Sorunun Genel Çerçevesi

Türkiye, 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaşın ardından hem coğrafi konumu hem de tarihi ve kültürel bağları nedeniyle bu krizden en çok etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Suriye’de hızla derinleşen siyasi ve insani kriz, milyonlarca insanı yerinden ederek bölge ülkelerine kitlesel göçlere yol açmıştır. Bu süreçte Türkiye, yaklaşık 4 milyona ulaşan Suriyeli mülteci nüfusuyla, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumuna gelmiştir. Ancak, bu durum yalnızca insani bir mesele olarak kalmamış; ekonomik, sosyal, kültürel ve güvenlik boyutlarıyla Türkiye’nin iç ve dış politikasını doğrudan etkilemiştir.

Suriye’deki iç savaşın ortaya çıkardığı güç boşluğu, sadece insani bir kriz değil, aynı zamanda bir güvenlik sorunu yaratmıştır. Bu durum, Türkiye’nin sınır bölgelerinde yoğunlaşan terör örgütlerinin faaliyetleri ile birleşerek ulusal güvenliği tehdit eden çok boyutlu bir kriz haline gelmiştir. Özellikle PYD/YPG gibi yapılar, uluslararası destekle Suriye’nin kuzeyinde bir “terör devleti” kurma çabalarını sürdürmüş ve bu durum Türkiye’nin hem sınır güvenliği hem de bölgesel istikrar açısından kırmızı çizgileri olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak, Türkiye’nin bu süreçteki en önemli insani misyonlarından biri, Suriyelilerin onurlu, güvenli ve gönüllü dönüşünü sağlamak olmuştur. Ancak bu hedef, Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG’nin varlığı sürdükçe ve bölgedeki istikrarsızlık devam ettikçe tam anlamıyla hayata geçirilememiştir.

Türkiye’nin izlediği strateji, yalnızca mülteci krizine yönelik bir yanıt değil, aynı zamanda bölgesel güvenliği sağlamaya yönelik kapsamlı bir girişim olarak öne çıkmıştır. Bu strateji kapsamında Türkiye, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı gibi bir dizi askeri operasyonla sınır bölgelerini terör unsurlarından temizlemeyi ve güvenli bölgeler oluşturmayı hedeflemiştir. Bu operasyonların ardından Türkiye, bölgede barınma, altyapı ve sosyal hizmetlere yönelik projeler geliştirerek, mültecilerin dönüşleri için uygun ortamı hazırlamaya çalışmıştır. Ancak, Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG’nin etkisinin tamamen ortadan kaldırılmaması ve uluslararası desteğin sınırlı olması, bu dönüş sürecinin sürdürülebilirliğini zorlaştırmıştır.

Bu makalede, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde oluşturmayı hedeflediği güvenli bölgeler üzerinden Suriyelilerin dönüş sürecinin nasıl gerçekleşebileceği ele alınacaktır. Türkiye’nin terörle mücadele stratejisi, güvenli bölge oluşturma çabaları ve uluslararası iş birliği gereklilikleri, bu bağlamda detaylı bir şekilde analiz edilecektir. Gönüllü ve güvenli dönüş sürecinin sürdürülebilirliği, Türkiye’nin insani yardımlar, güvenlik politikaları ve diplomatik girişimlerinin yanı sıra uluslararası aktörlerin desteğine de bağlıdır. Bu çerçevede, Türkiye’nin yalnızca bir sınır ülkesi olarak değil, aynı zamanda bölgesel güvenliğin anahtarı olan bir aktör olarak oynadığı rolü anlamak, mülteci krizine yönelik çözümleri daha iyi değerlendirmemizi sağlayacaktır.

