HİLAL-İ AHMER

Dünyamızda insanlık, tarihi boyunca savaş ve doğal afetler gibi birçok çeşitli yıkım yaşamıştır. İnsanlar bazen kendi çabalarıyla bu sıkıntıların üstesinden gelmeye çalışmışlardır bazen de devlet yardımıyla bu sıkıntılarını aşmaya çalışmışlardır. İnsanların birbirlerine yardım etmeleri neredeyse insanlık tarihiyle yaşıtsa da bunun sistemli bir kuruluş olarak meydana çıkması ancak 19.Yüzyılda meydana gelmiştir.  Ancak öyle yıkımlar ve öyle kayıplar meydana gelmiştir ki yeryüzünde, bir devletin kendi imkânlarıyla bunun üstesinden gelebilmesi mümkün olamamıştır.

İşte bu tür kargaşa, savaşlar, yaşanılan afetler bir dönem olarak ele alınması gereken Birinci Dünya Savaşında ekonomik olarak büyük zorluklar çeken Osmanlı İmparatorluğu da hem harbi farklı bir şekilde tecrübe etmiş hem de topyekûn seferberliği kendine has yöntemlerle hayata geçirmeye koyulmuştur. Bu ekonomik zorluklarla birlikte savaş boyunca ve sonunda “kıtlık, açlık, eşkıyalık ve beraberinde getirdiği sağlık sorunları ve bulaşıcı hastalıklar, evsizlik” gibi toplumsal sorunlar neredeyse kronik bir hal almıştır.Bunlarla baş edilebilmesi geniş kitleleri bir nüfus olarak ele almayı ve gözetmeyi getirmiştir. Bu süreçte Osmanlı’nın siyasi elitleri orta-tabaka halk kesimlerini, eğitimlileri, kadınları ve yerel eşrafı topyekûn seferberliğe dahil etmeye çalışmıştır. Osmanlı devleti savaş döneminde cephe gerisini savaşa seferber etmek ve savaşın devlete getirdiği maliyeti toplumsallaştırmak amacıyla yarı-resmi cemiyetleri daha aktif olarak kullanmaya başlamışlardır ve devletler ve siyasetler üstü bir kurumun kurulması fikrini doğurmuştur.

Dunant’ın barış zamanında yetiştirilecek ve savaş zamanlarında hiçbir ayrım gözetmeden yaralıların tedavisiyle meşgul olacak bir cemiyet kurulması ve bunun için kongreler yapılması teklifi kısa sürede tüm Avrupa’da destek buldu. Dunant’ın görüşlerine destek veren Cenevre Halk İdaresi Derneği (La Societe Genevoise d’Utilite Publique) başkanı Gustave Moynier’in öncülüğünde İsviçre Federal Konseyi (Le Consêille Fêdêrale Suisse)nin çağrısıyla askeri yararlılara yardım derneği kurmak amacıyla Cenevre’de 5 kişilik bir komisyon oluşturulmuştur. Bu komisyon Kızılhaç’ın temeli olarak kabul edilmektedir.

Bu dönemde Osmanlı Devleti’ne baktığımızda ise artık Avrupa’nın her yönden gerisinde kaldıklarını kabul etmişler ve bunun bir neticesi olarak yenileşme hareketlerine büyük ağırlık vermişlerdir.Bu yenileşme hareketlerinin sistematik ve geniş kapsamda ilk adımlardan biri olan Nizam-ı Cedid hareketini bir anlamda Osmanlı devletini Avrupa’nın ilim, sanat, ziraat, ticaret ve medeniyette yaptığı ilerlemelere yetişmek için giriştiği yenilik hareketleri diyebiliriz.

Osmanlı devletinin Cenevre mukavelesini imzaladığı dönem incelendiğinde devletin uzun yıllardan beri yenileşme hareketleri içerisinde bocaladığını ve hem toprak kaybı açısından hem de içteki yerleşik düzenin yitirilmiş olması bakımından oldukça sıkıntılı dönemlerden geçmekte olduğunu görmekteyiz. Osmanlı Devleti 5 Temmuz 1865 tarihinde Cenevre Sözleşmesini imzalamıştır.

