Üçüncü Bölüm
Adalet ve Kalkınma (AK) Parti Hükümetinde İsrail ile Temaslar (2002’den Günümüze)
AK Parti 2002’de iktidara gelirken, İsrail dahil tüm Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri düzelteceğini söylemiştir. Bu vaat 2006’ya kadar sürdürdüğü ziyaret politikasında görülmüştür.
2008 yılından itibaren ilişkiler kötü bir ivme kazanmış olup, artık iktidara gelirken kullandığı söylemleri tamamıyla tersine çevirerek İsrail ile arasına mesafe koymak istemiştir. AK Parti’nin nefret politikası halk nezdinde sempati ile karşılanmıştır ki bu durum dış politikadaki saldırganlığı daha da çok tetikleyerek hükümeti büyük bir yanlışa doğru sürüklemiştir. Dış politikadaki bu kayıp, iç siyasette bir kazanç gibi gözükse de uzun vadede burada da bir kayba dönüşmüştür.[1]
Ortadoğu’da İsrail ile çatışmamış ülke yok denilebilecek kadar azdır. Türkiye, İsrail ile savaşmamış az ülkelerden biridir.[2] Ancak Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanı olması ile birlikte Türk Dış Politikası aktif bir tutum sergilemiş, neredeyse İsrail ile çatışmaya girecek kadar da ileri gittiği durumlar olmuştur. Türkiye, dış politikadaki bu agresif tutumu ile bölgesel güç olduğunu kanıtlamak istemiştir. Öyle ki Özal hükümetinin kullandığı “köprü ülke” kavramı, AK Parti hükümeti tarafından “merkez ülke” kavramı ile değiştirilmiştir.[3] Bu dönem, Türkiye’nin İsrail’e karşı yaptığı bir diğer önemli değişiklik yaptırımların uygulanış biçiminin değişmesidir. İsrail’e karşı AK Parti hükümetine özgü olan yaptırımlar, tazminat uygulamak ve ikili anlaşmaları iptal etmektir.[4]
Tek başına iktidara geldiği ilk yıllarda kadrosunda Refah Partili siyasetçileri de barındırmasına rağmen AK Parti İsrail’e aşırı ve sert söylemler yöneltmemiştir. Başlarda İsrail’e karşı soft bir politika izlemesinin neden ekonomik çıkarlar olmakla beraber o dönemdeki Genelkurmayın bürokrasiye tesiri hasebiyle de böyle bir politika izlenmek durumunda kalınmıştır. 2007 yılına kadar Türk-İsrail ilişkilerinde olumlu bir hava esmiş, liderler de birbirlerini ziyaret ederek bu olumlu havayı desteklemiştir. Ordunun bürokrasideki etkisi azaldıkça da AK Parti hükümetinin İsrail politikası gittikçe sertleşecek ve Türkiye-İsrail ilişkileri bozulma yoluna girecektir.[5]
Türkiye, İsrail ile bir gerginlik içerisinde olsa bile bunun sadece siyasi gerginlikten ibaret olduğu bilinmektedir. Ekonomik ve ticari anlamda ilişkileri hiçbir zaman tamamıyla koparılmamış ve koparılmakta istenmemiştir. Bu faktörler yüzden siyasi söylemler ile ilişkiler bozulsa da durum her seferinde yumuşatılmış ve normale döndürülmüştür.[6]
AK Parti döneminde İsrail ile ilişkilerde gündeme gelen en önemli konulardan biri Dünya Ekonomi Forumunda yaşanan gerginliktir. Bu dönemde AKP hükümetinin İslamcı bir politikası izlemesi sonucunda Türkiye-İsrail ilişkileri olumsuz etkilenmiştir.
A. 2003 Irak Savaşının İlişkilere Etkisi
AK Parti hükümetinin karşılaştığı ilk büyük sorun ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal etmesidir. Bu durum Türkiye’nin bölgedeki ülkelerle ilişkilerini çok yakından ilgilendirdiğinden bu işgale çok hassas yaklaşması gerekmektedir.
