“MANDA VE HİMAYE KABUL EDİLEMEZ”-Mustafa Kemal Atatürk
Coğrafi, iklimsel, siyasal ve ekonomik şartlar ile Türklerin gerek kendi içlerindeki bölünmeler gerek ise başkaları ile girmiş oldukları savaşlar ve fetihçilik politikası gibi nedenlerden dolayı Türkler sabit bir şekilde tek bir bölge üzerinde yerleşip kalmamışlardır. Bu doğrultuda Orta Asya’dan Hindistan’a, Rusya’ya, Balkanlar’a, Avrupa’ya, İran’a, Mısır’a kadar yayılmışlardır. Türk milleti dışındaki farklı milletlerin tarihi ve kültürü tek bir toprak parçası ya da bölge üzerinde yeşerip büyürken Türk tarihi ve kültürü yeşerdiği bölgeden çok farklı yerler üzerinde gelişmeye, büyümeye devam etmiştir. Dönüp bakıldığında tek bir Türk devleti ya da imparatorluğu göremezsiniz. Bu durum pek tabi günümüzde geçmişi araştırma, inceleme açısından bizleri ve araştırmacıları zorlayan bir manzaraya pencere açmaya mecbur kılmıştır. İncelendiği zaman aynı tarihi süreç içerisinde ve aynı sahnede birden fazla kurulmuş olan devletler, imparatorluklar ile karşılaşabilirsiniz. Yaşanılan coğrafya, buna bağlı değişiklik gösteren farklı kültürel kodlar vb. durumlar Türkleri birbirinden asla tam anlamıyla ötekileştiremez. Bu duruma şu açıdan bakmak daha sağlıklıdır: Türk milletini bir ağacın gövdesi ve kökleri olarak ele alıp, ağacın dallarını ise farklı uçlara, yerlere dağılmış olan ve devletleşmiş Türk halkları olarak görebiliriz. 18.ve 19. Yüzyıllar penceresinden bakıldığında Türk dünyası çok ıstırap dolu, ya savaş dolu ya da her bakımdan baskı altında bir süreç yaşamıştır. Cumhuriyetin ilanı ile şüphesiz ki sadece Türkiye’de değil bütün Türk devletlerinde ve Türk halklarında geleceğe daha ümit dolu bakabilmek adına ışıklar yakmıştır. Ancak Türkiye dışındaki bazı Türk devletlerinin cumhuriyetlerinin ilanı, refah ve diğer birçok açıdan kendine yetebilirlilik ile özgürlük gibi kavramlara kavuşması Türkiye’deki cumhuriyet ilanından daha sonraki senelerde gerçekleşmiştir.
Ağacın gövdesine aşı yapılınca hemen dallarının da hızla iyileşmesi beklenemez, o aşı elbet tesir edecektir ve etmiştir.
Konumuzun önemini ve vurgulamak istediğimiz noktayı anlayabilmek adına önce Türk devletlerinin cumhuriyet öncesi durumlarını ve ayrıca bu devletlerin coğrafi konumlarını incelemek daha sağlıklı ve aydınlık olacaktır.
- Türkiye
- Azerbaycan
- Kazakistan
- Kıbrıs
- Kırgızistan
- Özbekistan
- Tacikistan
- Türkmenistan
TÜRKİYE
Asya ile Avrupa arasında adeta bir köprü görevi gören konumu itibariyle Avrupa, Afrika ve Asya’nın tam orta mesafe noktasında yer almaktadır. Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, İran, Irak ve Suriye ile sınır komşu konumundadır. Başkenti Ankara’dır.
Cumhuriyetten önceki dönem ele alındığımızda yorgun ve yıkılmak üzere olan Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi ile karşılaşmaktayız. Yönetim şekli saltanat olan bir imparatorluk dönemidir. Anadolu’dan başlayarak Balkanlar’ı, Kuzey Afrika’yı ve Orta Doğu’yu kapsayan, içerisinde farklı dinlere, dillere, ırklara mensup birçok insanın bulunduğu bir imparatorluktur. I. Dünya savaşı ile beraber her anlamda bir çöküş sürecine giren Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş sonunda topraklarının çok büyük bir kısmı işgal edilmiştir. Bu süreç içerisinde topraklardaki bu hızlı kaybın bir sebebi ise aslında çok milletliliktir denilebilir. Özellikle Türk nüfusun haricindeki kesimlerden beklenen destek tam anlamı ile gerçekleşmemiştir. Beklenen desteğin tam anlamı ile sadece Anadolu ve Trakya bölgelerinden gelmesi sebebiyle görüyoruz ki Trablusgarp, Balkan savaşları, I. Dünya savaşı ve Kurtuluş savaşı gibi bir savaşlar silsilesi sahnesinde en etkili ve yalnızca başarıyla sonuçlanan savaş Kurtuluş savaşı olmuştur. Burada bahsini ettiğimiz Anadolu ve Trakya bölgeleri 12. yüzyıldan itibaren Avrupa tarafından “Türkiye” olarak isimlendirilmiştir. Bu bölgeler dışında kalan Türk nüfus, elde kalan yurda geri dönebilmek için uzun ıstırap ve acı dolu bir süreç yaşamıştır. Hukuk sistemine baktığımızda ise Osmanlı şeriata bağlı bir hukuk sistemi izlemekteydi. Yani yeni dünyaya ayak uydurmak için gerekli şartlara yeterince sahip olmayan, şeriat ve saltanat ile yönetilen, savaşlardan yorulmuş, sahip olduğu sistemin çöktüğü bir haldedir Türkiye.
Cumhuriyet ile birlikte Osmanlıdan kalan son toprak ve nüfus ile beraber artık yeni, laik, büyük değişimlere kucak açmış, her açıdan kendini iyileştirmeye ve dünyaya açılmaya gayret eden bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.
