Aşurenin yazılı olarak anlatıldığı ilk kaynak Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sidir. Seyahatname’de “Mah-ı Muharrem’de aşura bişirüp fukaraya bezl ederler.” şeklinde geçmektedir. Kelime anlamından da anlaşılacağı gibi aşure, bol malzemeli ve her bir malzemenin, bereket, bolluk ve şifa getirdiği düşünülen mitolojik bir tatlıdır. Aşure Arapça olarak bilinse de “onuncu” anlamındaki İbranice “asor” kelimesinden gelmektedir.
Yöreden yöreye aşure reçeteleri değişse de genel olarak yapımında; kabuğu alınmış buğday, fasulye, nohut, kayısı, üzüm, incir, fındık ve ceviz kullanılır. Her bir malzeme o yılın bereketli geçmesini temsil eder ve her bir malzemeyi tencereye koyarken dualar okunur. Türk mutfak kültüründe de aşure, komşuluk ilişkilerini taze tutmuş, dini ve geleneksel imgeleri sofra kültürüne taşımıştır.
Türk mutfak tarihinde aşure, Sefer ve Muharrem aşuresi olarak yapılırdı. Sefer aşuresi kutlama aşuresi olarak bilinir, her bir malzemenin ülkenin dört bir yanından temin edilerek pişirilir ve halka dağıtılırdı. Muharrem aşuresi ise Ramazan ayında pişirilirdi. Pişirilen aşurenin duası yapılır, şifalı olduğuna inanıldığı için önce hasta ve çocuklara yedirilir, daha sonra komşulara dağıtılırdı.
Aşurenin genel olarak yapımına bakacak olursak; malzemeler bir gece önceden ıslatılır ve her malzeme ayrı kaplarda pişirilir. Daha sonra büyük kazanlarda birleştirilerek son olarak kuru yemiş ve ıslatılmış kuru meyveler ilave edilerek bir taşım kaynatılır. Pişen aşure kaselere bölüştürülür. Bereketi temsil eden narla servisi yapılır.
Ayda Tonar
Latest posts by Ayda Tonar (see all)
- Müfide Ferit Tek’in Hayatı - 23 Şubat 2021
- Türkistan’dan Günümüze Kımız - 6 Ocak 2021
- Osmanlı’da Saray Mutfağı - 20 Aralık 2020
- Adile Ayda’nın Hayatı - 13 Aralık 2020
- Türkiye’de Kız Enstitüleri - 29 Kasım 2020