THE ANGEL VE ALTI GÜN SAVAŞI

The Angel isimli film, 20.yüzyıl Mısır Devleti’nin en önemli Cumhurbaşkanlarından biri olan Cemal Abdül Nasır ile damadı ve aynı zamanda Mısır Devleti’nin bir diplomatı olan Eşref Mervan’ın Mısır’ın özel askeri bilgilerini İsrail İstihbaratına sızdırarak olası bir Mısır-İsrail savaşını engellemesini anlatmaktadır. Eşref Mervan, İsrail İstihbaratının güvenini kazanıp çift taraflı ajanlık yaparak Yom Kippur bir diğer adıyla 1973 Mısır-İsrail savaşının zeminini hazırlayan, savaşın vaktini belirleyen, İsrail’i ters köşe yapıp Mısır’ın çok arzuladığı Sina Yarımadasını geri kazanmasını sağlayan, bir yandan savaşın bitip Mısır ile İsrail’in uzun süreli barış dönemine girmesini sağlamıştır. Eşref Mervan’ın yaptığı faaliyetleri İsrail İstihbaratı gözünden anlatan film, olaylara odaklı anlatımıyla başarılı bir politik-gerilim filmidir. Başrolünde Mervan Kenzari’nin rol aldığı film 2018 Yılında gösterime girmiş ve IMDB’den 6,6 puan almıştır.

Cemal Abdül Nasır dönemindeki Mısır’a bir göz atalım. 15 Ocak 1918 de dünyaya gelen Cemal Abdül Nasır başta Mısır olmak üzere diğer Arap halklarının kaderini bir nebzede değiştirecek olan isimdi. 1937’de hukuk okumaya karar veren Nasır, aslında asker olmak istiyordu bu hayaline tam iki sene sonra ulaştı ve askeri öğrenci olmayı başarmıştı. 1942 yılında Harp Akademisinden mezun oldu. Cemal Abdül Nasır’ın başını çektiği ‘Hür Subaylar’ isimli bir teşkilat kuruldu. Mısır halkı, Cemal Abdül Nasır’ı 1948 Arap-İsrail savaşı ile tanıyacaktı. İsrail Devlet’inin kuruluşunu ilan ettiği günde, Irak, Ürdün, Mısır ve Suriye bu yeni devlete savaş açtı. Arap ittifakı birkaç günde haritadan silmeyi planladıkları İsrail tarafından büyük hezimetle karşılaştı. İsrail, savaş sonunda topraklarına toprak katarken yüzbinlerce Filistinli topraklarından ayrılıp mülteci durumuna düştüler.

