Türkler milliyetçi bir budundur. Tarih boyunca geniş coğrafyalara, nüfusları kendilerinden kat be kat fazla sayıda olan milletlere hükmetmişlerdir. Kimi zaman devletsiz kalmış, azınlık durumuna düşmüşlerdir. Fakat her iki halde de kültüre ve kana bağlılıkları sürmüştür.

Türklerin batıya göç eden kolunun en son yönetim biçimi cumhuriyettir. 29 Ekim 1923’ten beri Anadolu Türkleri cumhuriyetle yönetilir. 1946 yılından itibaren ise “Türk tipi” olmak kaydıyla bir de demokrasi serüvenleri vardır ve halen sürer.

Demokrasi tecrübemiz ortalama 10 yılda bir darbelerle sınansa da, iyi kötü ayaktadır. Bu da tam kapalı rejimlerden daha fazla milleti tanımaya ve incelemeye imkan sağlamaktadır.

Demokrasinin bir “nimeti” olarak ülkemiz 2002’den beri siyasal İslamcılar tarafından yönetilmektedir. Her biri “büyüyünce peygamber olmak” histerisiyle yetişen bu “fikrin” tohumlarının kökü sağlam değildir. Bu topraklar hiç değildir!

Alternatifi olarak pazarlanan Çin tipi sosyalizm, İngiliz usulü monarşik demokrasi veya Amerikan tarzı liberalizm de, isimleri üzerlerinde, “buralı” değildir.

Milletler; anlaşılması basit, oluşumu zor organizmalardır. Bir milletin mensubu; o milletin dilini konuşur, o millete aidiyet hisseder, o milletin kültür havzasından beslenir.

Mevzubahis millet Türkler olursa burada devlet önemli bir mefhumdur. Devleti işletecek hükümettir. Hükümet 20 senedir İslamcı olduğundan millet devletinden layıkı veçhile beslenememektedir.

Sayılan alternatiflere yönelenler olsa da çoğunluk çok geçmeden onlardan da yüz çevirmektedir.

Millet, yönetimde kendisinden olan bir şeyler arayışındadır.

Yine son yıllara dönecek olursak; milleti rahatsız eden bir diğer husus da Suriyelilerdir. “Muhacir” oldukları söylenen ve 4 milyona yakın bir sayıya ulaşan Suriyeliler millete intibak edemediler.

Daha önce gelmiş göçlere bakıldığında; Osmanoğulları devrinde Kafkas göçü, cumhuriyet devrinde ise Bulgaristan Türklerinin göçü hatırlatılmaktadır. Her iki göç sonrası gelenler millete ayak uydurmuş ve devlete fayda sağlamıştır.

Osmanoğulları Kafkas göçünü kabul ettikleri vakit İslamcı siyaset güdüyorlardı. Millette İslamcılığa teşne idi. Kafkaslardan gelenler de Müslümandı. Müslümanca siyaset, göç edenlerin ev sahiplerine ayak uydurmasını sağladı. Süreç az sıkıntıyla atlatıldı.

Bulgaristan Türklerinin göçü cumhuriyet devrine rastladı. Cumhuriyet milliyetçiydi. Türk milleti de “kanındaki cevher-i aslinin” farkına varmıştı. Gelenler Türk’tü. Gelenler ve oturanlar iyi anlaştılar. Süreç çok az sıkıntıyla atlatıldı.

Suriyeliler; devlete siyasal İslamın çöreklendiği devre “denk geldi”. Cumhuriyet; kuruluşu itibariyle milliyetçi fakat bugün sentezcidir. Türkler, milliyetçidir. Aralarında Arap olmayla kafayı üşütmüş kimi kepazeler de bulunur. Suriyelilerin çoğunluğu Araptır. Bir kısım Türkmen topluma intibak ederken, çoğunluk Arap toplumun dışında kalmıştır.

Gereksiz olan, kafa karışıklığı doğurdu. Öncesinde yapılan “Kürt açılımı”, şimdi “Arap bakıcılığı” Türk’e Türk olduğunu hatırlattı.

Millet, sokakta kendinden olan bir şeyler görme arayışındadır.

Tabii bu durumu en derinden hisseden Türk gençleri oldu. Çünkü gençler milletin kalbidir. Toplumun en hızlı işleyen damarıdır. Geleceğidir. Bu yüzden sorumluluğu da ağırdır. Meselelere en sert tepkiyi gençler verir.

Türk milleti yaş ortalaması genç bir millettir. Toplum kategorilere bölündüğünde, en kalabalık kesimi gençler oluşturur.

Türk gençleri; devlette veya sokakta kendinden bir parça bulamıyor. Bu da onları arayışa itiyor. Bu arayış; bireyin milletini keşif yolculuğudur. Çoğu genç bu yolculuk sonrası kendinden övünçle “Türk” olarak bahsetmektedir. Bir kısmı daha ileri giderek “Türkçü” olduğunu iddia ediyor.

Bu durum memnuniyet vericidir. Devlet ve sokak, yaşlılar ve ekabir, diğer milletler ve devletler ne tarafta olursa olsun gençler, Türk milletinin tarafındadır.

Kendi imkanlarıyla çıktıkları bu yolculuk sonrası, gençleri milliyetçi yapabilmek, Türk milliyetçilerinin birincil hedefi olmalıdır. Milliyetçilik tek başına yapılmaz. Milletle yapılır.

Nasıl yapılacağı sorusunun cevabı “sistemli Türk milliyetçiliği” kelimelerinde saklıdır. Gökalp ve Atsız bu kulvarın önde gidenleridir.

Takip etmek kadar, takip ettirmekte mühimdir. Türk olduğunu keşfeden Türkler! Yalnız değilsiniz! Biz buradayız ve sizi bekliyoruz.

Hep beraber, daha iyi yarınlar için…

Ne mutlu Türk’üm diyene!

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Fırat Kazganoğlu

Meçhul bir zamanda doğdu. Muammaya müptela. Türkçü. Yazar.