Türkler, tarih sahnesine çıktıkları ilk andan itibaren hemen hemen her döneme damgasını vuran bir millet olmuştur. Türk kelimesinin anlamı güçlü, kuvvetli olarak kabul görmüştür. Türk ismini kullanmadan önce kendilerine “Hunlar” diyen bu millet; savaşçı, göçebe ve ordu-millet anlayışı taşımıştır.

Çin kaynakları, ilk kez M.Ö 318 tarihli bir kayıtta sınırlarının ötesinde bulunan Hun’lardan sık sık bahsetmişlerdir. Çin için tehlike ve tehdit arz eden bu halk neredeyse kusursuz bir strateji ve askeri kuvvete sahipti. Olağanüstü savaşçıları olan bu kavim, sayıca Çin’den çok az olmalarına rağmen, onları fevkalade korkutuyordu. M.Ö 3. y.y’da (Huang-ho) olarak bilinen Sarı nehrin doğusunda yaşıyorlardı. Nehrin batı tarafında ise Hun’ların ezeli düşmanları Yüeh-Chih’ler yaşamaktaydı. Yüeh-Chih, Çin halkı tarafından verilmiş bir isimdi ve anlamı Ay soyu (ırkı) idi.[1]

Türkler, Asya Hun Devleti imparatoru Teoman Han’dan itibaren birleşmeyi, Türk boylarının tek devlet anlayışıyla toplandığı Turan politikasını benimsemeye çalışmış, kendilerine kızılelma olarak bu hedefi seçmişlerdir. Tarihin bazı dönemlerinde birbirine yakın boylar birleşse de hiçbir zaman tam bir birleşme olmamıştır. Her boy kendi devletini kurmaya çalışmıştır. Bunlardan bir tanesi de Ak Hunlardır.

Ak-Hunlar, bilinen diğer isimleri olan Eftalitler’i Heftal isminde bir hükümdarın soyundan geldiği için aldıkları düşünülmektedir. Fakat bu devletin Orta Asya steplerinden geldiği kesindir. Eftalitler’in Türkiye Türkmenleri olan Abdallar ile de aralarında bağ oldunu bilinmektedir.[2]

Asya Hunları, Büyük göç ile dünyanın farklı yerlerine dağılmışlardı. Büyük kısmı Volga bölgesine yerleşerek burada Türk devletleri kurmuştur. bir kısmı da İran’a ve Afganistan’a yerleşti. Ak Hunlar’ın tarihi gelişimi 350 yılında Altaylardan batıya doğru başlayan büyük göç ile bağlantılıdır. Sien-piler yıkıldıktan sonra kurulan Juan-juan devleti zamanında Avar ve Hun adı verilen iki büyük  kabile vardı. Bu iki kabile devletten ayrılarak, bugün Kuzey Kazakistan Bozkırı olarak bilinen bölgeye gelmişlerdi. Buradaki eski Hun halkını Volga’ya doğru iten, bir kısmını da içine alan bu topluluk kısa bir zaman sonra güneye yöneldi. Güney’de Afganistan’ın Toharistan bölgesine, Çu Seyhun ve Semerkand bölgesine hakim olmayan başladı. Batıda ise Hazar denizinin güneyine kadar hakimiyet sağlamışlardı.[3]

[1] Egemen Çağrı MIZRAK, Bozkır Kavimleri, (İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2017)

[2] A.g.e

[3] Muhammet Bilal ÇELİK, İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, (Ankara: Nobel Akademik Yayınları, 2019)

Ak-Hunlar’ın şiddetli baskıları 358 yılında Sasani devletini yıkım tehlikesine sokmuştu.[4] Savaşçı millet anlayışından ödün vermeyen türkler, İslam dininde bulunan cihad mefkuresine benzeyen Kut inancını taşıyordu. Tüm cihana hakim olma düşüncesi Türkleri savaşa itiyor ve topraklarını genişletmelerine yol açıyordu.

Bulunduğu coğrafyada hüküm sürme düşüncesinde olan Ak-Hunlar, Sasanileri yıkım tehlikesine sokacak kadar çok akın yapmıştı. Akınlara daha fazla dayanamayan Sasaniler anlaşma yapmak zorunda kaldı. Bu anlaşma sonucunda Eftalitler ile Sasaniler ittifak olmuşlardı. Fakat ilerleyen zamanlarda saldırılar yeniden başladı ve Sasanileri sarstı. Ceyhun’un güneyine doğru ilerleyen bu devlet Behram Gur adlı Sasani hükümdarı tarafından durdurulmuştur. Daha sonra İran tahtına II. Yazgird, Ak-Hunların başına da büyük hükümdar Kunhan geçtiler. Kunhan bilinen diğer adı ile Kün-Has devleti geliştirmiş ve İran devletine nota vermeye başlamıştı. Kunhan, İran’ın iç işlerine karışmaya başladı ve himayesine aldığı Sasani veliahtı Peroz’u İran tahtına çıkardı. Hakimiyetini Kuzey Hindistan’a doğru genişletti. Oradaki Gupta devletini 470 yılında dağıttı. Sasaniler 484’de Ceyhun kıyılarında Ak-Hunlar tarafından mağlup edildiler ve Herat bölgesini kaybederek yıllık haraca bağlandılar.[5]

