YERDE GÖK DÜZENİNİ İSTEYEN MİLLET

Tanrı bir çadır kurmuş, yeryüzünü kaplamış,
Gökyüzü çadır olmuş, dünyamızı saklamış.
Göğü kötü ruh basmış, yere inmesin diye,
Tanrı çadırı aşmış, bir koca direk ile.
Bu direk dünyanın tam ortasından uzarmış,
Kutup yıldızını da, tam altından tutarmış.
Bu çadır dışındaki, uzay aydınlık imiş,
Kubbenin içindeki yerse karanlık imiş.
Dünya aydınlık olmuş, Tanrı delikler açmış,
Delikler yıldız olmuş, dünyaya ışık saçmış.

Mitoloji dün nasıl insanların dini ise bugün de hayatını idame ettirirken kültüründe bilerek ya da bilmeyerek yaşattığı olgular olarak görebiliriz. Çağlar boyu atalarımız çok savaşmış, çok kazanmış ve çok ilerlemişler. Bu ilerleyişlerle yeni kültürlerle ve coğrafyalarla tanışmıştır. Bu tanışma kimi zaman ilerici politikaya vesile olsa da kimi zaman çok gerici bir düşünceye itmiştir.  Türk mitolojisi de kültürle hemhal olmuş ve günümüze kadar özünü bir nebze de olsa koruyabilmiştir. Türklerin mitolojisi diğer milletlerin ki gibi çok eskiye dayanır. Göğün kutsallığına inanan Türkler tanrısının da orada olduğuna inanmış ve yerdeki düzenlerini onun gökteki düzeni gibi oluşturmuştur. Ögel de Türklerin oturma planının, devlet teşkilatlanmasının dahi Türklerin dünya ve uzay anlayışıyla paralel gittiğini söylemektedir. Yer-su anlayışı, atalar kültü gibi inanışlar Türklerin kâinat nizamını incelemeye vesile oluyor ve Türk kozmolojisine giriş sağlıyoruz.

Türkler göğün direğini çadır direğine benzetmişlerdi. Türklere göre çadırın kubbesi gökyüzü, direği de göğün direğiydi. Göğü gerilmiş bir çadır gibi düşünürlerdi. Yeri nasıl tanrı yarattıysa göğü da tanrının yarattığı bir varlık olduğuna inanırlardı.  Örneği şamanlar göğe çıkma töreni gerçekleştireceği zaman özel çadırlar kurulurdu. Törene başlayan şamanlar bu ritüelin devamında çadırın direğine tırmanırlar. Çadırın tepesinde şangrak denilen açıklığa geldiği zaman göğün kapısına gelmiş olurdu. Kimisi buradan daha yukarıya çıkmaz kimisi de çadırın tepesine çıkardı. Bilinirdi ki bu töreni gerçekleştiren şamanlar demir kazığa gelmiş ve daha öteye gidemezmiş. Göğün direğinin kutup yıldızı olduğuna inanmışlar buna altun-kazuk ya da temir-kazuk demişlerdi.

Yakut Türklerine göre kutup yıldızına ulaşan demir bir ağaç olduğuna inanılır. Yer ve Gök yaratılırken bu ağacın da tohumları atılmıştı.  Hatta Yakut Türklerinin kutup yıldızına ulaşan ağacın varlığına inanması Türklerdeki hayat ağacı motifinin tesirinde kaldığını gösterebilir. Çift başlı kartal ya da öksökönün demir kazığın tepesinde oturduğuna inanılır. Kimi Türk mitolojisinde hayat ağacının tepesinde olduğu ve ağacın üstünde yumurtası olduğuna inanılır. Demirkazık ve hayat ağacı figürleri bu konuda da birbirini etkilemiştir demek mümkündür.

“Göğü kötü ruh basmış, inmesin yere diye,
Tanrı bir çadır asmış, koca bir direk ile.”

Türklerin tarih boyunca tek tanrılı inanış sistemiyle günümüze kadar geldiklerini biliyoruz. Fakat bu mitolojideki tanrı ve tanrıça sistemi onların çok tanrılı inanışa ait olup olmadığı konusunda fikir ayrılığına sebep oluyor. Fakat Türklerde “kutsal” görme anlayışı onların tanrı ve tanrıçalık sisteminin temeli olduğunu düşünüyorum. Yani bir Türk doğayı kutsal olarak gördüğünde ona taptığını değil değer verdiğini anlamak gerekir. Türkler yer kadar göğe de saygı duymuşlar ve bir anlam yükleme arayışında olmuşlardır. Çünkü Türklerin inandığı yaratılış sürecinde Bay Ülgen yaratmak için yeryüzüne indiğinde her yer suyla kaplıydı. Bu suyun derinliklerinden çıkan Ak-ana isimli bir varlık Ülgen’e yaratma fikrini vermişti. Gökler de Ülgen’in geldiği yerdi.