1. Türkiye’nin Kürt Gruplardan Tehdit Algılaması
Özellikle İsrail ile ilişkilerinde Irak savaşının yeri önemlidir çünkü Irak’ın işgaliyle İsrail Kuzey Irak’taki Kürtleri desteklemiş ve bölgede güçlenmelerini sağlamıştır. Ortadoğu’nun istikrarsız olması kuruluşunun ve varoluşunun gereği İsrail’in her daim işine yaramıştır. Kürt gruplara askeri eğitim vermesi ve zamanında bu bölgeden göç eden Yahudilerin tapularıyla burada toprak edinmesi Türkiye ile ilişkilerini zedelemiştir.[7]
İsrail’in Kürtleri desteklemesinin önemli sebeplerinden biri bu grupları Araplara karşı dengeleyici unsur olarak görmesidir. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana Kürt sorunundan mustarip olmuş Irak’ın kuzeyinden gelecek olan tehlikelere karşı da Mısak-ı Milli’nin 1. Maddesi gereği Musul’u topraklarına katmak istemiş lakin bu isteği sonuçlandıramamıştır. Türkiye’nin güvenlik bakımından kanayan yarası olan Musul bölgesi daima bir tehdit olmuştur. Bu dönemde PKK terör örgütü bir hayli aktif olmuş Türkiye sınırına hem bu bölgeden hem de çevre ülkelerden saldırmıştır.[8] İsrail ise bu dönem de PKK’ya karşı yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü olumsuz bir tutum sergilememiştir. Bunun tek istisnası Benyamin Netanyahu’nun ilk kez hükümette olduğu 1996-1999 yılları arasında PKK, İsrail tarafından bir terör örgütü olarak kabul etmiş ve Abdullah Öcalan’ın da yakalanmasında Türkiye’ye istihbarat gibi destekler vermiştir. Fakat bu tutum Türkiye ile ilişkileri koparmamak adına tek seferlik bir jest olarak görmek mümkündür. İsrail’in PKK politikasında 2000’li yıllarda hiçbir zaman Türkiye lehine ve tutarlı davranmamıştır.[9]
İsrail, Kuzey Irak’ta bulunurken Türkiye’yi hedef almadığı dönemlerde olmuştur ki orada bizatihi bulunmasının asıl sebebi İran’a yakın olup istihbarat sağlayabilmektir. İsrail’in bölgedeki varlığı Türkiye’yi tedirgin ve rahatsız etmiş olmakla beraber İsrail her fırsatta Türkiye’ye karşı bir etkinlik içerisinde olmadığını belirtmiş ve Türkiye ile arasını iyi tutmaya gayret etmiştir.[10], [11]
AK Parti hükümeti döneminde, liderlerin yaptıkları ikili temasların ilişkileri çok büyük etkisi olmuştur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İsrail’e bir ziyaret gerçekleştirdiğinde ilişkiler olumlu seyretmiş ancak Hamas ile temasa geçtiğinde ise ilişkiler bozulmuştur. Bu dönemde İsrail’in Filistin’e karşı saldırıları olmuş ve Türkiye bu saldırıları kınayarak tepki göstermiştir.
Türkiye’nin Hamas ile yaptığı görüşmeleri İsrail tarafından olumsuz karşılanmıştır. Bu durum ayrıca İsrail’in PKK ile görüşmesi ile kıyaslanarak, bundan Türkiye’nin de memnun kalmayacağı belirtilmiştir. AK Parti’nin Hamas ile temas halinde olması İsrail ile ilişkilerinde ziyade iç siyasette de tepki almasına yol açmıştır. Hamas, Türkiye’de radikal İslamcı bir terör örgütü olarak görüldüğünden muhalefet Hamas ile görüşülmesini istememiştir.[12], [13]
İlişkilerin düzelmesi bir sonraki üst düzey ziyaretle gerçekleşecektir. 2005 yılının ocak ayında dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün mayıs ayında ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’i ziyaret etmesiyle ilişkiler tekrardan olumlu yönde bir ivme kazanacaktır. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ziyaret öncesinde Erdoğan’a yatırım anlamında teklifler götürerek ilişkilerin daha da pekişmesini sağlamıştır.[14]
AKP hükümeti başlarda İsrail karşıtlığı ile politikalarını sürdürmüştür. Türkiye, İsrail’e karşı sert bir tutum içerisinde olmuş Arap devletleri ile yakınlaşarak askeri desteği bunlardan karşılamayı amaçlamıştır. İsrail ise 2009’a kadar Türkiye’ye karşı temkinli davranmış, ilişkilerini anında kopmasını istememiştir. İsrail, Türkiye’ye karşı bir diplomatik hamle yapmadan önce, bekleyip uluslararası siyasetin konjonktürünü takip etmeyi tercih etmiştir.