 

1.Türkiyenin Suriye Politikası ve Terör Tehdidi

Türkiye, Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaşın ardından bölgesel güvenlik dengelerinin bozulmasından en fazla etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Suriye’nin kuzeyinde DAEŞ ve PYD/YPG gibi terör örgütlerinin ABD ve batı desteğiyle güç kazanması, Türkiye’nin sınır güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturmuş ve bölgenin istikrarını bozmuştur. Bu durum, Türkiye’yi Suriye’ye yönelik kapsamlı bir politika geliştirmeye zorlamıştır. Hem insani hem de güvenlik boyutlarıyla ele alınan bu politika, terörle mücadele, sınır güvenliğinin sağlanması ve Suriyeli mültecilerin gönüllü geri dönüşünü desteklemek gibi çok boyutlu hedefler taşımaktadır.

Suriye’deki iç savaşın ortaya çıkardığı en büyük tehditlerden biri, DAEŞ’in sınır bölgelerinde kontrol sağladığı dönemde ortaya çıkmıştır. 2014-2016 yılları arasında DAEŞ, Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alanı kontrolü altına almış ve Türkiye’ye yönelik terör saldırıları düzenlemiştir. Bu saldırılar, Türkiye’de ciddi güvenlik ve ekonomik kayıplara yol açmıştır. Aynı zamanda, DAEŞ’in uyguladığı şiddet ve baskılar, yüzbinlerce Suriyeliyi yerinden ederek Türkiye’ye sığınmaya zorlamıştır. DAEŞ’in sınır bölgelerinde varlık göstermesi, sadece Türkiye’nin güvenliği açısından değil, aynı zamanda bölgedeki toplumsal yapının bozulması açısından da ciddi sonuçlar doğurmuştur.

DAEŞ’in ardından, PYD/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde batılı devletlerin desteğiyle güç kazanması ve Türkiye sınırına yakın bölgelerde bir “terör koridoru” oluşturma girişimi, Türkiye için bir diğer büyük tehdit haline gelmiştir. PYD/YPG, özellikle DAEŞ’le mücadele bahanesiyle uluslararası destek alarak askeri kapasitesini artırmış ve Türkiye sınırına yakın bölgelerde kontrol sağlamıştır. Türkiye, PYD/YPG’yi PKK’nın Suriye kolu olarak görmüş ve bu yapıyı doğrudan ulusal güvenliğine bir tehdit olarak değerlendirmiştir. PYD/YPG’nin kontrol ettiği bölgelerde uyguladığı demografik değişim politikaları, bölgedeki Türkmen ve Arap nüfusun yerlerinden edilmesine yol açmış, bu da sosyal dengeleri bozmuştur (İŞBECER, 2023).

Suriye’nin kuzeyindeki terör tehditleri, Türkiye’yi sınır güvenliğini sağlamak ve bölgedeki istikrarsızlığı önlemek için askeri müdahalelerde bulunmaya yöneltmiştir. Bu tehdidin bir diğer sonucu ise, Türkiye’nin uluslararası platformlarda mülteci krizinin çözümü için daha aktif bir rol üstlenmek zorunda kalması olmuştur. 2011’den itibaren Türkiye, savaşın etkilerinden kaçan milyonlarca Suriyeliye kapılarını açarak uluslararası arenada övgü almıştır. Ancak bu durum, Türkiye için büyük bir ekonomik ve sosyal yük oluşturmuştur. Resmi makamların açıklamalarına göre kayıt altında 3,5 milyon Suriyeli mültecinin yaşadığı Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumuna gelmiştir. Mültecilerin sağlık, eğitim ve barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması için milyarlarca dolar harcanmış, ancak bu çabalar, Türk milletiyle mülteciler arasında, halkmızın karşı karşıya kaldığı olumsuz durumlar nedeniyle zaman zaman sosyal gerilimlere neden olmuştur (ÇEVİK, 2016).

Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde ortaya çıkan bu tehditlere ve mülteci krizine karşı çok boyutlu bir strateji benimsemiştir. Hem DAEŞ’in hem de PYD/YPG’nin sınır bölgelerindeki varlığını sona erdirmeyi hedefleyen Türkiye, aynı zamanda güvenli bölgeler oluşturarak Suriyelilerin ülkelerine dönüşlerini teşvik etmeye çalışmıştır. Bu strateji, askeri operasyonlarla bölgedeki terör unsurlarını etkisiz hale getirmek, insani yardım projeleriyle sivillere destek sağlamak ve uluslararası iş birliğiyle krizin çözümüne katkıda bulunmak gibi birbirini tamamlayan adımlardan oluşmaktadır. Türkiye’nin bu kapsamlı politikası, hem ulusal güvenliğini sağlamayı hem de bölgedeki istikrarsızlığı sona erdirmeyi amaçlamaktadır.

Suriye’nin kuzeyindeki terör tehdidi, Türkiye için yalnızca sınır güvenliği meselesi değil, aynı zamanda insani bir kriz ve sosyo-ekonomik bir yük haline gelmiştir. Türkiye, bu sorunlara askeri, siyasi ve insani boyutlarda çok yönlü bir yaklaşım geliştirmiştir. Güvenli bölgelerin oluşturulması ve terör tehdidinin bertaraf edilmesi, Türkiye’nin hem ulusal güvenliğini sağlamak hem de Suriyeli mültecilerin gönüllü dönüşünü teşvik etmek için attığı stratejik adımlardır.

 

2.Türkiye’nin Askeri Müdahaleleri

Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde terör yapılanmalarını bertaraf etmek ve bölgedeki güvenlik tehdidini ortadan kaldırmak amacıyla bir dizi askeri operasyon gerçekleştirmiştir. Bu harekâtlar hem askeri hem de insani etkileriyle Suriye’nin kuzeyindeki güç dengelerini önemli ölçüde değiştirmiştir. 2016 yılında gerçekleştirilen Fırat Kalkanı Harekâtı, Türkiye’nin bu yöndeki ilk kapsamlı askeri müdahalesidir. Bu operasyonun temel amacı, Cerablus, Dabık ve El-Bab gibi stratejik öneme sahip şehirleri DAEŞ’in kontrolünden kurtarmak ve PYD/YPG’nin batıya doğru genişlemesini engellemektir. Yaklaşık 2.000 kilometrekarelik bir alanın güvenli hale getirildiği harekâtta, 3.000’den fazla DAEŞ militanı etkisiz hale getirilmiştir. Bununla birlikte, DAEŞ’in Türkiye’ye yönelik sınır ötesi saldırı kapasitesi sona erdirilmiş ve Suriye’nin kuzeyinde ilk güvenli bölge oluşturulmuştur. Bu gelişmeler, bölgede yaşayan yaklaşık 100.000 Suriyelinin güvenli bir şekilde geri dönüş yapmasına zemin hazırlamıştır (ÇİTLİOĞLU, 2024).

2018 yılında başlatılan Zeytin Dalı Harekâtı, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki bir diğer önemli askeri operasyonudur. Bu harekât, Afrin bölgesindeki PYD/YPG varlığını sona erdirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlama ve bölgedeki terör unsurlarını bertaraf etme hedefleri doğrultusunda yapılan operasyon, 4.500’den fazla PYD/YPG mensubunun etkisiz hale getirilmesiyle sonuçlanmıştır. Afrin şehir merkezi, 18 Mart 2018 tarihinde tamamen kontrol altına alınmış ve bu bölgede güvenlik sağlanmıştır. Afrin’in terörden arındırılmasıyla, yaklaşık 200.000 sivil güvenli bir şekilde evlerine dönme imkânı bulmuştur. Bölgede kamu düzeninin sağlanması amacıyla Türkiye’nin desteğiyle yerel yönetimler oluşturulmuş ve temel hizmetlerin yeniden tesis edilmesi sağlanmıştır (KADIOĞLU, 2020).

