Savaş Öncesi Güçler Dengesinde Göze Çarpanlar:

Kuzeyin aç ayısı Rusya, geçen zamanla birlikte hızla büyüyüp çevresindekileri tedirgin etmeye oldukça istekliydi. Avrupa ve Asya’nın tek lideri olmak için eline geçen her fırsatı saldırganca değerlendiriyordu. Kısa yoldan yayılmacı hedeflerini gerçekleştirmek için gözünde “hasta adam” pozisyonunda olan Osmanlı İmparatorluğunu etkisi altına almak veyahut tamamen ortadan kaldırma gayesi güdüyordu. Bu sayede klişe olan sıcak denizlere inme politikası gerçekleşecek ve yine bu sayede Avrupa sömürgelerine baskı yaparak elini güçlendirecek Avrupa ve Asya’nın süper gücü olacaktı. Önünde büyük ama zayıf duran hedefe baskı kurmak için sonu savaşa gidecek ilk bahane “Kutsal Yerler Meselesi” oldu.

1847 yılında Kudüs’te Hz.İsa’nın doğduğu yer olan Beytül-Lahim’in üstünde bulunan gümüş bir yıldız kaybolunca Kudüs’te hakim olan Ortodoks nüfus görece az olan Katolikleri bu olaydan sorumlu tuttu (1)  ve Ortodoks savunuculuğuna Rusya soyundu, Katolik hamiliğini ise Fransa üstlendi. Osmanlı İmparatorluğu arayı bulmak istemişsede iki tarafta aslında bu basit mesele üzerinden farklı çıkarlarını çarpıştırdığından alternatif çözümlere yanaşılmadı. Bu iki devletin inatçı tutumların ardından – Osmanlı, Fransa’nın aradan çekilmeyeceğinden emin olunca- Osmanlı İmparatorluğu, tavrını Fransa’dan yana koydu. Zira Rusya Hünkâr İskelesi Anlaşması ile elde ettikleri fakat takip eden dönemde Balta Limanı ve Boğazlar Sözleşmesi ile kaybettikleri imtiyazları, Osmanlı’dan açıkça tekrar almak istiyordu. (2) Osmanlı İmparatorluğu Fransa’yı kendi çıkarları için desteklemesi İngiltere’yi de endişelendirdi. Osmanlı coğrafyasının tek elden yönetimi İngiltere için hayati öneme sahip olduğundan zaten Osmanlı’nın yanındaydı fakat üstüne birde Osmanlı- Fransa ilişkilerinin kendi kontrolü dışına çıkmaması için tabiri caizse, Fransız yağ dediğinde İngiliz bal veriyordu. İngiltere ve Fransa’nın bu sorun dışında endişelendiği yer ise 1848 yılında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yönetimine karşı başlayan bir Macar ayaklanmasıydı. Zira Rusya için bu ayaklanma bir fırsat haline geldi ve ordularıyla isyanı acımasızca bastırarak Avusturya’ya nüfuz etme şansı buldu. Alışılagelmiş Avrupa portresinin doğu sınırlarında yer alan bu imparatorluğa Rusların etkisi, rakip istemeyen İngiltere ve Fransa için oldukça rahatsız ediciydi. Gücünü doğru kullanmak isteyen Rusya ise zaten İngiltere’yi direkt karşısına alacak kadar mantıksız davranmıyordu. O sıralarda karşısına almak istemediği zamane süper gücü İngiltere’de hükümet değişikliği olması Rusya’yı, İngiltere ile Osmanlı’yı parçalamak için anlaşma zemini aramaya itti fakat bu mümkün olmadı. (1)Tek başına hareket etmek zorunda kalan Ruslar, bunun üzerine 1853 yılı Şubat ayı sonunda Prens Menshikov’u (Mençikof) Rusya adına görüşmeler yapmak ve Ortodokslar lehine bazı yasal düzenlemeler elde etmek üzere İstanbul’a gönderdi. Savaşa giden süreç böylece başladı. Şubat ayında Payitaht’a gelen Prens Mayıs’a kadar orada kalarak kabul görülmeyecek talepleri sürekli Osmanlı’ya sundu. (3) Mayıs ayında çoğu talebin reddedilmesi sonrası Rus elçilikleri yetkilileri ile beraber İstanbul’dan ayrıldı.