Gökyüzü insanoğlunun neredeyse varlığından beri ona gizemli ve çekici gelmiş ve hep oraya bakmıştır. Örneğin yine Türk mitolojisinde Ülgen’in dünyayı altı günde yaratıp yedinci günde uyuması anlatısını Sümerlerde dahi okuyabiliriz. O dönemlerdeki teknoloji ile ancak yedi gezegen seçilebiliyordu. Haftanın yedi günü de bu yedi gezegenden gelmektedir.

Türk mitolojisinin genel hattını incelediğimizde pek çok tanrı ve tanrıça ile tanışırız. Bunların hepsinin ayrı bir görevi ve kutsallığı vardır. Baba tanrıları Kara-Han’dır. Türk kozmolojisi de yine belli bir düzene oturmuş tanrı ve tanrıçaları gezegenlerle eşleştirmiştir. Satürn-Kara-Han, Jüpiter-Ülgen, Mars-Kızagan Tanrı, Umay (ayızıt)-Venüs, Merkür-Mergen Tanrı’yı sembolize etmektedir. Kara Han ile bağdaştırılan Satürn eski Türklerde felek de denildiği söylenir. Kara Han Türk mantık sistemine göre toprak, dağ ile de ilişikliydi. Altaylara göre dağları Kara-han yaratmıştır. Demir dağ motifiyle de ilişkilidir. Türk kozmolojisinde atların da renklerine göre anlamları vardır. Kara at Satürn ile ilişkilendirilir. Selçuklu minyatürlerinde Satürn’ün ak saçlı aksakallı ve esmer tasvir edildiği bilinmektedir. Roux’a göre de Türklerin tanrılarının tanrısı Kara Handır.

“Zamanın sonu gelende,
Kara toprak ateşle alevlenen de
Baba tanrı (Tanrıların Tanrısı) Kayra Han
Kulaklarını tıkar.”

 Bunların yanı sıra kargıları eğerek dairesel plan oluşturan tavan eğrisi Eberhard’a göre 28 bölümden oluşmaktaydı. Her bölüm bir takımyıldızının iz düşümüydü. Elbette ay döngüleriyle alakalıydı. Ay dünya etrafında dönüşünü 28 günde tamamlardı ve her takımyıldızı bir noktada konaklardı. Otağın tepe noktasında bulunan açıklık ise kutup yıldızını görmeyi sağlıyordu.
Türklerde yalnız gezegenler değil yıldızlar doğa olayları da tanrılar ve tanrıçalar ile ilişkilendirilmiştir. Bilgili’ ye göre çintemani sembolünün şimşek figürüyle kullanılmasının onun Ejderha takımyıldızıyla arasındaki bağı güçlendirdiğini söyler. Türk mitolojisinde Yayık Han büyük bir ejderha görünümündedir.  Yine Bilgili’ ye göre Ejderha Takımyıldızı ilkbaharda yükselmeye başlar ve yağmurlar, şimşekler ve gök gürültüleriyle birlikte gelir. Türkler “Yayık Kaldırma Töreni” için Süt Saçısı yaparlar.

“Ülgen beyin habercisi, kızıl bulut kenarlı, gök kuşağı dizginli, solgun şimşek kamçılı, gökten haber alan Ak Yayık, üç boğumlu Ak Yayık, altın kenarlı Ak Yayık”.

Ülgen’in ise göksel arketipi Jüpiter gezegenidir ve inanışa göre bu gezegen ejderha takımyıldızını yönetir. Yayık han Ülgen’in habercisidir ve gökten şimşek indirir. Aynı zamanda Ejderha takımyıldızı terazi, akrep ve yay takımyıldızını kapsar.

“Ey sen dokuz Kartal’ın Anası, Yayık üstünde uçarsın yolunu şaşırmadan”

Türklerin göğün döndüğünü düşünmesine sebep olan güneşin ayın ve yıldızların hareketidir. Göğü bir ejderhanın çevirdiğine inanılırdı.