AZERBAYCAN
Avrupa ve Asya’nın arasında kalan merkezi diyebileceğimiz diğer bir noktaya ev sahipliği yapan başka bir Türk devleti ise Azerbaycan’dır. Kafkas dağları bölgesinde yer alan Azerbaycan Aras’ın kuzeyinde Rusya ile güneyinde ise İran ile komşudur. Konumu itibariyle Rus, Ermeni, Gürcü etnik kimliğine sahip insanların da nüfusunda yer aldığı bir devlettir. İlk başkenti Gence olan Azebaycan’ın şimdiki Başkenti Bakü’dür. Rusların ve beraberinde Ermenilerinin Kafkasya’da var oluşlarına kadarki süreç içerisinde tarih sahnesinde hep bir arada yaşamış olan Müslümanlar ile Türkler bu coğrafyada adlarını geçirdiğim Rus, Ermeni iki baş faktörü ve diğer Müslüman-Türk düşmanlarının işbirliği neticesinde büyük zulümlere, kıyımlara, soykırımlara ve çeşitli asimile politikalarına maruz kalmışlardır. Bu izlenen insanlık dışı politika ve soykırımların gerçekleştirilmesi dâhilinde özellikle Bakü ve Gence üs seçilmiş akabinde bütün Kafkasya’yı kapsayan bu eylemler Müslüman-Türk ahali üzerinde büyük bir kenetlenmeye ve millileşme, milletleşme fikirleri ile yanıp tutuşmasına yol açmıştır böylece ortaya çıkan mühim ve seyir değiştirici isyanlar, mücadeleler ve başkaldırılar gerçekleşmiştir. 28 Nisan 1920 tarihinde Mehmet Emin Resulzade’nin liderliğinde bulunan Azerbaycan Cumhuriyeti dağıtıldı. Bütün bu olanlara karşı Azerbaycan’da birçok yerde tepkiler vardı ancak karşı gelenler susturuldu, bastırıldı… İdare Bolşeviklere geçmişti. Azerbaycan’da gerçekleşen bütün olayları büyük bir ilgiyle takip ederek hamle hesaplayan Lenin ve Stalin, Azerbaycan’ı çok iyi tanıyan ve bilen ayrıca sosyalizmi benimsemiş bir temsilciye ihtiyaç duymuşlardı. Bu nedenle Moskova, 1902 senesinden itibaren Himmet Bolşevik teşkilatında belirli faaliyetler göstermiş olan ve 1917 Bolşevik ihtilal’inde de rol alan akabinde Kızıl Ordu Azerbaycan’a girdiği dönemde ihtilal komitesinde yer alan Neriman Nerimanov’u, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Milli Komite Başkanlığına atadı. Ruslaştırma politikaları yeniden başladı. “Han-Ağa” gibi unvanlar yasaklandı, din ve devlet işleri ayrıldı, okullarda dini eğitimlerin verilmesi yasaklandı, camiler ve medreseler ki özellikle antik mimariye sahip olanları derhal yıkıldı, Azerbaycan’ın ulusal kültür ve bilincine topyekün bir saldırı dönemi gerçekleşiyordu. Azerbaycan artık Rusya’nın petrol ve hammadde yatağı olmuştu. Ermeniler sayesinde Türkiye ile Azerbaycan sınırlarının bozulması da hedefler arasındaydı. Zaman içinde halkın saygı duyduğu, sözüne itimat ettiği insanları ya hapse atılması ya da öldürülmesi insanların içindeki ateşi hat safhaya da taşımıştı. Bölgedeki Türkler artık ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürülmüşlerdi. Bütün bu olanlar halk içinde büyük bir başkaldırı isteği uyandırmaktaydı. Evet, halkın içinde yanan milli duygular ve bu istek vardı ama bir teşkilatlanma da gerekiyordu. Böylece azerbaycanda içinde kilit isimlerin de yer aldığı örneğin; General Cevad Bey (Şıxlinski), Albay Cihangir Bey Kazımbeyli, Tümgeneral Emir Kazım Mirza Kaçar gibi Azerbaycan Ordusu içinde ulvi görevlerde yer alan isimler ile bir teşkilatlanma başladı. Bu durum cumhuriyetimizin ilan edilmesine çok yakın bir tarihte gerçekleştiği için konu bazında dikkat edilmesi gereken ve önemli bir konudur. Peki durum nedir tam olarak? Yukarıda bahsini ettiğimiz teşkilatlanma 1920 senesinde tarihe adını yazdıracak bir isyanın teşkilatlanmasıdır; Gence isyanı. 25 Mayıs 1920 gecesinde Azerbaycan için düzenlenen bu direnişe katılan taburlar, atlı birlikler ve silahlılar öncen belirlenmiş yerlerine geçtiler ve ardından kısa süre içerisinde önemli noktaların, kurumların kontrollerini ele geçirdiler. Azerbaycan Mahallesi içinde konumlanmış Kızıl Ordu askerleri gözaltında tutulmak üzere nezarethanelere atıldı. Gence İsyanı kısa bir süre içinde hızla Azerbaycan topraklarının her yerine yayılmıştı. Tüm ülkenin işgalci Sovyet rejimine ve Ermenilere karşı bu yükselişi, halkın inatçı direnişi, bir kez daha Azerbaycan halkının özgürlük ruhunu, milli kimliklerini ve bağımsız devlet geleneklerini yok etmenin kolay bir iş olmadığının büyük bir göstergesidir. İsyanın hızla yayıldığını ve Kızıl Ordu’ya isyancılar tarafından atılan darbelerin çoğaldığını gören 11.Kızıl Ordu Komutanlığı akabinde acilen yeni tedbirler almaya karar verdi. Bunun üzerine hususi bir direktif hazırlandı. Bu hususi direktifte 11.Kızıl Ordu Komutanlığı Yelizavetepol’da (yani Gence’de) isyan var, isyancılar Bakü üzerine yürümek için hazırlık içindedirler, ülkenin her yerine bu isyan havası ulaşmış durumda, bu duruma bir an önce engel olmalıyız, gibi ifadeler yer almaktaydı. Bunun neticesi olarak 11.Kızıl Ordu’nun 179.alayı 20.tümen süvari birlikleri Gence üzerine yollandı. Buradaki Ermeniler ile Bolşevik taraftarları orduya destek vermekteydiler. Yine de isyancıların durdurulması bu kadar kolay olmadı. Gence Çayı geçildi ve Ermenilerin yoğun olarak bulunduğu bölgedeki Kızıl Ordu birlikleri darmaduman edildi. 3.000’den fazla Bolşevik askeri ve yanlısı Ermeni hapishanelere atılmıştı. 28 Mayıs 1920 tarihinde Gence İsyanı liderleri ve şehir halkı, Azerbaycan’ın bağımsızlık ilanının ikinci yıldönümü münasebetiyle bölge mahkemesi binasında toplanarak burada herkes kendi fikir ve görüşlerini bildirdi. 28 Mayıs sonrası 11.Ordu tüm gücüyle Gence’ye doğru ilerlemeye başladı. Birkaç yenilginin ardından Kızıl Ordu ağır topları devreye soktu işte o zaman Gence düşmeye başladı. 31 Mayısta Gence Kızıl ordu eline geçti, isyancıların bir kısmı öldürüldü, kaçabilenler kaçtı ki bazıları kaçtıktan sonra bile ne olursa olsun yakalandıklarında öldürüldü. Gence bir hafta boyunca yağmalanıp talan edildi. Kesin olmasa da toplanılan verilere göre farklı kaynaklar içinde bu olayda toplam 8500 ya da 12000 ya da 15000 kişinin hayatını kaybettiği yazılmıştır. Gence’de gerçekleşen bu olaylar Azerbaycan halkının bağımsızlıkları için vermiş olduğu en büyük mücadelelerden bir tanesidir. 1920 Gence İsyanı’na ilişkin tutulmuş birçok belge ve yazılmış birçok kitap daha sonraki dönemler içinde yaşanan çatışma ve yangınlar ile beraber yok olmuştur. Gence İsyanı, gerçekleştiği tarih sonrası Azerbaycan halkının ve devletinin tarih sahnesindeki rolünün belirlemesinde etkili bir olay olmuştur.
