyle birlikte vücut bulsun istenmiştir. Kişinin özel eşyaları da aynı zamanda gömülmüş hatta atlar da kendi koşum takımlarıyla birlikte gömülmüştü. Hatta atların başlıklarına da pazırık kurganında rastlanmış, kimi başlıkta boynuzlara rastlanmıştır. Atlarla alakalı mezar taşına da değinmekte fayda var. Türk İslam dönemlerine geldiğimizde de at başlı mezar taşlarına rastlanmaktadır. Türk İslam devri öncesinde ise koç başlı mezar taşlarına sıkça rastlanmıştır. Türklerde koçlar koruyucu görevi vardı.  Bu mezar taşı yapımı da birbirinin devamı olarak görülmektedir.

Türk destanları ve mitolojisi içinde en çok tanınan, en bilinen ve dikkat çekici atlar şunlardır:
1. Şubar: Alpamış Han’ın atıdır.
2. Akkula: Manas Han’ın atıdır.
3. Burul: Koblandı Han’ın atının adıdır.
4. Çalkuyruk: Töştük Han’ın atıdır.
5. Akbut: Ural Han’ın atının adıdır.
Söylencelerde adı geçen olağanüstü at türleri ise şunlardır:
1. Yılmaya: Kanatlı At

Akkula: Manas Han’ın atıdır. Sıradışı özellikleri vardır. Sahibine sadıktır ve zekidir. Savaşlarda durumu anlayarak onunla birlikte düşmana ve isteyerek saldırır. Manas ile Akkula’nın aynı gün doğdukları söylenir. Çölde doğup taşlar arasında büyümüş, tay iken yedi kısrağın sütünü emmiştir. Çok görkemlidir. Bacakları o kadar yüksektir ki altından bir devenin bile geçebileceği söylenir. Boğanınki gibi baldırları vardır, hızı dağ yeli veyâ kasırga gibidir. Bâzen ona diğer atların yetişmesi bile mümkün olmaz. Sivri kulakları vardır ve çok uzaklardaki sesleri bile işitir. Katıldığı tüm yarışları kazanır ve Manas Han da atına verilen ödülleri dört boyun halkı arasında paylaştırır.

Akboz-At ve Gökboz-At: Akbut-At en çok Ural Batur destanı ile özdeşlemiş durumdadır. Köroğlu’nun Kırat’ı da yine Akboz At motifinin bir türevidir. Bamsı Beyrek’in atının adı da Bengi-Boz veyâ Dengi-Boz olarak anılır. Burada yine atın renginin Boz olması öne çıkar. Gökboz At ise masallarda ve halk hikâyelerinde kanatlı bir at olarak görünür. Sıradışı yetenekleri ve olağanüstü güçleri bulunur.

Bengiboz: Soylu ve sâdıktır, sâhibi tutsakken yıllarca kendisini bekler. Türk masallarında yer alan atların bütün ortak özelliklerini taşır. Bamsı Beyrek’in efsânevî atıdır. Bamsı Beyrek masalının değişik versiyonlarında güçlü bir hissetme yeteneği, sâhibini tekrar gelip bulması vurgulanır.

Burşun: Türk mitolojisinde ikiz atlar. Ak Burşun ve Kök Burşun adlı uçabilen iki at. Bur, Burçın (geyik) ile alâkalıdır. Çünkü Bur kökü göğe yükselen ruhları tanımlamakta kullanılır ve bunlar geyik veyâ at biçiminde tasavvur edilir. Ayrıca geyik kutlu sayılan bir canlı olduğundan ata onun adını vermek onu daha güçlü kılacaktır.

Yılmaya: Türk ve Altay mitolojisinde adı geçen kanatlı uçan attır. Kanatları vardır. Genelde beyaz veya kara, tek renk bir at olarak betimlenir. Kuday (Hüdâ,Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratıldığı anlatılır. Yıldırım ile ilişkilendirilir.