“Yarattı kör-evren, tuci evirür
Anın birde tezgiç yine tezginür.

Ejderhanın en belirgin özelliklerinden birisi de kışın suyun derinliklerinde olup baharda uçmasıdır. Türk mitolojisinde ejderhanın dünyayı döndürdüğüne yani evirdiğine inanılırdı. Bu ejderhaya eviren –döndüren – denilirdi.

Yine Türklerde Sirius takımyıldızı Türk damgalarında kurt başlı sembolize edilirdi.  Çinliler Sirius takımyıldızını göksel kurt ya da gök kurt ismini vermiş ve Hunlarla özdeşleştirmiştir. Sirius Çinliler tarafından uğursuz sayılır. Sirius’a işaret eden varlıklar ışıkla tasvir edilir. Sirius’u da Türk kozmolojisinde ışığın olduğu yerde aramak gerekir. Akana denilen varlığın “ışıktan” gelmesi bu takımyıldızına atıftır.  Alper Tunga’nın düşmanını yenerken gökten bir ışık inmesi de bu takımyıldızından geldiğine inanılır.  Bennefoy’a göre “Sirius, ‘Beyaz Aygır’dır. Bazı yıldızlara ‘tapılır’ ya da ‘derin saygı duyulur’. Özellikle Sirius’a (Kaynaklar Türklerin ona ‘tanrıların tanrısı’ adını verdiklerini söylemektedirler), İkizler’e, Satürn’e ve doğal olarak Ay’a ve Güneş’e”

Altay Türklerine göre Umay Ana yeryüzüne inerken gökten yere iki kayın ağacı da indirmiştir. Hüma kuşu ya da devlet kuşuyla ilişkilendirilir. Umay ana üç dilimli taca sahiptir ve geyik ile özdeşleştirilir. Farklı kültürlerde kadın ay erkek güneş olarak adlandırılsa da Türklerde geyikler güneş ile boğa yani erkek figürler ay ile özdeşleşir. Boynuzlar yeniden doğuşu sembolize eder ve kutsaldır. Ölen Alplerin ruhu bir sığın geyik ile göğe taşınırdı. Venüs eğer sabah doğarsa savaşı akşam doğarsa aşkı temsil eder. Bu da Venüs’ün hem savaş hem de aşk yönünü gösterir ve Umay ile ilişkilendirilir. Venüs ak ata binen elinde yıldız tutan biri olarak da tasvir edilmiştir. Çobanyıldızı olarak da bilinen Venüs Orion takımyıldızıdır.
“Gece Göğünün Altın Taçlı Kraliçesi, Tanrıların Dansçı Köle Kızı, Sabah Yıldızı Olarak Sonsuza Kadar Bakire, Akşam Yıldızı Olarak Kutsal Fahişe Ve Güneşin Yalımıyla Cehennem Cadısıdır O.”
-Joseph Campbell

Atlar da Türk kozmolojisinde de önemli yer tutar. Hatta İslamiyet’te de Burak atının önemi aşikârdır. Türk mitolojisinde Ak-Boz At, Alaca At ve Kır At sulardan yaratılmıştır. Ölüme çare arayan Hızır süt gölüne düşer. ( Türklerde samanyolu süt gölü olarak bilinir.) Uçmak için kanatları, yüzmek için kürekli ejder-atları görür ve bunlardan birini yakalamak ister. Bunları yakalayamayan Hızır göle şarap döker ve atlar sarhoş olur. Atlardan bir çiftini alır ve bunların kanatlarını kırar. Bu atları yeryüzündeki atlarla çiftleştirir. Alaca atların bu soydan geldiğine inanılır. Örneğin Türklerde uçan atlara Tulpar denir. Kırgızistan’da Tulpar gölünden çıktığı anlatılır. Türk mitolojisinde atın zamanı sürdüğü anlatılır ve zaman kavramı atla ilişkilendirilir. At, Kaşgariye göre bir ay hayvanıdır ve Türkler zaman döngüsünü ata göre oluşturmuştur.

Türklerde evren tasarımı 4 ana unsur ve yön üzerine kuruludur ve renkli atlarla ifade edilir. Bunlar: Gök At; Doğu-Mavi, Kızıl At; Güney-Kırmızı, Ak At; Batı-Beyaz, Kara At; Kuzey-Siyah olarak adlandırılır.

