Misyon kelimesi Latince ‘’mission’’ dan gelmektedir. Misyon kelimesi ‘’görev, yetki’’ şeklinde adlandırılmaktadır. Misyoner kelimesi Misyondan türemiştir. Misyoner kelimesinin anlamı da ‘’görevli, yetkili’’ anlamına gelmektedir. Misyonerlik, genel anlamıyla herhangi bir dini doktrini yabancı olan ülkelerde yaymakla görevli din görevlilerini tariflendirmekte kullanılır. Misyonerlik daha geniş anlamıyla 16. yüzyıldan itibaren özel bir anlamda kullanılmaya başlandı (Hillman, s. 36)16. yüzyılda Ignatius Loyola tarafından, Hıristiyan milletlerin sömürü edilen bölgelere kilise görevlileri göndermesini ifade eden misyon ve misyonerlik sömürge bölgelerinin Hıristiyanlaştırılması bağlamında kullanılmıştır. Misyon kelimesini ve misyonerliği genel hatlarıyla anlamlandırdık. Şimdi Kadim Türklerin tarih sahnesi içerisindeki dini inanışlarına ve misyonerlikle karşılaşmalarına bakalım.
Kadim Türk Milleti İslam inancına inanmadan önce farklı dini inanışlara inanmış veya hala inanmaktadır. İslam’dan önce Kadim Türk Milleti; Budizm, Maniheizm, Hıristiyanlık ve Musevilik gibi, dinlere inanmışlardır. Merhum Zeki Velidi Togan’ın söylemiyle: Bu dinlerin kuralları, Türk milletinin kuvvetli bir kültür etrafında metin bir devlet olarak teşekkülüne mâni oluyordu. Türklerin tek bir dine mensup bir millet olarak, yüzyıllardır sağlam devletler kurabilmeleri, Müslümanlığı kabul etmiş oldukları devirler de daha da artmıştır. (Togan, 1981:79-80) Kadim Türk Milletinin İslam’dan önce benimsedikleri bazı dinler milli benliklerine uymadığı için Türk Milleti kültürünü unutmaya mahkum oldu. Bu yazdıklarımıza örnek olarak Büyük Göktürk Hanı Bilge Kağan’ın bilge veziri Tonyukuk’tan bir Budist ibadethanesi istemesi üzerine Bilge vezir Tonyukuk, Han’a şöyle demiştir: “savaşı ve hayvan kesmeyi yasaklayıp, miskinlik telkin eden bir dinin kabulü Türkler için felaket olur” cevabını iletmiştir. Tarih, Bilge Vezir Tonyukuk’u haklı çıkarmıştır. Macarlar ve Bulgarlar Hıristiyanlık içinde, Hazarlar’da Musevîlik içinde eriyip gitmişlerdir. Ancak İslam’ın benimsenmesi Kadim Türklere yeni bir ruh ve azim vererek ebedi devletler kurmasına vesile olmuştur.
Türkiye’deki misyonerlik faaliyetleri ilk olarak Anadolu topraklarında yani Osmanlı İmparatorluğu zamanında başlamıştır. Anadolu topraklarında Hıristiyan nüfusu arttırmayı hedefleyen misyonerler çalışmalarına başlamışlardı. Osmanlı topraklarında Katolik, Ortodoks, Protestan olan Hıristiyanlar bulunuyordu. İlk olarak Osmanlı topraklarına gelen misyonerler, 16. yüzyılın sonlarında Fransız Katolik misyonerlerdir. Katolik mezhebinin farklı ve çok tarikatları vardır bunlar; Cizvit, Fransisken, Kapucin, Frerler, Dominiken ve Lazarist tarikatlarıdır. Misyonerlik çalışmaları bu tarikatlar tarafından yürütülmüştür. Osmanlı Devleti içinde, Fransa lehine çalışmalara başlayan bu tarikatların amaçları; Katolik ve Ortodoks mezheplerini birleştirmek ve Papa’nın otoritesini sağlamlaştırmaktı. Bir diğer amaçları da Müslümanları Hıristiyan yapmak, Osmanlı devleti sınırları içerisindeki Rum, Ermeni ve Katolik olmayan Hıristiyanları Katolik yapmak ve Fransa’nın Osmanlı içindeki nüfuzunu arttırarak Fransa’nın Osmanlı toprakları içerisinde söz sahibi olmasını sağlamaktı. Osmanlı topraklarında Katolik olan misyonerlerin çalışmalarına erken başlamasının sebebi 1536 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa’ya vermiş olduğu