Bu savaşta Cemal Abdül Nasır diğer Arap komutanlarının aksine İsrail ordusuna önemli kayıplar verdirdi. Hür Subaylar bu savaşın hezimetle sonuçlanmasının sebebi olarak Kral Faruk’u görüyorlardı. 22 Temmuz’u 23’e bağlayan gece Hür Subaylar Hareketi darbe yaparak ülke yönetimine el koydular. Artık Mısır için yeni bir dönemin başlangıcıydı. Kral Faruk tahttan ayrıldıktan sonra hızlıca Devrim Konseyi kuruldu ve Muhammed Necip Mısır’ın lideri oldu. Cemal Abdül Nasır ve Muhammed Necip arasında bazı fikir ayrılıkları yaşanıyordu. Nasır monarşi yönetiminin kalkmasını,  Necip ise devam etmesini istiyordu. Bu fikir ayrılıkları sonucunda Nasır’ın istediği oldu ve 18 Temmuz 1953’te Mısır’da Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyet ilan edildikten sonra iktidar ikili arasında paylaşıldı. İçişleri Bakanı olan Cemal Abdül Nasır kısa sürede Mısır’ın tek gücü haline geldi. Bu gücün sonunda 29 Mart 1954’te Mısır’da kendi iktidarını ilan etti. Cemal Abdül Nasır iktidara geldiği andan itibaren Mısır’ın modernleşmesi için gereken adımları attı.  Ekonomi, eğitim, medeni hukuk ve askeri alanda önemli kararlar verildi. İktidara geldikten sonra diplomatik anlamda başarıları ile Süveyş krizinde İsrail’e karşı üstünlük elde eden Cemal Abdül Nasır, etkileyici liderliği sayesinde kendi ülkesi dışındaki diğer Arap halklarının çoğundan destek alan bir lider durumundaydı. Mısır’ın kendisinden sonra gelen her diktatörü gibi Müslüman Kardeşler teşkilatı ile amansız bir mücadele etmeye düşünen Cemal Abdül Nasır, SSCB kaynaklı sosyalist düşünce sistemini Arap halklarına empoze etmeye çalışıyordu. Dışarıda İsrail gibi dişli bir düşmanla acımasız bir mücadelede hem içteki karışıklıkları önleyecek hem de asıl meselesi olan İsrail’i askeri yönden bezdirmek olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Mısır’ın 1960’lı yıllardan beri benimsediği ekonomik politika askeri harcamaları önde tutan bir politika olmuştur. Batı ile arasına adeta set çeken Nasır yönetimi, uluslararası arenada “bağlantısızlar hareketi” olarak tanınan grubun öncülüğünü yapmıştır. Uluslararası kamuoyunda ve BM’de, Mısır’ın destekçisi olması beklenen bu grup ise Hindistan’da Nehru’nun vefatı, Endonezya’da Ahmed Sukarno’nun; Gana’da Nkrumah’ın ve Cezayir’de ise Ben Bella’nın devrilmesi ile güç kaybı yaşamıştır. Cemal Abdülnasır dünya siyasetinde ağırlığı olan biriydi. Araplar için bir efsaneydi ama 5 Haziran 1967 günü İsrail Mısır hava kuvvetlerini yerle bir ettiğinde Cemal Abdül Nasır efsanesi de son bulmuş olacaktı. 1967 Arap-İsrail savaşı veyahut diğer adıyla Altı Gün Savaşı olarak bilinen sürece doğru giden yolda kısaca Cemal Abdül Nasır’ı ve onun dönemindeki Mısır Devletini ele aldık. Bir diğer konumuz olan 1967 Arap-İsrail savaşını ele alalım.

Mısır’ın Arap milliyetçisi lideri Cemal Abdül Nasır Süveyş kanalını işleten İngiliz- Fransız şirketini 1956 yılında millileştirerek  dünyanın dikkatini Ortadoğu’ya çekmişti. Bu hamlenin ardından başlayan kriz ile beraber İsrail, Fransız ve İngiliz birlikleri tartışmalı bir saldırıyla Sina Yarımadasını işgal ederek Mısır ordusunun 3000 civarında ölü ve on binlerce esir vermesine sebep oldular. Yarımada İngiliz, Fransız ve İsrail birliklerinin eline geçerken hem Sovyetler Birliği hem de Amerika Birleşik Devletleri Soğuk Savaş’ın ender olaylarından biri olarak aynı tarafta yer alıp güçlü koalisyonun bölgeyi terk etmesini sağladılar. Ayrıca Mısır-İsrail sınırına Birleşmiş Milletler askerleri yerleşirken dünyanın en önemli su yollarından olan Süveyş Kanalı da açıldığı 1869 tarihinden itibaren ilk kez Mısırlıların eline geçmiş oldu. Böylece Mısır savaşı kaybetse de  Süveyş Kanalı’nın kontrolünü ele geçirerek siyasi ve ekonomik alanda büyük bir zafer kazandı. Ancak İsrail ile Mısır arasındaki gerginlik bitmemiş ve taraflar savaşın yeni raundu için hazırlanmaya başlamışlardı.

