YÜZÜNCÜ YILINDA TÜRK DEVLETİ’NDE MİMARLIK ANLAYIŞI: ULUSAL MİMARLIK AKIMLARI

“Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu anlatım sözle olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.”

-Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

1923te ilan edilen Cumhuriyetle birlikte lider Mustafa Kemal Paşa’nın da direktifleriyle modernist çalışmalar çerçevesinde ulusun inşasına başlanmıştı. Sanayi, spor, sanat, mimari vb gibi pek çok alanda çalışmalar yapılmış milli şuurun kazanılması için öncülük edilmişti. Osmanlı’dan sonrası süreçte Cumhuriyetle yapılan modernleşme çalışmalarında mimari de dâhil batıya eğilim göstermişti. Modern kimliğe uygun şehirler inşa edilmesi üzerine çalışmalar başlatılmıştır. Ulus devlet, milli mimari çerçevesindeki çalışmalar bize büyük ulusu inşa ettirecekti.

Dünya tarihi boyunca pek çok olay insanların ilerleyişini etkilemiştir. Kavimler göçü, İstanbul’un fethi,  Fransız devrimi insanların hayatını etkileyen önemli olaylardan sadece birkaçıdır. Devlet-i Aliyye’nin yükseliş dönemlerinde Mimar Sinan etkisi önemlidir. Duraksama ve yıkılma dönemlerinde bu etki giderek kaybolmuştur.  Avrupa’yı etkileyen neoklasizm diğer ülkelere de yayılmış Devlet-i Aliyye’de de etkisini göstermişti.  Hatta Devlet-i Aliyye’nin son dönemlerinde yaygınlaşan milliyetçilik akımı mimarimizi de etkilemiştir. Öyle ki Osmanlı Neoklasizmini Ziya Gökalp Türkçülük fikirlerinin de katkısıyla vücut bulmuştur denilebilir. Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’nden yetişen mimarlar da Gökalp’in Türkçülük fikriyatından etkilenmişti.  1930lu yıllara kadar adlandırılan I. Ulusal Mimarlık akımı memlekette etki göstermiş, Arif Hikmet Koyunoğlu, Mimar Vedat, Mimar Kemalettin Bey gibi isimler bu akıma öncülük etmiştir. 1950li yıllara ise II. Ulusal Mimarlık akımı etkisini sürdürmüştür.  Sedat Hakkı Eldem, Emin Onat gibi isimler de bu akımda öncülük yapmıştır.

Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte bu şehre bir yol haritası çizilmesi gerekmiştir. Çağdaş batı yaşamına (mimarisine) örnek olacak kent kurulması gerekmekteydi. Bu sebepten ötürü Ankara her manada cumhuriyete ayna görevi görmek zorundaydı. Bulvar meydanı, kamu alanları, yeşil alanlar bu ayna görevi için yani ulusu inşa etmek hissiyatını yaratma hissiyatı için atılan adımlardandır. Hızlı nüfus artışıyla başta istenilen kentleşme yakalanamamıştır.  Ayrıca eklemek gerekir ki Cumhuriyetin ilk yıllarında sivil toplum çalışmaları, mimariye destek verecek burjuvazinin olmaması orijinal milli mimari yapısının gelişmesinde hızlılık arz ettirmemiş denilebilir.

Cumhuriyet dönemi Türk mimarisi iki döneme ayrılmaktadır: Bu dönemlerden ilki, etkisini 1900-1930 yılları arasında sürdüren “Birinci Ulusal Mimarlık Akımı”, ikincisi ise etkisini 1930-1950 yılları arasında sürdüren.