Görüldüğü üzere ele aldığımız dönemde Azerbaycanda da durumlar pek iç açıcı değildir.
KAZAKİSTAN
Yüzölçümü olarak bakıldığında Kazakistan Türk devletleri içerisindeki en büyük yüzölçümüne sahip ülkedir. Sınır komşuları olarak bakıldığında Türkmenistan, Özbekistan, Çin, Rusya, Güney Kırgızistan, Hazar ve İdil ile sınır komşu onumundadır. Başkenti Astana’dır.
Yine konumu itibari ile Rusya’dan ne yazık ki nasibini almış bir başka Türk devleti de kazakistandır. Azımsanamayacak süre boyunca sovyetin yanlış politika ve uygulamarı sonucunda kazakistan’da da ekonomik, kültürel, siyasi sorunlar oluşmuştur. Kanlı biten ayaklanmaların acıların yeri olmuştur adeta. İkinci sınıf vatandaş muamelesinin ve bir çok dışlayacı politikanın en sert uygulandığı bir bölge olmuştur. Aslında bu coğrafya üzerinde her bir Türk devletinde hep aynı sorunlarla karşılaşmaktayız. Hiçbirinin acısı ya da çektiği diğeri ile karşılaştırılamaz bile. Göçebe bir yapıya sahip olan bu bölge üzerindeki Türkler için Ruslar tarafından ortaya atılan asılsız bir iddia şudur; Ruslar olmasa bu coğrafyadaki göçebe Türkler hiçbir zaman modern anlamdaki dünya ile asla tanışamayacak devlet tabanlı bir yönetim düzeni kuramayacaklardı. Cumhuriyetin ilanına yakın zaman dilimi içerisine girdiğimizde gözümüze 1919 tarihinin takılmaması imkansızdır. Ancak bu tarihe varmadan önce hemen I. Dünya savaşının henüz daha başlamamış iken fakat başlamasına yakın bir tarihe gitmemiz gerekmektedir. Savaş başlamadan hemen önce Kazakistanda Türkler bi ihtilal planı içerisindeydiler, bu ihtilal pek tabi Ruslara karşı planlanmıştı. 1906 da kurulmuş olan Kazak Anayasal Demokratik Partisi sonradan bilindiği gibi Laş Orda olarak isim değiştirmiş olan bu parti milli şuurun uyanması ve ihtilal hareketi için planlamarın merkezidir. Ancak tam ihtilal hazırlıkları içindeyken savaş başladı ve Rus hükümeti 200.000’den daha fazla kazak türkü askeri kendi ordusu katma kararı almıştır. Sadece insani güç değil maddi ve insancıl ihtiyaçların da karşılanabilmesi için kazak türklerinden haraç, hayvan, ve gıda alınmıştır. Hal böyle olunca bıçak kemiğe dayandı ve Urallara kadar ulaşacak bir isyan başladı. Malesef tüm bunlar gerçekleşir iken olmazsa olmaz olan iki unsur eksikti: istihbarat ve iletişim. Diğer Türk devletleri ile düzgün ve gereğince bir iletişim kurulamadı. Sayı itibari ile de teçhizat itibari ile de eksik çok fazlaydı bu nedenle bir süre sonra Ruslar Türkleri derdest etmiş birçok Türkü ise öldürmüştür. 1918 de Alaş Orda dağıtıldı. 1919’da ise artık Kazakistan Rusların küçük bir hükümeti olmuştur. Daha sonraki süreçte kolhozlaştırma hareketi, asimile politikalarının ve köle muamelelerinin de uygulanması ile ne yazık ki tarihin acılığından payını almıştır. Hal böyle iken edebiyat, sosyal yaşam hakgetire durumdadır. Ki zaten anadilin asimile edilmesi amacıyla uygulanan politikalar ile eğitim ve edebiyat vahim duruma düşmüştür.
KIBRIS
Akdeniz’in en büyük üçüncü adasıdır. Kuzeyinde Türkiye, doğusunda Suriye bulunmaktadır. Lefkoşa’dır. Venedik’ten Osmanlı hâkimiyetine geçmiş ve uzunca bir süre Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır. 18. yüzyıla kadar Kıbrıs içerisindeki demografik yapıyı incelediğimizde Türk nüfusunun Rum nüfusundan daha fazla olduğunu görmekteyiz. I. Dünya savaşında farklı taraflarda yer alan Osmanlı-İngiltere ikilisinin arası açılmış bu yüzden İngiltere adayı ilhak etmiştir. Kıbrıs’taki Rum kesimin Kıbrıs’ın Yunanistan’ın bir parçası olması doğrultusunda istekleri vardı. Bu hedef ve istekler özelinde Rumlar I. Dünya savaşı esnasında İngiliz komiserlere dilekçeler yazmışlardır. İngilizler bu olanlar üzerine konu dâhilinde Yunanistan ile görüşmeler gerçekleştirmiştir. Başta tarafsız kalmayı tercih ederek bu teklifi geri çeviren Yunanistan savaş sonuna doğru Osmanlı’nın kaybeden tarafta yer aldığından emin olunca İngilizlere zamanında yapmış oldukları Kıbrıs teklifini hatırlatarak savaşa katılacaklarını duyurmuştur. Kıbrıs’ta yaşamaya devam etmek isteyen Türk halkı için İngilizler isterlerse kalıp İngiliz vatandaşlığı alabileceklerini söylemiş ve bu teklifin kabul edilmemesi halinde Kıbrıs’ta kalamayacaklarını bildirmişlerdir. Durumlar ve savaş akıbeti bu şekilde ilerlerken Kıbrıs’taki Türk nüfusun büyük bir kısmı Anadolu’ya göç etmiş, kalanların da çoğunluğu ise İngiliz vatandaşlığı almak istemeyince sonradan Anadolu’ya göç etmiştir. Lozan Antlaşmasının imzalanmasının ardından Kıbrıs’ta kalan Müslüman ve Türk aileler için yine İngiliz vatandaşlığı hakkı, kabul edilmezse göç hakkı tanınmıştır. Kalanlar ise İngiliz vatandaşlığına geçirilmiştir.
Savaştan sonraki yıllarda da, Türkiye’deki cumhuriyet ilanından sonraki senelerde de Kıbrıs’ta uzunca bir süre Türk halkı büyük sorunlar ve acılar çekmeye devam etmiştir.
KIRGIZİSTAN
Orta Asya üzerinde çok büyük bir alana yayılmış olan Türk devletlerini yani Türkistan bölgesini incelediğimizde her bir ele alacağımız devlet için bu bölgedeki Sovyet rejiminin etkisini görmekteyiz. Özellikle Türk birliğinin engellenmesi için de Rus tabanlı büyük faaliyetlerin de tam ortasında kalmış bir bölgedir. Bu bahsettiğimiz baskı 1917’den 1950’lere ve hatta doksanlı senelere kadar sürmüştür.