2019 yılında gerçekleştirilen Barış Pınarı Harekâtı, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG kontrolünü sona erdirme çabalarının önemli bir parçasıdır. Tel Abyad ve Resulayn arasında kalan stratejik bölgeyi hedef alan bu operasyon, yaklaşık 120 kilometrelik bir alanı terör unsurlarından temizlemiştir. PYD/YPG’nin “terör koridoru” oluşturma çabalarını engelleyen harekât kapsamında 1.000’den fazla terörist etkisiz hale getirilmiştir. Türkiye, operasyonun ardından bölgedeki altyapıyı yeniden inşa etmeye yönelik projeler başlatmış ve güvenli bölgelerin sürdürülebilirliğini sağlamak için çalışmalara hız vermiştir. Barış Pınarı Harekâtı’nın ardından, bu bölgeye yönelik dönüş projeleri teşvik edilmiş ve uluslararası iş birliği çerçevesinde Suriyelilerin gönüllü geri dönüşü için koşullar oluşturulmuştur (TOKMAKOĞLU, 2020).

2020 yılında gerçekleştirilen Bahar Kalkanı Harekâtı, Rusya destekli rejim saldırılarının yoğunlaştığı İdlib bölgesindeki insani krizi önlemeyi amaçlamıştır. Rejim güçlerinin ilerleyişini durdurmak ve sivilleri korumak amacıyla yapılan harekâtta, rejime bağlı 3.000’den fazla askeri unsur etkisiz hale getirilmiş, hava savunma sistemleri ve zırhlı araçlar imha edilmiştir. Türkiye, harekât kapsamında M4 karayolunun güvenliğini sağlayarak bölgenin stratejik noktalarını kontrol altına almıştır. Yaklaşık 4 milyon sivilin barındığı İdlib bölgesinde, yerinden edilme krizini önlemek adına insani yardım faaliyetleri hızlandırılmıştır. Türkiye, Bahar Kalkanı Harekâtı ile yalnızca askeri bir başarı elde etmekle kalmamış, aynı zamanda insani yardım çalışmalarını yoğunlaştırarak sivillerin güvenliğini ön planda tutmuştur (DOMAZETİ & ÖZCAN, 2020).

Bu askeri operasyonlar sonucunda Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde toplamda 10.000 kilometrekarelik bir alanı güvenli hale getirmiş ve yaklaşık 9.000’den fazla teröristi etkisiz hale getirmiştir. Bölgeye yönelik yeniden inşa ve altyapı çalışmaları, Suriyelilerin gönüllü, güvenli ve sürdürülebilir dönüşlerini teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Türkiye’nin bu stratejik hamleleri hem ulusal güvenliğin sağlanması hem de bölgesel istikrarın temini açısından başarılı bir model sunmaktadır.

 

  1. Güvenli Bölgeler: Yeniden İnşa ve Suriyelilerin Geri Dönüş Süreci

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği askeri operasyonların ardından oluşturulan güvenli bölgeler, yalnızca terör tehditlerini bertaraf etmekle kalmamış, aynı zamanda Suriyelilerin gönüllü, güvenli ve sürdürülebilir dönüşleri için önemli bir altyapı sunmuştur. Türkiye, bu bölgelerde yeniden inşa çalışmaları başlatarak mültecilerin ülkelerine dönmesi için uygun şartları oluşturmayı hedeflemiştir. Bu çerçevede barınma, altyapı, ekonomik kalkınma ve sosyal hizmetlerin yeniden tesisi öncelikli hedefler arasında yer almıştır (İRDEM, ZENGİN, GÖREN, & UZUN, 2020).

Güvenli bölgelerdeki yeniden inşa çalışmaları, özellikle barınma ihtiyacını karşılamaya odaklanmıştır. Türkiye, briket ev projeleriyle on binlerce Suriyeli aile için kalıcı konutlar inşa etmiştir. Türk Kızılayı ve AFAD gibi kuruluşların koordinasyonuyla yürütülen bu projelerde, temel altyapı hizmetlerinin sağlanması ve bölge halkının barınma sorununun çözülmesi amaçlanmıştır. İnşa edilen bu evler, mültecilerin dönüşlerini teşvik eden en somut adımlardan biri olmuştur. Türkiye’nin desteğiyle oluşturulan güvenli bölgelerde, temiz su temini, elektrik altyapısı ve yolların inşası gibi çalışmalar hızla tamamlanmış, böylece geri dönen Suriyeliler için yaşam koşulları iyileştirilmiştir (YILMAZ, 2021).

