ORDU VE SAVAŞ – GİRİŞ
Ordu kavramını anlamak insanın varlığının özünü çözümlemeye yarayacaktır. İnsanlığın doğuşundan bu yana iç savaşlar, fetihler, diktatörlükler, düşük yoğunluklu bölgesel savaşlar veya dünya savaşları yaşandı. Savaşmanın ve savaşmak için birleşmenin tarihi mağaradaki günlerimize kadar gitmektedir. Comte’a göre olağan yaşamdaki askeri tarafımız homo sapiens kadar eskiye dayanır. İnsanoğlunun yapmış olduğu ilk alet silahtır ve yine grup içinde ilk otoriteyi kuran da askeri yöneticidir. İnsanlar arasındaki iş birliği özellikle de savaş durumlarında sosyal bir değer ve gereksinim olarak dayatılmıştır (Caforio, 2017).
Savaşlar mikro toplumlarda iki farklı şekilde etki göstermiştir ; birincisi, askeri hedefler için toplumu bir araya getirmek; ikincisi ise galibiyet-mağlubiyet ilişkisi sayesinde farklı gruplarla ilişkilerde bulunmak. Comte köleliğin gelmesini bile uygarlaşmanın bir basamağı olarak görür çünkü savaşta yenilen insanların boş yere öldürülmesi yerine hayatı bağışlanır. Bu durum askeri anlayışta değişimin toplumsal dönüşümün de katalizörü olduğunu gösterir (Caforio, 2017). Toplumların askeri yapıları, dini ve toplumsal yapılarıyla iç içe geçmiştir. Comte’a göre (Caforio, 2017) çok tanrılı dönem daha savunmacıydı, ordu operasyonlarını yürütmek için gereken organizasyona sahip değildi. Ancak tek tanrılı inancın gelişmesiyle askeriyeyi ilgilendiren bir çok değişim yaşandı.
Ancak savaşların, çatışmaların ve ordu kavramının konvansiyonel (geleneksel) anlamda değişmesi farklı bağlamlarda yaşanmıştır. Birincisi; 21. asrın ilk yarısında savaşlar sosyal çatışmaların benzersiz bir formuydu çünkü savaşlar ulus devletler tarafından finanse ediliyordu. Savaş aslında ulusal çıkarlar için şiddet kullanımını meşrulaştırmak için ideolojileri ile ulus-devletler arasındaki çatışmayı anlatırdı. Bunların yanı sıra siyasal hareketleri önceleyen bir çatışma formu hakimdi. İkincisi ise savaşın diğer sosyal çatışma formlarından giderek farklılaştığı tezine bizi götürür. Ulus devletlerin içine girdiği topyekün harp veya hareket doktrinleri artık eskide kalmaktadır çünkü artık savaşçılık ve savaşmak profesyonelleşmiş ve özelleştirilmiş bir mesleğe güvenmektedir (Janowitz, 1957). Zorunlu askerlik pratiklerinin birçok ülkede hala geçerli olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak buna rağmen ülkeler yine de profesyonel askerliği destekliyor ve giderek ordular profesyonel hale getiriliyor.[1]
Üçüncüsü, savaştan barışa ve barıştan savaş geçişler diğer toplumsal çatışmalarda bulunmayan bir matematik tarafından belirlenir. Toplumu savaşa ve çatışmaya doğru yönlendirmek ve kanalize etmek toplum ile savaşı iç içe geçirebilecek kompleks çalışmalar gerektirir. Günümüzde demokratik ve liberal toplum anlayışı savaşları ve çatışmaları devletlerin savaş politikalarını da dönüştürmüş durumdadır. Artık hükümetler savaş kararları almakta zorlanmakta hatta almamaktadır. Bunun yanı sıra daha örtülü ve daha istihbarat merkezli faaliyetler yürütülmektedir. Ekonomi ve endüstri için savaşlar getirisinden çok götürüye sahiptir. Günümüzün büyük güçleri savaşları kendi topraklarından olabildiğince uzak tutmaya çalışmaktadır (Janowitz, 1957).
HAŞDİ ŞAABİ-NEDİR NE DEĞİLDİR?
Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın dağılması ile batılı devletler milli ordularında küçülmeye gittiler. Soğuk Savaş sonrası işsiz kalan nitelikli çok sayıda eski asker bir araya gelerek özel askeri şirketler kurdu. Özellikle Afrika ve Ortadoğu’da ortaya çıkan karışıklıklar ve iç savaşlar bu dönüşümü toplumların geniş kesimlerine yaymış oldu. Bu sayede toplumlar mobilize ve militarize edilebilir hale geldi. Özellikle devlet otoritesinin eksik veya güçsüz olduğu kimi ülkelerde toplumun inisiyatif alarak askeri eylemlere girişmesi artık olağan bir olgu olarak göz önünde durmaktadır (Keser 2020).
Toplumun mobilize ve militarize edilebilmesi birçok farklı etkenle desteklenmektedir. Gerek dini gerek ideolojik faktörler bu etkinin yaratılmasında önemli bir yerdedir. 68 kuşağı olarak adlandırılan ideolojik ve eylemci perspektif ve dünyada yarattığı etki bu konuda örnek gösterilebilir. Tüm bunların yanında artık düzenli ordular gerek sosyo-politik sonuçlarını karşılamakta zorlanılması yönünden, gerekse de ekonomik giderlerin karşılanması yönünde artık birçok ülke için tercih edilmeyen bir hareket çeşididir. Bu bilgileri vererek aslında Irak ve Haşdi Şabi özelinde nasıl bir süreç izlendiğini ortaya koymak istiyorum.
ABD’nin Irak operasyonundan sonra kurulan hükümet içinde çok ciddi boşluklar oluştu. Bu boşluklardan yararlanan Ebu Musab el-Zerkavi’nin 2000 yılında Afganistan’da kurduğu Tevhid ve Cihad Örgütü Irak’a yerleşmiş ve önce Irak El Kaidesi adını, sonra da Irak Şam İslam Devleti adını almıştır. Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin mezhepsel ve ayrılıkçı politikaları ve iki önemli bakanlık olan İçişleri ve Milli Savunma bakanlıklarını atamamıştır. 28 Aralık 2013 tarihinde terörizmi desteklediği suçlamasıyla El-Irakiye bloğundan Sünni halk tarafından sevilen milletvekili Ahmed Alvaniye yönelik bir operasyon gerçekleştirilmiştir. Bu operasyon esnasında milletvekilinin kardeşiyle birlikte korumaları, öldürülmüş ve Ahmet Alvani de tutuklanmıştır. Bu olay karşısında Sünnilerin çoğunlukta yaşadığı Ramadi ve Anbar gibi şehirlerde büyük çaplı protestoların başlamasına neden olmuştur (Kılıç, Gök ve Keskin 2018).
Hatta bu şehirlerde protestolarda birçok Sünni, Maliki’nin mezhepçi yaklaşımlarından dolayı DAEŞle birlikte hareket etmiş ve Irak ordusuyla çatışmıştır [2].Bunun en bariz örneği ise 9 Haziran 2014 tarihinde Musul’da Irak ordusunun tek kurşun atmadan çekilmesi ve Musul’u DAEŞ’e teslim etmesidir. Bu olay dönüm noktası olmuş ve Irak’ın dini lideri Ayetullah Ali El-Sistani’nin 13 Haziran 2014’te “Cihad” çağrısı yaparak bütün Iraklıları (Şii ve Sünni demeden tüm kesimleri) DAEŞ’e karşı mücadeleye çağırmıştır[3] . Bu çağrıdan sonra binlerce Iraklı Şii gönüllü olarak listelere isimlerini yazdırmış ve DAEŞ’e karşı mücadeleye hazır olduklarını belirtmişlerdir. Bu grupların birleşmesiyle ortaya Haşdi Şabi çıkmıştır.
IRAK’TA ORDU VE SAVAŞ BAĞLAMINDA HAŞDİ ŞABİ
Raporumu özellikle bu konuya paralel olarak hala güncelliğini koruyan “Haşdi Şabii” örgütü üzerinden inceleyeceğim. Ancak bunları politik ve siyasi niteliklerinden ziyade sosyal ve askeri boyutları ile incelemeye çalışacağım. Bir toplumu askeri inisiyatif almaya yönlendiren ve mobilize olmasını sağlayan güdüler nelerdir? Irak’ta gerçekleşen siyasi ve toplumsal dönüşümün ilişkilere etkisi nelerdir? Irak halkının askerlik anlayışı ve askerliğe bakışı gibi konulara da değinilecektir?