BİRİNCİ ULUSAL MİMARLIK AKIMI

Ulusun inşa süreciyle birlikte başlayan bu süreçte öncelik her zamanki gibi milliyetçilik akımı ile gelmiştir. Ziya Gökalp’in öncülüğünde ilerleyen Türkçülük akımı mimariyi de etkilemiştir. Neo-klasik olarak adlandırılan Türk mimarisinin klasik öğelerini ve detayları kullanılmaya başlanmıştı. (Uluengin)

Bu dönem Neoklasik Türk “Neoklasik Türk Üslubu” ya da “Milli Mimari Rönesansı” olarak adlandırılmaktaydı. Daha sonra Birinci Ulusal Mimarlık akımı olarak adlandırıldı.  Bu uslübün en önemli özellikleri arasında Osmanlı süslemelerine de yer verilmesiydi.  İnkılaplarla desteklenen devletin yaşatılma gayesi tesirini tüm alanlarda hissettirdiği gibi mimaride de bu üsluplardan faydalanılmıştır. I. Ulusal Mimarlık döneminde Osmanlı etkisi gözümüze çarpmaktadır. Plan çalışmalarında ise batı etkisi görünmektedir. Fakat bu dönemde kökten değişim olmamıştır dediğimiz gibi Osmanlı etkisi sürmüştür.

Türk ve yabancı mimarlar ise bu akımın etkisini ülkemizde göstermeye çalışmıştır. Yabancı mimarlara karşı Türk mimarları maddi olanakları yetersiz olmasına rağmen varlık sürdürebilme yolu aramış hatta Anıtkabir’in tasarım yarışmasında da bu yarışmaya dahil olma hakkı aramışlardı. Türk mimarların bir kısmı Ulusal Mimarlık Akımına bağlı kalmışlarsa da bir kısmı devletimizin her alanda yapmak istediği yeniliklere uygun, uluslar arası mimarlık anlayışını yayma amacı gütmüşlerdir.

Gazi Üniversitesi’nin Eğitim Fakültesi, Enstitü ve Rektörlük binaları bu döneme örnek teşkil etmektedir. En önemli mimarlarından biri ise Arif Hikmet Koyunoğlu’dur. Diğer kamu yapılarına göre farklı bakış açısıyla tasarlanan Ankara Etnografya Müzesi, Koyunoğlu tasarımıdır. Tarihi Türk Ocakları binasının tasarımı da kendisine aittir. Türk Ocağı binası için bir proje yarışması düzenlenmiş, Ziya Gökalp jüri olmuştur. Bu milli üslup yaratma arayışı da etkendir. Hatta Ziya Gökalp kendi mezarının tasarımını da Koyunoğlu yapsın istemişti. Seyfi Arkan ise “Atatürk’ün mimarı” olarak anılıyordu, İstanbul ve Ankara’da tasarlamış olduğu kamu binaları da mevcuttur.

Birinci Ulusal Mimarlık akımında mimarlar Anadoludaki Türk mimarisinden esinlenmiş, eserlerinde bu esinlenmeden faydalanmıştır. Öncelik olarak cephe tasarımına önem verilmekte ve bunda Osmanlı izlerine rastlanmaktadır.

“… Planda Türklüğün ne olduğu belirlenmemişti. Mongeri ‘planları değil de evvelâ fasadları görelim’ derdi. Zira, mimari fasad sanatçılığı olarak yorumlanıyordu… Vaziyet planı ise pek aranmazdı. Vedat Bey, ‘Siz iyi bir proje yapmaya bakın, iyi bir proje nereye olsa uyar’ demişti” (Behçet SAN Ünsal)”

Mimar Kemalettin Bey: “… Karatay Medresesinin mermer kapısı her türlü mânasıyla mükemmel bir eser-i mimaridir. Âl-i Selçuk devrinde Türk üstadlarından filvaki bu kapıdan daha büyük ve daha müzeyyen nice âsâr meydana getirilmiştir. Herhalde âsâr-ı mezkûre içinde bu kapı tenasübünün ve fevkalâdeliği, taş kesmelerinin suret-i halli ve müzeyyenat ve teferruat-ı mimariyesinin tanzimindeki kudret ve meharet nokta-i nazarında bir mevki-i mümtaz tutmaktadır. Türk meslek-i mimarîyesinin sekiz asır evvel teessüs ve tekemmül etmiş kavaidini bu kapının tetkikiyle öğrenmelidir. Tekmil bu kavaid-i mimariyeye Türk mimarları Âl-i Osman devrinin en parlak zamanlarına kadar kemal-i hürmetle riayet etmişler.”

