Cumhuriyet halkın yönetim biçimi olarak ilk kez Romalılar tarafından uygulanmış ve bir devlet şekli olarak pozitif gelişmesi bakımından güçlü bir idari ve siyasi teşkilat meydana getirmişlerdir. Onların bu başarılı örneği başka milletleri ve ülkeleri de etkilemiş olup zaman zaman denemiştir.

Bizim coğrafyamızda da Cumhuriyet sözcüğü kavram olarak ilk defa 1848 yılında Mustafa Reşit Paşa’yla ilgili olarak padişaha yapılan bir uyarıda kullanılmıştır. Ali Suavi’nin Paris’te yayınlanan “Ulum” gazetesindeki makalelerinde de halk egemenliği üzerinde durduğu görülür. Yine Genç Osmanlıların Montesquieu ile Jean Jack Rousseau’nun etkisi ile Cumhuriyet kavramını kullandıkları görülür.

Osmanlı Devleti;  toprak sisteminin bozulması, Avrupa’da yaşanan Rönesans, Coğrafi Keşifler, Reform Hareketleri, Aydınlanma, Fransız ihtilalı, Sanayi devrimi ve dolayısı ile sömürgecilik gibi değişimlerden sonra gelişen ve değişen dünyaya yapılan gelenekçi çözümlerle ıslahat girişimlerine rağmen örneğin Lale devri, III. Selim dönemi Nizamı cedit yenilikleri,  II. Mahmut dönemi merkezi yenilik çabaları sonucu uyum sağlamaya çalışsa da çok başarılı olamamıştır. Avrupa’nın gelişmişliğini yakalamak amacıyla yeni bir hamle olarak Tanzimat Fermanının ilan edilmesi (3 Kasım 1839), Islahat Fermanının (28 Şubat 1856) ilanı da Avrupa ve dünyadaki yenilik, gelişim ve değişime ayak uyduramamıştır.

  1. Abdülhamit tarafından I. Meşrutiyet (23 Aralık 1876) ve İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından da II. Meşrutiyetin ilan edilmesi ile bir takım dünya görüşleri de konuşulur ve tartışılır hale gelmiştir.

Osmanlı Devleti yaptığı bu yeniliklerle yorulmuş ve yıpranmış kendini yönetemez hale gelmişti. Devlet yöneticileri başarısız, ekonomi bozuk, halk ise peş peşe Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşlarından yenik çıkmış perişan haldeydi.

  1. Dünya Savaşında her cephede yenik çıkan Osmanlı Devletini bölüp parçalayıp toprak payı almak isteyen İngiliz, Fransız, Yunan ve İtalyanlar Mondros mütarekesi (30 Ekim 1918) ve ardından Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) ile emellerine eriştiler ve başta başkent İstanbul olmak üzere birçok bölgeyi işgal etme yetkisi elde ettiler. Artık Osmanlı Devleti fiilen yok olmuştu.

Mustafa Kemal Paşa, ordunun teslim olması anlamına gelen Mondros anlaşmasına bağlı olarak görevli olduğu Suriye cephesinden İstanbul’a hareket eder. İstanbul’a vardığında düşman gemilerini ve ordu mensuplarını görünce güçlü bir kararlılık ifadesi olan “Geldikleri gibi giderler” sözünü arkadaşlarına söyler. Bu amaçla, yani tam bağımsızlık mücadelesini başlatmak için Mustafa Kemal Paşa’nın aklında bir görev ve yetkiyle Anadolu’ya gidip bir milli irade kurmak vardı.

Uzun bir bürokratik manevra çalışmalarından sonra Dokuzuncu ordu müfettişliğine tayin edilen Mustafa Kemal Paşa 16 Mayıs 1919’da karargâhıyla birlikte İstanbul’dan hareket ederek 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkmıştır.

Mustafa Kemal Paşa’nın eseri Nutuk unda da ilk cümlesi 19 Senesi Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım ile başlamaktadır. 19 Mayıs bağımsızlık ruhunun oluşmasının başlangıcıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın hedefinin ilk adımıdır. Samsun’daki faaliyetlerinde Türk ve Türklük kelimesini kullanmış, “milli egemenlik gözetilmelidir, manda ve himaye kabul edilemez‘’ cümleleri sloganlaşmıştır.