Aynı yıllarda İran’da büyük bir dini-sosyal sarsıntı görüldü. Bu, Mazdek isyanıydı. Mazdek, İnsanların huzurunu ve dünyada bulunan refahı bozan iki unsurun ortak mal haline getirilmesini istiyordu. Bu iki unsur, Kadın ve Servet idi. Bu isyan sonrasında Din adamları ve Asiller öldürüldü, kadınlar tecavüze uğradı, evler yağmalandı, yakılıp yıkıldı. İran Şahı Kavad , devletin sıhhat kazanacağını sanarak Mazdek’e inanmıştı. Bu hatası sonucunda hapsedildi ve kısa bir süre sonra hapisten kaçtı ve komşusu Ak-Hun hükümdarına sığındı. Ak-Hun hükümdarı, İran’da yaşanan olayları yakından takip ediyor ve Mazdek hareketinin zararlı olduğunu biliyordu. Bunun için Kavad’ı 30.000 kişilik Hun süvari birliği ile İran’a gönderdi. Şah, isyanı bastırdı. Halk da felaketin derecesini anlamıştı. Mazdek ve taraftarları idam edildi.[6]

Ak-Hunlar, Kabil’de oturan Toromana Tegin adlı Başbuğ’un idaresi ile Kuzey Hindistan’ı zapt etmişlerdi. VI. yüzyılın başlarında, Toramana’nın oğlu Mihiragula imparatorluğun güney kanadının en güçlü hükümdarıydı. Mihiragula, ağır savaş taktikleri, güçlü stratejileri ve sert yapısıyla bilinen bir hükümdardı. Türkler, tarih boyunca savaşı sanat haline getirmiş gerektiği zaman hayvanları da savaşa dahil etmişlerdir. En büyük örnekleri Mihiragula ve Timur’du. Bu iki hükümdarın ortak özelliği savaşta Fillerini kullanmalarıydı. Mihiragula’nın her savaşta emrine hazır

[4] Müslüme Melis ÇELİKTAŞ “Ak Hunlar Tarihi Üzerinde Türkiye ve Dünyada Yapılan Çalışmaların Değerlendirilmesi” (Ankara: Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011)

[5] Muhammet Bilal ÇELİK, İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, (Ankara: Nobel Akademik Yayınları, 2019)

[6] A.g.e

700 fil bulunuyordu. Böylece İmparatorluğun güney kanadında güçlü bir liderlik yapıyordu.[7]

Mihiragula, savaş konusunda yetenekli olduğu kadar, dini yönden de fevkalade zeki birisiydi. Türkler’im ordu-millet anlayışını iyi bilen bu hükümdar, halkının refahını bozmaması ve bundan ziyade savaşçı kimliğini yitirmemesi için Budizmi ve Budistleri halkından uzak tutmuştur. Budizm, temel olarak hayvan eti yememek, savaşa karşı olmak ve bir yaratıcı olmadığı düşünme sistemi üzerine kurulmuştu, bu sistem Türkler’in inanışlarına, geleneklerine ve törelerine tamamen tersti bu yüzden Mihiragula bu inanç sistemine tüm kapıları kapatmıştı.[8]

Ak-Hunlar zaman içinde farklı kültür ve farklı dinlerle tanışmışlardır bunun sonucundan ise ister istemez karşılaştıkları toplumların dini, dili, gelenek ve göreneklerini benimsemişlerdir. Özellikle M.S. 4. ve 6. Yüzyıllarda Orta Asya pek çok dinin merkezi haline gelmiştir. Bu sebepten ötürü, diğer Orta Asya devletleri gibi Ak-Hunlar’da da Budizm, Hinduizm, Maniheim gibi dinler görülüyordu. Çin kaynakları Ak-Hunları Budist olarak tanımlarken, Çinli seyyah Sung-Yün dinlerinin olmadığını ifade etmiştir. Bu ifadeyi kullanmasının nedeninin kendisinin Budist olması ve Budist olmayanları bu şekilde nitelendirdiği düşüncesi yaygın olarak benimsenmiştir.[9]