Birinci Ulusal Mimarlık akımında tasarlanan bir yapı olan Tarihi Türk Ocakları binası için yarışmayı Koyunoğlu kazandı. Atatürk, Koyunoğlu’ndan binada Türk süslemelerinin kullanılmasını ve Türk işçilerinin çalışmasını istemişti. Bunu Arif Hikmet Koyunoğlu şöyle anlatmaktadır:

“Binanın inşaatına 21 Eylül 1925 tarihinde başlamış ve 18 ayda tamamlamıştım. Ankara’da ilk betonun kullanıldığı bu binayı, Mustafa Kemal 18 ayda tamamlamamı emir buyurmuştu. Ayrıca, ‘Binanın inşaatının her şeyinde yalnız Türkler çalışacak, yabancılar hiçbir yerinde görev almayacak,’ dediler. Ne yazık ki, o günlerde teknik elemanların ve ustaların büyük bir bölümü yabancı kökenli idiler. Türk ustaların çoğu Kurtuluş Savaşı’nda görev almış, çoğu şehir olmuş ya da sakat kalmışlardı. Ben de mezar mezar işçiliğinde çalışan ne kadar mermerci, taşçı varsa onları Ankara’da topladım.”

Anıtsal yapı olan Tarihi Türk Ocakları binası cephesel olarak Türk mimarisini yansıtırken, teknik olarak betonarme yapı batı tekniği kullanılmıştır. Sirkülasyon hattı modern düsturda yapılmış ve o tarihine kadar uygulanmamış bir tekniğe sahiptir. Osmanlı ve Selçuklu diye nitelendirilen Türk mimarisi ögelerinin kullanılmasını istenmiş, böylelikle aradaki kopukluğun ortadan kalkması beklenmiştir.

Dönemin sanat ve mimarlık tarihçisi Celal Esat Arseven; “Meşrutiyeti müteakip, Ziya Gökalp’in neşriyatı tesiriyle başlayan milliyetçilik cereyanı, sanata ve bilhassa mimariye sirayet etmiş ve bazı Türk mimarları gözlerini eski dini ve klasik eserlere çevirerek, aynen kopya ve tatbik suretiyle bir milli mimari vücuda getirmek istemişlerdi?” diyerek tanımlamıştır.

Dönemin genel özelliği kısaca:

  • Plan şemalarında batılı örneklere benzer simetri düzeni vardır.
  • Cepheler simetri özelliği taşır ve anıtsaldır.
  • Avrupa neo-klasizmine paralel oluşum gösterir.
  • Selçuklu ve Osmanlı mimarilerinden bezeme, kemer, kubbe gibi esinlenmeler mevcuttur betonarme modern teknikler bu yapılarda öne çıkar.
  • Yapı köşelerinde kule kullanımı görülür.

 

İKİNCİ ULUSAL MİMARLIK AKIMI

  1. Dünya savaşının getirdiği olumsuzluklar, savaşın zorluğuyla yaşanan malzeme tedarik sorunu bu dönemde etkisini göstermiştir. Bu dönemde Sedat Hakkı Eldem, Emin Onat, P.Bonatz, E.Egli, M.Elsaesser gibi yerli ve yabancı mimarları görmekteyiz. Birinci Ulusal Mimarlık akımında olduğu gibi Osmanlı ve Selçuklu etkisi görülmektedir. Türk konut mimarisi de bu akımın uygulayıcıları tarafından kullanıldı. Simetrik ve anıtsal özellikleri mevcuttur. Savaş yıllarının etkisiyle “faşist mimari” veya “ nazi mimarisi” ögeleri taşıdığı yer yer yazsa da Osmanlı konut mimarisinden referans alınmıştır.