İsrail ve Araplar arasındaki klasik Yahudi-Arap düşmanlığı dışında başka problemlerde vardı. Örnek olarak su kaynakları bakımından fakir bir ülke olan İsrail, su ihtiyacını Ürdün Nehri’nin beslediği Taberiye Gölünden karşılamayı planlıyordu. O tarihlerde İsrail’i tanımayan Arap ülkeleri ise varlığını reddettikleri bir devletin bölgenin kaynaklarından faydalanmasına da göz yummak istemiyorlardı. Bu doğrultuda Taberiye Gölünü besleyen Ürdün Nehri’nin su yatağını değiştirmek dolayısıyla da İsrail’in susuz bırakmak gibi bir plan hazırladılar. Suriye diğer Arap devletlerinin de desteğiyle Ürdün Nehri’ni besleyen akarsular da hemen baraj inşaatına başladı. Ancak durumu kendisine karşı hayati bir tehlike olarak kabul eden İsrail 1965 yılında Suriye topraklarındaki inşaat tesislerine havadan defalarca ağır bir şekilde bombardıman etti. Ayrıca Suriye-İsrail sınırındaki topraklarda tarım yapan her iki tarafın çiftçileri de karşılıklı saldırılara uğruyorlardı.

Savaşın diğer bir önemli sebebi ise birçok kaynakta geçtiği üzere İsrail’in savunmaya elverişsiz konumunu güçlendirmek istemesiydi. Nitekim savaştan önce Ürdün, sınırları Kudüs’ün de doğu kesimini kapsayacak şekilde İsrail’in içine doğru sokuluyordu. Öyle ki İsrail’in başkenti Tel Aviv, Ürdün topraklarına sadece 20 kilometre uzaklıktaydı ve bu da Ürdün’ün yapacağı organize bir saldırının İsrail’i bir saat içerisinde ikiye bölebileceği anlamına geliyordu. Ek olarak İsrail’in en önemli kıyı kentleri olan Aşdud ve Hayfa’nın Ürdün topraklarına uzaklıkları da 50 kilometreyi bile bulmuyordu. İsrail-Suriye sınırını incelediğimizde ise o tarihlerde Suriye’nin elinde olan Golan Tepeleri aşağıda kalan İsrail hedeflerini vurmak için Suriye Topçu ve tankçı birliklerine mükemmel bir konum avantajı sağlıyordu. Ayrıca bugün hepimizin bildiği Gazze şehri 1967 öncesinde Mısır toprağı iken buradan Ürdün ile koordine yapılacak bir Mısır saldırısı da İsrail için felaket olabilirdi. Sonuç olarak saldırıya açık olan sınırlarını değiştirmek İsrail açısından adeta hayati bir önem taşıyordu.

Savaşın haziran ayından önce Suriye ve Mısır İsrail’i bütünüyle haritadan yok etmek için karşılıklı olarak anlaşmaya varırken Arap koalisyonunun silah ihtiyacı Sovyetler Birliği tarafından etkili bir şekilde karşılanıyordu. Tansiyonun yüksek olduğu Suriye-İsrail sınırında taraflar birbirlerinin kasaba ve köylerinde sık sık Topçu bombardımana tutuyordu ancak esas büyük kıvılcım Nisan 1967’de geldi. Öyle ki havada gerçekleşen bir karşılaşmada Fransız yapımı İsrail jetleri ile Sovyet yapımı Suriye jetleri karşı karşıya geldiler. İsrail jetleri hiç bir kayba uğramadan Suriye jetlerini düşürmeyi başardı. İsrail Hava Kuvvetlerinin hazırlıklarına değinmek gerekirse Fransa’dan yeni jetler alan İsrail,  yine rakibi Arap ülkelerinin kullandığı Sovyet jetlerini inceleyebilmek için birçok casusluk operasyonu gerçekleştirdi. Örnek olarak 1966 yılında Iraklı bir pilot para karşılığında kullandığı Sovyet jeti ile İsrail’e giderek uçağını teslim etti. İsrailli pilotlar böylece uçağı kullanarak Arap hava kuvvetlerinin bel kemiğini oluşturan jetlerin zayıf yönlerini ve bu manevralara nasıl karşılık verebileceklerini savaştan çok önce öğrenmiş oldular. Arap Hava Kuvvetleri’nde ise bu olaylar oldukça sınırlı olup uçaklar daha çok resmigeçit törenlerinde uçuyorlardı. Ayrıca Mısır ordusunun askeri eğitimi yüksek olan birliklerinin önemli bir kısmı Yemen’deki iç savaşa müdahale için yurt dışındaydı.