 

Savaş Yılları:

Rusya’nın bu uzlaşıdan uzak tavrı ve tehditkar hareketleri sonrası Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya, İngiltere, Fransa ve Prusya’ya birer nota vererek Tuna ve Anadolu kıyıları ve Boğazlarda savunma tedbirleri alacağını ve askeri hareketliliklerin yanlış yorumlanmaması gerektiğinin mesajını verdi. (3) Bu nota İngiltere ve Fransa için aynı mesajı taşımıyordu, çıkarları gereği Osmanlı’nın yanında bulunma zamanlarının geldiğini anlatıyordu. Rusya ise Osmanlı İmparatorluğuna bir ültimatom vererek 8 gün içinde Mençikov’un isteklerinin yerine getirilmesini istedi aksi takdirde Rus birliklerinin Osmanlı sınırlarını geçeceğini bildirdi. Dedikleri gibi oldu ve 3 Temmuz 1853 tarihinde Rus ordusu harekete geçerek Eflak ve Boğdan’ı işgal etmeye başladı. Osmanlı bu hareketi savaş sebebi saymadı ve savaş ilanı için müttefik aramaya başladı. Osmanlı’nın Londra Büyükelçisi, İngiltere ve dolaylı yoldan Fransa ile yakın temasları sonucunda, Osmanlı’nın savaş ilan etmesi durumunda iki devletinde Osmanlı’nın yanında bulunacağının garantisini aldı. Yine de savaşın Avrupa’ya yayılmaması için Avusturya’nın da büyük katkısıyla Viyana’da bir konferans düzenlendi ve iki tarafta uzlaşıya çağrıldı. Viyana Notası, adıyla bilinen bu bildiriyi Osmanlı, Rusya’nın işgal ettiği yerlerden çekilmesi kaydıyla kabul edeceğini bildirmesine rağmen Rusya işgal ettiği yerlerden çekilmemekte kararlıydı. Böylece Viyana’da gerçekleşen kongre bir işe yaramamış oldu. 4 Ekim 1853 tarihinde Meclis-i Umûmî’de oylama ve sonrasında Şeyhül İslam’dan alınan fetva doğrultusunda Sultan Abdülmecid’in kararıyla Rusya’ya savaş ilan edildi. 26 Ekim günü taarruz emri ile Ömer Lütfi Paşa komutasında ki Osmanlı ordusu Eflak ve Boğdan’ı kurtarmak için hareket etti. Tuna boylarında Ruslar başarıyla püskürtülürken Kafkas cephesinde Osmanlı ordusu yenilgiler aldı ve Kars’a kadar çekilmek zorunda kaldı.

30 kasım 1853 tarihinde İstanbul’dan Batum’a yardım sevkiyatı yapmak için yola çıkan Osmanlı donanması çıkan fırtına sonucu Sinop’a acilen sığınmak zorunda kaldı. Osmanlı donanmasının Sinop’ta bulunduğunun haberini alan Rus donanması ani bir baskınla Osmanlı donanmasını gafil avladı, büyük tahribata neden oldu ve donanmanın savaş dışı kalmasına sebep oldu. Ruslar için bu olay çok sevindirici olsada, Ruslar’ın Karadeniz’de tek güç haline gelmesini büyük bir tehdit gören İngiltere ve Fransa 12 Mart 1854 tarihinde Osmanlı’nın toprak bütünlüğü için savaşa dahil olduğunu ilan etti.

Ruslar yaşanan gelişmelere rağmen savaş siyasetini yumuşatmadan işgal ettiği yerlerden hareket ederek Dobruca bölgesini kontrol altına aldı ve Osmanlı’nın Balkan müdafisi konumundaki ordusunu  barındıran Silistre’yi kuşattı.