Bu bölgelerdeki ekonomik kalkınma projeleri de Suriyelilerin geri dönüşlerini destekleyen bir diğer önemli adımdır. Türkiye, güvenli bölgelerde tarım, hayvancılık ve küçük ölçekli sanayi gibi yerel ekonomiyi canlandıracak projelere öncülük etmiştir. Bu sayede, geri dönen mültecilerin kendi geçimlerini sağlamaları ve bölgede sürdürülebilir bir ekonomik düzenin kurulması hedeflenmiştir. Ayrıca, yerel ticaretin canlandırılması ve sınır ticaretinin artırılması yoluyla, bu bölgelerin ekonomik olarak kendi kendine yeterli hale gelmesi amaçlanmıştır. Türkiye’nin desteklediği yerel yönetimler, bu ekonomik kalkınma projelerini koordine ederek bölge halkının refahını artırmayı hedeflemiştir (POLAT, 2020).

Eğitim ve sağlık hizmetleri, güvenli bölgelerde yürütülen yeniden inşa çalışmalarının bir diğer önemli boyutudur. Türkiye, bu bölgelerde okullar ve sağlık merkezleri inşa ederek geri dönen Suriyelilerin temel ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlamıştır. Okul çağındaki çocukların eğitime erişimini sağlamak için yüzlerce okul açılmış, bölgedeki öğretmen açığını kapatmak için yerel eğitim programları uygulanmıştır. Sağlık alanında ise hastaneler ve sağlık merkezleri inşa edilmiş, acil tıbbi hizmetlerin verilmesi sağlanmıştır. Bu hizmetler, geri dönüş yapan mültecilerin temel ihtiyaçlarını karşılamakla kalmamış, aynı zamanda bölgedeki yaşam kalitesini yükseltmiştir (YILMAZ, 2021).

Türkiye’nin güvenli bölgelerdeki çalışmaları, uluslararası iş birliğini de içermektedir. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası aktörlerle yürütülen koordinasyon, mülteci krizinin uluslararası boyutta çözümüne katkı sağlamıştır. Türkiye, güvenli bölgelerdeki yeniden inşa projeleri için uluslararası destek talep ederek, bu bölgelerin sürdürülebilir hale gelmesini amaçlamıştır. Ancak, Türkiye’nin bu çabalarına rağmen, uluslararası desteğin beklenen düzeyde olmaması, yeniden inşa projelerinin finansmanında zorluklar yaratmıştır.

Güvenli bölgelerdeki çalışmalar sonucunda, Türkiye’nin resmi verilerine göre yaklaşık 700.000 Suriyeli mülteci gönüllü olarak ülkelerine dönmüştür. Bu dönüşlerin büyük bir kısmı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrolü altındaki bölgelerde gerçekleşmiştir (GİB, 2024). Geri dönen Suriyeliler, güvenli bölgelerde sağlanan barınma, ekonomik fırsatlar ve sosyal hizmetler sayesinde yeniden bir hayat kurma imkânına sahip olmuşlardır. Ancak, geri dönüş sürecinin sürdürülebilir olması için bu bölgelerdeki altyapı çalışmalarının devam etmesi ve uluslararası desteğin artırılması gerekmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye’nin güvenli bölgelerdeki yeniden inşa ve kalkınma çalışmaları, mülteci krizine çözüm bulma yolunda önemli bir model sunmaktadır. Hem insani hem de stratejik boyutları olan bu çalışmalar, Suriyelilerin onurlu ve güvenli bir şekilde ülkelerine dönmelerini sağlamayı amaçlamaktadır. Ancak, bu çabaların uzun vadeli başarıya ulaşması için uluslararası toplumun daha aktif bir şekilde sürece katılması büyük önem taşımaktadır.