Havza Genelgesinde (28 Mayıs 1919) artık Türk milleti artık liderini bulmuş, sonraki durak olan Amasya Genelgesinde (22 Haziran 1919) bağımsızlığın tehlikeye düştüğünü tespit ve milli direniş için bir kararlılığı göstermesi bakımından “istiklalin yine milletin azim ve kararıyla kurtarılacağı” alınan karar çok önemlidir.

Erzurum Kongresinde (23 Temmuz- 7 Ağustos 1919) yaşanan önemli bir gelişme ise Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a dönmeyi reddedince İstanbul tarafından Dokuzuncu ordu müfettişliği görevinden alındığı kendisine bildirilmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa padişahlık makamına askerlik mesleğinden istifa ettiğini söylemiştir.

Sivas Kongresi 38 delegenin katılımıyla 4 Eylül 1919 Perşembe günü Sivas Lisesinde toplandı. Küçük değişiklerle Erzurum Kararlarının da kabul edildiği Sivas Kongresinde “Türk toprakları hiçbir şekilde ayrılmaz bir bütündür. Manda ve himaye kabul edilemez” kararlarıyla Erzurum kongresinde alınan kararlar onaylanmıştır.

Sivas Görüşmeleri’nin başarıyla tamamlanması Mustafa Kemal Paşa’ya ve milli müdafaa taraftarlarına önemli saygınlık kazandırmıştır. Devam eden süreçte İşgalci ülkelerin baskısıyla İstanbul’daki Meclis-i Mebusan kapatılınca, Mustafa Kemal Paşa devletin devamlılığı anlayışı ile Ankara’da milli bir meclisin açılması için çeşitli teşebbüslerde bulunmuştur.

Tüm bu alınan kararların ardından gerekli hazırlıklar tamamlandıktan sonra 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. İşte, bu meclis çatısı altında çok büyük çabalarla hem içerdeki isyanları hem İstanbul’daki kukla yöneticilerin hem de işgalci devletlere karşı her cephede iki buçuk yıl kadar savaşarak bağımsızlık savaşı gerçekleştirilmiş ve büyük zaferler elde edilmiştir.

Bu zaferlerden sonra Mustafa Kemal Paşa, ta öğrencilik yıllarından beri sahip olduğu ve inandığı Cumhuriyet rejimini uygulamak istiyordu. Zira Havza, Amasya, Erzurum, Sivas Kongrelerinde özellikle üzerinde durulan milli egemenlik ve halkın iradesi ilkesi üzerinde kararlar alınmıştı.

Öngörülü bir kişiliği olan Mustafa yakın arkadaşlarına daha Osmanlı yıkılmadan savaşlara girmeden yeni bir Türk devletinin kurulması zorunluluğunda bahsederdi. Atatürk bu şartlar altında bağımsız ve Cumhuriyetle yönetilen bir Türk Devleti kurma idealindeydi. Her zaman yanında olan silah arkadaşları bazı inkılâplar söz konusu olunca ona muhalif bile olmuşlardır. Fakat Mustafa kemal Atatürk düşüncelerinin arkasında duran kararlı idealist ve gerçekçi bir kişiydi. Öğrencilik yıllarından beri ideali değişmemişti.

Saltanatın ilgası ile önünde engel kalmadığını gören Atatürk bu düşünceyi uygulamaya koymaya başlamıştır.

28 Ekim 1923 gecesi özel bir toplantıda “Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz!” diyerek İsmet Paşa ile yasa tasarısı üzerinde çalışmışlardır. Böylece anayasanın 1. maddesine Türkiye devletinin şekl-i hükümeti Cumhuriyet’tir’’cümlesinin eklenmesine karar verilmiştir ve ertesi gün Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin kararıyla Cumhuriyet ilan edilmiştir.

Artık Atatürk’ün ve yanında yer alan Osmanlı’nın son aydınlarının uzun zamandır düşlediği ulus devleti kurulmuş ama 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasına neden olan engelleri ortadan kaldırıp Türk milletinin gurur ve huzurla yaşayabilmesi için gerekli olan değişiklikleri yapma zamanı başlamıştı.

Gerçekleştirilen inkılâplar

Bu amaçla, millet iradesinin merkezi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde aşama aşama gerekli değişikler yapılmaya başlanmış ve ilk olarak Saltanat kaldırılıp (1 Kasım 1922) halkın kendi kendini yönetme ilkesinin ilk adımı atıldı. Artık yeni bir devlet kuruluyor, başkenti de Ankara oluyordu (13 Ekim 1923).

