Kemal Atatürk’ün hemen hemen bir gecede Türkiye’yi modernleştirmesi sahici bir milliyetçi hareketin yükselişiyle mümkün olmuştur. 1
Milliyetçilik bir toplumun kendi değerlerini benimsemesi olarak adlandırılabilir. Kerestecioğlu hocanın dediği gibi uyuyan güzeli uyandıran prens de denebilir. Milliyetçilik, Fransız İhtilali ile birlikte tanımlanır ve neredeyse iki yüzyıllık bir geçmişten bahsedilir. Fakat hiç düşündünüz mü milliyetçilik tanımını yapmayı? A4 boyutunda beyaz bir kâğıdınız olduğunu düşünün ve size sorulan ilk soru şu: Milliyetçilik nedir? Bu soruyu cevapladıktan sonra ikinci sorunuz geliyor. Vatan, millet, bayrak, şehit, toprak, düşman, savaş vb gibi kelimeleri kullanmadan Milliyetçilik tanımı yapınız. Daha derin düşünce gerektirdi değil mi?
İkinci Dünya savaşının yarattığı şok ve soykırım dehşeti hem ırkçı hem milliyetçi ideolojileri zayıflatmıştı.2 Fakat millet olgusu ebedidir. Bu savaştan sonra Avrupa’da (Neoliberal ekonominin de etkisi unutulmamalı) aşırı sağın yükselişiyle islamofobinin artışını günümüze kadar inceleyebiliriz. Nazi geçmişi olan partilerin mecliste bulunduğu, kendini Reagan olarak nitelendirmekten geri durmayan, soğuk savaş sonrası kendine yeni “düşman” arayan, çok kültürlülüğe karşı düsturlarını başka ırkların ve dinlerin yok olmasına hedeflemiş, sokaklar, zihinler ve oylar için “savaş” amacıyla insanları ötekileştiren zihniyetleri ırkçılık olarak tanımlarız ve bu idealar Avrupa’dan silinmedi. Hobsbawm’a göre milletleri, milliyetçilik ve devlet yaratır bunun için de mitler, gelenekler, uygun bir tarih vb. unsurlar zorunlu olarak kullanılır.3 O zaman sınırları içinde yaşadığı topluluğun refah seviyesinin artması için çabalayan kişi, o sınırlar içinde yaşayanları ulus/millet olarak tanımlayan kişi milletçi (Güney Azerbaycanlıların söylemiyle) olmuyor mu? Peki, yalnızca gelenek, mit vb ögelerle sınırlı kalsaydı homo-sapiens misali binlerce yıl önceki atalarımızın yaptıklarını (bunu yer yer bilmeden) devam ettirmek zorunluluktan mı doğuyor? Hele ki pek çok coğrafya değiştiren semi-sedenter Türkler için.
Milliyetçilik kendi doğduğu (terminoloji olarak) döneminden beri devlet yıkıp devlet kurar. Yaşadığı bölgedeki halkın inanışını, yaşayışını koruyan bunun olası tüm sektelerine karşı zırh gibi sirayet eden bir ideadır. Bu idea, Osmanlı Devleti için savaşlara ve toprak kaybına sebep olmuşsa da Türk devletinin her zaman yeniden ayaklanması için güç kaynağı olmuştur. Yine bu milliyetçilik olgusunun 1904’te Kahire’de Yusuf Akçura’nın kaleme aldığı ve Türk isimli gazetede yayımlanan Üç Tarz-ı Siyaset Türk milletçiliğinin diğer adı olan Türkçülüğü de anlatır. Milliyetçilik her ne kadar kültürel vakıaların yarattığı ayrımları doğuruyor gibi görünse de Türkçülük, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu felsefesi, Misak-ı Milli sınırları içindeki tüm vatandaşları birleştiren ana unsur olmuştur. Bu yüzden deriz ki “Türk milliyetçiliği, Türkistan coğrafyasında yaşamanın diyetidir. Yaşadığımız topraklara bağlılığın nişanesidir. Bir ihtimal hesaplaması değil, bir ruhtur.” Bu ruh kendini Türk coğrafyasında farklı isimlerde “kut” ile birlikte göstermiştir. Kut, Başkurt Türklerine göre şans demektir. “… şanslı insan kendisine iyi bir yazgı sağlayan insandır. İyi yazgı da ruhun iyi gelişimi, iyi dürtüleri, iyi eylemleridir.” 4
Peki, 20. Yüzyılın henüz başlarında tanıştıkları Türkçülük yeni kimlik arayışı mıydı yoksa aslında yok edilmek istenen bir milletin yeniden diriliş uluması mı? Bu cümlenin cevabı çok açık olmasına rağmen girişindeki hatalı düşünceyi gördünüz mü? Türkçülük terminoloji olarak yirminci yüzyılın başlarında dilimize kazandırılsa da Türkçülük kavramı Mussolini, Hitler gibi isimlerin yürüttüğü bir milliyetçilik ile aynı statüde olamaz. Elbette Türkçülük ile Türk milliyetçiliği kavramsal olarak farklı noktalara uzanır fakat burada ben herkesi tek çatıda topladım. Hepiniz Türk milliyetçisisiniz, Türkçüsünüz. O yüzden de bu yazıyı okurken Türkçülüğünüzün veya Türk milliyetçiliğinizin önüne eklediğiniz sıfatları bir kenara bırakın çünkü kültürünüz yok oluyor. Ne demişti Mahmut Şevket Paşa “… İstanbul’un erbabı namusu pencerelerden bile bakmaya cesaret edemiyorlar. Makarr-ı hilafet kan ağlıyor. Payitaht bizden, ordudan, imdat bekliyor. Vatan gidiyor, millet mahvoluyor. Ne duruyoruz? Bizde cesaret, bizde hamiyyet yok mu?”