 

  1. Geri Dönüş Sürecinin Sürdürülebilirliği: Terör Unsurlarına Yönelik Kapsamlı Bir Operasyonun Önemi

Türkiye’nin Suriye’deki mülteci krizini çözme ve güvenliği sağlama stratejisinin sürdürülebilirliği, Suriye’nin kuzeyinde hâlâ faaliyet gösteren PYD/YPG terör örgütüne yönelik kapsamlı bir operasyonun gerçekleştirilmesiyle yakından ilişkilidir. PYD/YPG, uluslararası desteği de kullanarak bölgede bir “terör devleti” kurma girişiminde bulunmakta ve bu durum hem Türkiye’nin ulusal güvenliği hem de bölgesel istikrar için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bölgede tam anlamıyla kontrolün sağlanması, yalnızca Türkiye’nin sınır güvenliği için değil, aynı zamanda Türkiye’deki milyonlarca Suriyeli mültecinin kendi vatanlarına güvenli ve onurlu bir şekilde dönmelerini mümkün kılacaktır.

PYD/YPG’nin kontrol ettiği bölgelerdeki varlığı, Suriyelilerin bu alanlara dönüşünü imkânsız hale getirmektedir. Terör örgütü, kontrol ettiği bölgelerde baskıcı bir yönetim uygulayarak, yerel halkı göçe zorlamış ve demografik yapıyı değiştirmeye yönelik politikalar izlemiştir. Bu durum, bölgedeki Suriyeli Arap ve Türkmen nüfusun büyük ölçüde Türkiye’ye sığınmasına neden olmuştur. Türkiye’nin yapacağı kapsamlı bir operasyon, PYD/YPG’nin bu kontrolünü sona erdirmekle kalmayacak, aynı zamanda Suriyelilerin kendi topraklarına dönmelerinin önündeki en büyük engeli de ortadan kaldıracaktır.

Böyle bir operasyonun temel hedefi, PYD/YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki tüm kontrol alanlarını temizleyerek Türkiye-Suriye sınır hattında tamamen güvenli bir bölge oluşturmak olmalıdır. Bu, Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlarken, aynı zamanda uluslararası arenada terör destekli bir devlet girişiminin de önünü kapatacaktır. Türkiye’nin diplomatik girişimlerle uluslararası toplumun desteğini alması, bu operasyonun meşruiyetini güçlendirecek ve uzun vadede bölgesel barışı destekleyecektir.

Kapsamlı bir askeri operasyonun ardından, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin kontrolünde olacak bir güvenlik kuşağı oluşturulmalıdır. Bu kuşak, PYD/YPG tehdidinin tamamen bertaraf edilmesini sağlayarak bölgedeki demografik yapının yeniden normale dönmesine olanak tanıyacaktır. Operasyon sonrası oluşturulacak bu güvenli bölgede, uluslararası toplumun da desteğiyle yeniden inşa çalışmaları hızlandırılmalı ve Suriyelilerin dönüşü için uygun yaşam koşulları sağlanmalıdır. Barınma projeleri, sağlık ve eğitim hizmetleri, ekonomik kalkınma çalışmaları ve yerel yönetimlerin oluşturulması, bu bölgelerdeki yaşamı sürdürülebilir kılacak unsurlar olacaktır.

PYD/YPG’nin ortadan kaldırılması, yalnızca Suriyelilerin dönüşlerini kolaylaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda bölgedeki terör tehdidini kökten sona erdirerek Türkiye’nin uzun vadeli güvenlik stratejisini destekleyecektir. Bölgede terör destekli bir “kürt-terör devleti” girişimi, hem Türkiye’nin sınır güvenliğine hem de Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak değerlendirilmektedir. Türkiye’nin bu tehdidi engellemesi, bölgenin istikrarlı bir yapıya kavuşması ve mültecilerin geri dönüşlerini teşvik etmesi açısından kritik bir öneme sahiptir.