Tekrar gerginliğe dönecek olursak Sovyetler Birliği’nden aldığı istihbaratların da etkisiyle İsrail’in erken bir saldırı yapacağından şüphelenen Mısır, Mayıs 1967’de Sina’daki Birleşmiş Milletler askerlerini ülkeden çıkartarak zırhlı birliklerini İsrail sınırına doğru konuşlandırmaya başladı. Yine Mayıs ayının sonlarında Mısır lideri Cemal Abdül Nasır İsrail’in güneyindeki tek limanına giden yol olan Tiran Boğazını bütün gemilere kapattığını duyurdu. Ayrıca yine Mayıs ayının sonunda o zamana kadar savaşa uzak bir konumda görünen ve Batı kökenli silahlara sahip olan Ürdün Kralı Hüseyin, Arap koalisyonuna dahil oldu. Mısır savaştan hemen önce 100000 asker 1000 civarında tank ve 1000’den fazla topla İsrail sınırına yığınak yapmıştı.  Ek olarak Mısır Hava Kuvvetleri de 450 adet Sovyet yapımı modern uçakla çok önemli bir güç çarpanıydı. İşte Mısır yığınlarına  karşı 70000 asker konuşlandırabilen İsrail’i zafere götürecek planda tam olarak Mısır Hava kuvvetlerine odaklanmaktı. Zira sadece 200 uçağı sahip olan İsrail eğer hava üstünlüğünü ele geçiremezse sonucun kendisi açısından felaket olacağını biliyordu. Bu yüzden 5 Haziran 1967 sabahı Odak operasyonu adı verilen bir hava harekatına başlayan İsrail Hava Kuvvetleri 200’e yakın uçakla Mısır’ın 10 hava üssüne eş zamanı saldırıya geçti.

Casusluk faaliyetleri aracılığıyla Mısır’ın bütün hava üstlerinde kaç uçak olduğunu bilen İsrail Hava Kuvvetleri önce kuzey batı istikametinde Akdeniz’e doğru uçuktan sonra deniz seviyesinin sadece 50 metre üzerinden uçarak zaten zayıf olan Mısır radarlarına yakalanmamaya başardılar. Hedeflerine geldiklerinde uçakların bir kısmı pistleri bombalayarak Mısır uçaklarının kalkış yapmasına imkansız hale getirdi diğerleri ise savunmasız olan Mısır uçaklarını vuruyorlardı. Savaştan önce uçakları hızla yakıt yükleyip uçuşa hazır hale getirmek konusunda çok fazla tatbikat yapan İsrailliler hedeflerini vurup üstlerine dönüyor ardından yakıtlarını doldurduktan sonra Mısır hava üstüne tekrar saldırıyorlardı. Bu hız sayesinde küçük bir Hava Kuvveti kapasitesinin çok üstünde iş yaparak sadece 19 kayıpla Mısır Hava kuvvetlerinin 300 uçağını birkaç saatte yok etmeyi başarmıştı. Hava sistemleri ve radarları oldukça zayıf olan Mısır bu saldırıyı fark edemedi. Ayrıca Mısır Hava üstlerinde uçakları fark etmek için kurulan hazırda radarlar bulunmuyordu. Ve dolayısıyla uçaklar pistlerde açık alanlara park ediliyordu.

