Bu çalışma, 1223-1240 tarihleri arasında Moğol İmparatorluğu’nun Rus topraklarına akınları ve istilalarını konu almaktadır. Tarihi süreç ve akınlara değinmeden önce tarafların tanınması tarihsel olayları sağlıklı yorumlamak adına gerekli olduğu için yazının başına eklenmiştir.
Moğollar: Başlamadan önce, Moğol ordusunun büyük bir çoğunluğunun Türklerden oluştuğunu, idari ve askeri teşkilatlanmalarının Türklerden esinlendiğini vurgulamak lazımdır. Moğollar Onan (Onon) nehri membası ile Burhan-Haldun (dağı) civarında yerleşmişler, zamanla çok güçlü bir devlet haline gelmişlerdir. Timuçin (Cengiz) ceddinden gelmektedirler. Kaynaklarda “Çinggis, Çingis” olarak da geçer. Cengiz’in idare başına geçmesiyle bölgedeki tüm kabileler onun önderliği altına altına girmiş ve Moğollar diye bir “millet” vücuda gelmiştir. Kısa süre içinde Moğollar Orta Asya, Çin ve İran’a kadar genişleyen bir “İmparatorluk” olmuştur.
Slavlar (Ruslar) – Kiev Devleti: Slavlar Orta Dinepr (Dinyeper) ve Pripel Havzası sahasında yaşamış, Batı, Güney ve Doğu Slavları olarak ayrılan bir millettir. Logoda gölü sahasında Rurik ismi kuzeydeki Slav ve Fin zümrelerini hâkimiyeti altına alarak geniş bir mıntıkanın idaresi sahibi olmuştur. Rus Devleti’nin temelleri böylece atılmış olmuştur. Rurik’ten sonra gelen knezlerden (prens) Oleg zamanı kaynaklarda Rus Devletinin hakikaten başlamış olduğu olarak geçer. Aynı zamanda “Kiyef-Kiev” devri başlamıştır.
Moğol ile olan mücadeleler ve savaş dönemi ( ki tarihin büyük bir kısmında da) Rusya’da knezlikler yönetimi vardı ve bu yönetimlerden bir kısmı farklı hareket edebiliyorlardı. Savaş dönemi öncesi siyasi ortamı incelediğimizde Rusya’nın feodal bir dağınıklık içinde bulunduğu bir gerçektir. Bu durum onları “kolay lokma” yapıyordu çünkü sistem yüzünden her knez kendi fikrine, kafasına göre hareket ediyordu. Belirli yegâne bir otorite sağlanamıyordu. Ayrıca knezlikler arasında bir rekabet de vardı. Moğolları incelediğimizde ulu hanın otoritesi sınırsızdı. Caprini’li John’un ifadesine göre: “Onun bütün tebaası üzerinde şaşkınlık veren bir gücü vardı.”(1) Ayrıca “Ulu Han” olan kişinin önemli bir iş öncesi kardeşlerine meseleyi açtığını ya da danıştığını görüyoruz. Bu noktada hanın davranışı sağlam ve geride gücenmiş sözü değerli insan bırakmadan adım atmak olarak nitelendirilebilir.
Örneğin: Ögeday (Ogodai-hahan) ağabeyi Ça’adan’a (Çağatay) akıl danışmak maksadıyla : “Ben, babam Çinggis-hahan tarafından olan tahta oturdum. Sonra benim arkamdan “Hangi meziyetine dayanarak tahta çıktı?” diye söyleyenler olmaz mı? Eğer ağabeyim muvafık bulursa babam hanımız tarafından başlanılıp da işi bitirilmemiş olan Kitanlı Altan Han’a karşı harbe gitmek istiyorum.”(2) diye haber yollamıştır.