imtiyaz neticesinde Katolik misyonerler diğerlerine göre çalışmalarına erken başladılar. Osmanlı Devleti tarafından yabancılara verilen ticari imtiyaz ve din serbestliği neticesinde misyonerlerin Osmanlı topraklarına gelmelerini kolaylaştırmıştır. Bu kolaylaşmayı fırsat bilen Cizvitler adlı Hıristiyan misyonerler 1583 yılında İstanbul’a geldiler. Cizvitler hızlıca çalışmalarına başlayarak 1583’te İstanbul’da St. Benoit adında Fransız okulunu açtılar. Cizvitlerin ardından diğer Katolik tarikatları olan Fransisken, Dominiken, Kapuçin, Lazarist ve Frerler misyonerleri de Osmanlı ülkesine gelmeye başladılar ve çoğu kendi isimleriyle anılan St. Joseph, St. Michel, St. Louis ve Notre Dame de Sion gibi okullarını açtılar. Misyonerlik faaliyetlerinin altın çağı olarak 19.yüzyıl gösterilir. Katolik misyonerlerin yanı sıra Protestan misyonerlerde Osmanlı toprakları üzerinde misyonerlik çalışmalarını yürütmüştür. Protestan misyonerler ilk başlarda insanlar arasında ayrım yapmadan propaganda faaliyetlerini yürütmüşler daha sonra Ermeni eksenli misyonerlik faaliyetlerine geçmişlerdir. Ve Ermeniler üzerindeki misyonerlik çalışmaları az da olsa başarılı olmuştur. Protestan misyonerler 20.yüzyılda birçok okul ve hastane açarak buralarda öğretmen ve doktorlar misyoner olarak görev alarak çok kişiye ulaşma fırsatı bulmuşlardır. Bu anlattıklarımıza en güzel örnek 1863 yılında faaliyete başlayan Robert Kolejidir. Osmanlı Devleti zamanında Protestan misyonerlerin azınlıkların milliyetçilik fikir hareketlerinde önemli rolü olmuştur. Ortodoks misyonerlerde diğer Katolik ve Protestan misyonerler gibi ilk olarak faaliyetlerine Osmanlı Devleti zamanında başlamışlardır. Ortodoks misyonerleri diğerlerine nazaran daha çok siyasi misyonerlik faaliyeti yürütmektedir. Müslümanları Ortodokslaştırarak siyasi emellerine ulaşmayı hedeflemişlerdir. Genellikle Ortodoks misyonerliği İstanbul’da bulunan Fener Rum Patrikhanesi eliyle gerçekleştirilmektedir. Fatih Sultan Mehmet’in 1453 senesinde İstanbul’u fethetmesinden sonra Patrikhanenin başına bir Patrik seçtirerek ona statü kazandırmış ve yetki vermiştir. Daha sonra Osmanlı Devletinin zayıfladığı dönemlerde Patrikhane bu yetkilerini Osmanlıya karşı adeta bir silah gibi kullanmıştır. Patrikhane milli duyguları alevlendirerek Yunan-Rum milliyetçiliğinin kalesi olmuştur. Genel olarak Fener Rum Patrikhanesi ve çevresinde gelişen misyonerlik faaliyetleri daha sonra Pontusçuluğa da dönüşmüştür. Misyonerler gittikleri bölgelerdeki azınlıkların dillerini, kültürlerini ve yaşam biçimlerini benimseyerek onlara dostane bir şekilde yaklaşıp propaganda faaliyetlerini sürdürmüştür. Osmanlı Devleti zamanında yabancı okulların yanı sıra; Rum, Ermeni ve Yahudi cemaatlerine ait çok sayıda gayr-i müslim cemaat okulları da açılmıştır. Misyonerler faaliyetlerini günden güne arttırarak sürdürmekte ve Osmanlı Devleti her geçen gün zayıflamaktadır. Misyonerlik çalışmaları, Osmanlı toprakları içinde yaşayan insanların arasına nifak tohumu ekmekte ve insanları bir birine düşman yapmaktaydı. Osmanlı Devletinin yıkılmasında da misyonerlerin faaliyetlerinin büyük rolü vardır. Patlak veren 1.Dünya Savaşı ve sonrasında başlayan Milli Mücadele Döneminde ulusal bir Milli devletin kurulması ile misyonerlerin faaliyetlerinde azalma yaşanmıştır. Ama günümüzde hala misyonerler Türk toprakları üzerinde faaliyetlerine devam etmektedirler.