Hava saldırıları ile eş zamanlı olarak Sina Cephesi’nin Kuzey kesiminde harekete geçen İsrail ordusu ilk olarak Gazze’den Han Yunus ve Refah istikametinde taarruza başladı. Mısır kuvvetleri direnmesine rağmen İsrail ordusu öğlen saatlerinde Gazze’yi aşar aşmaz Han Yunus’a girmeyi başardılar. Saldırılar esnasında Mısır Hava Kuvvetleri yok olduğu için Mısır ordusu herhangi bir hava desteği alamıyordu. İsrailliler ise Mısır direnişinin güçlü olduğu noktalara hemen uçak yollayarak hava güçlerini seyyar topçu gibi kullanıyordu. İşte bu destek sayesinde savaşın ikinci gününün sabahında kuzeydeki Mısır direnişi çöktü ve Şeyh Züveyd  İsrail’in eline geçti. Burayı alan grup El Ariş istikametini doğru ilerlerken Sina’nın orta kısmında yer alan İsrail tümeni de taarruza geçti. İki taraf arasında şiddetli bir tank savaşı başlarken İsrail paraşütçüleri Mısır kuvvetlerinin arkalarına bir harekat yapmayı başardılar. Mısır kuvvetleri kuşatmanın etkisi ile kafa karışıklığı yaşarken tank savaşını da kaybetmişler ve ağır kayıplarla yüksek miktarda esir vermişlerdi. Sina cephesinden bu haberler gelirken Mısır Genelkurmayı bahtsız bir kararla bütün birlikleri Sina’yı terk etmeleri ve kanalın batısına çekilmeleri emrini verdi. Bu emir Mısırlılar arasında büyük bir karmaşaya sebep olurken çekilme esnasında Sina’nın orta bölgelerinde çarpışmalar devam ediyor ancak İsraillilerin hava destekleri hala devam ediyordu. Bu hava desteği Mısır ordusunun direnişinin kırılmasına sebep oldu. Mısırlılar tamamen kargaşa içerisinde çekilmeye çalışırken bu esnada 10 bine yakın kayıp verdiler. Son olarak Mısır birliklerinin kanalın Batısına çekilmesi ile Sina’nın Güney tarafları da savunmasız kaldı ve 10 Haziran’a kadar İsraillilerin eline geçti. Bunlar olurken savaşın ilk günü Ürdünlüler yanlış istihbarat ve iletişim eksikliği yüzünden Mısırlıların avantajlı bir konumda olduklarını düşünüyorlardı. Bu doğrultuda 55000 askerle sınırına konuşlu bulunan Ürdün ordusu ilk olarak 5 Haziran’da İsrail kontrolündeki Batı Kudüs’ü bombalamaya başladı. Bu cephede 40.000 askere sahip olan İsraillilerse ilk olarak Batı Şeria bölgesinde Ürdün birliklerini geriletmeye başladılar. Ayrıca Mısır uçaklarını yok eden İsrail Hava Kuvvetleri öğleden sonra sayısı 24 olan küçük bir filoya sahip Ürdün Hava Kuvvetleri’ne yöneldi ve bir iki saat içerisinde yok ettiler. Akşam saatlerine gelindiğinde İsrailliler Kudüs’teki hükümet konağını ele geçirmiş ve saldırılara yoğunlaştırarak şehrin Kuzey-Güney istikametinden çemberi daraltmaya başlamışlardı. Burada Ürdünlülerin sert bir direniş göstermesine rağmen durum giderek kötüleşiyor ve sayıları da azalıyordu. Ayrıca İsrailliler daha da kuzeyden saldırarak Ramallah’ı ele geçirdiler. Yine Beyt’ül Halim istikametinde de ilerleme kaydeden İsrailliler Kudüs’teki Ürdün birliklerinin ihmalini tamamen kesmiş oldular.