Anadolu’daki yaşam standartı mimariye yansıtılmaya çalışılmıştır. Savaşın etkisinden kaynaklı dışarıya kapalı olan ülkede bu akım yeterince gelişme gösterememiş denmektedir. Bu akımda Türk mimarisinde önemli yeri olan “Türk Evi” temel alınmıştır. Kısıtlı imkânla, yapı malzemeleri ve tekniklere yaklaşımlarla öne çıkmış olsa da batı taklidi mevcut denilebilir.

Tasarım yaklaşımı ile milli kültür genel olarak birleştirilmiştir. Örneğin Çanakkale’de bulunan Doğan Erginbaş ve İsmail Utkular tasarımı olan “Çanakkale Şehitler Anıtı” bu dönem mimarisine örnektir. Sedat Hakkı Eldem ve Emin Onat bu dönemin en önemli temsilcilerindendir. Eski ismiyle Sergi Sarayı (Ankara Opera Sahnesi) bu akım döneminde yapılmış bir hacimdir. İstanbul Adalet Sarayı, Sedat Hakkı Eldem’in ve Emin Onat’ın birlikte tasarladığı İstanbul Üniversitesi’nin Fen Fakültesi ve Edebiyat Fakültesinin mimarisi de bu dönemi yansıtmaktadır.

Anıtkabir’in yapıldığı dönemde  de II. Ulusal Mimarlık dönemi üslubu hâkimdir ve bu akımı yansıttığı bilinmektedir.  Bu dönemin özellikleri; katı simetri, kesme taşlar ve anıtsal formlar bu anıtta yansıtılmıştır. Türk mimarlar Cumhuriyetin ilk yıllarında Bauhause etkisinde de kalması da dönemin yapı tarzını etkilemiştir.

 

Cumhuriyet mimarisinin en önemli anıt-mezarı Anıtkabir’in mimarisi üzerinde pek çok detay barındırmaktadır. Atatürk döneminden sonra Turgut Özal’a kadar cumhurbaşkanları anıtmezara defnedilmiştir. Bu devlet adamlarının anıt mezara defnedilmesinde İslam öncesi Türk geleneklerinden kalan adetlerin günümüze kadar geldiğini görmekteyiz. Defin kültürünün gelişmekte olduğu görülen Türklerde, devlette söz sahibi olan, yurt yararına çalışan “kahraman” vasıflı her Türk için anıtmezar yapılmıştır. Türbe- kümbet olarak adlandırılan mezar anıtlar, en etkin şekilde izlenen yapı olarak tanımlanabilmektedir. Türbeler bir dini içerikten çok bir hürmet geleneğinden inşa edilmiş olduğu düşünülmektedir. Türk üçgeni, kubbe gibi Türk mimari elemanları Selçuklu, Osmanlı Devletleri’nde de devam etmiştir. İslam inanışında mezar üzerine türbe inşasının hoş karşılanmadığı, Hz. Muhammed’in, Hz. Ayşe’nin evine gömüldükten sonra buranın türbeleştiği bilinmektedir. Türkler islamiyetten önce özellikle Hoço şehrinde anıt mezar örneklerine çokça rastlanmaktadır. Karahanlı ve Gazneliler zamanında islamiyete geçilmesiyle, anıtmezarlar İslami mana taşımaya başlamıştır. Hatta Prof. Dr. Celil Arslan hocadan okuduğumuzda da Türbe-Kümbetler “Türk Çadır” mimari geleneğinden günümüze geldiğini, ona benzettiğini söylenmiştir.

