Hunlar, M.Ö. 1. yüzyılın ilk yarılarına doğru eski güçlerini yitirmişlerdi. Kendi aralarındaki kavgalar, Çinli casusların faaliyetleri, birtakım tabî felaketler neticesinde, Hunlar hızla dağılmaya yüz tuttular.

Türkler arasındaki ilk ayrılık M.Ö. 55 yılında meydana geldi. Zor durumda kalan Türk milletinin o zaman başındaki Tanhu Ho-han-yeh (M.Ö. 58-31) Çin’in himayesine girmek istemiş, kardeşi Chih-chi’nin bu isteğe karşı çıkması üzerine, ülke ikiye bölünmüştü (M.Ö. 55).

Ho-han-yeh’in, Hunların geleceğini Çin’e bağlaması, Hun-Çin ilişkilerinde çok önemli bir noktadır. Oğlunu Çin’e rehin olarak göndermesi ve daha sonra kendisinin imparatoru ziyareti, toplulukların büyük bir bölümünün Hunlardan yüz çevirerek, Çin’e meyletmelerine sebep oldu.

Çiçi Yabgu, Çin’le işbirliği ve onun kontrolüne girme gibi bir durumun kendileri için utanç verici olduğunu söylüyordu. Düşüncesine itibar edilmeyip, halkın bir kısmının da ağabeyinden yana olması üzerine, emrindeki kuvvetlerle ülkenin batı kısımlarına çekildi.Çiçi Yabgu, Tanrı Dağları ve Issık Göl civarında girdiği mücadelelerde başarı kazanmış ve bu bölgedeki teşkilatsız Türk boyları olan Tölösleri hakimiyeti altına almıştı. Fakat Çiçi Yabgu’nun güçlenmesine tahammül edemeyen Çin, Çu-Talas nehirleri arasında bir başkent yapan Hunları, 70.000 kişilik kuvvetli bir orduyla bastı ve Hun başkenti tamamen yıkıldı (M.Ö. 36). Çarpışmadan önce Çinli komutan, Çiçi’ye direnişinin boşunalığını, teslim olduğu takdirde canının bağışlanacağını, bu kadar az bir kuvvet ile bir şey yapamayacağını söylemişti.

Çiçi Yabgu, 1518 adamıyla, 70.000 kişilik Çin ordusuna karşı burada hayrete düşürücü bir direnişte bulundu ki, bu direniş, Türk Millet’inin ilk defa” Ya İstiklal, Ya ölüm!” demesidir.

Çiçi Yabgu’nun askerlerine yaptığı tarihi konuşma adeta dünyaya milliyetçilik dersi vermiştir.

Boyun eğmeyeceğiz! Çünkü bu, şan ve şerefle yaşamış olan atalarımıza karşı, yapılması mümkün ihanetlerin en büyüğüdür! Atalarımız bizlere, geniş ülkelerle birlikte geleceği de emanet ettiler. Savaşçı ve suvari hayatımız sayesinde, yabancıları titreten bir millet olduk. Korumakla vazifeli bulunduğumuz bütün bu emanetleri, âdi bir ömür uğruna harcayamayız. Hepimizin bildiği gibi savaşta erlerin kaderi ölümdür. Biz ölsek de, kahramanlığımızın şanı yaşayacak, çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır!”

Çiçi Yabgu’nun yapmış olduğu onur mücadelesi, bir milletin onurlu bir şekilde hayatta kalma isteğini ortaya koymuştur.Çiçi Yabgu’nun kafası kesilerek, daha sonra Çin başkentine götürüldü ve burada herkesin görmesi için şehrin kapılarından birisinin üzerine asıldı.

Çiçi Yabgunun yüzlerce yıl önce verdiği mücadele ve dik duruş  binlerce yıl sonra da; Mustafa Kemal Atatürk’ün “Kurtuluş Savaşı” sırasında “Ya İstiklal, Ya Ölüm!” sözü, bu anlayışın 20. yüzyıldaki bir tezahürüdür.

Milliyetçilik bizlerle batılılar gibi Fransız ihtilalinde gelmiş bir düşünce değil, Mete’nin okununun ucunda ihanetin kalbine saplanmış, Orhun yazıtlarıda taşa işlenmiş, Çanakkale’de destana dönüşmüştür.

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Y.B

Latest posts by Y.B (see all)