Atsız Bey’e göre 3 Mayıs 1944 günü yaşanan olay “Milli şuurun ayaklanmasıdır”. Irkçılık-Turancılık davasından yargılanan Hüseyin Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Orhan Şaik Gökyay gibi isimler bu süreçte zindanlara hatta tabutluklara koyulmuş ve türlü işkencelere maruz kalmışlardır.

Bu olaylar Atsız Bey’in devrin başvekili Şükrü Saracoğlu’na Orhun dergisinde bir açık mektup yazması ile başlamıştır. Atsız Bey mektubunda başvekili devletin her kurumuna komünist kadroların yerleştiği hususunda uyarmıştır. Bu mektuptan bir yıl sonra Orhun’da iki mektup daha yayınlayan Atsız Bey, Sabahattin Ali, Hasan Ali Yücel gibi isimleri hedef almıştır. Bu mektuplara karşılık olarak Sabahattin Ali, Atsız Bey’e 65 oturum sürecek olan Irkçılık- Turancılık davasını açmıştır. Olayların devamında davanın seyrine göre tutuklamalar hatta sürgünler yaşanmıştır. Bu durumu Necdet Sançar’ın mahkemede söylediği şu sözler özetlemektedir:

“Beni beraat ettirin demeyeceğim çünkü benim için suç olarak gösterilen şey bu toprakları, bu ırkı sevmekten başka bir şey değildir. Yurdumu ve ırkımı seviyorum, onun içindir ki Türk ırkçısıyım.

Yurdunu sevmek, ırkını sevmek bir suç olarak kabul görmüş ve vatanseverler işkencelere mahkûm bırakılmıştır. Şimdi gelelim bu olayların yorumlanmasına: Düşman işgali yokken, devlet Türk(!) bir iktidar idaresinde iken ülkemizde Türkçülüğün iktidara karşı savunulması, Türkçü vatanseverlerin zor durumda kalması tarihe kara leke olarak geçmiştir. Ve bu kara lekenin üzerine 3 Mayıs 1944 günü Türkçü hareket ile toprak atılmıştır. Üzeri kapanmış ya da kapanmamış olsun bu durum Türk milliyetçilerinin uyanık olmaması için bir sebep oluşturmaz. Bize düşen görev devletimizi ve milletimizi muhafaza edebilmek için Türkçülük ipine sımsıkı sarılmaktır. Yıllar geçer, dalkavuklar türer geride kalan Türk’ün şanlı tarihidir. Alnının akıyla kızıl yağıya, mankurt yönetime haklı davalarını haykıran Türk milleti için çile çeken tüm soydaşlarımızı ve Irkçılık-Turancılık davasında haksız yere yargılanan büyüklerimizi yeniden rahmetle anarım.”

3 Mayıs açıklamamı Necdet Sançar’ın mahkemede söylediği şu sözlerle bitirmek istiyorum:

“Türk’ü sevdim, seveceğim.

Ama bunun sonunda ızdıraplar varmış, felaketler varmış, hatta karşılaşılacak türlü kahpelikler doluymuş.

Hepsi kabul!

Türk Irkı sağolsun! ”

Bir yılı aşkındır gerek şiir gerek araştırma-inceleme yazılarımla dâhil olduğum Misak-ı Zafer’de bugün yönetim kurulu başkanlığına geçmiş bulunuyorum. Öncelikle bana bu görevi uygun gören Misak-ı Zafer yönetim kuruluna, yönetim kurulu başkanımız Burak Erdoğan’a, yazarlarımıza ve her koşulda bizleri destekleyen okur ve takipçilerimize teşekkür ederim.

Birkaç Türk gencinin bir araya gelip “Türk milleti için ne yapabiliriz?” sorusuna cevap olan, kısa sürede büyüyüp on binlere ulaşan, artık basılı dünyada da yer edinen Misak-ı Zafer’i her zaman bir adım daha ileriye götürebilmek için mücadele edeceğimi beyan ederim.

Yolumuz milletimize fayda yoludur. Derdimiz Türk milletinin derdidir. Sesimiz Güney Azerbaycan’ın, Kırım’ın, Doğu Türkistan’ın kısaca şu anda hür olan ve ileride tamamen hür olacak Türk topraklarının sesidir. Türk’ün dününe ve özüne küs olduğu, kendisini çaresiz ve yorgun hissettiği çağımızda milletimize; atalarımızın bizlere ataleti değil çevikliği, oturmayı değil çalışmayı, susmayı değil doğruyu haykırmayı, miras bıraktığını hatırlatmak istiyoruz. Misak-ı Zafer bunu amaç edinmiştir.

Her fırsatta olduğu gibi şimdi de Zafer Yeminimizi (Misak-ı Zafer) tekrarlıyor, dünya Türklüğüne esenlikler diliyorum.

 

 

 

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Ömer Faruk Şahin

Latest posts by Ömer Faruk Şahin (see all)