Yine bu bölge içinde yer alan Kırgızistan’ın coğrafi konumuna baktığımızda görüyoruzki Doğu Türkistan (Çin) ve Tanrı Dağları ile beraber Özbekistan, Tacikistan’a sınırları olan bir konumdadır. Dağlık bir yapıya sahiptir. Başkenti Bişkek’tir.
1917 itibari ile Kırgızistan’ın önceki tarihi tamamen Sovyet rejimi tarafından görmezden gelinmiş Sovyetler tarafından rejim sayesinde bir ülke ve tarih sahibi bir Kırgızistan’ı kendilerinin oluşturduklarını empoze etmeye çalışmıştır. Ruslaştırma politikası altındaki kırgızistanda maddi durumdan tutunda kültürel çapta halkın hayatına etki edecek her konu çok vahim bir hal içindeydi. Rejim sözde durumların iyileştirilmesi için halktan haraç kesiyor ancak pek bir şey yapmıyordu. Kolhozlaştırma yani tarım alanında her şeyi devletleştirme planıyla rejim bütünleştirmek yerine her şeyi paramparça etmekteydi. Çünkü bunu Kırgızistan için değil kendileri için yapıyorlardı. Tam anlamıyla tabiri caiz ise çiftçiler birer köle haline getirilmiş idi. Varlıklı denilebilecek kırgız aileleri normalden daha fazla vergi ödüyordu. Yine bu ailelerin her birinin elinden seçme ve seçilme haklarıda alınmıştı. Bu düzen içinde sorun teşkil edebilecek kişilerin ise farklı yerlere göç ettirildiği bilgisini de es geçmemek gerek. Bu sürgünler peşinde Kırgızistan için hem maddi hem de manevi sorunlara yol açmıştır.
ÖZBEKİSTAN
Kazakistan, Afganistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan ile sınır komşu olan Özbekistan aynı zamanda Aral Gölünün güney yakasında kalan Amuderya deltası, Turan, Taşkent, Semerkand, Buhara, Fergana ve Kızılçöl gibi alanların da düzlük kesimlerini sınırları içerisinde barındıran bir konuma sahiptir. Başkenti Taşkent’tir.
1917 ihtilali ile birlikte Sovyet işgali sorunun göbeğinde kalan başka bir Türk devletidir. Zaten incelediğimiz Türkistan coğrafyasındaki her bir devlet aynı kaderi yaşamıştır. Asimile politikaları, sosyal ve kültürel yönden gelişmenin önüne geçilen sistemler, yasaklar, isyanlar, kanlı başkaldırış süreçleri ve sürgünler… Çar II. Nikola emri ile 1916 tarihinde bir karar alındı. Çarlık yönetiminin işgal ettiği Türkistan coğrafyasında yaşayan Rus olmasa dahi orduya asker olarak katılma zorunluluğu getirilen bir karardı bu. Zaten işgalle birlikte maddi manevi her açıdan sömürülen Türkistan coğrafyasındaki halk bu karar ve akabinde işgali kabullenemeyişle birlikte ayaklanmaya başladı. Ayaklanmalar Hocent’te (günümüzde tacikistan sınırları içerisindedir. Bahsi geçen dönemde ise Özbekistan sınırı içerisindedir.) başlayarak Türkistan coğrafyasında önemli vilayetlere kadar büyük bir yayılma gösterdi.. Bu vilayetler Yedisu, Sır Derya, Fergana,semerkant ve Hazar vilayetlerdir. 1916 tam anlamıyla sadece Özbekistan halkı için değil tüm Türkistan coğrafyası için uzun ve çok aşırı düzeyde kanlı geçmiştir. Ruslar isyanı belirli bir süre kontrol altına alamayınca normalde göndermiş olduğu kuvvetlere takviyeler yaparak isyanı bastırmış bir çok Türkü öldürmüş ve sürgün etmişlerdir. Aydınların büyük bir kısmı öldürüldü, köyler yakıldı. Böyle bir süreç içinden henüz kafasını kaldıramadan 1917 ihtilaliyle tekrar bir hapis süreci, ayaklanmalar ve zulümler silsilesine girilmiştir. Hal böyle iken askeri, siyasi, kültürel ve sosyal alanlarda gelişmeden bahsetmeyi bırakın tam anlamı ile bir gerileme yaşanmıştır.
TACİKİSTAN
Kırgızistan, Çin, Pakistan, Afganistan ve Özbekistan’ın ortasında kalan bölgede yer alan bir Orta Asya ülkesidir. Başkenti Duşanbe’dir. 1917 ile gelen Rus ihtilali Buhara ele geçirildi. Buhara Tacikistan sınırları içerisinde kuzey tabanında kalan bir alanda yer almaktaydı. Sovyet işgalinin tüm bölgeye yayılmasını engellemek için 1921’de hareketler başlamıştı bunlardan biri de Basmacı olarak adlandırılan harekettir bir diğer ismi ile kaynaklarda Korbaşı olarak da geçmektedir. Bu tarihte Enver Paşa Türkistan coğrafyasında gerçekleşen bu işgaller ile ilgilenmek için bölgeye gelmiştir. Enver Paşa’nın ve Zeki Velidi Togan’ın girişimleri ve titiz planları ile bir hareket başladı ve bu hareketler sonucunda doğu Buhara geri alınınca Bolşevikler tüm gücüyle 1922’de Basmacılara karşı harekete geçip onları geri püskürtmüş, geri çekilmek zorunda bırakmıştır. Daha sonra Enver Paşanın vefatı da gerçekleşince zaten herşey hızlıca gelişmiş ve Tacikistan da artık Sovyetlerin eteğine düşmüştür.
TÜRKMENİSTAN
Özbekistan, Afganistan, İran ve Hazar Gölü ile sınırları olan bir konumda yer almaktadır. Karakum Çölü’nün büyük bir kısmı Türkmenistan sınırları içerisinde yer almaktadır. Başkenti Aşkabat’tır.