Bu kapsamlı operasyonun başarısı, sadece askeri alanda değil, aynı zamanda diplomatik, ekonomik ve sosyal alanlarda da Türkiye’nin bütüncül bir yaklaşımla hareket etmesini gerektirmektedir. Türkiye, uluslararası platformlarda PYD/YPG’nin terör örgütü niteliğini daha etkin bir şekilde anlatmalı ve bu tehdide karşı ortak bir tavır alınmasını sağlamalıdır. Ayrıca, operasyon sonrası yeniden inşa süreci için uluslararası yardım mekanizmalarını harekete geçirmek, bölgede kalıcı barışın sağlanmasına katkıda bulunacaktır.

Sonuç olarak, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG varlığına yönelik kapsamlı bir askeri operasyon gerçekleştirmesi, hem bölgedeki terör tehdidini sona erdirmenin hem de Suriyelilerin güvenli dönüşlerini sağlamanın anahtarıdır. Böyle bir operasyon, Suriye’nin kuzeyinde uzun vadeli istikrarı destekleyecek, Türkiye’nin sınırlarını güvence altına alacak ve Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşünü mümkün kılacaktır. Bu strateji, sadece Türkiye’nin değil, bölge ülkelerinin ve uluslararası toplumun ortak çıkarlarına da hizmet edecektir.

  1. Sonuç ve Öneriler

Türkiye’nin Suriye’deki krize yönelik geliştirdiği stratejiler, bölgesel güvenliği sağlamayı ve Suriyeli mültecilerin gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşlerini mümkün kılmayı amaçlayan çok boyutlu bir yaklaşıma dayanmaktadır. Ancak, Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG varlığı, bu hedeflerin önünde en büyük engel olarak durmaktadır. Terör örgütlerinin kontrol ettiği bölgeler, yalnızca Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit etmekle kalmamakta, aynı zamanda Suriyelilerin geri dönüşünü engelleyen istikrarsız bir ortam yaratmaktadır. Bu durum, Türkiye’yi kapsamlı bir askeri operasyon planlamaya ve uluslararası destekle bu tehdidi tamamen bertaraf etmeye yönelik adımlar atmaya zorlamaktadır.

Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG’nin etkinliğini sona erdirmek için gerçekleştirilecek bir operasyon, bölgedeki terör tehdidini ortadan kaldırarak demografik yapının yeniden normale dönmesini sağlayacaktır. Bu operasyon, Türkiye’nin sınır güvenliğini garanti altına alırken, aynı zamanda uluslararası arenada PYD/YPG’nin terör örgütü kimliğini vurgulamak için güçlü bir fırsat yaratacaktır. Ancak, bu operasyonun başarılı olması için uluslararası toplumun desteği kritik öneme sahiptir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği başta olmak üzere uluslararası aktörler, Türkiye’nin güvenli bölge stratejisini desteklemeli ve bu stratejiyi ekonomik ve lojistik yardımlarla güçlendirmelidir. Türkiye, diplomatik girişimlerini bu doğrultuda artırarak, uluslararası kamuoyunda daha güçlü bir destek oluşturmayı hedeflemelidir.

PYD/YPG’nin varlığı sona erdirildikten sonra, bölgedeki yeniden inşa çalışmalarının genişletilmesi ve hızlandırılması gerekmektedir. Türkiye’nin güvenli bölgelerde inşa ettiği briket evler ve sunduğu sağlık, eğitim gibi hizmetler, mültecilerin geri dönüşünü teşvik eden somut adımlar arasında yer almaktadır. Ancak bu çalışmaların kapsamının genişletilmesi, geri dönüş sürecinin sürdürülebilirliği açısından hayati öneme sahiptir. Altyapı projelerinin tamamlanması, istihdam yaratacak ekonomik kalkınma projelerinin hayata geçirilmesi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, geri dönen Suriyelilerin uzun vadeli bir yaşam kurmalarını mümkün kılacaktır.