Moğolların Ruslar üzerine savaşa gitme sebeplerini incelediğimizde; Cengiz Han’ın başlattığı Türkistan Seferi sırasında kaçan Harezmşah Muhammed’in peşine Han tarafından Cebe ve Sübedey (Sübetay, Sübötöy, Subutay) gönderilmiştir. Cebe ve Sübetay Harezmşahı Muhammed’i yakalayamadılar ancak Cengiz Han ile görüşerek Hazar Denizi ötesi için bir keşif harekâtına izni istediler. Cebe ve Sübetay böylece Hazar sahasından İran’a, İran sahasından Güney Kafkasya’ya oradan da Kuzey Kafkasya’ya vardılar. Kuzey Kafkasya’da Kumanlara (Kıpçaklar) saldırdılar. Kumanlar yenilgiye uğrayınca kaçtılar. Dinyepir tarafına kaçan Kumanların Kotan’a bağlı oldukları biliniyor. İşte mesele tam da bu noktadan sonra Ruslara bulaşıyor. Öncelikle bu bulaşmanın anlaşılması için Kotan ismine bir bakalım. Kotan zamanında Rusya’daki knezlere askeri yardımlar göndererek adını knezler arasında duyurmuş, tanıtmıştır. Aynı zamanda Galiçya Knezi Mstislav Mstislaviç’in kayınpederidir (3). Akrabalığına ve önceki göndermiş olduğu yardımlara güvenen Kotan Rus knezlerine ittifak kurmayı teklif etmiş, Rus knezlerine Kumanlar yenilirse sıranın onlara da geleceğini söylemiştir. Böylece Galiç, Çernigov ve Kiev knezlikleri ve onların tesiriyle diğer çoğu knezlikler ile Kumanlar Moğollara karşı bir ittifak kurdular. Bu ittifaktan haber alan Cebe ve Sübetay hem ittifakı dağıtmak hem de Rusları uyarmak amacıyla on kişilik bir elçilik heyetini Rus karargâhına gönderdiler. Söze başlayan Moğol elçisi:”Duyduk ki Kıpçakların aldatması üzerine bizim üzerimize yürüyorsunuz; fakat biz ne sizin topraklarınızı ele geçirdik, ne kentlerinizi ne de köylerinizi, ne de gelişimiz sizin üzerinizedir. Fakat biz Tanrı’nın göndermesiyle kölelerimiz ve at çobanlarımız (ahır çobanlarımız) olan aşağılık Kıpçaklar üzerine yürüyoruz. Bizimle barış düşünürseniz aramızda düşmanlık olmaz. Eğer Kıpçaklar sizden kaçarsa onları kovun ve zenginliklerini kendinize alın. Onların size geçmişte kötülükler ettiklerini duyduk aynı zamanda bu sebepten de onlarla savaşıyoruz.”(4) Diyerek ittifakları birbirlerine düşürmek ve Kıpçakları yalnız bırakmaya çalıştıklarını görüyoruz. Ancak Ruslar Moğol elçilerini öldürdü ve onların cesetlerini geri gönderdi. Moğol-Türkler arasındaki misafir ağırlama geleneğine karşı ( ki elçi kabulü de bu geleneğin bir parçasıdır) Rusların büyük bir hata ve saygısızlık gafletine düştüklerini Moğolların ikinci bir elçi heyeti göndermelerinden ve bu heyetin sözlerinden anlayacağız: “Siz bizi dinlemeyip Kıpçakları dinlediniz ve elçilerimizi öldürdünüz, üzerimize yürüdünüz, gelin… Fakat biz size saldırmadık, Tanrı hüküm verecek.”(5) Fakat Rus knezleri vazgeçmediler. Elçilerinin öldürülmesinin tetiklediği intikam ve knezlerin vazgeçmemesi Moğollar için geçerli savaş sebepleri oldu.
Rus knezleri açısından baktığımızda; yukarda bahsi geçen Rus-Kuman (Kıpçak) ittifakı bir toplantı sonucu kararlaştırıldı ve bu toplantıda Moğol’un Rus topraklarına yaklaşması, Kıpçakları kendi topraklarından çıkarmaları ve keşifler üzerine nasıl bir politika izleneceği hakkında konuşulmuştur. Toplantıyı Kotan’ın damadı Mstislav düzenlemiştir ve bu toplantıya birçok knez katılmıştır. İttifakın kurulmasına etki eden Ruslar arasındaki düşünce: “ Onlarla (Moğol-Türkler ile) dışarıdaki topraklarda karşılaşmak, kendi topraklarımızda karşılaşmaktan daha iyidir.”(6) Düşüncesidir. Aynı zamanda akıllarında Moğol’dan sonra Kıpçaklardan kurtulmak vardı. İşte bu şekilde Rus knezleri ittifak kararı alarak hazırlıklara başladılar.