Rusların ele aldığımız Aşkabat ve çevresi bölgesine ilgileri 1850 senesi ve sonraları oldukça yoğunlaşmıştır. Bu ilgiye karşı mücadele veren Türkmenler aynı zamanda İran ve Hiva Hanına karşı da mücadele sürecindeydiler. Türkmenler bu mücadelelerden oldukça yıprandılar ve 1881 senesinde Ruslar Aşkabat vadisini işgal altına alıp ele geçirdiler. Ardından yani 1884 senesinde ise Merv vadisini de ele geçiren Ruslar artık bölgedeki Türkmen aşiretleri üzerinde de yavaş yavaş bir hâkimiyet kurmayı başladılar. Böylece bölgede “Doğu Hazar Bölgesi (Zakaspi)” denilen Çarlık idaresi kurulmuş oldu. Çarlık yönetimi bölgenin olağan üstü yer altı kaynaklarının farkındaydı ve bu kaynakları kendi sanayisinde işlemek istiyordu bu yüzden Türkmen halkına ağır şartlar dayatılmış durumdaydı. Çarlığın 1880 seneleri civarında yaptırdığı demir yolu daha sonraki senelerce sırasıyla Aşkabat, Merv, Semerkant ve Guşku’ya ulaşmış böylece Rus hâkimiyeti daha da yerleştirilmiştir. Bahsettiğimiz dönemdeki söz konusu bölgemiz Trans-Hazar bölgesinin merkez üssü haline gelmeye başlayınca Aşkabat önemli bir mevkiye yükselmiştir. Bu nedenle Merv’e kıyasla Aşkabat Rus ekonomisi, kültürü ve politikası izlerini daha çok taşımış ve yansıtmış ki halen de öyledir diyebileceğimiz bir şehirdir. Kentteki Türkmen nüfusunun Rus işgaliyle azalmış olması sömürgeci bir Rus yönetiminin kente girmesinin de bir sonucudur. Her ne kadar Türkmen nüfusunun azaldığı kaydedilmiş olsa da bu demektir ki Aşkabat işgalden önceki tarihlerde oldukça kalabalık ve işlek bir yermiş. Rusların bölgeye girişinden sonra Aşkabat ve Türkmenistan bölgesi artık sadece önemli bir savunma noktası değil aynı zamanda ticaretin büyük hamleler ile geliştiği güçlü bir ekonomik nokta haline geldi. En büyük geçim ve uğraş kaynakları tarım ile hayvancılıktı. Zaman içinde nüfusunda ciddi artış ile 1900 senesine yaklaştıkça sonunda Taşkent’in nüfusunu bile geçmiştir. Bu yükseliş öyle sebepsizce olmamıştır bölgenin Trans-Hazar yönetiminin merkezi olması ve demir yolu ile en önemli ticaret yolları üzerinde bulunması en büyük sebeplerdendir. Aşkabat’ta artık bankalar açılmaya başlamış 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra ise artık gelişen kentte birçok fabrika açılmış bölgedeki işçi sayısı yükselmiş böylece burada bir işçi sınıfı oluşturulmuştur. Bu işçi sınıfının oluşumu tabi ki sadece Aşkabat halkıyla meydana gelmedi kent dışından hatta yabancı ülkelerden bile gelen birçok işçi olmuştur. Bu oluşumdan bir süre sonra kent içinde matbaa ile uğraşanların sayısı çoğalmış ki bu da işçi gruplarının dönemin Bolşevik devriminin destekçileri olarak gösterilmelerine kadar uzanmıştır. Rusya’da Çarlığın yıkılması yani ihtilalin etkili olması sonrası Türkmen bölgesinde de ihtilalci hareketler gitgide hız kazanmış durumda idi. Bu hareketlenmeler Aşkabat, Merv ve Krasnovodski’de (Türkmenbaşı şehri) faaliyet gösteren Bolşevik partilerce sağlanmıştır. Evet, ihtilale kadarki dönemde Aşkabat ve tüm Türkmenistan bölgesi her ne kadar büyük adımlarla gelişmiştir desek de aslında bu gelişmelerdeki büyüklükten kastımız bölgenin önceki dönemlerine göre kendi içindeki gelişimidir. Bunun dışında aslında Çarlık zamanında başkent Aşkabat ve çevresi Rusya Çarlığı’nın diğer bölgelerine göre çok geride kalmıştır. Bunun göstergesi olarak kurulan fabrikalardaki makinelerin eskiliği ve bölgeden alınan ham maddenin işlemeciliğinin bölge dışında yapılması gibi etkenler sunulabilir. Ve ihtilal sonrası Bolşevikler diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Türkmenistan’da da milli bilicin oluşmasını enggellemek amacıyla burada da politikalarını ve zulmünü uygulamıştır. Türkmenlerin birçoğu zorla göç ettirilmiştir. Güney kesimdeki halk git gide İran yönetimi altında kalmaya bile zorlanılmıştır. Zaten bakıldığında İran çarlık döneminde Türk hanlıklarının işgaline en çok yol açan devletlerden biri olmuştur. Yine Sovyet döneminde de payına düşeni almaktan ve Sovyete destekden geri kalmamıştır.
BAĞIMSIZLIKLARINI İLAN ETMEDEN ÖNCE TÜRK DEVLETERİ İLE TÜRKİYE ARASINDAKİ İLİŞKİLER
‘‘Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İste o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir.” 29 Ekim 1933, Çankaya Köşkü, Mustafa Kemal Atatürk.
Saygıdeğer okuyucumuza SSCB dönemi nedeni ile böyle bir başlığın hazırlanması gerekliliği hissi ile günümüze varmadan önce konu bazında öncesinin de eklemek istedim.
Çarlık döneminin sona erişiyle var olan devlet sınırlarının içerisine dahil olan birçok Türk halkı kendi bağımsızlıklarını kazanabilmek adına büyük mücadeleler içerisine girmiştir. Fakat çarlık rejiminin hemen ardından gelen Sovyet rejimi hali hazırdaki bu sınırlar içerisinde yer alan Türk halklarının bir daha bağımsız devletler olarak kendi sınırlarını çizmelerine, tarihlerini, dillerini ve kültürlerini korumak için istedikleri ve bunun için verilen mücadeleyi engellemiştir. Bu engel sonucunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olarak adlandırılan yeni bir devletler hapishanesinin içerisinde yer alan 15 devletin içerisinde Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan da yer almıştır. Başkurdistan, Tataristan, Çuvaşistan, Tuva, Yakutistan, Nahçivan SSCB oluşumunun içinde yer alan devletlerin içinde veya SSCB’nin Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti oluşumu altında sömürülmeye tabi tutulmuşlardır. SSCB oluşumunun içinde yer alan devletlerin içinde veya SSCB’nin Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti oluşumu altında sömürülmeye tabi tutulmuşlardır. Karaçay-Balkar- Nogay, Kumuk ile bölge sınırı içindeki tüm Türk boyları ve Türk yerleşim yerlerindeki halkların bir kısmı ya göç etmiş, ya özerk bölgelere gitmiş ya da başka birimler altında yaşamaya devam etmiştir. Türkistan kavramı zamanla yok edilmiştir. SSCB’nin bu etkisi 1917’den 1991’e kadar sürmüştür.