Bilindiği gibi Irak Ordusu 2003’te ki ABD işgali sonrası lağvedilmiş ve toplumun orduyla olan bağları koparılmıştır. Bu durum toplumda terörü ve güvenlik endişelerini artırmıştır. Zorunlu askerlik yasasının yasadan kaldırılması ile de Irak Devleti’nin halk ile iç içe olabildiği ordunun ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.[4]
Tabii ki savaş yapmak; barışın sürekli olacağı varsayımı izlenerek düşünülemez. İç ve dış güvenlik pratikleri modern dünyada barış döneminde de çok önemli olmaktadır. Zorunlu askerlik barış zamanı toplumsal güvenliği koruyabilecek bir sistemdir. Buna karşın Irak’ta zorunlu askerlik yasasının geri getirilmesi için birçok tartışma yapılmış ve Genelkurmay da bu yönde karar belirtmiştir. Ancak 2016’dan beri devam eden tartışmalar sonuçsuz kalmış, 2019’da tekrar alevlenmiş ancak yine de bir sonuca varılamamıştır.[5]
Irak için egemenliği tekrar kazanmanın yolunun artık ABD dominasyonundan kurtulmak olduğu hissedilmektedir. Ocak 2020 eylemlerinde gösteriye katılan 18 yaşındaki lise öğrencisi Miriam, Al Jazeera’ye şunları söyledi: “ABD’nin topraklarımızı işgal etmesini protesto etmek için bugün buradayım. Ülkemizi bu boyunduruğun zincirlerinden kurtarmak istiyoruz.”
“Bir milyon kişilik yürüyüş” adıyla gösterinin çağrısını yapan popülist Şii din adamı Muhteda el-Sadr, kuşkusuz, artan halk muhalefetini kontrollü bir şekilde yatıştırmayı amaçlıyordu. Irak’ın yolsuzluk,rüşvet ve hırsızlık iddialarıyla boğuşan hükümeti içindeki en güçlü bloklardan birine önderlik eden Sadr, Washington ile Tahran arasında denge kurmaya çalışıyor ve aşağıdan gelen isyan nedeniyle durumu giderek zorlaşıyor.[6]
Irak’ta mevcut siyasi ve toplumsal durum bunlar ile açıklanabilir. Ancak günümüzden birkaç yıl önce Irak’ın büyük kentleri İŞİD terörüne teslim olmuştu. Bu durumdan Irak halkını kurtaracak kurumsal bir yapı o dönemde ülke içinde bulunmuyordu. İç ve dış şiddet enstrümanlarını tekelleştiren ve sınırlandıran bir kurumun bulunmaması otorite karşıtı, bölücü ve yıkıcı faaliyetlere sebep olur, devlet bu nedenle şiddet tekelini elinde bulundurmalıdır (Janowitz, 1957).
Bilindiği üzere, IŞİD, 2014 yılında Musul’un en büyük ikinci şehri de dahil olmak üzere Irak topraklarının yaklaşık üçte birini ele geçirmiştir. Musul’un işgalini takiben, Sistani, ülkelerini ve kutsal yerlerini savunmak amacıyla gücü yeten herkesin silahlanmasına ilişkin çağrıda bulunmuş, böylece IŞİD’e karşı savaşan tüm Şii milisler Haşdi Şabi çatısı altında birleşmiştir. Yaklaşık 150 bin kişiden oluşan ve içerisindeki küçük ve büyük birçok grupla monolitik bir görünüm sergilemeyen Haşdi Şabi, farklı ajandaları bulunan Hamaney yanlısı, Sistani yanlısı ve Sadr yanlısı gruplardan oluşmuştur. Ancak süreç içerisinde İran yanlısı milis grupların illegal faaliyetleri ve halka uyguladıkları baskıların Haşdi Şabi’nin adına zarar vermesi, Sistani yanlısı grupların kısmen bu oluşumdan geri çekilmesine neden olmuştur. Haşdi Şabi’nin Sistani fetvasıyla kurulduğunun bilincinde olan İran’a yakın gruplar, Sistani’nin popülaritesini ve etkisini azaltmak için Sistani’nin fetvaları dışında hareket etmiştir. Bu yeni durum ise İran’ın örgüt üzerindeki etkinliğinin artmasına katkı sunmuştur (ORSAM 2020).