Eftalitler’in Hindistan’a giden kesimi daha çok Hinduizmi benimsemiştir. Bu olgunun en büyük göstergesi ise paralarının üzerindeki Tanrı Shiva’nın ve onun öküzü Nandi’nin bulunmasıdır. Bu paralar daha çok Mihiragula’ya aittir.[10]

Çin kaynaklarından “Liang Shu’ya” baktığımızda ise Gök’e ve Ateşe taptıkları yazmaktadır. Bu kaynaklara göre Ak-Hunlar her sabah evlerinden çıkıp bu tanrıya ibadet ediyorlar, sonra da sunaklara gidip adak veriyorlardı. Bu konuda özellikle Takhur bize Toraman’ın güneşe taptığını ve Multan’da Güneş tapınağı yaptırdığını aktarmıştır.[11]

Bazı ilim adamları ise Ak-Hunlar’ın İranlıların taptığı güneş tanrısı Mithra ile Hint dini arasındaki karışımdan doğan Brahmanizmin etkisinde kaldıklarını öne sürmüştür. Hristiyanlık da Ak-Hunlar’ın bir bölümü arasında yaygındır. Ermeni tarihçilerine göre Ak-Hunlar arasında Hristiyanlığın yayılması, İranlılar ve Zerdüştlere karşı Ermenilerin savaşa katılmalarıyla bağlantılıdır. Başka bir buluntu

[7] Ali AHMETBEYOĞLU, Altaylardan Kafkaslara Türk Devletleri, (İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2017)

[8] A.g.e

[9] Müslüme Melis ÇELİKTAŞ, “Hinduizmin Ak Hunlar Üzerindeki Yansımaları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.30, S.57, (2015)

[10] A.g.m

[11] A.g.m

ise başpapaz Mar Aba’nın Nestorian patriğine bir din adamı gönderme ricasında bulduğu ve Eftalitlerin kabul ederek hristiyan oldukları yönündedir.[12

Ak-Hunlar’ın mimarisi hakkında ise Toharistan’da bulunan Kafir-kala sarayından bahsedilmektedir. Ünlü çinli seyyah Hsüan-Tsang ise seyahat notlarında Bamiyan bölgesinde Buda heykelleri olduğunu iddia etmiştir. Seyyah’a göre bu heykeller uçurumun kenarında bulunan kayalıklara yapılmıştır. Bunların birinin 38m diğeri ise 53m olduğunu belirtmiştir.[13]

Ayrıca Ak-Hunlar döneminde kakmacılık ile yapılan figürlerin bulunduğu “Chamber Sanatı” olarak bilinen odalar yapıldığı sanat çok fazla gelişmiştir. Kakmacılık sanatı ile yapılmış gümüş veya gümüş kaplama kaseler Toharistan’da bulunmuştur. Bu kaselerin üzerinde paralarda olduğu gibi kral büstü ve nü’ler vardı.[14]

Ak-Hunlar hakkında bize en fazla bilgi veren kaynaklar, paralarıdır. Günümüze ulaşabilen tek somut kaynakları bunlardır. Paralarının üzerinde sırayla Khingila, Toromana daha sonra da Mihiragula görülmüştür. Ak-Hunlar’ın yüz elliden fazla para çeşidi vardır. Bunların büyük çoğunluğu tipik olarak birbirlerine benzemektedirler.[15]

Alman para bilimci R. Göbl’e göre M.S 430-440 yıllarında kullanılarn Khingila paraları iki dildedir. Bunlardan biri Bakteria diğeri ise Brahmi dilidir. Bu paralar o dönem Brahmi coğrafyası olan şu an ise Kuzeybatı Pakistan bölgesinde bulunmuştur. Bu paraların 5. Yüzyılın sonu ve 6. Yüzyılın başlarına ait olabileceği düşünülmüştür. Paraların üzerine iki dilde de Khingila’nın ismi yazılmıştır. Bu paralarda geleneksel Hint dili etklileri görülmüştür. Bu paralara göre Alman bilimci M. Alram, Khingila’nın bu dönemde taç giymeye başladığı, bu tacında alına takılan basit bir hilalden oluştuğunu ifade etmiştir.[16]

Toromana’nın paralarının ise M.S 500 yılında Malva şehrinde kullanıldığı görülmektedir. Mihiragula ve Toromana’nın paraları gümüş ve bakırdan oluşmaktaydı. Toromana’nın paraları üç çeşit Mihiragula’nın paraları ise iki çeşittir.[17]