I.Dünya Harbi, milli mücadele sürecinden geçen, artık yerini yenilenmeye bırakmak zorunda olan Osmanlı ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti ile ihtilal, ayaklanmalar rüzgârlarının estiği Türkistan coğrafyasının 1917-1991 tarihleri aralığındaki ilişkilerine baktığımızda pek tabi Türk Aydınlarının ve subaylarının etkisi ve çabaları hakkı yenilemeyecek, bahsi göz ardı edilemeyecek kadar göze çarpmaktadır. Bu kişilerden başlıca Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Enver Paşa, Yunus Nadi, Ali Fuat Cebesoy gibi daha pek çok isim vardır. İhtilalin ilk yıllarında henüz Cumhuriyetten önce Osmanlı-Türkistan coğrafyası ilişkilerinde en çok göze çarpan husus askeri destektir. Ayaklanmalara istihbarata destek ve çözüm için Osmanlı Türkistan’a büyük derecede önem vermiştir. Süreç içinde oluşturulan koalisyonlarda zıtlıklar ortaya çıkmıştır. Bu zıtlıklar rejim yanlısı olanlar ile gelenekselciler tabanlı zıtlıklardır. Bundan dolayı ertelemeler, bazı kararlarda anlaşmazlıklar çıkmıştır. Öyle ki bazı noktalarda büyük kırgınlıklar bile doğmuştur. Buna ışık tutması adına okuyucunun Osmanlı İmparatorluğu-Azerbaycan Halk Cumhuriyeti İlişkilerinde Ortaya Çıkan Sorunlara Dair Bir Değerlendirme-Yalçın Murgul tavsiyemdir. Verilen mücadele ve yardımlaşma ile ilişki kurma çabaları baskı dönemi boyunca engellere ve sektelere uğramıştır. Dönem süresince Türkistan coğrafyasındaki her Türk devleti ve halklarının dış dünya ile olan ilişkileri her açıdan Moskova merkezli kontrol altında ve yine Moskova merkezi üzerinden yürütülmekteydi. Bu nedenle bakıldığında diplomatik ve siyasi açıdan Gorbaçov döneminde ilişkiler kurulmaya çalışılsa da Moskova onayı olmadan ya da Moskova’dan gelen direktifler doğrultusunda ilişkiler sağlanabilmiştir. SSCB yönetiminin 1991 yılındaki çöküşü ile beraber bölgedeki birçok halk ve devlet bağımsızlığına kavuşmuştur. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan da bağımsızlıklarına bu çöküş ile kavuşmuşlardır. Kıbrıs ise 1983 senesinde bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu Türk devletlerinin bağımsızlığını ilk kabul eden ve tanıyan ülke ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur. KKTC devletinin bağımsızlığının kabulü ve Türkiye dışındaki diğer Türk dünyası devletleri ile olan ilişkileri biraz sancılı ve eksiktir.
CUMHURİYET’İN 100. YILINDA TÜRK DEVLETLERİ İLİŞKİLERİ
Bağımsızlıklarını elde eden Türk devletleri ile Türkiye Cumhuriyeti arasında dış politika ve ekonomi planlamaları düzenlenmiş aynı zamanda bu Türk devletlerinin hızlıca toparlanabilmesi için Türkiye rol model olarak benimsenmiştir. Özellikle serbest ekonomiye geçiş yapan bu devletler en çok da bu alanda Türkiye’yi örnek almışlardır. İşbirliği protokolleri imzalanmış ve bu protokollere göre hareket edilmeye çalışılmıştır. Büyükelçilikler atanmıştır. Günümüzde hala büyük çapta faaliyet göstermekte olan ve Türk devletleri arasında ilişkilerin dinamiğini koruyan kurumlar oluşturulmuştur. Tüm bunlar gerçekleşirken Rusya bu etkileşim ve ilişki kurma faaliyetlerinin hızını sekteye uğratmak adına Bağımsız Devletler Topluluğu adı altında yeni bir birlik düzeni kurdu ve Sovyet dönemindeki politikalarını bu sayede yeniden uygulamayı hedeflemekteydi. Bölge üzerinde Azerbaycan hariç diğer Türk devletleri bu kuruluşa katılmayı kabul etmiştir. Katılmayı kabul etmeyen Azerbaycan topraklarında ise bu sebeptendir ki ermeni saldırılarının sayısı artmıştır. O dönem Ebulfez Elçi bey’in yönetimindeki idare darbe ile ortadan kaldırılmış ve sonrasında Azerbaycan da bu oluşuma katılmayı kabul etmiştir. Türkiye dengeyi sağlayacak olan önemli bir role sahiptir bu noktada. Bir taraftan Rusya’nın bölgedeki Türk devletlerini masa altı politika ve baskıları uygulanmaya çalışırken Türk devletleri ile ilişkilerin geliştirilmesini sağlamak, bir taraftan da bölge çapında hem Rusya hem de diğer ülkeler ile ilişkileri barışçıl seviyede tutmaya çalışmak kolay bir mesele değildir. Ortada Türklük ve Müslümanlık dışında pek tabi farklı menfaatler de vardır. Bunların en başında Türkistan coğrafyası Avrupa’ya köprüyü Türkiye üzerinden inşa edecektir ve yine pek tabi Türkiye ise orta Asya’ya köprüyü buradaki Türk devletleri üzerinden inşa edecektir. Buna örneklendirme yapmamız gerekirse en Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü adı altındaki uluslararası kuruluş çerçevesinde geliştirilecek olan uluslar arası ilişkilerde Türkiye için Azerbaycan Orta Asya cumhuriyetleri ile ilişkilerde bir anahtardır. Aynı şekilde dış pazardaki faaliyetlerin ve piyasasının yürütülmesi için Azerbaycan için de Türkiye bir anahtar konumundadır. Yer altı ve yerüstü kaynakları bakımında oldukça verimli ve zengin coğrafi konumlara sahip Türk dünyası yine bu kaynakları dış pazarda kullanabilmek için birbirleri ile bu alanda işbirliği yaparak hem destekleşmiş hem de kendi adlarına iyi bir ekonomik pazara sahip olabilmek için basamak tırmanmışlardır. Konumuza dönecek olursak ilk yıllarında bağımsızlıklarını ilk tanıyan devlet olarak Türkiye dünya çapında da bahsi geçen Türk devletlerinin bağımsızlıklarının tanınması için büyük gayret göstermiştir. Karşılıklı olarak gerçekleştirilen idari ziyaretler ve zirveler ilişkilerdeki planlama ve uygulamaların hızlandırıcısı olmuştur. Ne kadar hızlandırılsa ve plan yapılsa da bölge içerisindeki iç sorunların ve Rusya gibi çevresel faktörler nedeniyle ilk zaman diliminde istenilen noktaya hemen gelinememiştir. Bu noktada en çok geliştirilen ilişkiler kültürel alanda olmuştur. Az önceki satırlarımızda bahsettiğimiz nedenlere karşın kültürel alanda çok güzel bir ivme yakalanmıştır. Bu hususta en çok bu amaç için kurulmuş olan kuruluşların etkisi çok büyüktür. Bahsi geçerken hem bu alanda hem de genel olarak Türk dünyası arasında ilişkilerin geliştirilmesi için çalışan bu kuruşların isimlerini verelim. Uluslar arası Türk Kültür Teşkilatı (TÜRKSOY), Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Türk Akademisi, Türk Kültür ve Miras Vakfı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı (YTB), Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü, Türk Aksakallılar Konseyi, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA), Türk Keneşi, Türk Dünyası Belediyeler Birliği, Türk Devletleri Teşkilatı(ilk ismi Türk Konseyi’dir), Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi. Öte yandan baktığımızda açılmış olan üniversiteler ve kurulan enstitüler de eğitim ve kültür alanındaki gelişmelerin en büyük parçalarıdır. Bu alanda daha da gelişim gösterebilmek adına Türk Dünyası Üniversite Rektörleri Daimi Konferansı gerçekleştirilmiştir. Burslar, öğrenci değişim programları gibi diğer planlamalar ile de bu alandaki gelişmeler desteklenmiştir.