Türklerde mezarlar özellikle tepe noktalara inşa edilirdi. Kurganlar ve anıtmezarlarda bu gelenekler sürdürülmüştür. Örneğin dönemin İçel milletvekili Emin İnankur’un anlattığına göre Atatürk Rasattepe’yi gezerken “burası ne güzel bir anıt yeri” demesi üzerine burası onun anıtmezar yeri olarak seçilmiş ve anıttepe olarak anılmaya başlanmıştır.

Rahmetli Mimar Emin Onat’ın “Atatürk’ün dehası bize gösterdi ki, dünyanın en büyük medeniyeti olan Sümer medeniyeti; Türkler tarafından yaratılmıştır. O, evvela Akdeniz medeniyetinin temeli olduğu gibi, zamanımızda dünya medeniyetinin temellerinden biri haline geldiği için, Türkler millî kaynaklarıyla dünya medeniyetinin köklerini aynı yerde bulacaklardır. İşte bunun içindir ki, garplılaşma yolunda en büyük hamlemizi yapan Ata’nın anıt kabrini, bir sultan veya veli türbesi ruhundan tamamen ayrı, yedi bin yıllık bir medeniyetin rasyonel çizgilerine dayanan klasik bir ruh içinde kurmak istedik” (Onat, 1953:2) kendi tasarımını tanıtması aynen bu şekilde oldu.  Ama bu tanım; bizim yivleri olan, başlıklı ve fil ayaklı sütunlara değil Hatshepsut Tapınağı’na gözlerimizi çevirmemize sebep olmalıydı. Hatta Onat’ın esin kaynağının bu olduğu yönünde iddialar da olduğu söylenmektedir.

Hepimizin bildiği gibi Anıtkabir’in tasarımıyla alakalı belli bilgiler vardır. Bunlar;

  • Anıtkabirin girişinde 26 basamak bulunmaktadır. 26 Ağustos 1922 Dumlupınar savaşını temsil etmektedir.
  • Aslanlı yolda yürürken derz aralığı 5 cm verilmiştir. Atatürk’ün huzuruna çıkarken başımız önde çıkmamız için yapılmıştır. Aslanlı yolda bulunan aslanlar 24 adettir. 24 Oğuz boyunu temsil eder. Aslanlar yan yana dizilmiştir, birlik ve beraberliği temsil etmektedir. Aslanların yatış pozisyonunda olması da barışseverliği temsil eder.  Ayrıca aslanlar Hitit medeniyetine özgü aslanlardır.
  • Yolun başında bulunan kadın heykellerdeki çelenk yurdumuzun bereketini, elini açan kadının Atatürk’e rahmet dilediğini, yüzünü kapatan kadının da ağlamayı temsil ettiğini bilmekteyiz. Atatürk’ün bahsettiği Türk kadının gururlu, azimli ve ağırbaşlı vaziyetini sergilemektedir. Diğer tarafta bulunan erkek grubunda ise; başında miğferi ve kalın kaputu olan Türk askerini temsil ederken, onun yanında elinde kitabı ile Türk gençliğini ve aydın insanı, biraz gerisinde ise yerel kıyafetlerle Türk köylüsü temsil edilmiştir. Bu heykeller Hüseyin Özkan eseridir.

Anıtkabir’de Selçuklu ve Osmanlı mimari özelliklerine ve süsleme öğelerine sıkça rastlanır.
Örneğin dış cephelerde, duvarların çatı ile birleştiği yerde kuleleri dört yandan saran Selçuklu taş işçiliğinde testere dişi olarak adlandırılan bordür bulunmaktadır. Ayrıca Anıtkabir’in bazı yerlerinde (Mehmetçik Kulesi, Müze Müdürlüğü) kullanılan çarkıfelek ve rozet denilen taş süslemeler Selçuklu ve Osmanlı sanatında da göze çarpmaktadır.

