Cumhuriyet ve Demokrasi

Cumhuriyet ve demokrasi kavramları toplum genelinde eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Ancak kavramları incelediğimizde aslında iki kavramın birbirinden farklı anlamlar ifade ettiği ortaya çıkmaktadır. Toplumun algılayışında bu iki kavramın birlikte var olduğu, birbirine neden olduğu sanılmaktadır. Bunun nedeni ise bilinçsiz söylemlerdir diyebiliriz, çünkü; siyaset ya da yönetim ile ilişiği olsun-olmasın herkesin ağzında cumhuriyet-demokrasi sözcükleri vardır. Bunu yaparken bir yandan da özgürlük, insan hakları, eşitlik vb. hususlara dem vurulurken, yönetim ve siyaset bağlamında önemli olan bu iki kavramın içi boşaltılmaktadır. Bu değersizleştirme öyle noktalara ulaşmıştır ki, iki kavramın arasındaki fark kimsenin umurunda olmamaya başlamıştır. İşte biz de bu noktada ilk olarak cumhuriyet yönetimi ve demokrasi rejimini ayrıntılı inceleyip, karşılaştıracağız.

Köken ve Tarihsel Gelişim

Cumhuriyet,  Arapça kökenli halk-ahali anlamlarına gelen “cumhur” sözcüğüne dayanmaktadır. Sözcük  anlamı olarak ise, “seçilmiş bir başkanın başında bulunduğu devlet idaresi” ve “ulusun egemenliği kendi elinde tuttuğu ve seçilen aracılar ile kullandığı yönetim şekli” olarak tanımlayabiliriz.

Demokrasi, Latince “demos” halk ve “kratos” otorite anlamlarına gelen iki sözcüğün birleşiminden oluşmaktadır. Bu yolla “halkın idaresi” anlamına gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında iki kavramın eş anlamda olduğu sonucuna varılabilir. Ancak cumhuriyetten farklı olarak demokrasi, vatandaşların yönetimde bizzat söz sahibi olduğu doğrudan etki ettiği yönetim sistemidir. Cumhuriyette ise, vatandaş yöneticiyi seçer ve yönetilen konumunda kalarak, seçim zamanının gelmesini beklemektedir diyebiliriz.

Tarihçiler cumhuriyet deyimini ilk kez, Etrüsk krallarının ülkeden çıkarılmasından sonra, Roma’da kurulan hükûmet için kullanmışlardır(Polat, 2007, s.97). Yani, cumhuriyeti bir devlet şekli olarak sunanlar Romalılardır diyebiliriz. Demokrasi kavramı ise, MÖ.5.yüzyılda Yunan tarihçisi Herodot tarafından kullanılmıştır. Yunan şehir devletleri Sparta ve Atina’daki yönetim biçimleri demokrasinin ilk örnekleridir diyebiliriz. En başta iki kavramın ortaya çıktığı ve geliştiği ortamlar farklıdır. Sonuç olarak ulaşılan nokta da farklı olmak zorundadır.

Cumhuriyet dönemi Roma’sında İhtiyarlar meclisi kralı-ya da adayları- halk meclisine teklif eder, Halk meclisi tarafından kral belirlenirdi. Antik Yunan’da ise genelde doğrudan demokrasi uygulanır ve kura yoluyla temsilciler seçilirdi. Ancak bu iki örnek de kavramların tam anlamlarını karşılamamaktadır. Çünkü sadece vatandaşların katılım sağladığı bu yapılarda, yaşayanların çok küçük bir kesimi vatandaş niteliğine sahiplerdi. Bu bağlamda ne cumhuriyetten ne de demokrasiden bahsedilemez.

Tarihte ilk göründükleri andan itibaren yüzyıllarca unutulmaya yüz tutan bu olgular, modern çağ sonrası Dünya’da yankı uyandırmışlardır. Bu yankı ilk olarak insan hakları, sonrasında ise toplumun yönetimde söz sahibi olması olarak varolmuştur. Cumhuriyet rejimini Avrupa’da teoriden uygulamaya taşıyan olay ise Fransız İhtilali olmuştur(Polat, 2007, s.98). Halk devrimi sonrası Fransa’da cumhuriyete geçiş, Dünya’daki örneklerinin temeli olmuştur. Bu noktadan itibaren eş zamanlı olarak gelişmeye başlayan demokrasi ve cumhuriyet, yönetim ve siyaset bilimlerinin ana konuları niteliğinde olmuşlar; birçok olguya yön vermişlerdir. Ancak cumhuriyet yönetimi Dünya üzerinde oturmaya başlasa da demokrasi rejimi  II. Dünya savaşı ertesinde kamuoyunda anlaşılmış ve yer edinmeye başlamıştır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu iki kavram ilk ortaya çıktıkları zamandan modern çağdaki niteliklerine ulaşana kadar çok farklı boyutlara ulaşmışlardır. Heywood bu konuda; “modern demokrasi şekli klasik Yunan modelinden oldukça farklıdır. Yönetim bir profesyonel siyasetçiler sınıfına bırakılmış; halk kendisini yönetmemiş fakat sadece yöneticileri seçme sürecine katılmıştır” demektedir. Bu noktada cumhuriyet kavramının demokrasinin önüne geçtiğini gözlemliyoruz. Diğer yandan en başta belirttiğimiz cumhuriyet-demokrasi karmaşasının bunun sonucu olduğunu söyleyebiliriz.