Mihiragula’nın gümüş paralarında hükümdar büstü ve Arkasında da Brahmi dilinde yazılmış “Mihiragula” yazısı vardır. Paraların arka yüzünde ise Shiva’nun sembolü Öküz Nandi vardır. Bu da Mihiragula’nın Shiva’ya inandığı gözler önüne sermektedir. Mihiragula’nın bakır paralarında ata binmiş hali, arka tarafında ise

[12] A.g.m

[13] Hasan BAYBURTLUOĞLU, “M.Ö I. Binden M.S VII. Yüzyıla kadar Toharistan’ın Siyasi Tarihi”, Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, C.1, S.1, (2019)

[14] A.g.m

[15] Müslüme Melis ÇELİKTAŞ “Ak Hunlar Tarihi Üzerinde Türkiye ve Dünyada Yapılan Çalışmaların Değerlendirilmesi” (Ankara: Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011)

[16] A.g.t

[17] A.g.t

Tanrıça Lakshmi’nin silüeti vardır. Ayrıca Toromana’nın paralarının bazılarını bizzat kendisinin dövdüğü düşünülmektedir.[18]

Çin kaynaklarında Ak Hiung-nu, Hint kaynaklarında Sveta-Huna olarak geçen Ak hunlar’ın bilinen diğer ismi olan Eftalitler Bizans kaynaklarından alınmıştır. Eftalitler, M.S 4. yüzyılın başlarında Avarlar’a bağlıyken, bu yüzyılın ikinci yarısında Maveraünnehir ve Toharistanda yayılmışlardır. Başkenti Belh olan bu devlet, dil olarak Baktriya, Gandhara, Soğdca, Sanskritçe gibi Türki dilleri konuşmuşlardır.[19]

Bizans kaynaklarına göre Ak Hun/ Eftalit devleti diğer Hunlar gibi Monarşi ile yönetilirdi. Monarşi yahut bilinen diğer adıyla Mutlakiyet, Türklerin tarih boyunca en sık kullandıkları yönetim biçimi olmuştur. Bu sisteme göre Devleti tek bir kişi yönetirdi. İlk dönemlerde devlet, sol cenah ve sağ cenah olarak yönetilirdi. Hükümdar sol tarafta ülkeyi yönetirdi. Ülkenin sağında ise ailesi ve hane halkı yaşardı.[20]

Ak-Hunlar’da hükümdara Hakan ünvanı verilirdi. Hakan, bazı istisna durumlar ve savaşın olmadığı dönemlerde boy beyleri ve halkın ortak kararı ile seçilirdi. İstisna durum olarak isyanlar örnek olarak verilebilir. Savaş dönemlerinde ise bazen devletin önde gelenleri devleti idare ederken bazen de hükümdardan sonra en yetkili kişi geçici olarak devleti yönetirdi. Hakan’ın oğluna Tigin ünvanı verilirdi lakin Çin kaynaklarına göre hükümdarlık babadan oğula geçmez, sülalenin en yeteneklisine verilirdi. Bu liyakat sistemi ailedeki yetenekli kişilerin ön plana çıkması için bir fırsat alanı yaratıyordu. Türk tarihinde ender görülen bu sistem, Ak-Hunlar devletini diğer devletlerden ayırıyordu. Bu liyakat sistemi Türklerin önem verdiği Tanrı yetkisine dayanıyordu. bu yetki Kut-Küç-Ülüç’ten oluşan bir sistemdi. Kut, hükümdarın siyasi anlamda güçlü olması, siyasi zekaya sahip olması ve devlet yönetiminde etkin olmasını temel alıyordu. Küç, hükümdarın askeri yönden gelişmiş olmasına, savaşlarda gösterdiği başarılara delalet ediyordu. Ülüş, hükümdarın ekonomik alanda başarılı olmasıdır. Hükümdar, budunu bay kılmalı, bizar etmemelidir.[21]

Halk’ın ekonomik durumu da çeşitlilik göstermektedir. Zengin ve fakir insanların bir arada yaşadığı bu devlette belirli bir yaşam standartı yoktur. Zengin olarak bahsedilen kişilerin hükümdar ve ailesi, fakir olanların ise halk olduğu düşünülmektedir. Sung-Yün, hükümdarın altından yapılmış bir tahtta oturduğunu, özel kumaşlardan elbiseler giydiğini ve değerli taşlardan yapılmış takılar taktığını söylemiştir. Sung-Yün, Ak-Hunlar’ın çadılarda yaşadığını ve kışın ılık yazın ise serin

[18] A.g.t

[19] A.g.t

[20] Mehmet TEZCAN, “ Yabgu Ünvanı ve Kullanımı”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, C.0, S.45, (2012)

[21] A.g.m

bölgelere göç ettiğini söylemiştir.[22] Buna karşın Çin kaynakları ise tam tersi yani Ak-Hunlar’ın taşlar ile çevrilmiş şehirlerde yaşadığını belirtmiştir.