Taraflardan Rus-Kıpçak tarafının savaş planına ve askeri güçlerine bakacak olursak Nisan ayında Kuman-Rus ordusu güneydoğu yönünde ilerleyip, Dinyepir’in en doğusuna gidip çarpışacaktı ( ki bu ilerleyiş sırasında bahsettiğim Moğol ikinci elçilik heyeti gönderilmişti.). Bu arada Kuman-Rus ordusuna başka knezliklerin de birlikleri katılmaya başlamıştır. Ordunun asker sayısı ve gücü bu sayede artmıştır. Ordunun büyüklüğü Sofiskiy Kroniğinde:”Dinyepir Geçidindeki askerlerin fazlalığından su görünmedi.” Diye anlatılmıştır. Ermolin Kroniğinde ordu asker sayısı için 30,000, Pohlebkin ve Muzin 100,000, Kamalov 80,000 demişlerdir. Moğol-Türk tarafını inceleyelim; Ordu içinde Cebe ve Sübetay muazzam bir görev dağılımı yapmış bu da Rus-Kıpçak ordusu gibi dağınık bir görünüm yerine öz ve tek bir görünüm vermiştir ki Moğol-Türk ordusunun taktikleri, askeri teşkilat gücü ve düzeni tarihte çok büyük önem ve ilgiyle karşılanmıştır. Hatta William A. Mitchell “Outlines of the World’s Military History” adlı eserinde Cengiz Han ve ordusuna büyük bir yer vermiş bu eserle yaşadığımız çağda bile Moğol-Türk taktiklerine ve stratejilerine büyük bir ilgi oluşmuştur. Moğol-Türk ordusu öncü birliklerle hareket etmeye başlayacaktı.
Savaşta ilk temas Rus-Kıpçak ordusunun Dinyepir’i geçerken Moğol-Türk öncü birliğine saldırmasıyla gerçekleşti. Ardından tekrar bir öncü kuvvet ile karşılaşıldı ve bir çarpışma daha gerçekleşti. Bu iki çarpışmada da Moğol-Türk birlikleri pek etkili olamamışlardır ve bunun üzerine hayvanlarını (atları) terk edip bozkıra doğru çekilmişler. Moğol-Türkler bu taktikle Rus-Kıpçak ordusunu Kalka nehri meydanına çekmiş ve 31 Mayıs’ta bu hususla Kalka Meydan Muharebesi gerçekleşmiştir. Bu muharebede Rus-Kıpçak ordusu son derece büyük kayıplar verdi ve müthiş bir yenilgiye uğradı. Rus vakayinamesinde bu yenilgi şu cümlelerle kaydedildi:”Bu canavar Tatarlar – Taurmenlerin nereden geldiklerini ve nereye gittiklerini kimse bilmiyor… Tatarlar, belki, vaktiyle Gedeon’un çöllere kovduğu, fakat dünyanın sonlarına doğru harekete geçerek, bütün kavimleri hâkimiyetleri altına alacakları söylenen murdar kavimlerden biridir.”(7) Rus şehirleri yağmalandı sonrasında Cebe ve Sübetay Cengiz Han’ın yanına döndüler. Birkaç sene içerisinde Ruslar üzerinden bu yenilginin izleri yavaş yavaş silindi. Bu savaş Ruslar için ilk büyük yenilgi demekti ve son değildi çünkü devamı da olacak. Rus’un Moğol işgali asıl olarak 1235 senesine dayanır.