Türkiye’nin Suriye krizine yönelik stratejisinde diplomasi, askeri ve insani girişimlerin tamamlayıcı bir unsuru olmalıdır. Türkiye, bölgedeki aktörlerle (Rusya, İran ve diğer bölge ülkeleri) iş birliğini güçlendirerek, Suriye’nin toprak bütünlüğünü destekleyen bir yaklaşımı sürdürmelidir. Bu bağlamda, uluslararası toplumun bölgesel barışı desteklemesi için daha fazla sorumluluk alması gerekmektedir. Güvenli bölgelerin istikrarlı bir hale gelmesi ve Suriyelilerin geri dönüşlerinin uluslararası standartlara uygun şekilde gerçekleşmesi için Türkiye, hem insani yardım projelerini hem de siyasi girişimlerini genişletmelidir.

Türkiye’nin liderliğinde yürütülen bu süreçte, geri dönüş yapan Suriyelilerin yaşam koşullarının düzenli olarak izlenmesi ve şeffaf mekanizmalarla sürecin sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekmektedir. Bölgedeki insani yardım çalışmalarının uzun vadeli kalkınma projelerine evrilmesi, geri dönenlerin sosyal uyumunu destekleyecek bir yapı oluşturacaktır. Türkiye, bu süreçte sadece askeri başarılarla değil, aynı zamanda insani ve diplomatik araçlarla bölgesel güvenliği destekleyen bir çözüm modeli sunmayı hedeflemelidir.

Sonuç olarak, Türkiye’nin güvenli bölge stratejisi ve Suriye’de barışı sağlama çabaları, Suriyeli mültecilerin dönüşünü mümkün kılacak kritik bir çerçeve sunmaktadır. Ancak bu çerçevenin başarısı, uluslararası desteğin artırılması, PYD/YPG tehdidinin tamamen sona erdirilmesi ve bölgedeki istikrarın kalıcı hale getirilmesiyle mümkündür. Türkiye, bu süreçte hem bölgesel hem de uluslararası aktörlerle iş birliğini güçlendirerek, Suriyelilerin dönüşü için gereken ortamı sağlamalı ve Suriye krizine yönelik kalıcı bir çözümün anahtarı olmaya devam etmelidir.

 

 

 

 

Kaynakça

ÇEVİK, S. A. (2016). SURİYE’DEN TÜRKİYE’YE GÖÇ’ÜN ETKİLERİ . Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergis, s. 80-83.

ÇİTLİOĞLU, E. (2024). Suriye Dosyası. İstanbul: Destek Yayınları.

DOMAZETİ, R., & ÖZCAN, M. (2020). BAHAR KALKANI HAREKÂTI: ASKERÎ, SİYASİ VE STRATEJİK HEDEFLER. İNSAMER.

GİB. (2024, Ağustos 14). İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ‘Göçü Kaynağında Durdurduk’. T.C. İçişleri Bakanlı Göç İdaresi Başkanlığı: https://www.goc.gov.tr/icisleri-bakani-ali-yerlikaya-gocu-kaynaginda-durdurduk adresinden alındı

İRDEM, İ., ZENGİN, Ü. N., GÖREN, B. B., & UZUN, M. (2020). Türkiye’deki Suriyeliler ve Sınır Ötesi Güvenli Bölge. Ankara: Polis Akademisi Başkanlığı.

İŞBECER, O. (2023). Göçmen İstilası. İstanbul: İleri Yayınları.

KADIOĞLU, İ. A. (2020). ZEYTİN DALI HAREKÂTI: TÜRKİYE’NİN SURİYE’YE SINIR ÖTESİ OPERASYONU VE MEŞRU MÜDAFAA HAKKI. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 210-227.

POLAT, D. Ş. (2020). Türkiye’nin Suriye’nin Kuzeyindeki Askerî Harekâtının Amaçları ve Sonuçları . Güvenlik Stratejileri Dergisi, 53-96.

TOKMAKOĞLU, G. (2020). Barış Pınarı. İstanbul: Sahi Kitap.

YILMAZ, Ö. (2021). Türkiye’nin Kuzey Suriyede Oluşturduğu Güvenli Bölgeler ve Düzensiz Göç ile Mücadele. İdarecinin Sesi, 64-75.

 

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

M. Batuhan Akça