Eylemsel olarak incelediğimizde; cumhuriyet yönetiminde devletin dinden hem etkilendiğini hem de onu etkilediğini görüyoruz. Demokrasi rejiminde ise, iki durum da söz konusu değildir. Çünkü, demokraside inanç bağlamında hoşgörü ve serbestlik esas konumdadır. Bu esasın korunmadığı bir düzende demokrasiden söz etmek doğru olmayacaktır. Pek tabii bu durum  görece değişkendir; örnek olarak, İran devleti, teokratik cumhuriyetle yönetilmektedir. Belirttiğimiz üzere demokratik cumhuriyet değildir. Dinden etkilenmiş ve etkilemiştir. Demokratik bir ortam söz konusu değildir çünkü toplumun görevi yöneticileri sandık başında seçmekle bitmektedir.

Diğer yandan, Dünya’da demokrasinin beşiği olarak gösterilen birkaç ülke örneğine baktığımızda, cumhuriyet yönetiminden söz edemiyoruz. Bunlar; Birleşik Krallık, İspanya, Belçika… Bu ülkeler krallık yönetiminde olan ülkelerdir. Ancak demokratik bağlamda en önde gelen ülkeler olduğunu, gerçekten toplumun yönetimde söz sahibi olduğunu biliyoruz. Buradan hareketle cumhuriyet ve demokrasi kavramlarının birbirlerine neden olmadıkları, birbirlerini gerektirmedikleri sonucuna ulaşıyoruz. Şunu da belirtmeliyiz ki; Uluönder Atatürk, cumhuriyeti, demokrasinin en yetkin şekilde gerçekleştiği yönetim biçimi olarak tanımlamaktadır.

Devam edecek olursak, tek başına  cumhuriyetin merkeziyetçi ve  görece despot bir tarzı olduğunu söyleyebilriiz. Demokraside ise özgürlük ve serbestliğin esas olduğunu belirtmiştik. Yani ulusçuluğun yükseliş çağında ona eşgüdüm kazanan cumhuriyetçiliğin, azınlıklara ve  ayrılıkçılara tahammülü yoktur. Demokrasi ise yükseldiği dönemde –zaman zaman- ulus-devletlerin homojen yapılarına tehlike arzeder niteliğe bürünmüştür.

Cumhuriyette devlet toplumu yönetir, demokraside toplum devleti yönetir. Yani cumhuriyette devlet toplumun üzerinde konumlandırılmıştır diyebiliriz.. Ancak buradan “toplum devlet içindir” söylemi çıkarmak doğru olmaz. Bu ideolojik alana girmektedir.

Sonuç olarak, cumhuriyet ve demokrasi kavramları farklı zamanlarda, farklı yerlerde, farklı özelliklerle ortaya çıkmış olgulardır. Bunları benzer yapan şeyler, daha önce de belirttiğimiz üzere bilinçsiz söylemlerdir. Modern Dünya’nın evrim sürecinde birbiriyle birçok noktada kesişen kavramlarımız son olarak, Atatürk’ün ideal yönetim sistemi olarak tanımladığı “demokratik cumhuriyet” olarak birleşmişlerdir. Bu birleşim bugün Dünya’nın birçok ülkesinde – tartışmalı ya da tartışmasız- uygulanmaktadır. Ancak bu demek değildir ki; cumhuriyet yönetimi ile demokrasi rejimi her zaman birlikte uygulanacak. Daha önce verdiğimiz örnekler de gösteriyor ki, demokrasinin de cumhuriyetin de ayrı ayrı uygulandığı pek çok ülke vardır.

Şimdiye kadar anlatılanlarla birlikte, bugünkü tanımlarıyla -esas olarak- cumhuriyet yönetim biçimidir. Devleti yönetecek olanların belirlenmesine yöneliktir. Toplumu ön planda tutar. Demokrasi ise katılımcılık, insan hakları, özgürlüğe bağlı olarak hükümet etme biçimidir. Topluma nazaran bireyi ön planda tutar. Cumhuriyetin pek çok çeşidi ile birlikte (teokratik, oligarşik vs.) demokratik cumhuriyet iki kavramın birlikte olduğu yönetim sistemidir. Tüm bu tartışmaların ve mevzuların yanında tabi bundan sonra da kavramsal kargaşa ve sistemlerin keskinliğinin olmaması durumu devam edecektir.

 

KAYNAKÇA  

Çetinoğlu, Neşe(1996), CUMHURİYET KAVRAMI ve ATATÜRK’ÜN CUMHURİYET ANLAYIŞI, Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi Sayı 9 Şubat 2007 Yıl 5 ss:804-813

Güner, Zeki(2006), Atatürk, Cumhuriyet ve Demokrasi, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi,Cilt 2, Sayı 3, ss. 41-51

Heywood, Andrew(1992), Demokrasi, Liberal Düşünce, güz 1997, ss. 108-120

Polat, Şakire(2007), CUMHURİYET OLGUSUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ, Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi Sayı 9 Şubat 2007 Yıl 5

Selçuk, Sami(2010), CUMHURİYET, ÇAĞCIL DEMOKRASİ ve TÜRKİYE’NİN DÖNÜŞÜMÜ, BİLGESAM, rapor:23

 

 

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Koçeroğlu

okur-yazar