Koronavirüsün tüm dünyayı etkisi altına almasıyla birlikte en çok konuşulan konulardan birisi de bu virüse karşı aşının ne zaman geliştirileceği oldu. Dünyanın çeşitli ülkelerinde ki bilim insanları bu konuda çalışmalara hızlı bir şekilde başladı. Elbette aşı geliştirme aşamasında ekonomik gelişmişliği yüksek olan ülkeler süreci önce başlattılar ve önde ilerlettiler. Bu konuda birçok özel ilaç şirketi de kendi çalışmalarını başlattı. Virüsün ilk izole edildiği günden bu güne kadar ki olan süreç yaklaşık bir yıllık bir süreç olmasına karşın bazı ülkeler aşılarını tamamladıklarını duyurdular. Bu da dünyada en hızlı üretilen aşı olması açısından da ayrı bir öneme sahip. Daha önce meydana gelen salgın hastalıklara bakıldığında Covid-19 aşısı rekor bir süre içerisinde üretilen virüs aşısı oldu. Elbette bu konuda birçok farklı etken rol oynuyor. Bu etkenleri analiz etmeden önce, hangi hastalığın aşısı ne kadar süre içerisinde üretilmiş bir bakalım;
Kuduz Aşısı: 4 yıl ( 1881-1885 )
Kızamıkçık Aşısı: 7 yıl ( 1962-1967 )
Boğmaca Aşısı: 8 yıl ( 1906-1914 )
Grip Aşısı: 14 yıl ( 1931-1935 )
Japonensefaliti: 20 yıl ( 1934-1954 )
Çocuk Felci Aşısı: 20 yıl ( 1935-1955 )
Tüberküloz: 21 yıl ( 1900-1921 )
Kabakulak Aşısı: 22 yıl ( 1945-1967 )
İnsan Papilloma Virüsü Aşısı: 23 yıl ( 1983-2006 )
Hepatit A Aşısı: 24 yıl ( 1967-1991 )
Rotavirüs Aşısı: 26 yıl ( 1980-2006 )
Çiçek Hastalığı Aşısı: 26 yıl ( 1770-1796 )
Sarıhumma Aşısı: 27 yıl (1912-1939 )
Kolera Aşısı: 30 yıl ( 1854-1884 )
Suçiçeği Aşısı: 34 yıl ( 1954-1988 )
Hepatit B Aşısı: 38 yıl ( 1943-1981 )
Keneyle Geçen Ensefalit Aşısı: 39 yıl ( 1937-1976 )
Difteri Aşısı: 40 yıl ( 1883-1923 )
Tetanos Aşısı: 40 yıl ( 1884-1924 )
Hemofilus İnfluenza Aşısı: 44 yıl ( 1933-1977 )
Tifo Aşısı: 58 Yıl ( 1838- 1896 )
Pnömokok Aşısı: 66 yıl ( 1911-1977 )
Menenjit Aşısı: 68 yıl ( 1906-1974 )
Yukarıda aşılara ve üretildikleri yıllara bakıldığında ortalama sürenin 29.5 yıl olduğunu görüyoruz. Aşıların bulunması ile alakalı olarak akla gelen ilk şey; Teknoloji ve bilimsel birikim arttıkça aşıların bulunması da o denli kolay olduğudur. Ama yukarıda ki örneklerin bazıları bu durumla ters düşmektedir. Bunun başlıca sebeplerinden bir tanesi; Bir hastalık ne kadar kısa sürede analiz edilip, biyokimyasal olarak ne kadar kısa sürede iyi aydınlatılırsa, hastalığa etki edecek aşının bulunması da o kadar kısa sürede olacaktır. Öyle ki bazı hastalıkların tedavi süreci benzer hastalıklar bilimsel olarak bilindiği için hemen başlarken, bazı hastalıkların biyolojik ve fizyolojik açıklanması ve tedavi için izlenecek yolların analiz edilmesi yıllar alabilmektedir.
Covid-19 için de benzer bir durum söz konusudur. Aşının kısa sürede bulunmasının en önemli sebeplerinden birisi kuşkusuz tarihte görülmemiş ar-ge yatırımlarının bu hastalığın aşısını bulmak için yapılmış olmasıdır. Diğer yandan SARS ve MERS ailesine çok yakındır. ( Covid-19’un kimliği ile alakalı olarak bu sitede yazmış olduğum diğer yazımı okuyabilirsiniz.)
Günümüz dünyası insanlığa bilgiye ulaşma kolaylığı ve bilgiyi daha hızlı paylaşma imkânı sağlamaktadır. Öte yandan bununla paralel bir şekilde bilgi kirliliği artmakta ve bilimsel bir deformasyona neden olmaktadır. Hayatımızın birçok alanını olumsuz etkileyen bu bilgi kirlilikleri en kötü yüzünü sağlık söz konusu olduğunda göstermektedir.
Konunun uzmanı olmayan, bu konuda herhangi bilimsel ve akademik bir eğitim almamış kişiler bazen bilerek ve isteyerek ( kendi siyasi, ictimai veya dini inançlarının çıkarları doğrultusunda) bazen ise bilmeden ve farkında olmadan sağlığımızı doğrudan ilgilendiren konularda bilgi kirliliğine neden olmaktadır.
