VATANDAŞ(!) RIZA
Rıza bu göç değil, örtülü işgal. Yalanın ardını tutma be Rıza. Arabi, farisi her
Rıza bu göç değil, örtülü işgal. Yalanın ardını tutma be Rıza. Arabi, farisi her
çatlak ruhumdan şiir sızamadığında oklar ıslıklarını çalar en matemlisinden temren ellerinde baldıran zehri taşır karışır
Adalet mezatta, gitti…gidiyor! Başın cezasını ayak ödüyor. Ne güzel yalanmış bize sunulan. Kananlar kanmaya devam
Ben doğmamıştım o gece ölümümden sonraydı, baharın elinden gönderilen bir mektuptur ellerin ellerin geldi ellerin,
Boğazında çamur varken Etrafta kir arıyorsun. Meclisin her haltı yerken Gerdanını kırıyorsun. Hüngür hüngür ağlayan
Eşiğinde tûfânlar koparken kavimler beni sorardı Şöhretim Nûh’un gemilerini dahi alacaya boyardı Günâhını yazan melek
Sana kanımdan süzdüğüm sözlerle geldim Kaybolduğum ormanda yundu gözlerim Ulu kayın ağaçlarının Buz sıcağı, korkak
Dün bir köstebeğe itlik yapanlar, Bugün bana kurtluk taslamasınlar. Sayesinde makam, mevki kapanlar, Koltuğu kanuna
Dağlara Bakmak Hey bre dağ gövdeli ataların ufarak Ve aklı firar etmiş milyonlarca torunu Ağlanacak
Er yarın Hak divanında bell’olur…Yunus Emre Hani yiğitler vardı dik giden, Girdiği vakit mezara
Kâdim dostum Şeyma Ersoy’a Kırkımın Çıkış Yönü Efnan kitaplara el sür en mukaddesten başla
MİĞFERİMİ ÇIKARTMAYACAĞIM Annemin bağrında sunulan sütün Aşkla geri alındığını biliyorum burnumdan Ama ben,
Delinen Dağ Temennisi Sen kaçınılmaz sondan başlangıçlar isterken Gök bunalıp of çekende yeryüzü dümdüz olacak
Nar Türküsü İsmin geçse yüreğime kuş tüner Tanınırım gözlerimin ferinden Yürür avucumda pıtır pıtır