İSTANBUL’DA MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
İstanbul Dünyanın en kadim ve en eşsiz güzelliklere sahip şehridir. İstanbul nice kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmakla beraber farklı kültürler doğurmuştur. Bu yönleriyle en eski çağlardan beri misyonerlerin ilgi odağı ve hedefinde olmuştur. Osmanlı Devleti döneminde İstanbul’a gelen ilk misyoner grup Katoliklerdir. Katolik misyonerlerini, 19. Yüzyıl başlarından itibaren Amerikalılardan oluşan Protestan misyonerleri takip etmiştir. Başlangıçta dini emellerle gelen misyonerler zamanla dini kurumların yanında eğitim, kültür ve diğer alanlarda faaliyet göstererek kendi tarikatlarına insan kazanmayı amaçladılar. İstanbul’da misyonerlik faaliyeti yürüten gruplarlar için bazen sıkıntılarda olmuştur. İttihat ve Terakki döneminde Türkçülük düşüncesinin ön planda olduğu bir politika yürütülmüş ve misyonerlik faaliyetlerinin engellenmesi için misyonerlerin kurum ve kuruluşları ile ilgili yeni düzenlemeler olmuştur. İttihat ve Terakki Hükümeti misyoner ve misyoner kurumları için yeni sıkıntılar ortaya çıkarmıştır. Misyonerler ve kurumları için yeni vergiler ve ödemeler getirilmiştir. Bunun yanı sıra da yabancı okullar konusunda kısıtlamalar getirilmiştir. Türkçülük düşünce sisteminin yoğun bir şekilde uygulanması yabancı ve misyoner karşıtlığını ortaya çıkarmıştır. Bu gibi durumlarda elçilikler devreye girerek hükümetle anlaşıp misyonerlik faaliyetlerini kaldığı yerden devam ettirmiştir. Katolik, Ortodoks, Protestan misyonerleri, çalışmalarını misyonerler ve diğer görevliler aracılığıyla sürdürmüştür. 1. Dünya Savaşı öncesi ve savaş sırasında misyonerler İstanbul’da çalışan misyoner sıkıntısı çekmiş, diğer bölgelerden buraya misyoner takviyesi yapmıştır. Böylelikle faaliyetlerine devam etmiştir. Bazıları halen İstanbul’da faaliyetlerini sürdürmekte olan bu kurumların Osmanlıdan Cumhuriyete uzanan zaman diliminde çok sayıda kişiyi eğitim verdikleri görülmüştür. Günümüzde halen faaliyetlerine devam eden misyonerler başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin çeşitli illerinde hedeflerine doğru ilerlemektedirler. Gerek günümüz sosyal ağlarından gerek kliseler başta olmak üzere Hıristiyanlığı yaymaya devam etmekler.