Osmanlı Devleti 1867 tarihinde Paris’te toplanan ilk Kızılhaç kongresine Alman asıllı Dr. Abdullah Beyi göndererek katılmıştır. Abdullah Bey İstanbul’a döndüğünde cemiyetle ilgili faaliyetler noktasında beklediği desteği göremediği gibi böyle bir kurumun uzun süreli yaşayamayacağı gibi yorumlarla da karşılaşmıştır. 22 Nisan 1869 tarihinde Berlin’de toplanan uluslar arası kongre dünya genelinde oluşum süreci içerisinde bulunan bu tür yardım kuruluşlarının çalışma sistemleri ve yapılanmaları hakkında değerlendirmeler yapmışlardır. Kongrede Cenevre sözleşmesi gereği oluşturulan cemiyetlerin en önemli özelliği olarak ‘’Uluslararası hükümetlerle ilgisi olmayan ‘’olma özellikleri vurgulanmıştır.

Kongreye Osmanlı Devleti adına Dr. Abdullah Bey ve Paris Büyükelçiliğinde askeri ateşe olarak görevli Binbaşı Hüseyin Bey temsil heyeti olarak katılmışlardır. Burada cemiyetin aşamasının tamamlanmak üzere olduğu ve cemiyetin Osmanlı içerisinde kısa zamanda güçleneceği vurgulanırken aynı zamanda Osmanlının Avrupa’dan gelen her türlü yeniliğe açık olduğu ve Osmanlı toplumunun bu yeniliklerin destekçisi olduğu vurgulandı.

Konferansta Osmanlı Devleti Hilal-i Ahmer Cemiyeti teşkilatının ilk yönetici kadrosu da ilan edilmiştir. Başkan: Marko Paşa B. Yardımcısı: Dr. Mongeri Genel Sekreter: Dr. Abdullah Bey Sekreter Yardımcısı: Dr J. De Ceastro Sekreter Yardımcısı: Dr. Const. Limonides Bey Muhasebeci: Charles G. Curtis. İki yıllık sessizliğin ardından 1876’da Balkanlarda uzun zamandan beri süre gelen huzursuzluklar Osmanlı ve Rusya’yı savaşın eşiğine getirmişti. Sırbistan ve Karadağ ile çatışmalar esnasında yaralanan Slav askerlerine Kızılhaç ekipleri tarafından yardım ediliyorken, yaralı Osmanlı askerleri çaresizlik içindeydi.

Ancak bu gibi olumsuz düşünceler Abdullah Beyi amacından vazgeçirmemiş dinletemeyeceğini bildiği halde yinede amaçlarını her fırsatta dile getirmiştir. Devlet adamlarının genelinde bu cemiyete karşı genel bir kayıtsızlık görülse de Abdullah Beyin ısrarlı mücadelesi sonuç vermiş ve Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa bu konuda Abdullah beyi desteklemiştir. Bunda Sırbistan ile yapılan savaşta cemiyetin eksikliklerinin görülmüş olması da büyük bir etkendir. Dr. Abdullah Beyin vefat edince cemiyete olan ilgi giderek azalmıştı. Yakında bir savaş tehdidinin de olmayışı 1874 tarihinde cemiyetin faaliyetlerini yavaşlatmasına neden olmuştu Bu durum cemiyetin Osmanlı içerisinde anlaşılamadığının en büyük göstergesiydi.

