gecenin elinde parmaklarının boğumundan tesbih
allarından setre geçirmiş kirpiklerimin yakasına
beyazını temizleyecek sabrı çekiyor sabaha
viranem olmuşken inci yavrularından bir saray
ben bu talihe alnımda bir şuursuz ağrı diyemem
gecenin sırtında yusuf’un yırtık gömleği
şaşkınlığından elbasları ters giydiren güzelliğin seni yasından sökerek gönlüme kadar ilikleyeceğim
düğmelerine tanrı dağının çiçekleri işlenmişken
ben bu sırta ağrılardan tümsek kambur diyemem
gecenin burnuna bir misk kokusu asılmış
tenine katılmış topraktan yaratılan güzel kokular
yaseminler manolyalar sahiciliğini taklittedir
yerin yüzünde seni solumanın tebessümü varken
ben senden soluduğumu kimseye veremem
gecenin dişlerinde gülüşünün açtırdığı çiçekler
bu kara yeller sırılsıklamlığımızı kurutmasın
cismime nazarın değdi başka göze gelemem
toprağımı zehirleyen filizleri talan eğledi diye
bağıma giren bülbülden gülümü esirgemem