Girişte dikey sütunlar görmekteyiz. Kesme taşlar ve katı simetri bizi karşılamaktadır. Burada mimarların yaptığı soyutlamaya dair bilgi olmamakla birlikte yunan tapınağındaki bir üçgen alınlık, friz ya da yivli ve başlıklı sütunlar görülmemektedir. Bu durum o yapıdan esinlenmediğini de göstermez, esinlendiğini de. Girişte bize anlatılmak istenen, burada yatan kişinin büyüklüğü ve dışarıdan bakıldığında sert ama içeri girildiğinde huzura yönlendiren birinin varlığını hissettirdiğini pek çok kişi algılayabilmektedir. Fakat birkaç paragraf önce de dediğimiz gibi Hatshepsut Tapınağı’na benzetmektedir. Aynı zamanda Anıtkabirle alakalı Türk Kurganı Salbık Kurganı mantığında da tasarlandığı söylenmektedir.  Salbık Kurganında gördüğümüz üzere etrafına balballar dikilmiştir. Bu dikilen taşların kurganda yatan kahramanın yendiği insanları temsil etmektedir. Anıtkabir’in dört büyük kolonunun Atatürk’ün yendiği; Fransa, İtalya, Yunanistan ve İngiltere’yi, diğer kolonların ise Cumhuriyet öncesi ve sonrası bastırdığı ayaklanmaları temsil ettiği de söylenmektedir.

Atatürk’ün aziz naaşı, mozolenin zemin katında doğrudan doğruya toprağa kazılmış bir mezarda bulunmaktadır. Mozolenin birinci katı olan şeref holündeki sembolik lahit taşının tam altında bulunan mezar odası Selçuklu ve Osmanlı mimari stilinde sekizgen planlı olup, piramidal külahlı, tavanı geometrik motifli mozaiklerle süslenmiştir. Zemin ve duvarlar siyah, beyaz, kırmızı mermerlerle kaplanmıştır. Mezar odasının ortasında kıble yönünde kırmızı mermer sanduka yer almaktadır. Türk Kağanı vefat ettiğinde cenazeye giden herkes yanına toprak alır. Kurganın etrafına gelen herkes yanında getirdikleri toprağı buraya bırakır.  Çok sevilen Kağanların kurgan üzerindeki tümülüs böylelikle yüksek olur. Atatürk’ün naşının bulunduğu mermer sandukanın çevresinde bütün illerden ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gönderilen toprakların konulduğu pirinç vazolar bulunmaktadır.

SONUÇ

Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte ulusun inşası için dört koldan çalışma sarf eden Ulu Önder dönemin milliyetçilik akımından memleketin etkilenmesi ve Türk kültürünün yayılması için büyük gayretler sarf etmiştir. Bu etkiyle birlikte mimaride Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin izi sürülmüş geçmişten günümüze ilerleyen Türk izi yaşatılmaya çalışılmıştır. Cumhuriyetimizin 100. Yılında döneminde “milli mimari” anlayışıyla ilerlemiş çalışmaların artırılması milli bütünlüğü ve birliği güçlendirecek yegâne unsurlardandır. Ünlü Mimar Le Corbusier, kendi çağını, tarihi bilgilerin ışığında anlamak için çaba gösterdiği, kültürünü sahiplendiği, bunu kendi parçası gibi duyumsayıp özgürce kullandığı ve geleneği gelişimin önünde engel olmadığını söylemiştir.

“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” Diyen Atamızın bize gösterdiği ışıkla bir ömür aydınlanmak ve yüce Türk milletini yaşatmak için çalışmaktan geri durmamak bize yakışandır. Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutlu olsun.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

ARIK, M. Oluş, “Erken Devir Anadolu-Türk Mimarisinde Türbe Biçimleri

ARSLAN SAĞIROĞLU,Aslı, “Seyyid Burhaneddin hz. Mezarlığı, Mezarları ve Taşları”, Kayseri Büyükşehir Belediyesi,2018

AYVERDİ Erdem Hakkı, Türk Mimarisi ve Dünya, 1984, İstanbul

BAHAR, Hasan, “Avrasya’da Ölüm ve Türklerde Mezar Kültürü”, SÜ Edebiyat Fakültesi