Çinggis Han domuz yılında (1227) Tanrı’ya (semaya) yükseldi.(8) Tahta Ögeday geçti. Bu suretle 1235 senesinde Han kurultayı toplayıp “Batı Seferi”ne çıkmaya karar verdi. Ögeday kimin nereye gidip nereleri işgal edeceği emirlerini tek tek verdi. Bu emirlere göre Batu Han “Orus’a”(Rusya’ya) gidecekti. Bu sefer hazırlığı hakkında Cüveyni Bulgar, Âs, Rus topraklarının fethedilmesi ile ilgili şunları kaydetmiştir: Kağan büyük kurultayı topladığında, sağ kalan isyancıların öldürülmesi ve boyun eğdirilmesi hakkında görüşüldü. Batu’nun topraklarına komşu olan, kendi çocukları onları hataya sevk ettiği için henüz boyun eğmemiş olan Bulgar, Âs ve Rus topraklarını egemenlikleri altına almayı kararlaştırdılar. Bu yüzden Batu Han’a yardımcı olmaları için prensler tayin etti: Menkü Kağan ve kardeşi Bucak’ı, kendi oğullarından Kuyük (Güyük) Han’ı ve Kadağan (Qadagan)’ı ve diğer prensleri; Kulkan’ı, Baydar’ı ve Büri’yi (Börü) ; Batu’nun kardeşleri Hurd’ü’yu ve Tankut’u ve ünlü komutan Subutay Bahadur’u.”(9) Her zamanki gibi işgale başlamadan önce işgal edilmek istenen yerlere elçiler gönderilip teslim olmaları ve Moğol’a vergi vermeye başlamaları istendi. Bu elçilik heyetinde halkı çok korkutan bir büyücü kadın da vardı. Bu istek reddedilince harekete geçildi. Hareket öncesi Moğol-Türk ordusunu incelediğimizde kimine göre 150,000 kimine göre 130,000 kişilik bir ordu olduğu biliniyor. Rusya coğrafyası ve iklim şartlarına göre etkili bir harekât planı yapıldı. Kışın saldırılacaktı. Rusya o sıralar halen birçok knezliğe bölünmüş haldeydi. İşgale Kuzey Rusya Knezliklerinden başlanılacaktı. Harekâtın başlangıcında knezlikler yine kafalarına göre hareket etmişler, birlik olamamışlardır. İlk hedef Ryazan knezliği oldu. Ryazan knezi ilk etapta Vladimir Büyük Knezine yardım çağrısında bulunmuş ancak bu çağrı karşılıksız kalmıştır. Bu süre içinde Moğol ile Ryazan arasında müzakereler yapılmış ancak bu müzakerelerden bir sonuç çıkmamıştır. Bir sonuç elde edilemeyince Moğol-Türk ordusu harekete geçmiş Ryazan’ı işgale başlamıştır. Ryazan sonuna kadar dirense de sonunda yenildi ve düştü. Bu aşamadan sonra o dönemde önemli bir nokta sayılan Vladimir knezliğine yürünülecekti. Bunu bilen ve Moğol-Türk ordusunun Kolomna ve Moskova’dan geçeceğini duyan Knez Yuri ordularını bu iki şehre yollamıştır. Rus orduları bu iki noktaya yerleşmiş ve bu suretle önce Kolomna çarpışması yaşanmıştır. Bu çarpışma son derece kanlı geçmiş ve burada Cengiz Han’ın Kulan Hatun’dan olan oğlu Kulkan öldürülmüştür. Bu ölümün intikamı için buradaki bütün Rusların öldürüldükleri söylenir. Moğol-Türk ordusu da darbeler almış vaziyette olsa da bu zaferle önemli bir noktaya çıkmışlardır. Knez Yuri tarafı ise Kolomna’dan haber getiren oğlu Vslevolod ‘un söylediklerinin tesiri ile kuzeye doğru çekilip diğer knezliklerle yeni bir ordu kurma planına girişti. Kolomna’dan sonra Moskova noktasına geçildi. Moğol Moskova’yı kısa süre içinde kuşattı. Bu kuşatmada Vladimir Yureviç esir alındı. Moskova’nın düşüşünden sonra Yuri Vsevolodoviç hızla Yaroslav ve Svyatoslav knezliklerine ordu kurmak için gitti. Vladimir kentinde karısı ve çocuklarıyla güçlü bir garnizon bırakmıştır. Bu sırada çevredeki halk da Moğol’a karşı savunmalara katılmak için Vladimir’e gelmiştir. Vladimir işgal edilirken Moğol ordusunun bir kolu da Suzdal şehrine gidip orayı da işgal altına almıştır. Suzdal’daki insanların büyük bir kısmı öldürülmüştür. Vladimir