2018 hatta 2021 yılına kadar bir bütünleşme ve işbirliği sahası inşası devam etmiştir. Bu inşanın bu kadar yıl sürmesi pek tabi normaldir. Türk devletleri Türk dünyası dışındaki ülkelerle olan problemlerine, iç meselelerine, ekonomik ve askeri sorunlarına da eğilmek mecburiyetinde iken bazı planlamalar aksayabilmiştir. Bazı kuruluş ve teşkilatlanmalara Özbekistan ve Türkmenistan’ın daha geç katılım göstermeleri de bu durumu etkileyen faktörlerdendir. Yine dilsel tabanda tam olarak ortak bir noktada buluşmanın gerçekleşmemiş olması da bir sebeptir. ABD, Rusya ve Çin gibi bu birlikteliklerden endişe duyan ülkelerin bölge coğrafyasında ve komşu sınırlarında gizli şekilde yürüttükleri politika ve karıştırıcı çaptaki olayları da ayrı bir sebeptir. Yine devlet başkanlarının gerçekleşen zirvelerin bazısında çekimser söylem veya hareketlerde olma halleri de süreci yavaşlatmıştır. Ancak hiçbir şekilde birlik ve ilişkiler durmamış, hızı ne derecede olursa olsun bu ilişkiler ilerletilmiştir. 2019’da Özbekistan’ın Türk Konseyine üyeliği, 2021 ile birlikte gerçekleşen zirveler ve Türk Teşkilatına Türkmenistan’ın da tam anlamı ile katılım sağlayıp uyum göstermesiyle Türk devletleri ilişkilerinin kesin çizgileri ve kararları belirlenmiş bu doğrultuda hem günümüze hem de gelecekte atılacak adımlar için planlamalar yapılmıştır. Zirvelerde ekonomi, siyaset ve kültürel kodların geliştirilmesi dışında hala büyük sıkıntılar çeken diğer Türk halklarının sorunları tartışılıp çözümler sağlanmaya çalışılmıştır. 2021 senesinde İstanbul merkezli gerçekleştirilen bu zirvede 2040 vizyonu için bir belge hazırlanmış böylece ilişkilerin sürekliliği ve uzun vadeli planların temelleri konulmuş oldu. Orta Asya Türk Devletleri son yıllarda Kıbrıs ile daha çak yakınlaşıp Kıbrıs’ın sorunlarına Türkiye ile beraber çözüm aramak için destek de bulunmuşlardır. Günümüz gözünden artık uluslararası her platformda Türk devletleri ön plana çıkmış ve ortak hareket etme bazlı büyük bir uyumla dünyaya kendilerini göstermektedirler. 2019’dan günümüze ve geleceğe odaklı ele aldığımız bu süreçte görmekteyiz ki medya, ulaşım, eğitim, kültür, dış ticaret, siyaset gibi her konuda ortak tabanlı oluşumların kurulması, var olanların geliştirilmesi ve çalışma sahalarının genişletilmesi için adımlar atılmıştır. Örnek vermek gerekirse pandemi sürecinde salgınla mücadele konusunda bile zirveler düzenlenmiş, mücadele için ortak adımların atılması sağlanılmıştır. Ülkemizde gerçekleşen 6 Şubat depremi sonrasında 16 Mart 2023 tarihinde Türkiye’nin ev sahipliği yapmış olduğu “Afet-Acil Durum Yönetimi ve İnsani Yardım” ana temalı zirvede Türkiye’de bölgeler için kalkınma planları, yardım organizasyonlarının temelleri ve gerekli müdahalelerin hızlandırılması için kararlar alınmıştır. Türk Devletleri Teşkilatı Sivil Koruma Mekanizması adı altında afet ve acil durumlarda ortak hareket için bir yapı oluşturulması kararı da alınmıştır. Yine Türk Yatırım Fonu adı altında ekonomik alanda işbirliklerinin artırılması ve güçlendirilmesi için bir kuruluş oluşturulmasının detayları gibi her alanda güçlü ilişkiler adına farklı düzenlemeler ve kararlar alınmıştır. 2040 vizyonundan da bahsetmek gerekirse özetle burada tüm Türk devletlerinin uluslararası her sahnede siyasi ekonomik ya da farklı konu tabanlı olması önemsenmeksizin ortak duruş sergilemeleri, kültürel, ticari, teknolojik alanda dünya çapında gelişmiş seviyeye ortak çalışmalar ve işbirlikleri ile ulaşılması, ulaşım ile enerji tabanlı proje ve ticari meselelerde ortak olunması gibi önemli hususlardan söz edilmiştir.
Bu birlikteliğin bozulmaması hep daha ileri boyutlara taşınılması, Türkün sesinin tüm dünyada yankılanması cumhuriyetimizin 100. Yılında en büyük temennilerimizdendir. Geçmişte yaşanan sömürgeciliğin, asimile politikalarının hedefi olmuş Türk devletlerinin bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti ile ortak şekilde kurdukları işbirliklerinin ve bağın bengiye uzanması biz Türk gençlerinin de en büyük isteklerinden biri olduğunu ve bunun olması için bizlerin de çabaladığımızı belirtmek isterim.
Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı var olmalarının yegâne koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır. –Mustafa Kemal Atatürk
KAYNAKÇA
- YÜZYIL BAŞLARINDAN GÜNÜMÜZE TÜRK DÜNYASI‘NDAKİ SİYASİ, İKTİSADİ VE KÜLTÜREL GELİŞMELER ULUSLARARASI SEMPOZYUMU 24-27 Nisan 2018 / Almatı – KAZAKİSTAN, ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ YAYINLARI
- ACUN, Fatma, “Osmanlı’ dan Türkiye. Cumhuriyeti’ne: Değişme ve Süreklilik”
- AÇIK, Fatma, “1917 Öncesi ve Sonrasında Özbekistan”
- AKARÇAY, Pınar, “KKTC’nin Türk Dünyası Tarafından Tanınması: Durumlar, Etkiler Ve Sonuçlar”
- AKÇALI, Pınar, “Bağımsızlıktan Günümüze Türkiye-Tacikistan İlişkileri”
- ALTMIŞOVA, Zuhra, “Kırgızistan’da Sovyet Repressiya Siyaseti (1917-1953”
- ASLIYÜCE, Erdoğan, “Türkistan İki Dünya Eşiği”
- AUYESSOVA, Lazzat, “Kazakistan’da Sovyet Siyaseti”
- BASA, Necdet, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Dünü Bugünü Yarını”, Türkiye Barolar Birliği Yayınları : 397
- BAŞAYVAZ, Lütfiye, “Rusya’nın Yakın Çevre (Orta Asya) Politikası”
- BIYIKLI, Mustafa, “Türk Dünyası Ortak Kuruluşu Olarak Türk Akademisi Uluslarası Teşkilatı (TWESCO), Rolü Ve İşbirlikleri”
- Birleşik Türkmenistan Tarihi, Türkiye Türkmenistan Dostluk Derneği, Yayın no: 2
- ÇETİN, Nurullah, TOPSAKAL, İlyas, “Sovyetler Birliği’nin Kazakistan’da Büyük Tasfiye Dönemi (1937-1938)”
- DEMİR, T.Burcu, Türkmenler Ve Türkmenistan Cumhuriyeti Tarihi
- DOĞANAY, Hayati, “Türk Dünyasının Siyasi SINIRLARI”
- ERDOĞAN, Hasan, ÇOLAKOĞLU, Selçuk, “Bağımsızlığının İlk Yıllarında Türkiye Ve Türk Cumhuriyetleri İlişkileri”
- GÖMEÇ, S. Yağmur, “Türkiye-Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Üzerine Bir Değerlendirme”
- GÖMEÇ, S. Yağmur, “Yeni Yüzyıla Girerken Türk Cumhuriyetleri”
- GÖMEÇ, Saadettin Yağmur, “Sovyet Rusya Döneminde Kazakistan”
- GÖMEÇ, Saadettin Yağmur, FİDAN, Ayşe Gül, “Özbek Tarihi Ve Kültürüne Genel Bir Bakış”
- HAYİT, Baymirza, “Sovyetler Birliğindeki Türklüğün Ve İslamın Bugünkü Durumu”
- KALAMBEKOVA, Bahtıgül, “Kırgızistan: Nereden Nereye Ve Nasıl?”
- KALENDEROĞLU, İhsan, “Sovyetler Birliği Döneminde Bolşevik Rejiminin Türkmen Folkloruna Etkileri”
- KARA, Abdullvahap,SOLAK, Fahri, “Bağımsızlıklarının 25. Yılında Türk Cumhuriyetleri (Siyasi, Ekonomik ve Kültürel Gelişmeler)”, Türk Dünyası Belediyeler Birliği (TDBB) Yayınları, No: 23
- KARA, Füsun, “Kırgız Sovyet Devletinin Oluşması”
- KARA, Füsun, Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin Ekonomik Durumu”
- KARA, Mehmet, “Hazar Ötesi Türkmenleri ve Türkmenistan”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, sayı:14, 2002
- KARATAŞ, Ömer, “Türkistan Milli Ayaklanması (1916-1917): Yedisu Vilayeti Mali Bilanço”
- KILINÇKAYA, M. Derviş, OMARBEKOV, Talas, EGAMBERDİYEV, Mirzahan, “Sovyetler Birliği Döneminde Yıldırma Politikasının Bir Unsuru Olarak “Türkçülük” Suçlaması”
- KOÇ, Yunus, CENGİZ, Mikail, “100. Yılında Sovyet İhtilali ve Türk Dünyası”
- MADİEV, Parda, “1991 Öncesi Ve Sonrası Özbekistan Ekonomisi Ve Türkiye Arasındaki İlişkiler”
- RAHMANOV, Begench, KANLIDERE, Ahmet, “Bolşevik Dergisi (1925-1929) ve Sovyet Türkmenistanı’nın Oluşum Yılları”
- SETA Yayınları, “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Ve Türkiye İle İlişkiler”, 195 I. Baskı: 2022
- SMAGULKIZI BORANBAYEVA, Gülnur, “SSCB Dönemi Ve Bağımsızlık Sonrası Kazakistan CuMHURİYETİ’NDE Kazak Dilinin Genel Durumu”
- C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, “Dünyada Küreselleşme Ve Bölgesel Entegrasyonlar (AT, NAFTA, PASİFİK) Ve Türkiye (AT, EFTA, KEİ, TÜRK CUMHURİYELERİ, İSLAM ÜLKELERİ, ECO) İlişkileri Özel İhtisas Komisyonu, Türkiye – Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Raporu Özeti”, Yayın No: DPT: 2410 – ÖİK: 471, Ağustos 1995
- TANSÜ, Yunus Emre, “Bilge Tonyukuk Anısına Türkiye Ve Türk Dünyası Araştırmaları-I”
- TOPAL, Erhan,SEZER,Adem, “Üniversite Öğrencilerinin Türk Dünyası Coğrafyasına İlikşkin Farkındalık Düzeylerinin Belirlenmesi”
- TURAN, Refik, “Sovyet Türkmenistanı’ndan Bağımsız Devlete Türkmenistan’da Tarih Öğretimi”
- YILDIRIM, Cihat , TUĞLUOĞLU, Fatih, GÖKÇE, Mustafa, OKUMUŞ, Osman, “20. Yüzyılda Türkiye-Türk Dünyası İlişkileri”
- YILDIRIM, Seyfi, EGAMBERDİYEV, Mirzahan, “Türkistan’ın İşgali ve Sovyetleştirilmesi Sürecinde Ermeniler ve Bölgede Yaptıkları Katliamlar”
- YILMAZ VURGUN, Seda, “1916 Türkistan İsyanı”
- https://ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/II7.pdf : “ ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI I (1923-1930)”
- https://cografyabilimi.net/kazakistan/
- https://ereforms.gov.az/files/te_review/pdf/tr/3849b9d38746549878dccc081d634a38.pdf
- https://islamansiklopedisi.org.tr/ozbekistan
- https://islamansiklopedisi.org.tr/tacikistan
- https://openaccess.marmara.edu.tr/entities/publication/6eeeeb7c-ce54-4d13-9b4f-75d2b8390f07
- https://www.insamer.com/tr/ulke-profili-turkmenistan/
- https://www.mfa.gov.tr/kibris-meselesinin-tarihcesi_-bm-muzakerelerinin-baslangici.tr.mfa
- https://www.trtavaz.com.tr/haber/tur/avrasyadan/turkmenistan-in-bagimsizliginin-29-yili/5f71c0c001a30a0a3468c341
- https://www.turksam.org/detay-turk-devletleri-teskilati-kktc-ve-kibris
- Not : Bu çalışma için yapılan okumalar ve araştırmalar kaynakları arasında şahsımın daha önce lisans eğitimi sürecinde ikin hazırlamış ancak yayınlamamış olduğu “1920 Gence İsyanı” ve “Aşkabat” başlıklı iki makalesi de yer almaktadır. Okumak iseyen bana [email protected] adresinden mail atabilir.
Bala
Latest posts by Bala (see all)
- TÜRKMENELİ COĞRAFYASI ve TÜRKMEN NÜFUSU ÜZERİNE KISA BİR ÖZET - 15 Aralık 2024
- TAŞ - 11 Ağustos 2024
- ZİNCİR - 8 Ocak 2024
- CUMHURİYETİN 100. YILINDA TÜRK DEVLETLERİ İLİŞKİLERİ - 9 Ekim 2023
- Maslenitsa-1916 Boris Mikailoviç Kustodiev - 14 Temmuz 2023