7 Haziran gününde ise İsrail paraşütçüleri yorgun olan Ürdünlülere karşı kısa çatışmaların ardından resmen Kudüs’e girdiler. Kudüs artık düşerken Ürdün birlikleri nehrin doğu yakasındaki topraklara çekilerek bölgeyi tamamen İsraillilere terk ettiler. Suriye cephesinde de aynı Ürdün’de olduğu gibi Mısırlıların avantajlı olduğu istihbaratı vardı.  Mısır ve Ürdün Hava Kuvvetlerini yok eden İsrail, 5 Haziran akşamı Suriye cephesine dönerek Suriye Hava Kuvvetleri’nin çoğunu yok etmeyi başardı. Ancak Suriyeliler bu hava saldırısına rağmen yılmayıp İsrail kasabalarına kara saldırılarında bulundular. 7-8 Haziran günleri bu şekilde geçerken diğer cephelerde rahatlayan İsrail Genelkurmayı, artık Golan Tepelerine saldırma fikrini tartışıyordu. Bazıları saldırıp avantajlı komuna geçmeyi bazıları ise saldırmamayı söylüyorlardı. Karar saldırının gerçekleşmesi yönündeydi.9 Haziran akşamına kadar yapılan hava saldırıları ile tepenin kuzey ve merkez kanadına yapılan taarruz ile Suriye direnişi kırıldı. 10 Haziran gününde de tepenin güneyine yapılan taarruz ile Suriyelileri Golan Tepelerinden tamamen attılar. 10 Haziran günü BM’nin devreye girmesi ve özellikle Arap ülkelerinin zor durumda olması nedeniyle imzalanan ateşkes ile savaş üç cephede sona ererken İsrail; Mısır’dan Sina’yı, Ürdün’den Batı Şeria ile Doğu Kudüs’ü ve Suriye’den Golan Tepelerini topraklarına kattı. İsrail’in kaybı 800 civarındayken  Mısır 11 bin ölü 19’u General olmak üzere 10000 esir Suriye yaklaşık 2500 ölü Ürdün ise yaklaşık 1000 civarında kayıp verdi. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır istifa etti. Ama halkının isteği ile görevine geri döndü. İsrail ise topraklarını tamı tamına üç kat büyüttü. Ancak İsrail’in toprak sevdası bitmedi bundan 6 yıl sonra tekrar bir Arap-İsrail savaşı yaşandı. 1967’de yaşanan savaş Ortadoğu’daki halkların yıllardır huzur ve barış içinde birlikte yaşa(ya)mamalarını yarattı dersek yanlış olmaz.

 

 

 

 

KAYNAKÇA

ÇİÇEK Turan, ALTI GÜN SAVAŞI, MAYIS 2014

YENİACUN Selim Han, 1967 ARAP-İSRAİL SAVAŞI, 2019

ERDOĞAN Ayfer, HÜR SUBAYLAR DARBESİNDEN 1967 ARAP-İSRAİL SAVAŞINA, 2019

BULUT Mevlüt, ALTI GÜN VE YOM KİPPUR SAVAŞININ MODERN İSRAİL KİMLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ, 2018

YALÇIN Osman, 1967 ARAP-İSRAİL SAVAŞI VE SAVAŞTA HAVA HAREKATI, 2021

https://www.stratejikortak.com/2022/10/1967-alti-gun-savasi-ve-savasin-uzun-vadeli-bolgesel-sonuclari.html (E.T. 06.10.2022)

https://islamansiklopedisi.org.tr/cemal-abdunnasir ( E.T. 06.10.2022)

https://www.tesadernegi.org/1967-arap-israil-savasinda-hava-gucunun-kullanimi.html (E.T. 06.10.2022)

OLGUN Kenan, TÜRK BASININDA 1967 ARAP-İSRAİL SAVAŞI

DOĞANOĞLU Kaan, SİYASİ VE ASKERİ YÖNLERİYLE 1967 ARAP-İSRAİL SAVAŞI, 2020

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Emir Şahin

Emir Şahin, 2004 doğumlu , Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İngilizce Ekonomi Bölümü öğrencisi. Türklük üzerine okur araştırır ve yazmaya başladı.