Atatürk Dönemi Sosyoekonomik Sistemini Anlamak

Bölüm 1: SOLİDARİST KORPORATİZM

Solidarizm dayanışmacılık olarak Türkçeleştirilebilecek ekonomik ve siyasal fikrin literatürdeki adıdır. Bu görüş liberalizm ve sosyalizmin ortasında konumlanır, liberalizmdeki özel mülkiyet ve serbest girişimi; sosyalizmdeki devlet müdahalesi ve sınıfların bütünleşmesini bünyesinde barındırır. Böylelikle iki görüşü yumuşatma amacı güder. Korporatizm ise sermayenin ve özel mülkiyetin desteklendiği fakat bunun sıkı bir şekilde devlet tarafından kontrol edildiği sistemi ifade eder. Korporatizmde sermayeyi loncalar (meslek teşkilatları) aracılığıyla kontrol eden bir hükümetin varlığı esastır. Normalde sendikalar yalnızca işçileri temsil ederken bu sistemde sendikalar işverenleri de içine alarak bir mesleği tamamen temsil eder ve bu şekilde devletin bir meslek ile doğrudan irtibat kurması ve onu denetlemesi mümkün olur.

Solidarist Korporatizm bu iki görüşün meydana getirdiği ekonomik sistemi ifade eder. Tenasütçülük fikrini savunan  Ziya Gökalp: “Ferdi (özel) mülkiyet, sosyal dayanışmaya yaradığı nispette meşrudur. Sosyalistlerin ve komünistlerin ferdî mülkiyeti ilgaya (kaldırmak) teşebbüs etmeleri doğru değildir. Yalnız, sosyal dayanışmaya yaramayan ferdî mülkiyetler varsa, bunlar meşru (geçerli) sayılamaz. Bundan başka, mülkiyet yalnız ferdî olmak lazım gelmez. Ferdî mülkiyet gibi, sosyal mülkiyet de olmalıdır. Cemiyetin (toplumun)  bir fedakarlığı veya zahmeti neticesinde husule gelen (ortaya çıkan) ve fertlerin hiçbir amelinden (emek) hasıl olmayan fazla kârlar cemiyete aittir. Fertlerin bu kârları kendilerine mal etmeleri meşru değildir. Fazla kârların plusvalue’lerin (artı değer, kazancın üstünde kalan kısım) cemiyet namına toplanmasıyla husule gelecek büyük kazançlar, cemiyet hesabına açılacak fabrikaların, kurulacak büyük çiftliklerin sermayesi olur.” diyerek bu fikri savunmuştur.
Alman Nazi Partisinin işçiler adına hazırladığı propaganda afişi. “Bugün olduğu gibi yoldaşlarımızla birlikle Alman işçi cephesinde yer alacağız.”
Solda Alman Nasyonel Sosyalist İşçi Partisinin (NSDAP/Nazi) işçiler adına hazırladığı propaganda afişi. “Bugün olduğu gibi yoldaşlarımızla birlikle Alman işçi cephesinde yer alacağız.”

Günümüzde Solidarizm ve Liberalizm
Solidarizm günümüzde diğer ideolojilerin yumuşaması sebebiyle kendine has güncel bir örnek teşkil etmekten uzaktır. İkinci Cihan Harbini kazanan batı dünyası Avrupadaki totaliter rejimleri sona erdirmiş, bu devletlerden Sovyetler Birliği nüfuzu altında olmayan ülkelere liberal demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi ihraç edilmiştir. Sovyetler Birliği yanındaki yaklaşık yarım asırlık sosyalist etki alanıyla beraber yaşamını yitirince Doğu Avrupada da liberal ekonomi yaygınlaşmış ve günümüzde az sayıdaki istisnası dışında serbest piyasa ekonomisi, bilinen adıyla kapitalizm galip gelerek dünyadaki hakim sistem olmuştur. Buna karşın serbest piyasa ekonomisi ciddi değişimler yaşamak zorunda kalmıştır ve günümüzde ilk halinden biraz uzakta tanımlanmaktadır.

Teorik olarak 18.yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve sanayi devrimi ile dünyaya yayılan modern serbest piyasa ekonomisi birçok sınavdan geçerek günümüze kadar ulaşmıştır. Onu güçlü ve hatta yenilmez kılan en büyük özelliği de her türlü şarta uyum sağlayıp hayatta kalabilmesidir. Serbest piyasa ekonomisi ve liberal ekonomi 1929 ekonomik krizi ve 1970’lerde meydana gelen petrol krizlerini esnekliği sayesinde atlatmıştır. Bu esnekliği sebebiyle ilk halinde ortaya konan “devlet müdahalelerine kesinlikle karşı çıkma” fikri “kısıtlı devlet müdahalelerini hoşgörü ile karşılama”ya evrilmiştir. Günümüzde tam da bu yüzden hemen hemen tüm kapitalist sistemlerde devlet müdahalesi mevcuttur ve onun büründüğü bu şekil solidarizme yaklaşmasına ve hatta solidarizm ile arasındaki çizgilerin soluklaşmasına neden olmuştur. Bu sebeple günümüzde solidarist sistemlerden bahsetmek ve güncel liberal sistemlerle mukayese etmek mümkün değildir. Liberalizm artık özel mülkiyeti de kamusal mülkiyeti de kapsar ve kamusal mülkiyeti kısıtlı da olsa destekler hale gelmiş, böylelikle solidarizmi bünyesinde eritmiştir.