Ciren: Türk ve Altay mitolojisinde ve masallarda, konuşabilen, sıra dışı bir at türüdür. Kayçı Ceren ve Kamçı Ceren en iyi bilinen iki tanesidir. Ayrıca bazı masallarda Oçı Ceren, Kıl Ceren gibi adlara da rastlanır.

Kilin: Türk ve Altay mitolojisinde yer alan boynuzlu attır. Çoğu zaman tek boynuzlu olarak tasvir edilir. Boynuz gücü simgeler. Başının ortasından çıkıp ileri doğru uzanan düzgün biçimli (bâzen kıvrımlı desenli) tek boynuzu vardır. Ejdere benzer renkli bir hayvan olarak betimlendiği Çin kültüründen geçtiği de öne sürülmektedir. Boynuz gücü simgeler. Pek çok mitolojide Tekboynuz motifine rastlamak mümkündür. Özellikle Yunan mitolojisinde öldürmenin lânet getireceğine inanılan efsânevî bir hayvandır.

Tulpar yerün birevü buççağunda bulsa da, öz yılkısın tabar.
Tulpar dünyanın bir başka köşesinde olsa da, kendi sürüsünü bulur

Tulpar: Kanatlı At. Uçan At. Türk Mitolojisinde yer alan kanatlı at figürü. Pegasus ile benzerdir. Kırgızların Manas Destanında bu uçan kanatlı atlardan söz edilir. Tulpar’ın adı, Türk, Kırgız ve Altay mitolojilerinde geçer. Genelde beyaz veya kara (tek renk) bir at olarak betimlenir. Beyaz kanatları vardır. Kuday (Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratılmıştır. Bunlar Manas destanında, ünlü savaşçıların bindiği, rüzgarı bile geçen efsânevî atlardır. Başkurt inançlarına göre onların kanatlarını hiç kimse göremez çünkü Tulpar kanatlarını yalnızca karanlıkta ve çok uzun mesâfeleri aşarken açar. Eğer birisi Tulpar’ın kanatlarını görürse, onun kaybolacağına inanılır. Tulpar Dünyâ’nın bir başka köşesinde olsa da, kendi sürüsünü bulur. Safkan at demektir. Tul, Türk mitolojisinde kellik kahramanlar için olduğu gibi atlarda da gücü simgeler.

(Görsel internet ortamından alınmıştır.)

Şubar: Alpamış Han’ın atıdır. Bayşubar veya Kökşubar ya da Çubar olarak da bilinir. Hızlı gitmek anlamına gelir. Sıradışı özellikleri vardır. Türk söylencelerindeki olağanüstü atların özelliklerinin tamamını taşır. Uçabilir, konuşur, sahibini önceden uyarır, yaralıyken yalnız bırakmaz, bir aylık yolu bir günde gider, sahibinin ne durumda olduğunu hissederek ona göre davranır. Altın yeleli, gümüş üzengili, kuyruğu dokuz örgülü, dokuz kolanlı olarak betimlenir. Atası sudan çıkmadır. Çok renklidir.

Yaryunt: Yarı insan yarı at olan yaratık. Genellikle üst kısmı insan şeklinde düşünülür. Türk mitolojisinde yarı insan yarı at olan varlıklar ise Aryunt adı verilir. Aryund, Aryond, Eryunt olarak da bilinir. “Yaryunt” olarak da ifâde edilir. Dişi olanları için “Işyunt” kullanılır.

(En çok tanınan, en bilinen ve dikkat çekici atlarla ilgili bölüm Mustafa Bıyıklı, TÜRKLERDE AT KÜLTÜRÜ VE TÜRK MİTOLOJİSİNDE ATIN YERİ VE ÖNEMİ isimli makaleden aynen alınmıştır.)