BOZDOĞAN Sibel, Modernizm ve Ulusun İnşası Erken Cumhuriyet Türkiyesi’nde Mimari Kültür, 2020, Metis Yayınları

BOZKURT Tolga, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, Ders Notları *
*https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/59559/mod_resource/content/1/4.%20Mimaride%20T%C3%BCrk%20Mill%C3%AE%20%C3%9Csl%C3%BBbu%20Aray%C4%B1%C5%9Flar%C4%B1.pdf
(E.T. 26.10.2023)

BELLİ, Oktay, “Eski Çağ ve Orta Çağ’da Türklerde Kurgan Yapma Geleneği “

ÇUBUKÇU Emre, ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ MİMARİSİNDE ULUSAL KİMLİK ARAYIŞI: ANKARA’DAKİ KAMU YAPILARI, Kültür Araştırmaları Dergisi, 2021

ÇORUHLU,Yaşar “Kurgan ve Çadırdan, Kümbete ve Türbeye geçiş”
ÇORUHLU,Yaşar, “Eski Türklerde Ölüm”, Cogito, 2004

ELDEK Hikmet Güner, Türk Ocaklari, Mimarisi ve Geleneksel Öğeleri; Ankara ve İzmir Örneği, 2018, ERÜ

ERSOY, Ruhi, “Türklerde Ölüm ve Ölü İle İlgilenen Rit ve Ritüeller”

ESİN, Emel “Türklerde Maddi Kültür Oluşumu” İstanbul,2006 s.136- s.159

İLTAN, Gazanfer” Türklerde Mezar Kültürü ve Günümüze Yansımaları”
KAFESOĞLU, İbrahim, “Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yayınları”,1994

GİRAY Kıymet, Sanat Tarihi Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TÜRKİYE KÜLTÜR PORTALI PROJESİ, 2009, Ankara

KOCASAVAŞ, Yıldız,” Eski Türklerde Yas ve Ölü Gömme Adetleri”

ÖZCAN, Koray,” Orta Asya Türk Kent Modelleri Üzerine Bir Tipoloji Denemesi( VIII. Yy’dan XIII.yya kadar)”

ROUX, Jean “Türklerin Tarihi Büyük Okyanus’tan Akdeniz’e İki bin Yıl”, Milliyet Yayınları,1989

SÖZEN, Metin” Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı”,TİSA, 1984,Ankara

SÜMBÜLLÜ, Ziya,” Eski Türklerde Defin Şekilleri üzerine İnceleme”

TAŞAĞIL,Ahmet” Kök Tengri’nin Çocukları”, İstanbul, 2013 s.78

ULUENGİN Bülent, Rölöve, 2023, YEM Yayın

ÜNAL Tahsin, “Türk’ün Sosyo-Ekonomik Tarihi” ,Emel Yayınları, 1977

RAMAZANOĞLU  Gözde, “pek Yolunda Türk Mimarisi, İpek Yolunda Türk Kültür Mirası, Türk Yurdu 2013

https://www.arkitera.com/haber/turk-ocaklari-merkez-binasindan-ankara-devlet-resim-ve-heykel-muzesine/  (E.T. 26.10.2023)

https://www.ktb.gov.tr/TR-96392/anitkabir.html  (E.T. 26.10.2023)

http://www.anitkabir.org/  (E.T. 26.10.2023)

https://www.aa.com.tr/tr/yasam/bin-yillik-turk-cadiri-kumbetler-/1504890  (E.T. 26.10.2023)

 

 

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Senem Karabulut

Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık bölümünü 2018'de tamamladı. Aktif olarak İç mimarlık mesleğini icra etmektedir. Türk mitolojisi ve Türk mimarlığı üzerine araştırır, okur ve yazar. Erlik Han Tamgası isimli kitabın yazarıdır.