Korporatizm Deneyimleri
Korporatizm ise belirgin olarak İkinci Cihan Harbi öncesinde deneyimlenmiş, daha çok totaliter devletlerde şahit olduğumuz bir sistemdir. Nazi Almanyası ve Faşist İtalya korporatizm deneyiminin en net örneklerini bizlere sunmaktadır. Bu iki devlette tüm meslekler devletin himayesine alınmış ve mesleklerin varlığı devletin bünyesinde sürdürülmüştür. Bu yönüyle ahilik teşkilatını yani Osmanlıdaki meslek teşkilatlanmasını anımsatmasına rağmen onlardan farklı olarak meslekler, çalışanlar ve ürünler; kısacası her şey devlete ait olduğu için Osmanlıdan ciddi anlamda ayrılır. Osmanlıda ya da modern devletlerde bireyler ya da kurumlar ürünleri ve işletmeleri için vergi verir ve bunun karşılığında üretimleri devlet güvencesinde sürer. Buna karşın totaliter devletlerin, özellikle de Faşizm’in egemen olduğu devletlerin bir klasiği olan “her şey devletin içinde, hiçbir şey devletin dışında değil” anlayışıyla devlet tüm meslek teşkilatına ve üretim araçlarına koşulsuz şartsız hakimdir ve her türlü müdahale etme yetkisini bünyesinde saklı tutar. (Sosyalist tarzı Korporatizmde ise benzer mekanizmalar bulunmakla beraber Korporasyon temsilcilerinin yetkileri görece geniştir, devletin birtakım tekliflerini veto etme hakkına sahiptir.) Liberal değerlerin yerleşmesi ve hukukun ağırlığını ortaya koyması ile birlikte bu tip müdahaleler de totaliter devletler ile birlikte tarih olmuş, müteşebbisler (girişimciler) özgürce hareket ederek hukuk yani devletin ta kendisi tarafından korunmaya başlanmıştır.

Solidarist Korporatizm
Solidarist Korporatizm Kemalizm düşüncesinin literatürdeki adını ifade etmektedir. Gazi Mustafa Kemal’in ülkenin o zamanki koşullarına uygun gördüğü karma ekonomi modeli; yerli burjuvası olmayan ve devlet girişimlerinin yokluğunda kalkınması çok uzun yıllar sürecek bir devletin tek reçetesiydi. İlk yıllar emekleme dönemini yaşayan Türk burjuvasının desteklendiği, liberal ekonominin ön planda tutulduğu ve batıya entegre bir serbest piyasanın öngörüldüğü yıllar olarak kayda geçse de bu çok uzun sürmemiş, 1929 ekonomik krizi ile tüm dengeler bozulmuş ve devlet piyasaya doğrudan müdahale ederek serbest piyasa ekonomisinden kumanda (totaliter/devletçi) ekonomisine doğru kayma sürecini başlatmıştır. İşte ne serbest girişimin ne de devlet müdahalesinin geçerli tek yol olduğu bu rejim siyasal olarak Kemalizm adıyla ortaya konan düşünce sisteminin ekonomideki tezahürü olan Solidarist Korporatizmdi.

İkinci bölümde 1930 sonrası yaşanan gelişmeleri ve devletçiliğin ekonomideki yansımalarını karşılaştırmalı olarak inceleyeceğiz. Tekrar buluşuncaya değin, esen kalın.

Öneriler:
Diğer birçok fikrinde olduğu gibi bu fikrinde de Gazi Mustafa Kemal’i etkileyerek cumhuriyet rejiminin ilk yıllarına yön veren  Ziya Gökalp’i ve onun Tenasütçülük (dayanışmacılık) olarak ifade ettiği Solidarist Korporatizm’i eleştiren bir kitap hakkındaki yazıyı dergimizde bulabilirsiniz: https://misakizafer.com/2020/04/01/inceleme-ziya-gokalp-kemalizm-ve-turkiyede-korporatizm-taha-parla/

Kaynaklar:
http://ekonomiturk.blogspot.com/2010/02/buyuk-buhran-srasnda-turkiye-ekonomisi.html
Ziya Gö­kalp, Türkçülüğün Esasları (Ötüken Neşriyat)

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Mürşit Sipahi

Latest posts by Mürşit Sipahi (see all)

1 thought on “Atatürk Dönemi Sosyoekonomik Sistemini Anlamak

Comments are closed.