Türk milletini var etme felsefesi… Zamanında bunun için bu topraklarda çok fazla gözyaşı ve kan döküldü. Kalemlerin ucu bitti anlatmaktan da Türkçü aydınlarımızın inancı ve direnci tükenmemişti. Akçura Türkçülüğün keskin kalemiyken, Gökalp ise çelik zırhı olmuştu. Gökalp’in Türklerde Ahlak makalesini hatırlayın. “Bilhassa bizim gibi siyasi düşmanları çok bulunan milletler için, en büyük dayanak vatani ahlak olabilir. Vatani ahlakımız kuvvetli bulunmazsa ne istiklâlimizi ne hürriyetimizi ne de vatanımızı bütünlüğünü koruyabiliriz. O halde Türkçülük, her şeyden çok, millet ve vatan mefkûrelerine kıymet vermelidir.”5
Türkçülük, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu felsefesidir; fakat biz Türkçülük olgusunu ırk kökenleri olarak tanımlamayız ve daha önce kurduğumuz devletlerdeki ideanın ismi terminoloji olarak o dönemlerde Türkçülük olarak tanımlanmasa da ruh aynı ruhtur. Vatan ahlakı… Türkleşebilmek… Mete Han’ın babası, Teoman’a töreye uygun davranmadığı için başkaldırması Türkleşmektir. Kürşad’ın geri dönme ihtimali olmadan da Çin Sarayı’nı basması da… Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethetmesi… Medine’nin Müdafaası… Trablusgarp… Turan Orduları Başkomutanı Şehid-i Ala ve Gazi-i Namdar Enver Paşa’nın Osmanlıcı mı Turancı mı İslamcı mı olduğunu yazmıyorum. Vatan müdafaası yapan tüm herkesin Türkleştiğini yazıyorum. Nene Hatun savaşa katılırken düşündüğü tek şey vatandı ve biz bu ruha Türkçülük deriz. Diyap Ağa’nın memleketinden kalkıp meclise koşarak gelmesi Türkçülük emaresidir.
Ulu Önder’in Türklük şuuruna erdiği o hatıratı , “Cemiyet’üs-Suriyetü’t-Arabiyye” nin bağımsızlık faaliyetleri için yaptıkları örgüt çalışmaların belgelerindeki çağrıyı hatırlayın. (Tabi onlara Cemal Paşa’nın verdiği cevabını unutmamalıdır.) …arap kardeşini hatırlar, müteessir olmaz ve sabahleyin bir Türk’ün elini sıktığı güne lânet etmez?6 Romantizm mi oldu? Hayır, bunların hepsi sizler için birer hatırlatma. Milliyetçilik, insanlığın bir ulus devletler dünyası içinde örgütlenmesi gerektiğini kabul eden bir öğretidir. 7 Çağlar boyu ulus devlette yaşamış, her zaman kendi devletini kurmuş, kültürünü geçmişten günümüze (yer yer anlam değişikliği olsa da) sürdürebilmiş, dünyayı etkileyen sekiz ırktan biri olan8 Türkler neden 21. Yüzyılda Türklükle alakalı problem yaşıyor? Yoksa siz de Türk olmasının bana ne avantajı var diyenlerden misiniz? Kimseyi suçlamak doğru değil kişi oturduğu yerde değişkenlerin olmasını ya da bunun zaten zamanında olması gerektiği hakkında beyanlarda bulunabilir. Buna kızamayız o kişiye katkı sağlaması için neler yapılabileceğini anlatabiliriz, seçim ona kalır. Aurelius “…sen de zekâya sahipsin, onunkini uyandırmak için kendi zekânı kullan, onu aydınlat, onu uyar. Eğer kulak verirse iyileştirirsin sinirlenmene de gerek kalmaz.” Diyor.