Kale komutanı Musa Hulusi Paşa’nın komutası altındaki askerlerle birlikte toplam 17 bini bulan Osmanlı gücü karşısında ilk günlerde 50 bin daha sonra 85 bine kadar artan bir Rus gücü bulunuyordu. Kuşatma 14 Nisan’da başladı. Ömer Lütfi Paşa İngiliz ve Fransız başkomutanlarını inceleme yapmak üzere bölgeye davet etti. Uzun istişareler sonucunda Sivastopol üzerine hamle yapmak için iki devlet Varna’da yığınak yapmayı kararlaştırdı. Rusların artan baskısı üzerine kale Komutanı olan ve kısa süre önce Müşirliğe yükseltilen Musa Hulusi Paşa şehit düştü. Müşir(Mareşal) Ömer Lütfi Paşa, kaleden baskın niteliğinde organize ve ani bir saldırı ile çıkarak Rus kuşatma hatlarını yardı, literatürde yarma veya huruç harekatı olarak bilinen bu saldırı türünü ustaca uygulayan Serdar-ı Ekrem Müşir Ömer Lütfi Paşa,  kuşatma ve yarma harekatı sırasında boyunca toplam 68 şehit veren Osmanlı ordusuna karşın, Rusları toplam 10 bin civarı kayıp ile 24 Haziran’da geri çekilmeye mecbur etti. (4) Ardından birlikleri ile Bükreş ve İbriş şehirlerine girdi. Bu gelişmenin ardından başından beri tarafsızlığını korumak, bunu yapamasa bile en azından savaştan uzak durmak isteyen Avusturya, seferberlik ilan edip Yaş şehrine girdi.

Kırım Cephesi:

Alma Muharebesi:

Henüz Silistre kuşatma altındayken görüşülen ve Rusya’yı barışa zorlamak için hazırlanan plan doğrultusunda Kırım’a bir cephe açma fikri uygun bulunmuştu. Bunun için İngiltere 1 filoyu her ihtimale karşı Rus faktörünü kuzeyden baskılamak ve kendi güvenliğini sağlamak için Baltık Denizine, 1 filoyu ise Akdeniz ve Karadeniz’de bulunan güçlerini takviye etmek için derhal yola çıkardı. Akdeniz-Karadeniz üzerine gelen filo aynı zamanda ilk seferde 25 bin askeri mühimmat ve askerin toplanma noktası olarak seçildiği Malta adasına sevketti. (2)

20 Eylül 1854 tarihinde 89 savaş gemisi ve 267 nakliye gemisi halinde 21 bin İngiliz 30 bin Fransız ve 60 bin Osmanlı askeri Kırım sahillerine çıkarma yaptı. Müttefik ordularını karşılayan Ruslar ile aynı gün “Alma Muharebesi” diye zikredilen muharebe gerçekleşti. Ruslar geri püskürtüldü.

Balaklava Muharebesi:

Ekim 25’i olduğunda Müttefik kuvvetler, Rusya’nın denize ve dolayısıyla dünyaya açılan liman şehri Sivastopol’u düşürmek için kuşatmayı gündemine almadan saldırıya geçti. Her devlet bir kanat oluşturacak şekilde mevzilendikten sonra İngilizler şehrin güney noktasına doğru harekete geçince Ruslar, birlikler arasında oluşan tehlikeli mesafeyi farkedip 25 bin asker ile Osmanlı kuvvetlerini hazırlıksız yakaladı ve dağıttı. Bunun üzerine Rusları o anda durdurabilecek tek güç İngiliz 93. Piyade alayı askerleri savaş düzeni alarak şiddetli saldırıları geri püskürtmeyi başardı. Yardıma yetişen İngiliz süvari birlikleri ayrı düşmüş Rus süvarilerine saldırdı ve kendisinden 6 kat daha büyük olan Rus süvari birliğini yendi. (5) Rusların yenilgisi sonrası Sivastopol limanında bulunan Rus donanması karaya oturtuldu. Müttefikler bu sayede denizden ikmali pürüzsüz bir şekilde yapabildi.