Yaşanan Sembol Sıkıntısı

Sembol problemi özellikle Hollandalılar tarafından cemiyetin isminin dünya genelinde Kızılhaç olmasının önerilmesinden sonra Müslümanlar için büyük problem olmuştu. Bunun nedeni ise temel anlamda Hilal-Haç çatışmasıdır. Cemiyetin kurucuları tüm dünyada tarafsızlık ilkesi içerisinde hareket eden bir cemiyet kurmayı amaçlarken bu cemiyete tarafsızlığın sembolü olarak belirledikleri sembol cemiyet içerisinde ayrılık tohumları serpmiştir.Bunun başlıca nedeni ise önerilen haç işaretinin Hıristiyanlığın sembolü oluşudur Mutlak surette ülkenin uzun yıllar emperyalist Avrupa devletleri tarafından hedef haline getirilmeye çalışılması ve içteki azınlık unsurların sürekli problem çıkarıyor olması halk nezdinde amblemi haç olan bir kurumun teşkilatlanmasını ve faaliyette bulunabilmesini mümkün kılmıyordu.Ancak öte yandan bunun gibi uluslararası bir kuruluşun farklı bayraklar ve işaretler taşıması mümkün olmazdı. Çünkü XIX. asrın ilk yarısına kadar her ülke kendi sağlık ekiplerinin işareti için farklı bayraklar ve renkler kullanıyordu. Örneğin Avusturya beyaz, Fransa kırmızı, İspanya sarı renkte bayraklarla kendi sağlık ekiplerini ayırmıştı.

Ancak bu işaretler sadece kendi askerleri tarafından tanınıyordu. Buda sağlık ekiplerinin, doktor ve hemşirelerin sürekli düşman ateşi altında kalmalarına sebep oluyordu. Çünkü düşman askeri tarafından bu kişi ve araçların askeri bir amaca hizmet edip etmedikleri bilinemiyordu. Bu nedenle Cenevre’de alınan en önemli kararlardan biri sözleşmeyi imzalayan tüm devletler tarafından ortak kullanılan bir sembol seçimiydi ve İsviçreli Henry Dunant tarafından önerilmiş olan amblemin kullanılması kararlaştırılmıştı.Uluslararası alanda hizmet veren bu cemiyetin din, mezhep, milliyet ve devletler üstü bir kurum olduğu ve ambleminin de bunlardan münezzeh olduğu defalarca belirtilmiş olmasına rağmen beyaz zemin üzerine kızıl haç işaretinin Hıristiyanlığı çağrıştırması nedeniyle Müslüman ülkelerde bu noktada problemler yaşanmasına sebep olmaktaydı.

Kırımlı Aziz Beyin bu konuyla ilgili yazıları ve çalışmaları neticesinde Osmanlı Devleti ve onun nezdinde tüm Müslümanlar için başka bir amblem bulundu. Türklerin beyaz zemin üzerine kızıl haça karşılık beyaz zemin üzerine kırmızı yarım hilal kullanması kararlaştırıldı. 21 Temmuz 1876 tarihinde Marko Paşa başkanlığında bir araya gelen komisyonun üzerinde durmuş olduğu en önemli konulardan biriside işaret problemiydi. Alınan kararda Salib-i Ahmer (Kızılhaç) işareti yerine Hilal-i Ahmer (Kızılay) işaretinin kullanılmasına ve bu durumun hükümetine 14 Nisan 1877 tarihinde cemiyet, Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti adını alarak resmen kuruldu ve Merkez Komitenin teşkili için harekete geçildi.

Oluşturulan ilk merkez yönetim komitesinde başkan olarak Meclis-i Umum-u Sıhhiye İkinci Reisi Hacı Arif Bey görevlendirilirken; başkan yardımcısı olarak, Dr. P.Sarell ve Nuryan Efendi; Veznedar olarak Osmanlı Müdürü M. Foster; Umumi Kâtip olarak ta Hariciye Nezareti Umuru Sıhhiye Müdürü Feridun Bey görevlendirilmişlerdir. Cenevre’ye bildirilerek onlar aracılığıyla bütün devletlere müracaat edilmesi kararlaştırıldı. Cemiyet Osmanlı-Rus savaşından sonra sessizliğe gömüldüyse de Yunan savaşıyla yeniden gündeme gelen cemiyet toplamış olduğu yardımlarla bu savaşta yararlılığını yeniden gözler önüne sermişse de savaşın bitimine müteakip yeniden sessizliğe bürünmüştür.

Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Kolu Merkezi

  1. Meşrutiyetle birlikte OHAC yeniden tesis edilmiş II. Meşrutiyet döneminde OHAC’ın yeniden yapılanma çalışmaları esnasında kadınlara da yer verilmesine kararlaştırılmıştır.OHAC hanımlar merkezinin kurulmasında özellikle dönemin önde gelen devlet adamlarında Rıfat Paşa’nın eşinin büyük katkıları olmuştur. O dönemde devletin üst kademelerinde yer alan bütün devlet adamlarının çoğunlukla eşleri olmak üzere ailelerindeki hanımlar cemiyete üye olmuşlardır. Bu çalışmalara altyapısını giderek güçlendiren hanımlar merkezi 20 Mart 1912 tarihinde OHAC Hanımlar Heyeti Merkeziyesi adı ile kuruldu.

Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi Heyeti’nin fahri başkanlığını Baş kadın efendi Kâm-Res Hanım kabul ederken, dönemin tanınmış asker-sivil bürokrat, eşraf hanımları da bu merkezin üyeleri olmuştur. Hilal-i Ahmer’e yardım toplamak amacıyla devrin önde gelen devlet adamlarının eşleri balolar düzenleyerek bu balo gelirlerini cemiyete göndermişlerdir. Paris elçisi Rıfat Paşanın eşinin düzenlemiş olduğu Perapalas otelindeki baloda cemiyet için 2656 Osmanlı Lirası yardım toplanmış ve bu yardım yine Rıfat Paşanın eşi tarafından cemiyet merkezine gönderilmiştir.

Hanımlar merkezi yalnızca bağışlarla yetinmeyerek daha fazla destek için daha fazla faaliyet gerektiği düşüncesinden hareketle başka yollardan destek bulmaya çalıştı. Bu bağlamda sergiler, davetler, bağışlar yetersiz kaldığı gibi aynı zamanda yalnızca İstanbul da dar bir çevreyle sınırlı kalıyordu.Hanımlar merkezinin tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi tüm ülke geneline yayılması gerekiyordu. Bu nedenle kartpostal satışına başlandı. Bir süre sonra Avrupa Salib-i Ahmer’lerinde hanımların yardım kampanyalarında çoğunlukla uyguladıkları bir yardım toplama yöntemi olan piyango biletleri ve rozet satışı gündeme geldi. Darus-sınaa’ler aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı yıllarında da orduya özellikle kışlık giyim noktasında olukça yarar sağladılar.Milli Müdafaa Cemiyeti’nin OHAC’ne başvurusu üzerine devreye sokulan Daru’s-sınaa’lar da askerlere 24,529 hırka, 1700 pamuklu hırka, çamaşır, eldiven ve çorap dikildi.

Hanımlar merkezinin böylece başlayan faaliyetleri bütün savaş yılları boyunca sürmüş hanımlar cephede savaşan askerlerin ihtiyaçlarını karşılamışlar, hastabakıcılık kurslarında eğitim gören hanımlar yaralıları tedavi etmişlerdir. Bununla da yetinmeyen hanımlar ülke genelinde kadının sosyal yapıdaki yerinin iyileştirilmesinde de oldukça önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Hanımların yapmış oldukları bu çalışmalar milli mücadele yıllarında da devam etmiştir.11 Haziran 1868 tarihinde “Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti” adıyla kurulan Kızılay, 1877’de “Osmanlı Hilali Ahmer Cemiyeti”, 1923’de “Türkiye Hilali Ahmer Cemiyeti”, 1935’te “Türkiye Kızılay Cemiyeti” ve 1947’de “Türkiye Kızılay Derneği” adını almıştır. Kuruluşa “Kızılay” adını Atatürk vermiştir.

 

KAYNAKÇALAR:

http://kizilaytarih.org/kurucular.html

https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/turk-kizilay-cemiyeti/

TEZ: Hilal-i Ahmer Teşkilatını Kuruluşu ve Teşkilatlanması/Mehmet POLAT

F.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Ana Bilim Dalı

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Bengisu Ünal