Bu dönemde ilişkilerde etken olan faktörlerden biri Filistin sorunu diğeri de Türkiye ile İsrail’in bölgedeki ortak çıkarlarının azalmasıdır.[15]
29 Ocak 2009 tarihli Dünya Ekonomi Forumu’na “One Minute” olayı damga vurmuştur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İsrail’in BM üyeliğinin düşürülmesini anınca, toplantıda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile arasında gergin anlar yaşanmıştır. Davos’ta gerçekleşen Dünya Ekonomi Forum’unda Erdoğan’a çok kısa söz verilmesi sonucunda Erdoğan’ın toplantıyı terk etmesine yol açmıştır. Bu olay Türkiye ile İsrail ilişkilerini olumsuz anlamda çok derin bir şekilde etkilemiştir.
Erdoğan’ın az süre almasından ziyade İsrail’in verdiği sözleri tutmaması ve ilişkilerin olumsuz seyretmesi Erdoğan’ın “One Minute” demesine neden oldu. Ancak “One Minute” çıkışının asıl nedeni İsrail Cumhurbaşkanı Peres’in Davos Zirvesi’nde İsrail’in Filistin’e karşı yaptığı saldırıları meşru müdafaa olarak değerlendirmesidir.[16]
Bunun üzerine 2009’da İsrail’de aşırı sağcıların Benyamin Netanyahu öncülüğünde hükümete gelmesi, krizi daha da tırmandırarak ilişkileri yine kopma noktasına ulaştırmıştır. Diplomatik anlamda karşılıklı adımlar atılması sonucunda kriz bir nebze de olsa hafifletilebilmiştir.[17]
Bu döneme damga vuran bir diğer olay ise Mavi Marmara olayıdır. 2008’deki Gazze saldırılarından etkilenen sivillere yardım etme amacı taşıyan Mavi Marmara Gemisi, 2010’da bir sivil toplum kuruluşu olan İHH öncülüğünde İsrail ablukasını delerek bölgeye yardım götürmek istemiştir. Ancak gemi uluslararası sularda İsrail’in saldırısıyla karşılaşarak amacına ulaşamamıştır. Saldırı açık sularda gerçekleştiğinden bu olay sadece Türkiye’nin değil tüm uluslararası kamuoyunun tepkisini çemiştir.[18]
Açık sular hiçbir devletin egemenliğinde olmadığından bu alanda bir saldırı yapılması söz konusu olamazdı. 2013’te Netanyahu’nun seçimleri kazanarak hükümette kalmasıyla, Mavi Marmara Olayından dolayı özür dilemiştir. Başbakan Netanyahu bu hamleyle tansiyonu bir nevi düşürmeyi başarmıştır.
Mavi Marmara gerginliği, Haziran 2016’da Roma Antlaşması imzalanması ve temsilciliklerin tekrar büyükelçilik statüsüne kavuşturulmasıyla sona ermiştir. Bu anlaşma ile İsrail, Mavi Marmara saldırısında ölen insanların ailesine tazminat ödemeyi de kabul etmiştir.[19]
Türkiye Cumhuriyeti ve İsrail devleti arasındaki ilişkiler tüm bölümlerdeki incelemelerde görüldüğü gibi çok kırılgandır. Genel olarak bakıldığında bunun ana sebeplerinden birisi din farkıdır. Türkiye nüfusu bakımından Müslüman ülkesi, İsrail ise bir Yahudi devletidir. Öyle ki bu iki önemli etmen dikkate alındığında ilişkilerin sallantılı olması doğal karşılanmaktadır.
