Recep Hasan Tahsin, nam-ı diğer Osman Nevres. Türk direnişini İzmir’de başlatan, ilk kurşunu sıkan Tahsin bey kimdir? Bu ismi tanıyor muyuz yoksa Teşkilat-ı Mahsusa hakkında bilmediğimiz bir şey mi var?
“Tahsin Efendi benim sınıf arkadaşım idi. Yüzbaşı iken istifa etmiş veya tekaüt edilmiş ve Selanik’te Silah gazetesini çıkarıyordu. Bu gazete okuyanlarca malum olduğu üzere mahalle kahvehaneleri müdavimlerini galeyana getiren mahiyette manalı manasız sözler, fikirlerle mali idi. Tahsin Efendi (Silahçı Tahsin) lakabını almıştı. Bu suret talakkub, iki muhtelif nevi talakkubdan neşet etmişti. Bazıları Silah gazetesinin adeta atıp tutmalar naşiri olmasından istihza makamında ve diğer bazıları… Avam, bu gazeteyi mahalle kahvesinde biri yüksek sesle okuyup diğerleri dinlediği zaman adeta ateşlendikleri ve Tahsin’in palikaryalara veya Moskoflara savurduğu ağırca küfürlerin düşmanların ciğergâhına bir tüfek, bir silah mermisi gibi tesir etmekte olduğundan asla şüphe etmedikleri için makamı takdir ve teşcide bu (babayiğit)’e (silahçı) demişlerdi. Bunun şahsını, ahlakını, kuvvet-i ruhunu tanımayanlar yazılarını okudukları zaman kendisini hakikaten sevdayı milliye ve aşkı vatanla kalbi yanan ve ateşin şevkiyle millet ve vatanı için ölümler arayan bir kahraman zannedebilirlerdi. Erbab-ı izan için cehalet ve şarlatanlığı takdir etmek bittabi müşkül değildi… Fakat köylerde, kasabalarda, hatta büyük şehirlerde avam için Tahsin, milliyet ve vatanperverliğin bir sembolü idi. Bence de zavallı garip bir tip idi”
Silahçı Tahsin, Mustafa Kemal Paşa’nın Harbiye’den dönem arkadaşı bir subaydı ve farklı gazeteler çıkarmasıyla tanınıyordu. Halkı menfi olaylar hakkında uyandırmak için yazdığı yazılarla meşhur oldu. Silahçı Tahsin, Süleyman Askeri bey vesilesiyle teşkilata girmiş, Sırp ve Yunanlılara karşı Bulgarlarla iş birliği yapmak için Sofya’ya gönderilmişti. O dönemde Gazi Paşa da burada ateşe görevini icra ediyordu. Silahçı Tahsin burada gazetecilik yapacağını düşünürken, Gazi Paşa’nın ona söylediği “gizli” görev kendisini oldukça şaşırtmıştı. Gazi Paşa ona “ayağına çarık giyip dağa çıkmaktan başka seçeneğin yok” demesine rağmen onu dinlemedi ve Gazi Paşa teşkilat kurallarına uymadığı takdirde idam cezasıyla karşı karşıya kalacağını belirtti. Sonra o dönemde Bulgaristan’da bulunan Talat Paşa’ya (dahiliye nazırı) bu durumu belirtmiş ama Talat Paşa’nın da uyarılarını dinlemeyerek İstanbul’a döndü. Silahçı Tahsin’in öldürülmesi ise döndükten sonra kaybolduğu gün olmuştu. Cesedinin kaybolduğu gün Topkapı civarındaki mezarlıktan geçenlerin aldığı keskin kokuya yaklaşanlar dehşetle yüzleşti. Çuvaldan yayılan kokudan erkek cesedi çıktı, yaralandıktan sonra boğulmuştu ve kimliği tespit edilemedi. Kıyafetteki etiketten terziyi tespit eden polisler bu kıyafetin Selanik’te çıkan Silah gazetesinin muharriri Tahsin bey için dikildiğini öğrendiler. Ölen kişinin eli ayağı bağlanmış, iple boğazı sıkıldıktan sonra aynı iple sağ el sol ayağa, sol el sağ ayağa şeklinde bağlanmıştı.
Profesyonel olan bu cinayetin açığa çıkması yıllar sonra İzmir suikastından sonra açığa çıkan diğer suikastlara eklendi. İstanbul’a dönen Silahçı, Teşkilat-ı Mahsusa’nın Acı Hamam tarafındaki binasına çağrılıp küçük bir odaya alınmıştı. Kahvenin içine sarhoş edici madde eklenmişti. Silahçı içtikten bir süre sonra kendini kaybetmiş, Kuşçubaşı Eşref de iple onu boğmuştu. Eşref ise Silahçı’nın kadınları ayartarak onlardan faydalandığını, görevleri yapmadığını ve üstüne casusluk yaptığını ileri sürmüştü. Ama bu dönemler Kuşçubaşı Cidde olaylarında kardeşiyle birlikteydi ve bunu Hicaz Valiliği doğrulamıştı. Eşref ise Hindistan’da olduğunu söylüyordu ve elbette değildi.
Emirle gittiği yerden emirsiz dönen Silahçı başına geleceklerini bilmesine rağmen bu yolu yine de denemek istemişti. Yeğenine “Bunlar benim başımı yemek için gönderiyorlar. Beni kuvveden fiile çıkarılmayacak bir işe sevk ediyorlar. Batı Trakya’da Bulgarlarla müştereken bir iş yapılamaz.” Demişti.