Gözleve Muharebesi:

Müttefik çıkarmasını takip eden 50 günün ardından Osmanlı kuvvetlerinin bu zaman aralığında muharebelerde fazla rol almayışı Türk ordusunun itibarını zedeleyici bir unsurdu. Rus direnişlerinin çeşitli muharebelerle kırılmasının ardından geri çekilme yolu üzerinde kalan Gözleve, bugünkü adıyla “Evpatoriya” oldukça stratejik bir öneme sahipti. Bu önemli geçit bölgesini tutmak Osmanlı prestijini yükseltmenin yanı sıra Rusları barışa zorlayıcı adım olabilirdi. Silistre’yi kahramanca savunan birliğiyle beraber Serdar- Ekrem Müşir Ömer Lütfi Paşa Gözleve Müdafaası için takviyelerle beraber mevcudu 30 bine ulaşan ordusunu mevzilendirdi. Sıradan bir şehir görünümünde olan Gözleve, Ömer Lütfi Paşa’nın ivedi emirleriyle resmen bir kaleye çevrildi. Osmanlı kayıtlarında bahsedilen tahkimat şu şekilde yazılmıştır:

“Asakir-i Osmaniye sandallarla karaya çıkub usûl-i vechile çadırlar altına ve ebniyelere yerleşürler. Rusyalu artık avdet itmez efkarıyla lüzum görinen istihkama pek ehemmiyet verilmeyüb yalnız birkaç kıta tabye ile şehrin etrafına ufak bir hendek açarlar. Asakir-i Osmaniye’den başka iki kıta top, iki bölük Fransız piyadesi bulunur. Sene-i mezkure Şubat’ının ikinci güni ordunun ahvalini teftiş zımnında Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa gelüb istihkamları zayıf bir halde bulundığına teessüfle beraber bunlara bir gün evvel takviyet virilmesini emir ve irade ider ve o gün ameliyâta başladır.” (6)

Rus kuvvetlerinin komutanı Korgeneral Stepan Aleksandroviç Hrulev birliğine olan güveninden çok istihbari bilgiden yoksun olarak Osmanlı birliklerini küçümseyerek kalenin ilk dalga saldırıdan sonra ele geçirileceğini varsayıyordu. 16 şubat 1855 gecesinde Rus topçuları gizlice mevzilendirildi. 17 Şubat günü şafak vakti saldırıya geçmek isteyen Ruslar sis engeline takıldılar ve günün biraz daha ağarmasını beklediler. Güneş iyice doğduğunda Osmanlı sağ kanadına ağır bir topçu ateşi açarak saldırıyı başlattılar. Osmanlı ordusunun cevap niteliğinde açtığı güçlü top ateşi Rus kuvvetlerinin elit sayılabilecek Podolya Avcı taburlarını ve Hrulev’i oldukça sarstı. Rus ordusunda bulunan gönüllü Yunan milis birlikleri, tahkim edilmiş Osmanlı metrislerini aşmak için ağır topların ateş hattı boyunca merdivenlerle koşarken oldukça ağır kayıp verdiler. Bu metris aşma denemesine katılan güçlü bir Rus piyade alayı ön saflarda Osmanlı kuvvetlerine zorluk çıkarmaya başlamıştı ki Osmanlı süvari birlikleri yalnız kalmış bu “Azak” piyade alayına, her saldırıya çıktığı anda yanlarından vurarak ağır kayıplar verdirmeye başladı. Çatışmalar 4 saat civarı sürdü ve Ruslar 2500 civarı ölü/yaralı kayıp vererek geri çekilmeye başladılar. Osmanlı kuvvetlerinin kayıpları 350 şehit/yaralı şeklinde oldu. Bu muharebe Rusların Osmanlı ve müttefikleri çıkarma umutlarını yok etti. Arada kalmış Rus kuvvetleri Gözleve’ye saldırmaya tekrar cesaret edemediler. Muharebe Osmanlı itibarını güçlendirdi ve bu kritik zafer Silistre’den sonra Osmanlı askerlerinde yüksek bir motivasyon kaynağı haline geldi. Burada aradığını bulamayan Rusya doğuya, Osmanlı’nın destekten nispeten mahrum olduğu yerlere kuvvet aktarımı yapmaya başladı.