Ancak kısa sürede örgüt içi çatışmalar harekatlara çok yansımamış olmakla beraber karışıklığa da yol açmamıştır. Sonuç olarak Haşdi Şabi farklı etnik ve dini temellere sahip farklı gruplar olarak ele alınmalıdır. Sosyal temsiliyet bağlamında Haşdi Şabi örgütüne baktığımızda 136 bin resmi milisin 120 bini Şii kökenli iken 16 bini Sünni Iraklılardır. Ancak az sayıda Hristiyan, yabancı savaşçı ve Yezidi birliklerin de olduğu belirtiliyor.[7]
Örgüt içindeki çatışmanın asıl kaynağı Şii geleneğinde bulunan Kum-Necef çatışmasıdır. Necef(Irak) merkezli Şii gelenek “din ile devlet işlerinin birbirinden olması gerektiği” yorumuna sahip iken Kum (İran) merkezli Şii gelenek ise “ dini otoritenin siyasi araçlarla varlığını oluşturması gerektiğine” inanmaktadır. Irak Şiilerinin bu konuda lider olarak aldığı isim Ayetullah Ali Sistani iken İran Şiileri için Ayetullah Ali Hamaney’dir. Haşdi Şabi örneğinde olduğu gibi toplumsal realiteler örgütlerin oluşumlarında ve ilerleyişlerinde farklı etkiler bırakır. Bu örnekte IŞİD’in Irak’ta yaptığı terör harekatının nasıl toplumsal bir tepki ile karşılaştığını ortaya koyuyor. Şii gruplar bu toplumsal tepkiyi doğru bir manevi altyapı ile harmanlayarak zaten IŞİD’i düşman olarak gören ve tepki gösteren Şii toplumunu bir araya getirdi (Özoran, 2017)
Bununla birlikte Irak’ta İran’a yakın milis grupların ABD’yi ve Irak’taki ABD varlığını doğrudan söylemsel ve eylemsel düzeyde hedef alması ve buna karşı ABD’nin de aynı tonda milis gruplara cevap vermesi çatışmayı daha da körüklüyor. IŞİD düşmanlığı etrafında birleşen Şii yoğunluklu ama Irak savunucusu Haşdi Şabi örgütü İran çıkarlarını gözeten bir kurum olmaya başlamıştır. Ancak ABD’nin İran Kudüs Gücü ve Irak’ta ki İran çalışmalarını da yöneten Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi başkan yardımcısı El-Mühendis’in Irak’ta suikast ile öldürülmesi bu milis gücünün ne kadar ciddiyetli takip edilmesi gerektiğini bizlere göstermektedir. [8]
Ne var ki Haşdi Şabi Temmuz 2019’da artık Irak ordusunun bir kolu olarak resmiyet kazanmıştır. Gerçek şu ki; Haşdi Şabi unsurlarının Irak ordusuna katılması kararı; dış güçler ya da içerideki siyasi taraflar, nüfuz sahibi kişiler veya dini bir merciye değil direk vatana sadakat ve disiplin kavramı etrafında Irak ordusunun kemik kadrosunu oluşturması Irak’ın geleceği açısından daha uygundur. [9] Bu durum ABD’nin de artık Haşdi Şabi yenilgisini kabul etmesini gerektirmektedir.
SONUÇ
Türkiye için Haşdi Şabi’ye bakış daha mezhepçi boyutta kalmıştır tarafsız denge politikası reddedilmiştir. Bu durumun yan etkisi Haşdi Şabi unsurları içerisinde bulunan Türkmen Alevilerini de yok saymak olmuştur (Ülker, 2018). Ancak bunun yanında dış politika analizini tamamen resmi bir yorumlama gibi yapamayız. Dış politika analizi için söylenebilecek en iyi yorumlardan biri çıktıların grup ya da yalnız başına insanlara odaklanarak açıklanması gerekliliğidir. Haşdi Şabi sözcüsü Ahmed El-Esedi’nin Aralık 2016’da “Irak Başika’da askeri kamp bulunduran Türkiyeyi işgalci güç olarak nitelemesi ve Türk askerinin Irak’ta asker bulundurmasının kanunsuz olduğunu söylemesi ve gerekirse bunun için Türkiye ile savaşabileceklerini İran topraklarında yaptığı bir açıklamada söylemesi bu durumun ne kadar tehlikeli ve çok yönlü olduğunu ortaya koymaktadır. Konvansiyonel harp Irak’ta Haşdi Şabi denen devlet dışı aygıtın gücünün artmasına sebep olmuş ve devlet dışı yapıları devletten güçlü hale getirmiştir. [10]
Türkiye burada üç hareket biçimi izleyebilir; Bunları sırasıyla en öncelikli, öncelikli ve az öncelikli hareket tarzları olarak belirleyebiliriz. Birincisi; merkezi Irak hükümetine askeri destek sağlayarak hem ABD hem Haşdi Şabii etkisini azaltabilir. Böylelikle hem Irak üzerinde nüfuz elde edebilir hem de mezhepsel-etnik ayrılıkları kendi çıkarları etrafında şekillendirebilir.