KAYSERİ’DE MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
Anadolu’nun önemli şehirlerinden olan Kayseri; Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin önem arz eden şehirlerinden biri olmayı başarmıştır. Bu önem arz eden güzide şehrimiz misyonerlerin de ilgisini çekmiş ve hedefi olmuştur. Kayseri’de günümüzden bugüne kadar süregelen misyonerlik faaliyetlerine bir göz atalım. ABCFM (The American Board of Commissioners for Foreign Missions), Kayseri’de misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuştur. İlk önce merkez olarak Kayseri seçilmiş daha sonra merkez olarak Talas seçilmiştir. Talas’ın merkez olması elbette tesadüf değildi. Talas içinde açılan kız ve erkek kolejleri ile hastaneden dolayı ABCFM için önem arz ediyordu. 1871 yılında, Sarah A. Closson ve Ardele Griswold’ün öncülüğünde Talas Amerikan Kız Okulu kurulmuştur. Talas’ta açılan ilk Amerikan Okulu olma özelliğini de taşıyan okul daha çok bölgede bulunan Rum ve Ermeni ailelerin çocuklarına göreydi. Talas Amerikan Kız Okuluna ilk başta halk çok sıcak yaklaşmamıştır. Halkın çoğu sorununun gideri kurum tarafından karşılanmasına rağmen okula az bir sayıda kız öğrenci kayıt olmuştur. Okulu cazip kılmak amacıyla öğrencilere saç tarama, yüz yıkama ve basit el beceri ve alışkanlıkları kazandırılmaya çalışılmıştır. Sonradan okula olan ilgi katlanarak artmıştır. Okul zaman içinde ilk, orta ve lise seviyesinde eğitim verir duruma gelmiştir. İlkokuldan sonra 7 yıllık lise eğitimi verilen kolejden mezun olan kızlar diğer şehirlerdeki misyoner okullarında ve hastanelerde görev almaya başlamışlardır. 1871-1915 yılları arasında yatılı ve gündüzlü olarak eğitim veren Kız Okulu, 1914 yılında 1. Dünya Savaşı nedeniyle Amerika’nın savaşa girmesi ve yardımlarının azalmasıyla tekrar savaş nedeniyle Osmanlı Devleti’nin cami, okul gibi yerleri hastane olarak kullanmaya başlaması ile 1916 yılında savaş döneminde hastane, sonrasında ise yetimhane olarak kullanılmak amacıyla kapanmıştır. 1967 yılına kadar, Talas Amerikan Hastanesi ve Talas Amerikan Erkek Koleji’nin ek binaları olarak kullanılmıştır. Talas Amerikan Erkek Koleji, 1889 yılında Bay Henry K. Wingate tarafından Talas’ta açılmıştır. Aslında okul ilk kez 1882 yılında Bay James Fowle tarafından ilkokul olarak açılmış, daha sonra Wingate’e devredilmiştir. Devredildiği tarih olan 1889 yılında okul tekrardan açılmıştır. Okulda birçok yabancı dillerin yanı sıra günümüz bilimsel dersler, matematik, İncil ve daha farklı sportif ve sanatsal dersler öğrencilere verilmekteydi. Kolej’den mezun olan öğrenciler, ABCFM ait yakın diğer şehirlerdeki okullarda görev almaktaydılar. Okul 1919-1923 yılları arasında yetimhane olarak kullanılmıştır. Talas Amerikan Hastanesi de misyonerlik faaliyetlerinin yürütüldüğü diğere kuruluşlardan bir tanesiydi. Amerikan Misyonerleri Kayseri’de eğitim ve sağlık başta olmak üzere halka kültürel açıdan da Hıristiyanlığı empoze ederek hedeflerine ulaşmaya çalışmışlardır.
TRABZON’DA MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