Kars Kuşatması:

Ruslar 25 bin kişilik düzenli ve yıpranmamış bir orduyu Kırım’da yediği ağır darbelerin intikamını almak için Anadolu üzerine sürdü. Güzergahta ki Kars şehri Ruslara direnebilecek tek şehir olma özelliğinden dolayı aynı zamanda Anadolu’nun da kilidi konumundaydı. Müttefiklerin bölgeye atadığı General Fenwick Williams Kars’ı Müşir Mehmed Vasıf Paşa ile savunmak için hazırlıklara başlamıştı. Rus ordusunun toplanmaya başladığı Mayıs ayında General Williams, İngiliz ve Osmanlı makamlarına mevcut stokları ile en fazla 3 Ekim tarihine kadar dayanabileceklerini iletmişti. (7)Rusların bölgeye gelişi ve beklenen kuşatmayı başlatması çok geç olmadı. Savunma devam ederken İngiliz-Osmanlı yazışma ve görüşmelerinde İngilizlerin destek konusunda bariz bir çekimserliği vardı. Savaşın ilk aylarında değil de Rus donanmasının Sinop baskını ile Karadeniz’de hakimiyet kurduğu anda savaşın gerekliliğini kendi halkına anlatmaya çalışan İngiltere için savaş, görünüşe göre deniz kontrolü ile sınırlıydı. Rusya’nın kendisine bundan sonra sorun açamayacağını anladığı anda hevesle verdiği desteği aniden kesti. Bu düşünce aslında sadece Rusya için değildi. Osmanlı’nın Kars cephesini destek ile kazanması durumunda, sadece kendi imkanlarıyla yapabileceği bir atak sonrası Rusya gibi bir tehdidi kendisine uzunca süre sorun çıkaramayacak duruma getirebilme potansiyeliydi. Kars’ta ise durum, bu hesaplardan çok uzaktı. Ruslar üst üste 3 kez Osmanlı birliklerince püskürtülmüş fakat yok edilemedi. Bu yüzden Rus komutan Muraviev ısrarla kuşatmayı sürdürebildi. Stokların Ekim ayında biteceği öngörülen hesaplar tuttu, uzayan kuşatma ile birlikte Kasım ayında Kars şehrinde artık açlık baş gösterdi. Yerli halk ağaç kökleri yiyerek beslendiği gibi her gün 100 civarı sivilin açlık sebebiyle ölmesi gibi hadiseler ordu moralini bozuyordu. Buna rağmen erlerini asker olarak vermiş aileler  üstüne 10 yaşına gelmiş erkek çocuklarını her sabah karargahın önüne bırakmakta tereddüt göstermiyordu. Bu durum General Williams’ın gözünden kaçmamış olsa gerek ki Londra’ya gönderdiği mektuplarda Türklerin vatan savunmasında ki azmini her defasında dile getiriyor çeşitli örneklerle besliyordu. Açlığın şiddetini gün geçtikçe arttırması ve ikmal için bir umut gözükmemesi sonucunda müşterek bir kararla 28 Kasım 1855 tarihinde Ruslara teslim edildi.