şehrine dönecek olursak; knezin ailesini bıraktığı bu şehirde karısı ve çocukları kiliseye sığınmışlardı ve bu kilise içindekiler ile beraber yakıldı. Vladimir şehri büyük bir hezimetle yenilgiye uğratıldı bu suretle şehir düştü. Yuri ise Sit Nehri civarında ordusuyla birlikte yok edildi. Moğol-Türk ordusu Yaroslav kentine geldiğinde herhangi bir direniş ile karşılaşmadan kenti ele geçirdi. Ardından Gorodets (Kasımov) kentini işgal altına aldılar. Novgorod şehrine 100-150 km kalana kadar bütün her yer şehirler, köyler yerleşim yerleri aklınıza ne gelirse hepsi işgal edildi. Bu işgaldeki kıyımları ifade etmek için bazı kaynaklarda “Ot biçer gibi insan biçtiler” şeklinde betimlemelerin yer alındığı biliniyor.(10) Ordu gücünün azalmışlığı ve normal mevsim şartlarının altında olan don ve soğuklar nedeniyle Moğol-Türk ordusu seferi bu noktada bitirmiş ve güneye Dinyepir’e gitmiştir. Burada bulunan Kozelsk şehri işgal altına alınmış ancak işgal sırasında Moğol-Türk ordusu 2000 üzerinde bir kayıp vermiştir. Bu kayıplar arasında Batu’nun üç oğlunun da olduğu biliniyor. Bu suretle kentte büyük bir kıyım başlamıştır. Bu kıyımda şehirdeki herkes kılıçlardan geçirilmiştir. Ordunun büyük bir kısmı dinlenmeye alınırken, bir kısmı da Kafkaslar’ı ve Kıpçak sahalarını işgal altına aldı. Hemen hemen ordu 1 sene kadar dinlendikten sonra Kiev’i ele geçirmek için tekrar sefere çıkmıştır. Bu dönemde yine knzelikler arası yarışlar devam etmekteydi. Moğol Kiev’e gelene kadar karşısına çıkan tüm şehir, köy, kasaba ve yerleşim yerlerini ele geçirip buralarda kendi egemenliğindeki işgücü için çalışabilecekler dışındaki bütün insanları öldürmüştür. Sırada Kiev’den bir önceki durak olan Çernigov knezliği vardı. Sadece Nikon Kroniğinde bulunan bir kayda göre; ordusunu Çernigov kalesinden dört kişinin kaldırabildiği ağır taşlar fırlatan mancınıklarla da destekleyen knez, tüm çabalarına rağmen yenilgiye uğradı ve Kiev’e kaçmak zorunda kaldı.(11) Kiev knezi Mihail bu olaylar üzerine Macaristan’a kaçtı.(Zaten Macaristan üzerine gitmeyi de planlayan Batu bu suretle Macaristan’a da yürüyecekti.) Kiev’e gönderilmeden önce iki elçi gönderildi ancak ikinci elçi öldürülünce Moğol-Türk ordusu işgal harekatına başladı. Buradaki çatışmalara halktan her kesim katılmıştır ancak Moğol-Türk ordusu bu şehirde de büyük bir kıyıma imza atarak şehri ele geçirmiştir. Böylece Kiev de düşmüştür. Rahip Fransız Plano Caprini’ye göre kıyımın büyüklüğü olaydan birkaç sene geçmiş olmasına rağmen gözler önündeydi. Bunu şöyle ifade etmiş Caprini:”Moğollar uzun bir kuşatmadan sonra Rus başkenti Kiev’i aldılar ve halkını da katlettiler. Biz o bölgeden geçerken öldürülen sayısız insan kafataslarını ve kemiklerini tarlalarda yığılmış olarak gördük.”(12) Kiev’den sonra Volhinya, Galiçya knezlikleri de ele geçirildi.
İstiladan sonra Rusya:
İstila edilen Rus ve Kıpçak sahalarının Moğol hâkimiyeti altında bulundurulmaları kararı üzerine Batu Han Aşağı İdil’de yerleşmiş ve burada Altın Orda Devletini kurmuştur (1236-1237). İstilanın en büyük sonucu Rusya’nın baştanbaşa inkıyat altına alınmasıdır. Rusya’nın idare ve yönetim sisteminde büyük ölçüde bir değişiklik yapılmamıştır. Hatta aksine eski knezlik sistemi Moğol’un belirlemiş olduğu hüküm ve koşullar altında devam ettirilmiştir. Bu hüküm ve koşulların en başında knez olmak ya da önceki knezliğine dönmek isteyen kişilerin Orda’ya gelerek Kağan’dan yönetim, idare