Ahlat’ta Birkaç Mevzu
Küçük yaştan beri eğitim hayatımı Ahlat dışında geçirdiğim için memlekete her gelişimde gözüme batan, aynı şekilde hemşerilerimden sürekli duyduğum birkaç hususa değinmek istiyorum. Umarım değindiğim bu hususlar ve bu yazı birileri tarafından fark edilir de gereken birkaç adımdan bir ikisi dahi olsa atılır.
Daha önceki yazımda Ahlat hakkında bilgi vermiştim ama yeni okuyucularımız için ufak bir açıklamada bulunayım:
Ahlat, Bitlis ilimizin bir ilçesidir. Bitlis’in çok dağlık bir bölge olmasının aksine Ahlat, ilin iki büyük düzlüğünden biridir. Bitlis’in kuzeybatısında, Van Gölü kıyısında bulunmaktadır. Nemrut Dağı ve Süphan Dağı arasındaki sahada bulunan Ahlat’ın arazisi, Van Gölü kıyısından başlayarak, dağlık alanlara kadar uzanan geniş bir plato oluşturmaktadır. Nüfusu ise 40.000 civarındadır.
Değinmek istediğim ilk konu, kendi memleketinde çeşitli sıkıntılar yaşayan insanların bulunduğu şehri kan davası nedeni ile terk edip, sessiz ve sakinliği sebebiyle Ahlat’a yerleşmelerinin demografik yapıyı büyük ölçüde etkilemesidir. Yine bu kişilerin dışında, kızıl zihniyet maşası bazı aileler kendi iradeleri dışında zorla Ahlat’a yerleştiriliyor. Birkaç sene sonra arka plandaki bu elebaşılar, bu aileler üzerinden Ahlat’taki demografik yapı için meclise bir önerge sunarak, nüfusun Türk’ten çok başka bir gruptan oluştuğunu iddia ediyorlar. Burada grubun çoğunluğuna destek çıkanlar ve onu oluşturanlar bölücü terör örgütü destekçisi kişilerdir. Üstelik bana öyle geliyor ki bu gidişle emelleri gerçek olacak gibi derhal buna bir çare bulunmalıdır. Bahsettiğim konu bazında asıl önemli nokta ise; malını, evini, toprağını vs. bu gruba kâr amaçlı satan kişilerin memleketteki varlıklarıdır. Tabi yokluktan, bilmezlikten satıyorsunuz. Kendi evimi bahçemi satarken sana mı soracağız diyeceksiniz. Ama bilin o sattıklarınız ev veya bahçe değil sadece, o sattığınız memleket.
İkinci bir mevzu ise izinsiz kat çıkma ve kıyı kesimlerdeki apartmanlaşmalar. Konumu bakımından da tarihi ve doğası bakımından da ayrıcalıklı bir yere sahip olan memleketimde şöyle bir sorunumuz var: Kat çıkma izni olmadığı halde ev üstlerine sürekli bir kat çıkılıyor. Keza apartman kat sayısı yasakları hiç önemsenmiyor, adamlar ruhsatsız, tapusuz göğe yükseliyor resmen. Bu yükselme eylemini de kıyaya en yakın alanlarda gerçekleştirerek memleketin bütün yerleşim düzenini ve görüntüsünü de bozuyorlar. Ha tapusuz, ruhsatsız iş nasıl olur derseniz onu da yetkililere sormak lazım.
Üçüncü mevzu ise sahil kıyıları. Özellikle bahar ve yaz aylarında kıyı kesimde yün yıkayanlar, yüzüp, eğlenip, yediğinin içtiğinin çöpünü kumsala bırakanlar hatta ve hatta özür dileyerek söylüyorum yüzerken giydiği şortu, çamaşırı ve bebeğinin pis bezini bile bırakan insanlar var. Tabii ki bu saatten sonra onlara temizlik öğretilemez ancak bunun önüne bir şekilde geçilmeli, ya bir denetleme sahası ve ekibiyle veyahut başka bir çözüm ile. Denk geldiğimizde temizlediğimiz oluyor bazen tabii ama nereye kadar?..Bir grup gönüllü dostumuz, hocalarımız da bazen buraların bir kısmını temizliyorlar ki çoğu Ahlatlı bile değil.Onlara da buradan selam olsun. Ayrıca yine tarihi yerlerin, yapıtların koruma ve bakımı konusunda büyük bir yetersizlik var. Evet, güzide çok bilinenleri son birkaç sene içinde bakıma ve korumaya alındı ama gerisi hala çöplük içinde ya da birkaç serseri tarafından sprey boyayla boyama duvarı gibi kullanılıyor, o serserilerin var olmayan aşk acıları için söz yazma köşesi oluyor.
Ve beni hem en çok güldüren hem de en çok sinirlendiren bir konu: Çakma memleketçiler. Yani Ahlat’taki evini toprağını her şeyini bırakıp diğer memleketlere göç etmiş kişiler. Bu kişilerin diğer göç edenlerden bir farkı var o da şu:
Kişi gidiyor,Ahlat’ı soranlara diyor ki “Vay efendim Ahlat şöyle kötü, insanı şöyle pis, medeniyetsiz, gezilecek gidilecek bir yer değil.” Neyse sevmeyebilirler elbette. Hadi böyle konuşabilirler de. Ama Ahlat için yatırımlar, devlet tarafından desteklenen projeler arttıkça hele ki televizyonlarda adı daha sık geçmeye başlayıp yapılan yatırımların meyvesi alındıktan sonra, adı geçtiği yerde “Ben de Ahlatlıyım ama işte gurbet elde kaldık ne yapalım, şimdi orada kalanlar da düzgün bakamıyorlar, Ahlat’a sahip çıkmıyorlar.” diye söyleniyorlar, bırakın bu ayakları. Doğru düzgün sevseydiniz sahip çıksaydınız da siz öğretseydiniz memlekete nasıl sahip çıkılır diye. Aslında bakmayın bu yazıya sinirlenecek biz ne güne duruyoruz babayiğit ayakları kesecek çok insan var. Hep sahibi çok gözüktü bu memleketin ama hep kimsesiz. Başta yerlisi burası benim ÖZÜM diyemedi hep hor gördü. Gelişmemesine laf ettiler ama gelişmesi için bir şey yapmadılar. Gelip yapanlara da laf ettiler. Eskileri anlatıp eskiler güzeldi dediler ama asla eskideki saygıyı, kültürü korumadılar, yenilere öğretmediler. Biz yeniler de çoğu zaman sözde modern dünyaya dalmış olduğumuz için öğrenmeye yer aramadık.
Yazımdaki konular hususunda bana yardımcı olup açıklamalarda bulunan Alperen Akçelik kardeşime ve büyüklerime teşekkür ederim.
Kadife Elif Gülşen
Latest posts by Kadife Elif Gülşen (see all)
- 1920 Gence İsyanı - 20 Aralık 2021
- TERCÜMAN GAZETESİ - 26 Ekim 2021
- İsmail Bey Gaspıralı - 13 Temmuz 2021
- AHLAT’TA BİRKAÇ MEVZU - 8 Mayıs 2021
- С Точки Зрения Социалиста Жестокости Армян В Тбилиси - 26 Nisan 2021
2 thoughts on “AHLAT’TA BİRKAÇ MEVZU”
Comments are closed.
Çok güzel konulara deginmissiniz aslında herkesin arasında konuşup ta sosyal mecralar da konuşulmayan saklanan konular olmuş tebrikler
teşekkür ederim