Bu maddeye göre, hiçbir Teşkilat-ı Mahsusa mensubu verilen vazifeden ve vazife yerinden emir almaksızın ayrılamazdı.
Silahçı gazeteci olduğu için öldürüldüğü düşünülse de onun ölümünün yegane sebebi, verilen görevi yerine getirmemekti. Silahçı’nın infazı ilk iç cinayettir ve kayda değerdir. Gayri nizami harpte yalnız dışarı değil içeriye de aynı keskinlikte bir teşkilat yapısı olduğu aşikardır.
“Adınız Hasan Tahsin. Bükreş’e gideceksiniz ve… Balkan ülkelerini bize karşı kışkırtan bu iki belayı bir biçimde zararsız hale getireceksiniz.”
Buxtonlar cinayeti ise bu işin tam merkezinde yer almaktadır. Buxton kardeşlerin ana gayesi İngiliz politikalarını balkanlara yaymaktı ve bunun için görevlendirilmişlerdi. Silahçı Tahsin’in kimliği de burada teşkilatın işine yarayacaktı. İnfaz edilen Silahçının kimlikleri başka birine, Buxton kardeşlere suikast düzenlemesi için verildi. Bu isim Osman Nevres’ti. Sınır ötesi ilk suikast olan Buxton kardeşleri vuran isimdir. Birini çenesinden diğerini göğsünden vurmasına rağmen ölmemişlerdi. Kendisini resmi gazeteci olarak tanıtan Nevres, Buxton kardeşlerin Türkiye aleyhinde çalışmalarını suikast sebebi olarak beyan etti. 10 yıl ceza alan Hasan Tahsin görünümlü Nevres, Almanya Balkanlara girince Romanya’dan salıverildi ve İstanbul’a döndü.
Nevres bundan sonraki hayatında artık Teşkilat-ı Mahsusa’nın silahşoru ve yüzbaşısı olan Hasan Tahsin olarak devam etti. 1918’de İzmir’e yerleşince burada Hatıra isimli bir şirket kurdu. Hukuk-u Beşer gazetesini çıkarmaya başladı. Gazete’de Vatanperver Hasan Tahsin mahlasını kullandı ve burada gizlice evlendi. Oğlunun adını da Mustafa Kemal koydu. Redd-i İlhak Heyeti Milliyesi, İzmir’imizi Yunan’a bırakmak istemeyenler tarafından kurulmuştu. Körfeze yanaşan zırhlılara karşı belediye başkanı ve Osman Nevres halkı direnmeye çağırıyordu.
“…Ey bedbaht Türk!.. Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın? Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin Maşatlık Meydanındadır. Oraya yüzbinlerle toplan.. Orada zengin, yoksul, bilgin, cahil yok. Fakat Yunan egemenliğini istemeyen bir mutlak çoğunluk var. Geri kalma!.. Binlerler, yüzbinlerle Maşatlık’a koş. Ve Millî Kurul’un buyruğuna uy..”
Bildirisi Redd-i İlhak Heyeti Milliyesi tarafından halka dağıtılmıştı. Yunan taburu İzmir’e ayak bastığında, Osman Nevres öne atılarak buraya giremezler diye bağırdığı biliniyor. Nevres daha sonra revolverine davranıp Basile Delaris ve Jorj Papakostos olan iki Efzon askerini öldürdü. Yanında pek fazla kimse olmayan Nevres vurularak 31 yaşında oracıkta vefat etti. Naaşı Hasan Tahsin ismiyle İzmir saat kulesinin altındadır. Bu kurşunun sıkılması Aydın ve Balıkesir’de direniş ateşini yaktı. Demirci Mehmet Efe ayağa kalkarak; “Bir genç düşmana ilk kurşunu sıkmış, bundan sonrası bize düşer!” demiştir.
Hala Balıkesir’de veya Hatay’da ilk kurşun atıldığı tezleri bulunmaktadır. Kahramanmaraş’ta kadınlarımızın peçeleri sökülürken, Yalova’da on üç yaşındaki bebelerimize tecavüz edilip ağzında torpil patlatılırken, Adana’da Kuran-ı Kerim’in sayfalarını yırtıp Müslüman ahaliyle alay ederlerken, İzmir’de genç yaşlı demeden insanlarımız katledilirken birileri buna engel olmak için serin sulardan, rahat yataklardan vazgeçti. Bir memleketin namusunu kurtaran bunca yiğidin vebali boynumuzdadır.
TEKİR Süleyman, Süleyman Askeri Bey Teşkilat-ı Mahsusa’nın İlk Başkanı, Kronik 2022, sf: 200-207
İNAN Afet, M. Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1983, sf: 47
https://mustafakemalim.com/silahci-tahsin-bey-hasan-tahsin-nasil-bir-adamdi-ataturk-sinif-arkadasini-anlatiyor/ (E.T. 13,02,2025)
Senem Karabulut
Latest posts by Senem Karabulut (see all)
- HANGİ TAHSİN SİLAHÇI MI NEVRES OLAN MI? - 13 Şubat 2025
- TÜRK RUHU İNŞASI - 10 Ocak 2025
- KAYSERİ’DE VE SURİYE’DE YAŞANAN OLAYLAR HAKKINDA - 2 Temmuz 2024
- KADİM TÜRKLERDE KURBAN RİTÜELİ - 14 Haziran 2024
- YÜCE TÜRKLERDE DAĞ KÜLTÜ - 20 Mart 2024