Evcilleştirilen ilk at türünün Ahal teke olduğu söylenmektedir. Ahal ismi Kopet dağlarındaki bir vahadan gelirken teke ismi bir boydan gelmiştir. Tekelerin iyi at yetiştirmesi, bulunduğu coğrafyanın ulaşılmazlığı bu at cinsinin safkan kalmasına sebep olmuştur. Dayanıklı yapısı, kabiliyetleri, sadakati sayesinde insanın çok yakın dostu olmuştur. Bolşevik ihtilalinden önce Türkmenlerin atları vardı fakat bolşevik ihtilali sonrası atları çiftliklere yerleştirildi. Atlarını vermek istemeyen bazı Türkmenler çevre ülkelere kaçsa da orada atlara uygun alan bulamayınca onları doğaya saldı ve Ahal Teke’nin soyunun tükenmesi önlenmiş oldu.  O dönemde kıymeti anlaşılan bu atların kaydı Ruslar tarafından tutulmuştur. 1917 yılında başlayan bu işlem sayesinde her bir atın soy ağacı oluşmuştur ve hepsinin kimliği vardır. Türkmenistan bağımsızlığını aldıktan sonra bu atlar milli servet ilan edilir ve onlar için hususi bir kurum olan At bakanlığı kurulur.

(Görsel internet ortamından alınmıştır.)

Günümüzde bilinen pek çok Türk atı vardır.  Kırkız atı, Hazar atı, Eski Türk atı, Türkmen atı, Yakut atı vb gibi. Bu atların varlığı Kayseri Hayvanları Koruma Derneği tarafından ortaya çıkarılmıştır. Türklerin atları diğer at cinslerine göre daha kısadır. Bunun sebebi ise manevra kabiliyetinin hızı diğer atlara göre avantaj sağlatmıştır. Savaş mızrak, kılıç vb gibi saldırılara karşı bu atlarla yapılan manevralar onları pek çok hasardan kurtarmıştır. Bahsedilen ok atma, atla bütünleşip at adam sayılma hep bu atlarla uyum sayesindedir. Türklerin atları vücut yapısı, tüylerinin formundan kaynaklı çevresel koşullara da uyum sağlamış ve genelde uzun yola dayanıklı olmuştur. Ata sporumuz olan cirit savaş provasıdır. Cirit eski dönemlerde savaşçının ve atının savaş esnasında hareket kabiliyeti esnek olsun, gelişsin diye yapılırdı. Günümüzde cirit atlarında aranacak özellikler hipolog Bay Dehri tarafından Cirit isimli çalışma olduğu bilinmektedir.

Türkler kısacası atla bütünleşmiş bunu nesillere aktarmıştır. Bir zamanlar en iyi atların yetiştirildiği günümüz Türkiye’sinde bugün binicilik faaliyetleri devam etmekte, atla sporlar yapılmaktadır.  Ata binmek odaklanmayı artırır, kişiyi güçlendirir. Sabırlı olmayı, affetmeyi öğretir. Duygularınızı kontrol eder, güven duyar ve kendinizi başarılı hissedersiniz. Aynı zamanda bir binici olan şahsımdan siz kıymetli okuyuculara sır verebilirim ki onlarla dertleşebilirsiniz. Sizleri dinlerler ve desteklerini hissedersiniz.

 

KAYNAKÇA

ARDA Zuhal, TÜRK MİTOLOJİSİNDE DAĞLAR VE ÇAĞDAŞ TÜRK RESMİNE YANSIMALARI, AKDENİZ SANAT DERGİSİ, 2014, Cilt 7, Sayı 13

BAYAT Fuzuli, “Türk Mitolojik Sistemi 2” Ötüken Neşriyat,2018

BATUK Cengiz, Mit, Tarih ve Gerçeklik Sorunu Üzerine Notlar,2009

BİLGİLİ Nuray, Türk Kültüründe Kozmik At Mitolojisi, 21.YY Türkiye Enstitüsü

BİLGİLİ Nuray, “Türklerde 5 Element” Kripto Yayınları, 2019

BİLGİLİ Nuray, “Türkler Mitolojisi” Kripto Yayınları 2017

BIYIKLI Mustafa, TÜRKLERDE AT KÜLTÜRÜ VE TÜRK MİTOLOJİSİNDE ATIN YERİ VE ÖNEMİ, International Congress on Afro – Eurasian Research V 19-22 April 2019 / Lefkoşa TRNC