Osmanlı döneminde karmaşık bir yapıya sahip olup devlete ve halka yararlı bir katkısı olmayan ama devletin çöküşüne neden olan eğitimsizlik yapısı ele alınarak yeni bir düzenlemeyle eğitim alanında Tevhidi Tedrisat Kanunu çıkarıldı (3 Mart 1924) ve böylece halkımız bir amaç doğrultusunda eğitim almaya başladı. Ve aynı gün yönetimin halkın iradesi doğrultusunda olması gerektiğine bağlı olarak halifelik kaldırılıp Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığının uhdesine verilmiştir.

Hukuk alanında yapılan yenilikler Türk medeni kanunu (17 Şubat 1926)ile aile hayatında önemli ve olumlu gelişmeler olmuştur.

Harf İnkılâbı (1 kasım 1928) ile Latin alfabesine geçiş yapıldı. 10.yüzyıldan beri İslam dini ile birlikte Arap alfabesini benimsemişlerdir. Harf inkılabının yapılmasının gerekçelerinden en önemlisi Arap harflerinin Türkçeye uygun olmadığı ve buna bağlı olarak insanlarımızın okuma ve öğrenme zorluğunu ortadan kaldırmak idi. Bu değişiklikle birlikte milletimiz hızlı bir biçimde okuma yazma ve öğrenme başarısını elde etmiştir.

Türk tarihini kültürünü medeniyetini bilimsel yollarla incelemek, araştırmak, yaymak ve yayınlamak amacıyla Türk Tarih Kurumu (15 Nisan 1931) ve Türk dilinin zenginliğini öğrenmek, diğer diller arasında kendine yaraşır bir yer edinmesi amacıyla da Türk Dil Kurumu (12 Temmuz 1932) kuruldu.

Ve Cumhuriyet’imizin ilanı ile olan kazanımlarımız…

Yapılan bu ilk devrimler ile eğitimde, kültürde, bilimde, sanayide, sporda vb. birçok alanda ülkemiz hızlı bir biçimde ilerlemiş, değişik alanlarda örnek kişiler yetişmiştir.  Örneğin ilk kadın avukatımız Süreyya Ağaoğlu, İlk kadın arkeolog Jale İnan, İlk kadın gökbilimci Nüzhet Gökdoğan, İlk kadın jet pilotu Leman Altınçekiç, ilk savaş pilotumuz Sabiha Gökçen gibi daha birçok kişi yetişmiştir. Sanayi alanında ülkemizin çok değişik yerlerine fabrikalar kurulmuş, halkımızın refahını artmasına katkı sağlamıştır. Örneğin Bursa Süt Fabrikası, Zonguldak Taş Kömür fabrikası, Malatya Bez Fabrikası, Kayseri uçak fabrikası, Uşak şeker fabrikası, Aydın (Nazilli) dokuma fabrikası gibi.

Atatürk ‘ün dehası ve çalışkanlığı, milletimizin azmi ile kadınlarımız sosyal ve ekonomik hayatta kendilerini güçlü bir şekilde gösterdi açılan fabrikalar ile de bağımsız ve kendi üreten bir devlet haline geldik.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının her alanda yaptığı bu inkılâpların amacı Türk milletinin bağımsız, özgür, refah içinde ve çağdaş devletler seviyesinin ötesinde yaşaması idi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılında ülkemizin özellikle son yıllarına baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi 16 Nisan 2017 Yılında kuvvetler ayrılığına dayanan Türk tipi başkanlık sistemine geçmiştir. Yani kısaca başkan yönetimin tek söz sahibi olur. Belki de buna bağlı olarak ekonomide, üretimde, eğitimde bilimde dünya sıralamasında ne yazık ki, gerilere gittiğimiz görülmektedir.

  1. Yılda pek çok şeyin olumsuz yönden değiştiğini düşünüyorum. Bunun böyle devam etmemesini ümit ederek, gelecek yüzyıllara kalmadan Atalarımızın bize miras bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkmasını diliyorum…

Nice Yüzyıllara… İlk 100.üncü Yılımız Kutlu Olsun!

YAŞASIN CUMHURİYET!

 

KAYNAKÇALAR

– GÜLER Ali, Türk’ün Tarihi Cumhuriyet’in Faziletinde.

– KIRNIK Cengiz han, Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluş Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme.

-DUMAN Selçuk, Mustafa Kemal ‘de Cumhuriyet Fikrinin Doğuşu ve Cumhuriyet’in Nitelikleri.

-ALPKAYA Faruk,Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşu1923-1924)

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Bengisu Ünal

You may also like