Bu yaz Kars’a, bir köy okulunda öğretmenlik yapan amcamın kızının yanına ziyarete gittim. Orada 2 hafta kaldım. Bu süre zarfında da onun, şirin, kendi imkânlarıyla yeniden hayat verdiği, o sımsıcak köy okuluna, batıdan gelen “mühendis ağabeyleri” olarak gittiğimde, o miniklerin her birinin gözünde parlayan ışığı görmeliydiniz. Bilgiye aç, eğitimi hazine olarak gören minik kalpler… Kendi dünyalarında, küçücük hayatları var her birinin.
Bizim bildiğimiz gibi ayrı ayrı sınıfları yok. Karma eğitim var orada. Toplam 2 sınıf. Birisinde 1. ve 2. sınıflar, diğerinde de 3. ve 4. sınıflar aynı anda ders görüyor.
Öğretmenlerini çok seviyor bu masum yavrucaklar. Onun her kurduğu cümle yüreklerine işliyor. Saygı ve sevgi duygularını çok yoğun yaşıyorlar. Öyle ki “Sizler kardeşsiniz, birlikte oyun oynayın, el ele tutuşun” dendiğinde, o kadar garip gelmesine rağmen, sırf çok sevdiği öğretmenleri dedi diye yapıyorlar bunu. Tabi ki hemen uyum sağlayamayanlar da çıkıyor. “Olmaz öğretmenim. Erkek, kızın elini tutamaz, ayıp.” “Annem, kızların elini tutma diyor bana öğretmenim.” Bu sözlerden sonra da sesinin yükselmesine hiç alışık olmadığım ablam “Hayır çocuklar. Siz kardeşsiniz. Annenizin, babanızın değil, benim dediğimi yapın. Ve eve gidince de onlara anlatın. Kadın ve erkek eşittir, bir fark yoktur!” Sonra benim içimi korku bürüyor. “Ablacım neden öyle söyledin. Ya şimdi aileler yanlış anlayıp, sana sıkıntı çıkarırlarsa ne olacak?” Ablam da gülerek “Merak etme öyle bir şey olmaz.” diyor. Sonraki günlerde de gerçekten öğrencilerin velilerinin ablama olan saygı ve sevgilerini görünce benim de içim rahatlıyor. Burada sadece öğrenciler değil, aileleri de bilgiye aç. Onlara bir kelime bile öğretenin kırk yıl köle olmaya dünden razı her biri.
Bu hikâyeyi çevremdeki farklı insanlara anlattığımda hemen yargılamaya ve eleştirilere sarılıyorlar. Çünkü birini yaftalamak, ötekileştirmek o kadar basit ki. Fakat onlar kendi büyüklerinden öyle görmüşler, öyle yetiştirilmişler. Bu örneği bizzat yaşadığım için Kars’ın ufak bir köyünden alıntılayarak verdim. Ama eminim ki ülkenin doğusundan batısına eğitimin gitmediği çoğu yerde manzara bu. Tabi eğitimden kastım sadece pozitif bilimler anlamında değil. Her bir bireyin “insanlık, eşitlik, sevgi, saygı” gibi temel şeylerde eğitilmeye ihtiyacı var. Bunun en büyük örneği o minik köyde 15 öğrenciye ve onların sayesinde de tüm köye ufak bir farkındalık yaratan vefakâr köy öğretmenim. Demek ki gerçekten her şeyden önce eğitim.
Bu güzel cennet vatanımızda o kadar dert ve kanayan yaramız var ki, içimizi parçalayan, canımızı sıkan. Ve kara kara düşünüyorum, ne olacak bu halimiz. Ölen bu insanlığımız nasıl yeniden dirilecek. “Anne lütfen ölme!” sözlerini tekrar ve tekrar duyacak mıyız yoksa? Annelerin, annelerimizin ne zaman “Ölmek istemiyorum!” diye haykırışları dinecek. Cevap her ne kadar sıradanlaşmış bir kalıp haline gelmiş de olsa, aslında içi o kadar dolu ve önemli ki: EĞİTİM…
Ölen bir anne değildi annemizdi…
Kuloğlu
Latest posts by Kuloğlu (see all)
- Muzaffer Sarısözen’in Hayatı - 1 Şubat 2021
- İmar Barışı Rezaleti: Suç Kimin? - 5 Kasım 2020
- The Life of Martyr Honorary Consul-General Orhan Gündüz - 1 Kasım 2020
- Kırım ve Edebiyat - 9 Eylül 2020
- Cengiz Dağcı ile Son Röportaj - 5 Eylül 2020