ÇORUHLU Yaşar, Eski Türklerde Ölüm Kültü ve Sembolizminde Atın Yeri, Z Dergisi

DİLEK İbrahim, Türk Mitoloji Sözlüğü, Ankara, 2021

DURMUŞ İlhami , “Türk Kültür Çevresinde At ”. Asya Araştırmaları Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi. 5 (1), 1-12. 2021

ERSOY, Ruhi, “Türklerde Ölüm ve Ölü İle İlgilenen Rit ve Ritüeller” Milli Folklor, 2002, S.54, ss. 86-101

ESİN Emel “Türklerde Maddi Kültür Oluşumu” İstanbul,2006 s.136- s.15

EREN Erdem, TÜRK KÜLTÜRÜNDEKİ ATLI SPOR DALLARININ TARİHİ PERSPEKTİF AÇIDAN İNCELENMESİ, ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ, Yüksek Lisans Tezi, 2020

GÜRÇAY Serdar, Mitolojilerde Uçan At Motifi Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma, Aydın Türklük Bilgisi Dergisi Yıl 5 Sayı 8 Bahar – 2019

GÜLTEPE Necati, “Türk Mitolojisi”, Kapı Yayınları, 2017

KUTLU Leila, KUTLU Mehmet, BEREL’DEKİ 11. KURGAN VE PAZIRIK KÜLTÜRÜ, BEREL’DEKİ 11. KURGAN VE PAZIRIK KÜLTÜRÜ

ÖGEL Bahaeddin, Türk Mitolojisi, Türk Tarih Kurumu Yayınevi, c. II, Ankara, 2014

ÖZFİLİZ Tugay, TÜRK MİTOLOJİSİNDE HAYAT AĞACI SEMBOLİZMİ, AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ SANAT TARİHİ BÖLÜMÜ, 2017

ÖGEL Bahaeddin,” Türk Kültür Tarihine Giriş III”, Kültür Bakanlığı, 1978 s.1

ÖGEL Bahaeddin, “Türk Kültürünün Gelişme Çağları II”, Milli Eğitim Basımevi, 1993 s.69

ÖGEL Bahaeddin, “Türk Mitolojisi”, TTK Basımevi, 1971

ROUX Jean,”Eski Türk Mitolojisi” ,Bilgesu,2015

SAYILIR BÜYÜKCAN Şeyda “TÜRKLERDE EVREN/KÂİNAT ANLAYIŞI VE BUNUN TÜRK KÜLTÜRÜNE VE MERKEZİYETÇİ DEVLET ALGISINA YANSIMALARI” , International EUropean Journal of Managerial Research Dergisi

TURAN Osman, On İki Hayvanlı Türk Takvimi,2019

ULUIŞIK Yaprak Pelin, “Türk ve Dünya Mitolojilerinde Sirius Kültü” , 2017

ÜREN Umut, Türklerde At Kurbanı ve Dede Korkut’taki İzleri, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi/Journal of Turkish World Studies 15/2 Kış-Winter 2015

YASAK Üzeyir, ÖZDEMİR Hüseyin Melih, Türk Mitolojisinde Coğrafi İzler, Turkish Studies – Language, 16(3), 1745-1764

https://www.zdergisi.istanbul/makale/ahal-teke-ve-at-bayrami-211 /  İnternet Kaynakçası

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Senem Karabulut

Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık bölümünü 2018'de tamamladı. Aktif olarak İç mimarlık mesleğini icra etmektedir. Türk mitolojisi ve Türk mimarlığı üzerine araştırır, okur ve yazar. Erlik Han Tamgası isimli kitabın yazarıdır.