suyundan saydamlaşmış rengi tuza çalmış
yosunlu yastığı sıktım yüzebilirdi balıklar
görmeseydim sulu gözlerime ağ atanları
çok kabuslu gecelerin gelebilirdim hakkından
yoktun kararmaktan yanmıştı toprak
sağanak yalnızlığım katsız kılmıştı semâyı
ne çıkabildim ne inebildim öylece duraksadım
sonra güneşin yapışkan teri sızdı üstüme
olduğum yere yığılamadım kapına vardım
ağlayışı saklayan sırılsıklam bu halde bile
yandım ama hârım bir gül bahçesi etmedi
yine de sunmadım haz denilen puta ikram
dilim namus yeminleri eden kanlı zâlimdi
dönmek için kafamın üstünde kaç fırın kırıldı
bu hurafeler sana değmesin diye sen gel
gel çünkü bedduâlı yüzler nişan almışlar bana
süleyman değil ki dilim konuşayım mevcudata
olmazdan döndüremiyorum tasvirini imkâna
bana harflerini ver dilime harita çiz konuşayım
gel değdir toprağa ellerini iklim senin halini alsın
çoğalsın zikri ebediyetin bizi beraber sarmalasın