Sian Herbert’in (Herbert, 2018) makalesinde Irak’ta elit grupları ayırırken mezhepsel-etnik odaklı yolsuzluğun ve ayrımcılığın Irak’ta en etkin siyasi şiddet örneği olduğunu belirtiyor. İkinci hareket biçimini de bu açıklama üzerine inşa edebiliriz. Şöyle ki Irak’ta öncelikle Türkmen Alevi ve Sünni toplumunu destekleyerek kendilerine ait milis güçlerini Haşdi Şabi’den bağımsız hale getirebiliriz. Bunun yanı sıra Sünni Kürtleri de Haşdi Şabi’den uzaklaştırmamız gerekir. Böylelikle Haşdi Şabii’nin temsiliyetini düşürerek toplumsal karşıtlık ve tepki oluşturma yoluna gidilebilir. Yine Herbert’in makalesinde Irak’ta yıllarca Sünni Arapların baskın olduğu ancak bu durumun değişmeye başladığını -ki 2018 yılında yazılan bir makaleden bahsediyoruz- belirtiyor. Günümüz Irak siyasetinde İran etkisi giderek artarken ABD destekli Irak Kürtlerinin de etkisi artmaktadır. IŞİD’in Haşdi Şabi etkisiyle zayıflatıldığı bölgelerde Şii nüfuzu giderek artıyor. İkinci hareket tarzı ile Haşdi Şabi’nin etnik etkisi azaltılabilir.
Üçüncü hareket tarzımız ise Herbert’in (Herbert, 2018) makalesinde bahsettiği etno-mezhepsel güç paylaşımı bölümünden yararlanabiliriz. Yazının daha önceki kısımlarında bahsettiğim Kum-Necef Şiilik ekolleri ile sosyo-politik ve jeo-politik baskıyı bölerek Haşdi Şabi etkisini azaltabiliriz. Anadolu Ajansı’nın haberinde Irak/Necef havzasının İran Şiiliğine karşı bir direnç noktası olmaya devam ettiğini belirtiyor. Şii toplulukların aralarındaki sosyo-ekonomik ve kültürel-dini anlayışlardaki farklılıkları ve aykırılıkları açığa çıkararak Irak-İran Şiiliği arasında bölünmeler oluşturulabilir. Böylece İran’ın [11] Irak Şiiliği üzerindeki etkisi kırılarak Haşdi Şabi’nin Irak toprak bütünlüğü için bir tehlike olmaktan çıkarabilir ve aşırılıkları törpülenebilir.
Politikalar her zaman fırsatlar yaratabilir toplumların gelişimleri ve değişimleri iyi izlenerek ulaşabileceğimiz sonuçlar bizim için gerekli bilgileri oluşturur. Ordu ve savaş politikaları modern dünyada geçmişe göre daha karmaşık ve daha ikircikli bir hale gelmektedir. Bugün güvenlik stratejilerindeki anlayış ve algı değişimleri askeri sosyoloji konularına daha çok eğilmek gerekliliğini doğurmaktadır.
Kaynakça
Armor, D. (1996, Ekim 1). Race and Gender in U.S Military. Virginia, Fairfax, United States.
Caforio, G. (2017). Askeri Sosyoloji. İstanbul: Nobel Yayınları.