Çin kaynaklarında Ak Hunlar’ın çok eşli olduklarından bahsedilmektedir. Genel olarak görülen çok eşlilikten ziyade, erkeklerin değil kadınların çok eşliği olduğu görülmektedir. Bu kaynaklara göre iki veya daha fazla erkek kardeş aynı kadınla evlenirdi. Bu kadınlar şapka takar ve şapkalarında bulunan boynuz sayısı kaç erkek ile evli olduklarını gösterirdi. Bu evlilikten doğan çocuklar ise daima büyük kardeşin çocuğu kabul edilirdi. Ak Hunlar arasında bulunan Soğdlular ticarette iyi oldukları için, ipek yolunun ve ipek ticaretinin önemi kalıcılık sağlamıştır. Soğdlular, antik çağın tüccarları da olarak bilinirler. Bu topluluk ipek yolunu kullanabilmiş ve bu yolun önemini arttırmışlardır.[23]

İran, yıllarca iç sorunlar ile isyanlar ile uğraştıktan sonra Anuşirvan isminde bir yönetici kötü günleri geride bıraktırmış ve İran’ı parlak günlere getirmeye çalışmıştır. Anuşirvan, Ak-Hun saldırılarına karşı gelebilmiş, ülkesini koruyabilmiştir. Bu dönemler tam olarak 552 yılına denk geliyordu. 552 yılında bir diğer Türk devleti olan ve ilk defa Türk sözcüğünü kullanan Gök-Türk İmparatorluğu kurulmuştu. Gök-Türk devleti lideri İstemi Yabgu bölgede hakimiyet kurmak ve otoritesini sarsacak güçlerden kurtulmak istiyordu. Bu sebepten ötürü Sasani lideri Anuşirvan ile Gök-Türk hükümdarı İstemi Yabgu bir anlaşma yaparak Ak-Hunlar devletini yıkmayı amaçlamışlardır. Tam olarak Gök-Türk devleti ile Sasaniler arasında sıkışıp kalan Ak-Hunların sonunu bu iki devlet getirmiştir.[24]

[22] Kürşat YILDIRIM “Sung Yün’ün Türkistan’daki Seyahati”, Tarih İncelemeleri Dergisi, C.30, S.1, (2005)

[23] Müslüme Melis ÇELİKTAŞ “Ak Hunlar Tarihi Üzerinde Türkiye ve Dünyada Yapılan Çalışmaların Değerlendirilmesi” (Ankara: Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011)

[24] A.g.t

 

KAYNAKÇA

Yıldırım, Kürşat. “Sung Yün’ün Türkistan’daki Seyahati”. Tarih İncelemeleri Dergisi, C.30, S.1, (2005): 281-300

Tolon, Öner. “Bizans Tarihçisi Agathias ve Türkler Hakkında Verdiği Bilgiler”. Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, C.39, S.39, (2018): 141-159

Bayburtluoğlu, Hasan. “M.Ö I. Binden M.S VII. Yüzyıla Kadar Toharistan’ın Siyasi Tarihi”. Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, C.1, S.1, (2019): 1-12

Tezcan, Mehmet. “Yabgu Ünvanı ve Kullanımı”. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, C.0, S.48, (2012): 305-342

Ahmetbeyoğlu, Ali. “Tarihçi Teophones Confessor ve Eserinin Türk Tarihi Açısından Ehemmiyeti”. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, C.3, S.19, (2009): 285-296

Çeliktaş, Müslüme Melis. “Hinduizmin Ak Hunlar Üzerindeki Yansımaları”. Tarih Araştırmaları Dergisi, C.34, S.57, (2015): 89-98

Çelik, Muhammet Bilal. İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü. Ankara: Nobel Akademik Yayınları,2019

Mızrak, Egemen Çağrı. Bozkır Kavimleri. İstanbul: Ötüken Neşriyat,2017

Ahmetbeyoğlu, Ali. Altaylardan Kafkaslara Türk Devletleri. İstanbul: Yeditepe Yayınevi,2017

Çeliktaş, Müslüme Melis. “Ak Hunlar Üzerine Türkiye ve Dünyada Yapılan Çalışmaların Değerlendirilmesi”. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Cengiz Atay

Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği mezunu öğretmen. Tarih ile ilgilenir ve yazar.

Latest posts by Cengiz Atay (see all)

You may also like