izni ve berat almaları zorunluluğu vardır ve buna “yarlık, yarlık almak” denilmiştir. Böylece zaten evvelden beri Rus topraklarında süre gelen knezlik yarışları daha da büyümüştür. Knezlik ya da Büyük Knezlik için Orda’da birbirleri ardından öyle işler, entrikalar çevirmişlerdir ki ölüm ile biten yarışlar bile çıkmıştır. Diğer bir hüküm ise Moğol, hâkimiyeti altına aldığı Ruslardan vergi ödemelerini ve bu vergileri ise knezliklerin toplayıp Orda’ya getirmelerini istemiştir. Alınan vergileri incelersek, vergiler şunlardı:
- Vıchod (haraç)
- Arazi mahsülü ve hayvan vergisi
- Damga (gümrük, ticaret eşyası)
- Kılan (poşlina)
- Sapanlık (poplujnoye)
- Yam (posta)
- Ulak (podvodı)
- Süsün (korm)
- Baç (mıt)
- Köprü parası
- Kura efradı (parası)
- Ordu parası
- Han avına yardım
- Hediyeler
- Elçilerin ağırlanması vb. gibi bütün bu vergilerdir.(13)
Vergi toplanması kontrolleri ve bazı idari işlerin kontrol edilmeleri için Moğol memur görevlendirmesi yaptı. Bu görevlendirilen memurlara ise “başkai” deniliyordu. Bu görevli memurlar aynı zamanda gittikleri bölgelerde nüfus sayımı da yapıyorlardı. Caprini’nin belirttiğine göre bu sayım; bir günlük bebekten en yaşlısına kadar olan insanları kapsıyordu.(14) Bu istila ve hâkimiyet Rus toplumunda bugün bile izlerini görebileceğimiz büyük derecede izler bıraktı. Bu izler ilk etapta okuyucular tarafından genellikle olumsuz izler olarak beklense de aksine Moğol-Türk hâkimiyetinin büyük bir kısmı hatta neredeyse tamamı Rusya ve Rus toplumu için geliştirici ve birçok yönden öğretici etkilere sahiptir. Örnek verecek olursak; Rus topraklarında istiladan önce süre gelen ezeli bir knezlik yarışını görmüştük işte bu ezeli yarışlar neticesinde çok fazla kan dökülüyor, entrikalar çevriliyordu. Hal böyle olunca da hiçbir kentte, knezlikte güvenlikten eser yoktu. Bu durum da ticareti, ziraatı ve ekonomiyi çökertiyor, aşağıya çekiyordu. Evet, istila ve Moğol-Türk hâkimiyeti sonrasında da bu knezler arası yarışlar devam etti ancak bu defa şöyle bir farklılık vardı: Moğol-Türk disiplini. Rus topraklarında artık bir Moğol-Türk disiplini ve disiplinin beraberinde getirdiği bir huzur ve asayiş düzeni vardı. Kimi kişilerce söylenmiş olan “istiladan sonra ticaret kalmadı!” gibi ithamların aksine yine Moğol-Türk hakimiyeti sayesinde ticarete ve Rus tüccarla daha geniş bir ticaret sahası ve daha yüksek imkanlar sağlandı: Altın Orda’nın payitahtı olan Saray şehri Orta Asya, Kafkasya ve İran ile yapılan ticaretlerin merkezi oluvermekle Rus tüccarları yepyeni imkanlar elde etmişlerdir. Rusya’nın Bizans ile olan münasebetleri asla inkıtaa uğramadı, hatta Altın Orda Hanları tarafından teşvik edildi.(15) Yani Rus toplumunun geride kalmışlığının faturasının tamamı birileri tarafından öylece Moğol-Türkler’e kesilemez. Baktığımızda bu iddiaların aksine Rusya’nın ve Rus toplumunun geride kalmışlığı kendi içlerindeki münasebetler ile alakalıdır. Tabii ki istilanın etkisiyle de ekonomi zarar gördü ancak Rusya’nın feodal mücadeleleri ekonomileri için daha büyük engeller teşkil etmiştir. Hâkimiyetle birlikte din seçimi ve dini işlere Türk geleneklerine göre karışılmadı. Hatta İslam ve Hıristiyanlık ile ilgili kurumlara özerklikler verilmiştir. Moğol-Türk hâkimiyeti ile Rus kilisesinin imtiyazlarının arttığını görebiliriz. Tabii ki bu hoşgörü imtiyazların karşılığında bir şeyler istenmişti: tören ve dualarda Moğol ve Han için dualar edilmesi. Gördüğümüz