Herbert, S. (2018, Haziran 30). Elite Groups in Iraq and How They Exercise Power. Ağustos 22, 2020 tarihinde https://gsdrc.org/publications/who-are-the-elite-groups-in-iraq-and-how-do-they-exercise-power/ adresinden alındı
Janowitz, M. (1957, Mart 1). Military Elites and Study of War. Mart 10, 2019 tarihinde journals.sagepub.com: https://journals.sagepub.com/doi/10.1177/002200275700100103 adresinden alındı
Keser, A. (2020). Özel Asker Şirketlerin Küresel Yayılımı ve Geleceği. Ankara: SETA.
Kılıç, M., Gök, M., & Keskin, G. F. (2018). Kuruluşundan Günümüze Irak’ın Şii Milis Gücü Haşdi Şabii. Uluslararası Beşeri ve Sosyal Bilimler İnceleme Dergisi , s. 46-63.
ORSAM. (2020). 08 10, 2020 tarihinde https://orsam.org.tr/tr/sistani-ile-hamaney-arasinda-artan-hasdi-saabi-gerilimi/ adresinden alındı
Özoran, B. A. (2017, Aralık). Kaos;Örgütler İçin Bir Risk Mi Yoksa Bir Fırsat Mı? Social Sciences Research Journal , s. 253-269.
Ülker, H. (2018, Aralık 07). Türk Dış Politikasında Mezhepçilik ve Haşdi Şabi Örneği. Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi , s. 293-309.
DİPNOTLAR
[1] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-44647850 adresinden 19.08.2020 tarihinde ulaşıldı.
[2] http://www.aljazeera.com.tr/haber/ramadide-isid-ile-milisler-catisiyor adresinden 10.08.2020 tarihinde ulaşıldı.
[3] https://www.cnnturk.com/haber/turkiye/iran-iside-cihat-ilan-etti adresinden 10.08.2020 tarihinde ulaşıldı.
[4] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/irakta-zorunlu-askerlik-kanunu-tasarisi-kabul-edildi/537621# adresinden ulaşıldı.
[5]https://turkish.aawsat.com/home/article/1864461/irakta-%E2%80%98zorunlu-askerlik%E2%80%99-konusu-yeniden-g%C3%BCndemde adresinden ulaşıldı.
[6] https://www.wsws.org/tr/articles/2020/01/28/irak-j28.html adresinden ulaşıldı.
[7] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37778936 adresinden 19.08.2020 tarihinden ulaşıldı.
[8] https://www.aa.com.tr/tr/analiz/suleymani-suikasti-sonrasi-surecte-hasdi-sabinin-gelecegi-/1710200 adresinden 22.08.2020 tarihinde ulaşıldı.
[9] https://turkish.aawsat.com/home/article/1874501/hasan-ebu-talib/ha%C5%9Fdi-%C5%9Fabi-ve-irak%E2%80%99%C4%B1n-egem adresinden 19.08.2020 tarihinde ulaşıldı.
[10] https://tr.euronews.com/2016/12/14/sii-milis-gucu-hasdi-sabi-turkiyeye-karsi-savasiriz adresinden 22.08.2020 tarihinde ulaşıldı.
[11] https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/velayet-i-fakih-in-jeopolitik-muhendisligine-karsi-necef-ekolu/1165137 adresinden 22.08.2020 tarihinden ulaşıldı.
Adil İnce
Latest posts by Adil İnce (see all)
- Bürokrasi ve Bürokratik Seçkinler - 26 Mayıs 2021
- Konvansiyonel Savaş ve Ordu Bağlamında Haşdi Şabi - 5 Ocak 2021
- Kırım’ın Sosyolojik Yapısı - 4 Eylül 2020
- BAAS PARTİSİ VE ARAP SOSYALİZMİNİ ANLAMAK-1 - 13 Mayıs 2020
- İSPANYA İÇ SAVAŞI’NIN TARİHİ - 16 Nisan 2020
You may also like
-
Türkiye’nin Suriye Politikası: Güvenli Bölgeler ve Stratejik Öncelikler
-
TÜRK DİASPORASININ YURT DIŞINDAKİ ÇALIŞMALARI
-
Türkiye ve İsrail Arasındaki Diplomatik İlişkiler: AK Parti Dönemi
-
Türkiye ve İsrail Arasındaki Diplomatik İlişkiler: 1990-2001 Dönemi
-
Türkiye ve İsrail Arasındaki Diplomatik İlişkiler: Soğuk Savaş Dönemi