Rüzgâr – Atsız Mecmua, 2. sayı
Arzularım muayyen bir haddi aşınca
Ve kulaklar sözlerime sağırlaşınca
Bir ihtiras duyup vahşi maceralara
Çıkıyorum bulutları aşan dağlara.
İlâhların başı gibi başları diktir,
Bu dağları saran sonsuz bir genişliktir.
Ben de katıp vücudumu bu genişliğe
Bakıyorum aşağlarde kalan hiçliğe.
Bu dağların bîr rakibi varsa rüzgârdır.
Rüzgâr burada tek başına bir hükümdardır.
Burada insan duman gibi genişler, büyür;
Bu dağlarda ıstıraplar, sevinçler büyür
Buralarda her düşünce sona yakındır,
Burada her şey bizden uzak, “O”na yakındır
Burada yoktur insanların düşündükleri,
Rüzgâr siler kafalardan küçüklükleri.
Yanağıma çarpar geniş kanatlarını
Ve anlatır mabutların hayatlarını.
Ara sıra kulağını bana verdi mi
Ben de ona anlatırım kendi derdimi
“Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgâr,
Benim artık yalnız sana itimadım var!
Gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden
Yabancıyım bu gürültü dünyasına ben.
Etrafımın sözlerine aklım ermedi,
Etrafım da bana asla kulak vermedi.
Senelerden beri hâlâ anlaşamadık,
Ben de kestim anlaşmaktan ümidi artık.
Gözlerimde hakikati sezen bir nurla
Etrafımı süzüyorum biraz gururla.
Bir dürbünün ters tarafı gibi bu dünya
En büyük şey, en asil şey küçülür Burada.
Burada yalan para eden yegâne iştir;
Burada her şey bir yapmacık bir gösteriştir.
Kimi coşar din uğruna geberir, yalan;
Kimi gider şeref için can verir, yalan!
Bir filezof yetmiş eser yazar, yalandır;
Bir kahraman istipdadı ezer, yalandır.
Şairlerin büyük aşkı fânî bir kızdır.
Bu dünyada herkes sinsi, herkes cılızdır.
Ne hakikî aşktan Burada bir çakan vardır,
Ne de onu görse dönüp bir bakan vardır…
Her büyüklük cüzzam gibi dökülür Burada,
En muazzam ölüm bile küçülür Burada.
Benim kafam acaip bir dimağ taşıyor,
Her dakika insanlardan uzaklaşıyor.
Zaman zaman mağlup olsam bile etime
İnsan olmak dokunuyor haysiyetime.
Büyük, temiz bir arkadaş arıyor ruhum,
İşte rüzgâr, şimdi sana sığmıyorum!
Asaletin yeri yoktur gerçi hayatta,
En asil şey seni buldum bu kâinatta.
Güneş gibi ne bin türlü ışığın vardır,
Ne de süse, gösterişe baktığın vardır.
Deniz gibi muamma yok derinliğinde,
Bir ferahlık, bir saflık var serinliğinde,
Bir dev gibi küçük, mızmız sesleri yersin,
Allah gibi görünmeden hüküm sürersin.
Düşmanıyım ben de cılız güzelliklerin,
Rüzgâr! Bu dağ başlarında çırpman serin
Kanatlarım gök yüzünden akan bir seldir,
Bana kudret ve cesaret veren bir eldir.
Beşerlikten uzaktayım senin ülkende,
Senin gibi azemete âşıkım ben de,
İşte rüzgâr senin gibi ben de deliyim.
Islıklarım senin gibi inlemelidir,
Herkes beni ürpererek dinlemelidir.
Rüzgâr, sana, yalnız sana benzemeliyim.
Nefes – Atsız Mecmua, 3. sayı
“Gök Alp’a İthaf”
Kalplere serptiğin kıvılcımlardan
Bir ışık yanıyor ey büyük nebî.
Gönüller, zâtını bize aşk sunan
Bir mürşit, tanıyor ey büyük nebî.
Bilirsin göynümün ne duyduğunu,
Karşında tekrara hacet yok bunu,
Benliğim önünde, ululuğunu
Daima anıyor ey büyük nebî.
Başımız önünde geliyor yere,
ışışklar dağıttın sen gönüllere.
Millet aşkını duyan bir kere
Seni nûr sanıyor ey büyük nebî.
Mefkûre nûruyla bizleri besle,
Uğrunde ölelim biz de hevesle;
Gençliğin kalbi bu taze nefesle
Beraber kanıyor ey büyük nebî.
Dağlar – Atsız Mecmua, 7. sayı
Başım dağ saçlarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.
Şehirler bana bir tuzak,
İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.
Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.
Yarimi ellere verin;
Sevdamı yellere verin;
Elleri bana gönderin:
Benim meskenim dağlardır.
Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardır.
Kara Yazı – Atsız Mecmua, 12. sayı
Geçmedi yare sözümüz
Yollarda kaldı gözümüz
Yere sürüldü yüzümüz
Böyleymiş karayazımız.
Çiçekler açılmaz oldu
Pınarlar içilmez oldu
Yar bize gülmez oldu
Böyleymiş kara yazımız.
Yalnız ona yar demiştik
Onda bir şey var demiştik
O bizi anlar demiştik
Böyleymiş kara yazımız.
Hey gönül gene bu gece
Kederim geceden yüce
Gel susalım beraberce
Böyleymiş kara yazımız.
Mayıs – Atsız Mecmua 13. sayı
İçerim ateş doludur
Mayıs ayların gülüdür
Taze bir çiçek dalıdır
Mayısta gönltim delidir.
Yeşil bağlara göçülür
Tatlı şaraplar içilir
Yârim dökülüp saçılır
Mayısta gönlüm delidir
Göklere karşı yatılır
Dertlerimiz unutulur
Eski sevgiler atılır
Mayısta gönlüm delidir.
Uzakta kuşlar seslenir
Gönlüm genişler beslenir
Yaşamaya haveslenîr
Mayısta gönlüm delidir.
Yumuşak rüzgârlar eser
Çemenlerde yârim gezer
Yanılır bana gülümser
Mayısta gönlüm delidir.
Unutamadım – Atsız Mecmua 17. sayı
Gönlümü avutamadım
Seni söküp atamadım
Ben ahdımı tutamadım
Yâr seni unutamadım
Bahtın lûtfuna ermişim
Gönlümü sana vermişim
Meğer ne çok severmişim
Yâr seni unutamadım
Gönül bir acayip deli
Yârın âzât olmaz kulu
Bilmedim neylemeli
Yâr seni unutamadım
Kalksam gönlümü âzâda
Eski günler gelir yâda
Bu niyan dolu dünyada
Yâr seni unutamadım
Kendimi aldırdım gama
Yerleştin kaldın kafama
Unutmak istedim ama
Yâr seni unutamadım.
– Alperen İnce
Zafere Doğru
Latest posts by Zafere Doğru (see all)
- Kadınlar Seçme ve Seçilme Hakkını Nasıl Kazandı? (Afet İnan) - 24 Şubat 2021
- Ağız Sütü veya Kolostrum - 10 Şubat 2021
- Bir Sosyalistin Gözünden Tiflis’te Ermenilerin Mezalimi - 29 Ocak 2021
- 2021 Yılında Misak-ı Zafer - 1 Ocak 2021
- “Türklerin Babası” (Soyadı Kanunu) - 17 Aralık 2020