gibi bu din toleransları Moğol-Türk hâkimiyeti için ortaya atılan gaddarca ve tahammülsüz hayat şartları iddialarını çürütecek cinsten örneklerdir. İncelendiği zaman hem o zamanın diğer devlet ve yönetim şekillerinden hem de bu hâkimiyet sonrası Rusya’sında bile böyle dikkat çeken imtiyazlar yoktur. Ruslar Moğol-Türk hâkimiyeti sayesinde “devlet nedir? , nasıl devlet teşkilatı oluşturulur ?” gibi sorulara da cevaplar bulmuşlar, bu doğrultuda Ruslar Moğol-Türk yönetim şekli sistemini taklit ederek bu sistemden öğrendikleri her şeyi sonraki dönemlerde hayata geçirmeye çalışmışlardır. Rusların başına buyruk ordu, askeri teşkilat sistemleri yine Moğol-Türk ordusu ve askeri teşkilat sistemi örnek alınarak düzeltilmiş Moğol-Türk ordusu onluk sistemini kendi ordularına uygulamışlardır. Bu gibi şeyler cereyan ederken, Rusya’da eski yetki ve önemini kaybeden Kiev’in yerini yavaş yavaş Moskova alamaya başlıyordu. Bu konuda Rus tarihçi Karamzin şöyle demektedir: “Moskova, ihtişamını hanlara borçludur.” Moskova’nın özellikle siyasi açıdan etkin roller kazanması Han’ın İvan Kalita’ya “büyük knez,, yarlığını vermesiyle gerçekleşmiştir. İstila ile Moğol Doğu Rusya’daki toprak işlenmesi alanında darı ve buğday gibi mahsullerin ekimine Rusları teşvik etmiştir. Yine bu hakimiyet altındaki etkileşimlerden “dil,, üzerinde de bir çok iz kaldığı görülebilir. Moğol-Türkler’deki posto teşkilatı (Yam) Rusçada “Yamşik” yani at arabacısı, arabacı anlamına gelmektedir. Gece nöbetçiliği sistemi ile (Karakol) müessesinin karşılığını sağlayan “Karavul”, para kelimesi Moğolca (Tenge) Rusça da ise “Dengi” dir, gibi birçok örnek kaynaklarda görülebilir. Yarlık almaya Orda’ya gidildiği vakit Han karşısında diz çökerek boyun eğme ve Han’a hediye vermek gibi hareketler de Ruslara Moğol-Türkler’den geçmiş görünüyor.
Kültür, dil, siyaset, askeri meseleler vb. gibi meselelerin çoğunda Rusların bu Moğol-Türk hâkimiyeti sayesinde daha önce bulundukları yerden çok daha ileri ve iyi bir noktaya geldikleri ayrıca gelişim gösterdikleri aşikârdır. Yani Moğol-Türk hâkimiyeti sayesinde Ruslar gelişmiş, “güçlü ve tek bir devlet nasıl olunur?” öğrenmişlerdir.
Kaynakça
1-George Vernadsy, Moğollar ve Ruslar, s:343’389
2-Ahmet Temir, Moğollar’ın Gizli Tarihi, s:192
3- Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar , s:92-93
4- Altay Tayfun Özcan, Moğol-Rus İlişkileri, s:26’139
5- Altay Tayfun Özcan, Moğol-Rus İlişkileri, s:27’145
6- Altay Tayfun Özcan, Moğol-Rus İlişkileri, s:25’129
7- Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar, S:64
8-Ahmet Temir, Moğollar’ın Gizli Tarihi, s:190
9- Qazwini, s:224; BOYLE, Juwaini, s:268-269/Şeyma Gezer
10- Altay Tayfun Özcan, Moğol-Rus İlişkileri, s:76’421
11- Altay Tayfun Özcan, Moğol-Rus İlişkileri, s:84’465
12- Plano Caprini, 2015: 89-90
13- Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar, s:81
14- Altay Tayfun Özcan, Moğol-Rus İlişkileri, s:125’673
15- Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar, s:78
Kadife Elif Gülşen
Latest posts by Kadife Elif Gülşen (see all)
- 1920 Gence İsyanı - 20 Aralık 2021
- TERCÜMAN GAZETESİ - 26 Ekim 2021
- İsmail Bey Gaspıralı - 13 Temmuz 2021
- AHLAT’TA BİRKAÇ MEVZU - 8 Mayıs 2021
- С Точки Зрения Социалиста Жестокости Армян В Тбилиси - 26 Nisan 2021
You may also like
2 thoughts on “Rus’un Moğol İstilası (1223-1240)”
Comments are closed.
Çok etkileyici bir anlatım olmuş elinize sağlık
Teşekkür ederim