İnsanlığı geneli itibari ile ilgilendiren her büyük salgın, felaket veya doğal afetlerde bilim insanları sorunları çözmekle mücadele ederken, bir yanda da bu bilgi kirliliklerini ortadan kaldırmakla uğraşmışlardır.
Bilgi kirliliği sadece akla ilk geldiği gibi teknolojik ve ekonomik düzeyi geri kalmış ülkelerde olmuyor. Bu kirliliğe dünya da eğitim düzeyi, ülkesi veya toplumsal sınıfı fark etmeksizin tüm insanlık maruz kalabiliyor ve yanlış bilginin peşinden gidebiliyor.
Covid-19 aşısı için 200 üzerinde aşı çalışması başlamış ve birçok çalışmanın ilk aşaması tamamlandı. İlerleyen faz çalışmalarında bu sayı ciddi oranda düşmüş ve şuan dünyada üretime hazır (dünya geneli kabul gören) 3 aşı kalmıştır (Bu konunun dahi iyi anlaşılması için şöyle bir örnek vermek gerekir; Yeni bir ilaç etken maddesi üretmek için yaklaşık 10.000 molekül ile başlanır 15-20 yıllık bilimsel çalışmanın sonucunda sadece 1 molekül yeni ilaç olma yolunda ilerler.)
Bunlar; Çin Halk Cumhuriyeti’nde Sinovac firmasının ürettiği Coronavac aşısı, Rusya Federasyonu’n da Gamaleya Enstitüsünün ürettiği Sutnik V aşısı (Rusya dışında ilk olarak Hindistan da üretilmeye başlandı) ve Almanya Federal Cumhuriyeti’nde bioNTech ve Pfizer ortaklığı ile üretilen aşılardır.
Bu aşılar birçok farklı bilimsel disiplinden bilim insanlarının aylar süren çalışmaları sonucunda ortaya çıkmıştır. Elbette gerek devletlerin gerekse özel sektörün biyoteknoloji çalışmalarına yatırdığı milyonlarca dolar parayı da unutmamak gerekir. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi ekonomik gelişmişliği, ar-ge alt yapısı ileri olan ülkeler aşı çalışmasında öne geçtiler ve aşılarını dünyaya satmaya başladılar.
Aşıları üreten firma ve ülkeler, ürettikleri aşıları satabilmek için bağımsız enstitülerde yapılan kontrol çalışmaları ve Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası birçok otoriteden onay almak zorundalar. Ülkeler hangi aşıyı alacaklarını yine kendi iç sağlık otorite ve kuruluşlarıyla gerçekleştirdikleri çalışmadan sonra karar veriyorlar.
Örneğin ülkemizde; Sağlık bakanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ( İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü) gibi birçok kuruluş ortaklaşa bilimsel ve bürokratik çalışmalar yürütüyorlar ve bu sürecin sonunda hangi firmanın aşısının alınacağına karar veriliyor.
Şunu da açıkça belirmek gerekir ki ülkemiz koronavirüs pandemi sürecinde gerek sağlık altyapısı gerekse sağlık personeli bakımında dünya genelinde görülmemiş bir büyük başarılı imtihan vermiştir.
Koronavirüs hepimiz için yeni bir virüs olsa da; Aşı ve ilaç karşıtlığı yıllar boyunca dünyanın birçok farklı ülke ve coğrafyasında devam etmektedir. Üstelik aşı ve ilaç karşıtları bırakın bir bilimsel temel oluşturmayı, medya da spekülasyon yaratmaktan öteye gidememişlerdir. Bu süreçler sadece ülkemizde değil dünyanın birçok ülkesinde benzer şekilde daha önce olmuştur ve bundan sonra ki salgınlarda da olacaktır.
Bilimsel bir bakış açısı olarak şunu çok iyi bilmeliyiz; Hemen hemen her ilacın bir yan etkisi vardır, Bu yan etkiler kiloya, cinsiyete, fiziksel ve psikolojik durumlara göre kişilerde farklılık gösterebilir. Bu bilimin dışında açıklanamayacak veya komplo teorileriyle açıklanacak bir durum değildir. Bilim her yüzyılda eksikliklerini ve hatalarını telafi ederek ilerlemektedir. Aşı ve ilaçlar bilimin bizlere sunduğu hayatımızı kolaylaştıracak, sağlığımızı iyileştirmemizde bizlere destek olacak birer sonuç ürünüdür.
Aşılamanın başladığı bu günlerde tüm okurlarımız kendilerine sıra geldiğinde gönül rahatlığı ile aşı olabilirler.
Koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetmiş tüm sağlık çalışanlarımıza….
Şahin Altıntaş
Latest posts by Şahin Altıntaş (see all)
- MOLLALARI DA VURURLAR - 20 Kasım 2022
- Güney Azerbaycan Türk’ü Şair Yazar Mehdi Dehkan ile Röportaj - 17 Mayıs 2022
- MiM İçin Dört Mevsim - 16 Şubat 2022
- FÜHRER’İN AKIL HOCASI - 26 Ocak 2022
- GELİŞEN SAĞLIK TEKNOLOJİLERİ VE YAPAY ZEKÂ - 14 Kasım 2021