Tüm dünyadaki devletlerin benimsediği gibi bu iki devlet de ilişkilerini kendi ulusal çıkarlarına yönelik geliştirmektedirler. Çıkarların çatıştığı noktalarda Türk-İsrail ilişkisi zayıflamakta, ortak çıkar olduğunda ise ilişki kuvvetlenmektedir.
Her iki ülkenin de çıkarı olduğu en önemli konu güvenlik meselesidir. Türkiye ve İsrail’in güvenlik bakımından birbirine ihtiyacı bulunmaktadır. İsrail, Filistin toprakları üzerinde kuruluşu gereği Arap devletlerini tehdit olarak görürken Türkiye ise doğu sınırındaki başta PKK ve IŞİD olmak üzere terör gruplarını tehdit olarak algılamaktadır. Güvenlik bağlamda iki ülke de birbiri ile daima iş birliği yapma arzusundadır.
Çıkarların bu denli çatıştığı Orta Doğu bölgesinde Türkiye, İsrail ile ilişkilerini daima iyi tutmalı ve bölgede istikrarı bu şekilde sağlamaya çalışmalıdır. Her ne kadar dini, siyasi, tarihsel vb. konularda İsrail ile anlaşılması zor gözükse de güvenlik, ticaret vb. konular vesilesiyle Türk-İsrail ilişkileri olumlu yönde ilerlemelidir. Türk-İsrail ilişkilerine olumlu bir ivme kazandırmak için ise diplomasi ön plana çıkarılmalıdır.
Dipnotlar
[1] Boran, T. (2020). Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 2.
[2] Boran, T. (2020). Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 1.
[3] Boran, T. (2020). Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 2.
[4] Boran, T. (2020). Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 3.
[5] Boran, T. (2020). Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 4.
[6] Tür, Ö. (2009). Türkiye-İsrail İlişkileri: Yakın İşbirliğinden Gerilime? Ortadoğu Analiz, I(4), s. 3-4.
[7] Boran, T. (2020). Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 4.
[8] Bengio, Türkiye-İsrail: Hayalet İttifaktan Stratejik İşbirliğine…, s. 128-130.
[9] Yılmaz, M. (2010). Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye-İsrail İlişkileri. Akademik Ortadoğu, IV(2), s. 14.
[10] Tür, Ö. (2009). Türkiye-İsrail İlişkileri: Yakın İşbirliğinden Gerilime? Ortadoğu Analiz, I(4), s. 4.
[11] Yeşilyurt, N. (2013). Arap Olmayan Devletlerle İlişkiler. B. Oran içinde, Türk Dış Politikası: 2001-2012 Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olaylar, Belgeler, Yorumlar (Cilt III, s. 141-146). İstanbul: İletişim.
[12] Boran, T. (2020). Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 5.
[13] Balamir Coşkun, B. (2012). Arap Baharının Gölgesinde İsrail-Filistin Sorunu ve Türkiye-İsrail İlişkileri. Ortadoğu Analiz, IV(42), s. 3.
[14] Tür, Ö. (2009). Türkiye-İsrail İlişkileri: Yakın İşbirliğinden Gerilime? Ortadoğu Analiz, I(4), s. 5.
[15] Yeşilyurt, Türk Dış Politikası… (Cilt III, s. 438).
[16] Boran, T. (2020). Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 8.
[17] Yeşilyurt, Türk Dış Politikası… (Cilt III, s. 442).
[18] Yeşilyurt, Türk Dış Politikası… (Cilt III, s. 443).
[19] Şahin, T. (2016). Türkiye-İsrail Yakınlaşması; Denge – Stratejik İşbirliği – Gerilim – Normalleşme (s.170-172). Ankara: Hattuşaş.