Kültürü yok olan millet eğer gereğini yapıp bunun çalışmalarını başlatırsa faşist mi oluyor? Hümanistlikten ihraç mı ediliyor? Soykırımcı mı oluyor yoksa? Bir Türk, Türk çadırının Kümbete dönüşmesinin serüvenini, Türk mimarisinin basite indirgenmiş halini bilmemekte özgür olamaz. İdeolojilerden arınmış, apolitik birini düşünün. Türkiye’nin kurucu felsefesine üç aşağı beş yukarı hâkim, belli başlı tanımlara vakıf fakat kırmızı kuşağın neden bağlandığıyla ilgili herhangi fikri yok, söylence olarak bekâret kemeri sanıyor. Bizim kavgamız bu olmalı. Ülkemizde son dönemlerde özellikle savunma sanayiinde kullanılan isimler Kadim Türklerden geliyor: Kızıl Elma, Tulpar, Altay vb. Neden bu isimleri seçtiklerine dair milletin ideası olmazsa millet kültürünün devam ettiğini anlamakta güçleşir. Kırgızistan’da işe başlarken (Menim kolum emes. Umay enemdin kolu) bu el benim elim değil Umay’ın eli deniliyor, Türkiye’de Fatma’nın eli. Eylemler aynı, sadece etkileşimle isimler değişiyor.
Ondan sonra Tanrı öyle buyurduğu için, bahtım, talihim olduğu için, ölecek halkı diriltip doyurdum. Çıplak halkı giyimli kıldım, fakir halkı zengin kıldım, az halkı çok kıldım, güçlü devleti olandan, güçlü hakanı olandan daha iyi kıldım.9 Bunların karın doyurmadığını da biliyorum. Ben de isterim memleketimdeki gençlerin karnımı mı doyursam yoksa okul kitaplarını mı alsam ikileminden uzak olmasını, ben de isterim memleketimin çocukları sadece bayramdan bayrama yeni kıyafet almak zorunda kalmasın. Bunca laf anlattık da ekmeğe hiç değinmedik; çünkü bugün ekmeği görmeyen çocuk yarın büyüdüğünde bunlara düşman gözüyle bakar.
Neden Türk çocukları 2023 senesinde hala Türk olmanın şansıyla tanışamıyor? Çünkü Türk hala seçim hakkı olduğunun hesap sorabileceğinin farkında değil; çünkü Türk kültüründen uzaklaştı. Türk eğer kendi kültürünü tanısaydı şu an şerefli Türk kimliğimize atılan iftiralara cevap vermeye çalışıyor olmazdık. Bizim size kendimizi anlatmaya ihtiyacımız yok, çok defa devlet kuran, tanıştığı her kültürü etkileyen soy olmanın etkisi bizi gençleştiriyor derdik. Genelde böyle konuştuğumda Türklerde halk hesap soramazdı, kutlu soya sahip bunu yapabilirdi diyorlar. Neden o zaman Cumhuriyeti yaşıyoruz susacaksak? Kurultay’daki üyeler hakana hesap sorabiliyordu. Sana kurultayı ve hakanı seçme hakkı verilmişken; Boyga ruhun neden sessizliğe büründü, korkar mı oldun yoksa Türk müsün?
Türklerin genel yaşayış biçimini inceleme fırsatı bulduğumuzda toplumsal cinsiyet rollerinden uzak yaşayış görürüz. Tabi bu o dönemdeki nüfus, yoğun savaş vb gibi etkenlerle geliştiğini anlayabiliriz. Mitolojilerinde de böyle denge mevcut ve anaerkil süreç izleri kalıcı. Bunların (siyasiler eğitimden ellerini çeker ve eğitim ticaret alanı olmazsa) okullarda anlatılması, çocukların bakış açılarının on sene sonra bizlerden daha ileri vaziyette olacağını görebiliriz. Kültürüne tutunan milletler güçlü yaşamayı hak ederler. Son olarak bir soru yönelteceğim. Selma Rıza da diğerleri gibi elini taşın altına koymamış olsaydı, “kadınlığı tacı” olarak tanımlanacak işleri yapmasaydı, meşrutiyetin ilanı üzerine kadınlar da özgürlük istemeseydi çabalar sonuç verir miydi?
1 HOFFER Eric, Kesin İnançlılar
2 SMITH Anthony, Etno-Sembolizm ve Milliyetçilik
3 SMITH Anthony, Etno-Sembolizm ve Milliyetçilik
4AURELIUS Marcus, Kendime Düşünceler
5GÖKALP Ziya, Türklerde Ahlak
6BARDAKÇI Murat, Suriye ile aramızdaki soğukluk, 1915’te yayınlanan bu isyan bildirisiyle başladı (E.T. 23.04.2023)
7 ZOBAR AVYÜZEN Jale, Milliyetçiliğe Antropolojiden Bakmak
8 McNeill William H. Dünya Tarihi
9 Tekin Talat, Orhon Kitabeleri, Bilge Kağan Yazıtı Doğu Yüzü
Senem Karabulut
Latest posts by Senem Karabulut (see all)
- KAYSERİ’DE VE SURİYE’DE YAŞANAN OLAYLAR HAKKINDA - 2 Temmuz 2024
- KADİM TÜRKLERDE KURBAN RİTÜELİ - 14 Haziran 2024
- YÜCE TÜRKLERDE DAĞ KÜLTÜ - 20 Mart 2024
- MİLİTER İDMAN KULÜBÜ: TÜRK GÜCÜ - 1 Şubat 2024
- YÜZÜNCÜ YILINDA TÜRK DEVLETİ’NDE MİMARLIK ANLAYIŞI: ULUSAL MİMARLIK AKIMLARI - 27 Ekim 2023