Paris Antlaşması ve Sonuçları:

Kars’ın kuşatıldığı sırada Çar I. Nikolay’ın ölümü üzerine oğlu II. Aleksandr tahta geçti. Kars’ın düşüşü ile birlikte elini nispeten güçlendirerek barış istedi. 30 Mart 1856 tarihinde Paris Antlaşması imzalandı. İngiltere ve Fransa’nın yanında savaşa giren, bu yazıda bahsedemediğim, Sardinya-Piyemonte Krallığı kazandığı itibar ile diğer İtalyan devletçiklerinden ayrıldı ve İtalyan birliğinin kurucu lideri olma yolunda önemli bir adım atmış oldu. Fransa için en büyük kazanç, kendisine karşı kurulmuş olan Avusturya- Rusya gibi devletlerin başı çektiği bloğun dağılması oldu. Avrupa’da daha rahat hareket eder hale geldi. Savaşın kazanını olan taraf kağıtta İngiltere Fransa ve Osmanlı olmasına rağmen gerçekte sadece İngiltere ve Fransa oldu denilebilir. Zira Osmanlı sanki yenik bir devletmiş gibi kendi müttefikleri tarafından bazı dayatmalara maruz kaldı. Toprak bütünlüğünün korunması gibi kulağa hoş gelen bazı maddeler dışında iç işlerimize müdahaleye zemin hazırlayacak Islahat Fermanını anlaşma maddesi halinde sundular, Karadeniz’de tersane kurulmasını Rusya ve Osmanlı(!) için gerilim arttırıcı bir unsur olduğu onaylandı ve iki tarafında tersanelerini yıkması istendi. Böylece İngiltere’nin sömürgelerine giden yolları potansiyel bir Rus tehdidinden uzunca bir süre korunmuş oldu. Kısacası Osmanlı büyük oranda yine tarih derslerinde anlatılageldiği gibi, cephede kazanan ama masada kaybeden taraf oldu.

Açlıktan ağaç kökü yiyen ve küçücük evlatlarını gözünü kırpmadan ordusuna teslim eden analarımızın, kanıyla teriyle canını dişine takan tüm ecdadımızın, büyük tarihimiz boyunca yüzlerce savaşa ve zorluğa göğüs germiş olanların üzerimizde büyük ve ağır bir hakkı vardır. Bu hak bize tek bir şeyi ifade eder; Türk’e rahat haramdır!

 

 

 

 

 

Kaynakça

  1. 160. Yıldönümünde Kırım Savaşı. AKBULUT, İlhan. 208, Şubat 2014, Türk Dünyası Araştırmaları , Cilt 106, s. 333-350.
  2. KIRIM SAVAŞI’NDA MÜTTEFİK ORDULARIN İKMALİ. ÇETİN, Mehmet ve KÖK, Recep. 39, 2015, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 8, s. 815.
  3. 1853-1856 Kırım Harbi’nde Osmanlı – Avusturya İlişkileri. BİRBUDAK, Togay Seçkin. 293, 2018, Belleten, Cilt 82, s. 241.
  4. Vikipedi Özgür Ansiklopedi. Silistre Kuşatması. Vikpedi. [Çevrimiçi] Vikipedi Özgür Ansiklopedi, 03 06 2020. [Alıntı Tarihi: 01 08 2020.] https://tr.wikipedia.org/wiki/Silistre_Kuşatması. 391581.
  5. Vikipedi. Balaklava Muharebesi. Vikipedi Özgür Ansiklopedi. [Çevrimiçi] Vikipedi, 01 05 2020. [Alıntı Tarihi: 06 08 2020.] https://tr.wikipedia.org/wiki/Balaklava_Muharebesi.
  6. İMAMOĞLU, Abdullah Taha. 1853-1856 KIRIM SAVAŞINA DAİR BİR CİHAD RİSALESİ. Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 2019, Cilt 6, 11.
  7. SANDWİTH, Humphry. Kars’ın Düşüşü. 1855 Kars Kuşatmasının Öyküsü. İstanbul : Tarhçi Kitabevi, 2017.
  8. Vikipedi Özgür Ansiklopedi. Kırım Savaşı. Vikipedi. [Çevrimiçi] 23 06 2020. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kırım_Savaşı.

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Avsarbek

Latest posts by Avsarbek (see all)

You may also like