Yazımızın ana hattından anladığımız üzere Türkler gökle ilgilenmiş bu bunu yaşayış biçimleriyle bütünleşmiştir. Çadır planlarından şehir planlarına, kut inanışından doğa olaylarına kadar her şeyin sebebini gökte aramışlar ve çoğunlukla bulmuşlardır.  Bu gökteki arayış günümüze Türklerin köklü serüvenini getirmiş ve çağlar boyu ayakta kalmasını sağlamıştır. Kültür ve medeniyet konar-göçer (semi-sedenter) olan Türklerin hammaddesi olmuştur. Bu kültür ve medeniyetin temeline baktığımız bu kısa metinde güçlü ve dengeli alt yapı görüyoruz. Çok tanrılı inanıştan ziyade tanrının yarattıklarına değer veren bir toplum görmüş oluyoruz. Bu değer onların medeniyet ve kültür inşasında çok etkili olmuş ve günümüze kadar yok olmadan ilerlemişlerdir. Farklı kültürlerin etkisi altında kalıp anlam kötüleşmesine uğrayan bazı ritüeller Türklerin medeniyet inşasını zedelemiş ve geriye itmiştir. Türkler kendi kültürlerini tanıdıkça o kültürün saygısını kazanmaya çalışacak ve daha da ilerleyecektir.

Göğe bakarak köklü bir medeniyet inşası yapan atalarımızın yolunda ilerleyen Türk’ün son Ata’sının sözüyle yazımı bitirmek istiyorum.

“İstikbal Göklerdedir.” – Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk

 

 

KAYNAKÇA

BAYAT Fuzuli, “Türk Mitolojik Sistemi 2” Ötüken Neşriyat,2018

BİLGİLİ Nuray, “Türklerde 5 Element” Kripto Yayınları, 2019

BİLGİLİ Nuray, “Türkler Mitolojisi” Kripto Yayınları 2017

BORATAV Pertev Naili, “Türk Mitolojisi Oğuzların-Anadolu, Azerbaycan ve Türkmenistan Türklerinin Mitolojisi”, BilgeSu Yayıncılık, 2016

ÇORUHLU Yaşar, “Eski Türklerde Ölüm”, Cogito, 2004

ÇORUHLU Yaşar, “Türk Mitolojisinin Kısa Tarihi, Alfa Yayıncılık, 2019

ESİN Emel “Türklerde Maddi Kültür Oluşumu” İstanbul,2006 s.136- s.15

GÜLTEPE Necati, “Türk Mitolojisi”, Kapı Yayınları, 2017

ULUIŞIK Yaprak Pelin, “Türk ve Dünya Mitolojilerinde Sirius Kültü” , 2017

ÖGEL Bahaeddin, “Türk Mitoloji II. Cilt” TTK,2014

ÖGEL Bahaeddin,” Türk Kültür Tarihine Giriş III”, Kültür Bakanlığı, 1978 s.1

ÖGEL Bahaeddin, “Türk Kültürünün Gelişme Çağları II”, Milli Eğitim Basımevi, 1993 s.69

ÖGEL Bahaeddin, “Türk Mitolojisi”, TTK Basımevi, 1971

ROUX Jean,”Eski Türk Mitolojisi” ,Bilgesu,2015

SAYILIR BÜYÜKCAN Şeyda “TÜRKLERDE EVREN/KÂİNAT ANLAYIŞI VE BUNUN TÜRK KÜLTÜRÜNE VE MERKEZİYETÇİ DEVLET ALGISINA YANSIMALARI” , International EUropean Journal of Managerial Research Dergisi

YILMAZ Oğuzhan, “Türk Kozmolojisi” 2016

Tanrıça Umay…


(E.T. 11,08,2021)

https://kosmosmacerasi.com/v1/2015/06/turk-mitolojisi-turklere-gore-uzay-ve-insan-gunes-ay-ve-yildizlar/ (E.T. 11,08,2021)

https://nuraybilgili.com/index.php/2021/03/02/turk-kulturunde-kozmik-at-mitolojisi/
(E.T. 11,08,2021)

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Senem Karabulut

Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık bölümünü 2018'de tamamladı. Aktif olarak İç mimarlık mesleğini icra etmektedir. Türk mitolojisi ve Türk mimarlığı üzerine araştırır, okur ve yazar. Erlik Han Tamgası isimli kitabın yazarıdır.