Kitaplar
Bengio, O. (2009). Türkiye-İsrail: Hayalet İttifaktan Stratejik İşbirliğine; “İlk Kez İsrail Arşivleri ve Tanıklarıyla”. (F. Dişkaya, Çeviren) İstanbul: Erguvan.
Erhan, Ç., & Kürkçüoğlu, Ö. (2001). Filistin Sorunu; Arap Olmayan Ülkelerle İlişkiler. B. Oran içinde, Türk Dış Politikası: 1919-1980; Kurtuluş Savaşından Bugüne Olaylar, Belgeler, Yorumlar (Cilt I, s. 635-648; 796-801). İstanbul: İletişim.
Erhan, Ç., & Kürkçüoğlu, Ö. (2010). Arap Olmayan Devletlerle İlişkiler. B. Oran içinde, Türk Dış Politikası: 1980-2001 Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olaylar, Belgeler, Yorumlar (Cilt II, s. 149-152; 568-579). İstanbul: İletişim.
Güven, S. (2020). Siyasi Parti Lider Söylemlerinde Türkiye İsrail İlişkileri. Ankara: Astana.
Şahin, T. (2016). Türkiye-İsrail Yakınlaşması; Denge – Stratejik İşbirliği – Gerilim – Normalleşme. Ankara: Hattuşaş.
Yeşilyurt, N. (2013). Arap Olmayan Devletlerle İlişkiler. B. Oran içinde, Türk Dış Politikası: 2001-2012 Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olaylar, Belgeler, Yorumlar (Cilt III, s. 438-451). İstanbul: İletişim.
Makaleler
Baş, A. (2018). Soğuk Savaş Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri (1948-1991). İsrailiyat: İsrail ve Yahudi Çalışmaları Dergisi, 92-122.
Balamir Coşkun, B. (2012). Arap Baharının Gölgesinde İsrail-Filistin Sorunu ve Türkiye-İsrail İlişkileri. Ortadoğu Analiz, IV(42), 28-34.
Boran, T. (2020). Adalet ve Kalkınma Partisi Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 28-42.
Küçükvatan, M. (2011). Soğuk Savaşın Türk Dış Politikasına Etkileri ve 1957 Türkiye-Suriye Bunalımı. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 73-91.
Polat, D. (2020). Kuruluşundan Çöküşüne Milletler Cemiyeti Sistemi. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, XIX(76), 1950-1967.
Tür, Ö. (2009). Türkiye-İsrail İlişkileri: Yakın İşbirliğinden Gerilime? Ortadoğu Analiz, I(4), 22-29.
Tekdal Fildiş, A. (2012). Birleşmiş Milletler’in Taksim Kararı ve İsrail Devleti’nin Yaratılışı. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 337-348.
Tüysüzoğlu, G. (2014). Değişen Bölgesel Denklemler Işığında Türkiye-İsrail İlişkileri’nde İşbirliğini Tetikleyen Unsurlar. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, III(3), 588-609.
Yılmaz, M. (2010). Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye-İsrail İlişkileri. Akademik Ortadoğu, IV(2), 49-65.
İnternet Kaynakları
Orta Doğu. (2021, Aralık 25). Türk Dil Kurumu Sözlükleri: https://sozluk.gov.tr adresinden alındı
Türkiye-İsrail İlişkileri. (2021, Aralık 30). Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı: https://www.mfa.gov.tr/turkiye-israil-siyasi-iliskileri.tr.mfa adresinden alındı
Zübeyir Muminoğlu
Latest posts by Zübeyir Muminoğlu (see all)
- 16. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu - 22 Nisan 2022
- Unvergessliche Trauer „Khojaly“ - 26 Şubat 2022
- Das Leben von Fırat Yılmaz Çakıroğlu - 20 Şubat 2022
- Mustafa Kemal Atatürk aus den Augen von Halil İnalcık - 12 Şubat 2022
- Türkiye ve İsrail Arasındaki Diplomatik İlişkiler: AK Parti Dönemi - 1 Şubat 2022