İçerisinde farklı etnik grupları barındıran ve bulunduğu coğrafi konum neticesiyle önem arz eden bir şehir olan Trabzon, misyonerlerinde ilgisini çeken bir şehirdi. Trabzon misyonerlik faaliyetlerinden etkilenen bir şehir olmuştur. Trabzon’da ağırlıklı olarak Rumlar ve Ermeniler yaşamaktaydı. Karadeniz Bölgesinde hala aktif olan iki tane Katolik kilisesi vardır. Bunlardan biri Mater Dlarosa kilisesi diğeri ise Trabzon’da bulunan Sancta Maria diğer adı ile Meryem Ana kilisesidir. 1869-1874 yılları arasında yapılan bu kilise, o yıllardan beri aktif olarak görev almaktadır. Kilise, Trabzon ve çevresinde yürütülen misyonerlik faaliyetlerinin de en önemli parçası olarak görülmektedir. Bölgede tek resmi Kilise olan Sancta Maria Klisesi, Katolik olmasına rağmen Trabzon ve çevresinde yapılan her çeşit misyoner faaliyetin merkezi durumundadır. Sancta Maria Klisesi, Katolik bir klişe olmasına rağmen Ortodoks ve Protestan olan kişilerde ayinlere ve ibadetlere katılım sağlamaktadır. Bununla birlikte kilisenin Hristiyanların ibadet ihtiyaçlarını giderme amacı dışında yaptığı faaliyetler halk arasında olumsuz karşılanmıştır. Sancta Maria Klisesinde düzenlenen bir yılbaşı ayininde rahip konuşmasında, Trabzon ve çevresinin Rumca bilen insanların çok olduğunu ve bu insanların atalarının Türk olmadığını, daha sonraları da bu insanların Müslümanlaştırıldıklarını söylemiştir. Geçen bu konuşma Hıristiyan halkın ibadetleri dışında faaliyet gösterdiğini de gözler önüne sermektedir. Trabzon’da bir diğer misyonerlik faaliyeti de Pontusçuluk. Ortodoks Hıristiyanların, Yunanistan ve Fener Rum Patrikhanesi eksenli propaganda faaliyetleri yürütmekte ve Pontusçuluğu yaymaya çalışmaktadır. Bölge halkının Türkiye Cumhuriyetine ve İslam dinine bağlığını koparmaya çalışmaktadır. Genellikle bu propagandalar Trabzon’da Rumcanın konuşulduğu yerlerde yapılmaktadır. Tonya, Çaykara, Maçka gibi ilçelerde faaliyetleri görülmektedir. Bahsettiğimiz gibi aslında Rum ve Hıristiyan olduklarını ama zorla Müslümanlaştırıldıklarını propaganda aracı olarak kullanmaktadırlar. Görüldüğü üzere Yunanların önemli politikası olan Pontusçuluğu Trabzon başta olmak üzere Karadeniz Bölgesinde yaymaya çalışmakta ve misyonerler tarafından bölge halkının Rum-Hıristiyan kimliğini benimsemesine ve sempati kazanmasına çalışılmaktadır. Türkiye’nin önemli üç şehri olan İstanbul, Kayseri ve Trabzon üzerinden Türkiye’deki misyonerlik faaliyetlerini Osmanlıdan günümüze olan zaman zarfındaki olaylarına kısaca göz attık. Özetle misyonerlik sadece dini boyutları olan bir faaliyet değil ekonomik, kültürel ve en önemlisi siyasi bir boyutu olan bir faaliyettir.
KAYNAKÇA
KAHRAMAN Ali Mustafa, KARADENİZ BÖLGESİNDE MİSYONERLİK FAALİYETLERİ,2011
KILIÇ Remzi, MİSYONERLİK ve TÜRKİYE’YE YÖNELİK MİSYONER FAALİYETLERİ
ANDI İsa, TÜRK DÜNYASINDA MİSYONERLİK, 1996
Prof.Dr ARSLANOĞLU İbrahim, MİSYONERLİK, BATI EMPERYALİZMİNİN SİLAHIDIR,
http://www.nuhazginoglu.com/tag/kayseride-misyonerlik-faaliyetleri/(E.T 25.11.2022)
http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D138404/2004/2004_ERDEMM.pdf (E.T 25.11.2022)
https://islamansiklopedisi.org.tr/misyonerlik(E.T 25.11.2022)
http://isamveri.org/pdfdrg/D252871/2016/2016_YILMAZO.pdf(E.T 25.11.2022)
SEZER Ayten, OSMANLI DÖNEMİNDE MİSYONERLİK FAALİYETLERİ
Emir Şahin
Latest posts by Emir Şahin (see all)
- MİLLİYETÇİLİK VE SPOR - 10 Ekim 2024
- TÜRK DİASPORASININ YURT DIŞINDAKİ ÇALIŞMALARI - 7 Şubat 2024
- CUMHURİYETİN 100. YILINDA TÜRKÇÜLÜK(TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ) FAALİYETLERİ - 5 Ekim 2023
- MİLLİYETÇİ FİKİR ADAMI: DÜNDAR TAŞER - 17 Temmuz 2023
- SÜLEYMAN ASKERİ BEY - 27 Mayıs 2023
You may also like
-
Popülizm ve Türk Milliyetçiliği: Siyasi Strateji ile İdeolojik Kimlik Arasında
-
Ziya Gökalp’in Türklerde Ahlak Makalesi Üzerine İnceleme
-
TANZİMATTAN CUMHURİYETE: AYDINLANMADA TÜRK KADINININ ROLÜ
-
İŞTEŞ EYLEM:TÜRKLEŞMEK – İSLAMLAŞMAK-MUASIRLAŞMAK
-
Yabancılar Hukuku Kapsamında Önemli Kavramların Değerlendirilmesi