YÜRÜYÜŞ

Puslu gecenin en karanlık vaktinde
Terkedilmiş bir şehrin kaldırımlarında yürüdüm
Dünya, lüks bir bedevilik vadediyordu gönlüme
Gönlümse ateşler içinde
Oldum dedim içimden, henüz olmadan önce
Yürüdüm, sonra durdum önümdeki dönemeci dönünce
Geç farkettim hareketimdeki medceziri
Neden hiç ilerlemek gibi değildi yürüyüşüm
Lakin, duymuştum bir defa çığlığını Habilin
Sümmün, bükmün, ümyün
Terennümlere dönüştü lahiyalar
Gölgesini gördüm vuslatın ürktüm
Çünkü vuslatı görmek bütün o görmelerin çok ötesinde
Kan damladı ipekten gergefime
Neydi şimdi bu nefsi emmare değilse
İskenderin gözünden baktım fillerin ülkesine
Burada her şey bin Tanrının gölgesinde
Direndim avuçlarımı açmamak için
Gözlerim koşarken günaha
Bilemedim ne demeli, gönlümü çelen o ruha
Tek tek sökmek istedim kaldırımları, ellerimle
Ölümlüler yine sınanırken ölümle
Ben, yine toplu mezarların arasında yürüdüm
Sanki, seçim zamanı yol çalışması yapılan hizbe bir kentti beynim
Oysa düşlerim, aydınlık uykusuzluğum, böyle değildi
Ben böyle değildim
Ben kuralları vicdanlarda koyulan bir devrin griftarıydım
Kilitsiz kapıların, duvarsız evlerin, haşhaşsız bahçelerin sahibiydim
Ben Levh-i Mahfuz’dan gelendim, hürriyettim
Çağlar öncesinden zerrelere nakşedilen
Müsavattım, Uhuvvettim, Adalettim
Aşinaydım demir dağda, ırkıma yol gösteren
Kan ağlardı atalarım beni böyle görseler
Gök idim Kara oldum, Börü idim Lupa oldum Roma’da
Ya ne zaman sahip oldum ipekten bir gergefe
İpek ve Çin yine aynı kin, yine aynı debdebe
Oysa özgürdü ruhum
Acunda ulu bir suydum, daima doğudan akan
 Sümbül kokan, dağlar aşan
Yurdum değiştikçe değişti adım
 Selengaydım, Tunaydım
Beş bin yıldır yoldayım, bir büyüdüm bir küçüldüm
Bazen kara yağızdım bazen sarı göründüm
Kadim zamanlardan da önce
Evrenin sırtında gebe
Ala bir geyiktim, Hun doğuran, elimde tutardım arşı yenen bendim Aşili
Kartal başlı kurt bakışlı
Alaca bir persektim bozkırda uçan
Zulme karşı
Az gittim uz gittim
Oğuz oldum
Bir göçtüm bir kondum
Doğduğumda konuştum
Henüz çok genç idim ölüm saçan canavarı devirdim
Bu başlangıcıydı bütün destanların
Özbeöz torunuydum Alp Er Tunganın
Yürüdüm, yürüdüm
Kanadım oldu dağlarda, tepelerde sürdüğüm
Yürüdüm Altın dağın eteğinde Kayın ağaçının içindeki ışığa doğru
Yani dünyaya doğru
Gözlerim kamaştı Alaradan
Kayın kızı evdeşim oldu
Tan yarıldı
Acunda duran zaman,
Ötükenden akar oldu
Ve doğdu kişi oğlu
Ad alıp Batur oldu, şimşek oldu, Yıldırım oldu, kasırga oldu
Türk oldu
Dünyayı aydınlatan güneş oldu
Bir göçtü bir kondu
Dur artık dedi atam Osman, yol yoruldu
İmdi konmak vaktidir bu kutlu bir doğumdu
Bir Rum söylencesi imiş, güneş burada doğdu
Derler ki bu kısa bir soluktu
Türk daima yürür gize doğru, öze doğru ana rahmine doğru
Geceden gündüze doğru….
Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Muhammet Cihat Dizdaroğlu

Latest posts by Muhammet Cihat Dizdaroğlu (see all)